Alexandria Ocasio-Cortez Greta Thunberg ile tanıştığında: “Umut bulaşıcıdır”

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Birisi Amerika'nın en genç kongre üyesi, diğeri ise İsveçli bir öğrenci. İklim konusunda en güçlü iki ses, Alexandria Ocasio-Cortez ve Greta Thunberg ilk defa buluşuyor.

Sizlere, Emma Brockes’un 29 Haziran 2019’da Guardian’da bu buluşmayı aktardığı mülakatı sunuyoruz.

Stephen Voss, Anna Schori/The Guardian

Alexandria Ocasio-Cortez kısa bir gecikmeyle kendi seçim bölgesi olan Queens, New York’taki toplantı odasına girer. Siyasi yardımcılarından biri, bu gecikme beklenmedik bir şekilde yolu kesildiği için değildir diye umuyor. (“Onunla tanışmaya gerçekten can atıyor insanlar.”) Greta Thunberg İsveç 'te evinde, genç Greta arka planda bekliyorken babası video linki için teknolojiyi test ediyor.  Bu iki aktivist daha önce ne tanıştılar ne de birbirleriyle konuştular fakat onlar dünyadaki en görünür iki iklim savunucusu.ve birbirlerinden çok az haberdarlar.

Thunberg, şu anda 16 yaşında. Geçen sene her Cuma okulu kırıp İsveç Parlamentosu’nun önünde durma eylemleriyle ün yaptı. Eylemleriyle iklim krizi karşısında politik olarak hiçbir şey yapılmamasını protesto ediyor. Greta’nın eylemleri uluslararası bir hareketin, ardından da milyonlarca çocuğun iklim için okul kırmasının, kıvılcımı oldu. Ocasio-Cortez, New York 'un 14. kongre bölgesinin Demokrat Parti temsilcisi, 29 yaşında, şimdiye kadar kongrede çalışmış en genç kadın, iyi finanse edilmiş bir resmi makam sahibi aday karşısında seçimi kazanmasıyla alışagelmiş siyaset ortamında büyük bir sarsıntıya yol açtı. Ocasio-Cortez bir yıldan daha az bir süredir bu görevde bulunuyor, şimdiye kadar yarattığı etki göz önünde bulundurulursa bu olağanüstü bir durum. Şubat ayında Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisine sunduğu Yeşil Yeni Anlaşma (New Green Deal) ile, başka taleplerin yanısıra, önümüzdeki on yıl içerisinde sıfır (net-zero) sera gazı salımını hedefleme, fosil yakıt kullanımından tamamen vazgeçme ve dahası, ABD’deki bütün binaları yeni enerji tasarrufu standartlarına uyacak şekilde yeniden yapılandırma çağrısında bulundu.

Yeşil Yeni Anlaşma, Demokrat başkan adayları Elizabeth Warren, Kamala Harris ve Amy Klobuchar, tarafından desteklense de konuşmacı Nancy Pelosi tarafından alaya alındı ("yeşil rüya ya da her neyse"), ve Senato’da Cumhuriyetçiler tarafından reddedildi. Fakat tıpkı Thunberg gibi, Ocasio-Cortez de muhalefetin tutumuyla daha da alevleniyor izlenimi veriyor ve Twitter’da 4,41 milyon üzerinde takipçi kazanacak enerjisiyle onun yolu üzerinde duran siyasilerin sinirlerine dokunuyor.  

Konuşmaları esnasında, Ocasio-Cortez ve Thunberg yaşlarından ötürü ciddiye alınmıyor olmanın nasıl hissettirdiğini, gelecek hakkında ne kadar depresif olmamız gerektiğini ve birer aktivist olarak işe yarayan ne tür taktikler kullanılması gerektiğini tartışıyorlar. Ocasio-Cortez alışageldiğimiz şekilde, siyasal söylemlerin zırvalıkları karşısında takındığı enerjik ve harikulade tavrı takınarak, dolaysız bir şekilde konuşuyor. Bu esnada Thunberg ise olağanüstü telaffuzuyla bilgi sahibi ve kendinden emin bir şekilde kendinden iki kat daha yaşlı, seçilmiş bir kongre üyesiyle dikkatli ve nazik İngilizcesiyle konuşmayı sürdürüyor. Onlar bazı açılardan iki savunucunun olabileceği kadar farklılar, Washington adabıyla sistem içinde çalışan bir politikacı ve çorap ve taytlarıyla kendi yatak odasından dünyaya seslenen bir genç. Bu iki genç kadının sohbetinde heyecan uyandırıcı bir şeyler var, bir kuşağın yükseliş duygusu, Rönesans sonrası her örnekten bildiğimiz gibi fitili ateşleyip tarihi değiştirecek bir güç. 

 

Alexandria Ocasio-Cortez:Seninle tanışmak büyük bir onur. 

Greta Thunberg: Seninle de. 

AOC: Teşekkür ederim. Seninle sohbet ediyor olmaktan ötürü çok heyecanlıyım. Birkaç ay önce senin ilk konuşmanı duyduğumu hatırlıyorum. Bir arkadaşımla Harlem’de takılıyorduk.

Bana, "Şu genç kadını hiç dinledin mi?"  diye sordu. Ve senin ilk konuşmanı dinledim. Tüylerim diken diken oldu. Çünkü burada, Amerika Birleşik Devletleri 'nde, ben çalışırken bile, insanlar bana iklim hakkında bu türde bir telaş yaymanın gerekli olmadığını söylüyorlar. Bunu hem radikal ve hem de gereksiz buluyorlar. İnandığım şeylerin senin tarafından dile getirilişini duymak çok heyecan verici ve bir o kadar onaylayıcı (validating). Bu sebepten ötürü yaptığın işler ve savunduğun fikirler için sana teşekkür etmek istiyorum. 

GT: Teşekkürler, bu konuya sahip çıktığınve birçok insana, hatta burada İsveç’te bile, umut verdiğin için.

 

“Genelde insanlar "gençleri politize etmeyin" der. Hatta bu neredeyse bir tabu. Bunun çok küçümseyici bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum.”

 

AOC: Söylediklerin arasında ilgimi çeken şeylerden birisi şu: Genelde insanlar "gençleri politize etmeyin" der. Senin kadar genç bir insanın politik tutumlardan yana açıkça ortaya çıkması manipülatif ya da yanlış bulunur. Hatta bu neredeyse bir tabu. Bunun çok küçümseyici bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Sanki kendi başınıza bir kanaate varıp, bunu savunamazmışsınız gibi, üstelik de bilgi erişimine sahip olduğumuz böylesine bir çağda. 

Senin böyle bir tutuma olan yaklaşımını merak ediyorum, herhangi biri karşına bu konuyu getirdiğinde bunu nasıl karşılıyorsun?

GT: Bu sürekli oluyor. Neredeyse tüm duyduğum bu. Bu çok sık aldığım bir eleştiri. Manipüle ediliyormuşum, çocukları politik yollarda kullanamazmışız çünkü bu bir istismarmış ve ben kendi başıma düşünemezmişim falan filan. Ve bence bu çok sinir bozucu! Benim de bir şeyler söylemeye hakkım var. Neden kendi fikirlerimi oluşturabilecek ve diğerlerinin fikirlerini değiştirecek kapasitede olamayayım ki?

Ama eminim ki bu tür şeyleri mesela “sen çok genç ve çok deneyimsizsin” gibi, sen de sık sık duyuyorsundur. Bu yüzden onca nefrete maruz kaldığını gördüğümde, doğrusu nasıl bu kadar güçlü kalabildiğine inanamıyorum. 

AOC: Bana öyle geliyor ki, bazen insanlar şunun farkına varmıyor: Burada Amerika Birleşik Devletleri 'nde, zengin ve yoksul arasındaki fark çok büyük. Bu nedenle insanlar Wall Street’i çok yetkin bir politik güç olarak tanımlıyor. Bizim yasalarımız, siyasilerin kampanya katkılarını kabul etmesine muhtemelen diğer ülkelerde olanların ötesinde bir ölçüde müsaade ediyor.

Fakat insanların fark edemediği şey fosil yakıt lobisinin ne kadar güçlü olduğu. ABD’de Koch kardeşler aslında tüm Cumhuriyetçi Parti’yi satın aldı. Ama insanlar onların parayı petrol ve gazdan elde ettiğini unutuyorlar. Asıl servetleri buradan geliyor. İşte biz buna karşı çıkmak durumundayız bence. Karşılaştığımız olumsuz tepkilerin şiddeti aslında meydan okuduğumuz şeyin gücünü gösteriyor. Bu duruma umutsuzlukla veya umutla bakabiliriz. İşte bu bizim gücümüz. Bizler o kadar güçlüyüz ki bunu inandırıcı bir biçimde ele alıp buna karşı bir hareket geliştirebiliyoruz.

GT: Evet, yani, ABD’deki petrol lobisi çok büyük ve bizde de İsveç’te benzer bir lobi var. ABD’deki kadar olmasa da yine de...

AOC: Çevre hareketi adına dikkat çekmek için kullandığın en etkili taktik hangisiydi? Neler yaptın ya da en çok şok etkisi yaratan ne tür şeyler oldu?  

GT: Bana kalırsa, tüm o parlamento binası önünde yalnız başına oturma olayı bile tek başına büyük bir etki yarattı çünkü insanlar bunu gördüler, bu onları etkiledi ve duygulandırdı. Dünya çapında milyonlarca çocuk, eylem yapıyor ve şunu söylüyor: “Belki de yok olacak bir gelecek için neden çalışalım ki?”  Bu sadece ben değilim, hareket içindeki herkes böyle. 

AOC: Sana sormak istediğim bir soru daha ise şu: Birçok insan İsveç ve diğer İskandinav ülkelerinden  birer ilham kaynağıymışçasına söz ediyorlar. İnsanlar iklim krizi hakkında etraflıca, gelişmiş bir düşüncenin ABD’de asla mümkün olamayacağını söylüyor çünkü biz değişik ırklar barındıran bir demokrasiyiz. İsveç ve diğer ülkelerin daha homojen olması insanların birbirleriyle daha iyi anlaşıyor olması anlamına geliyor. ABD’deki ırksal çeşitlilik, göçmenlik ve benzeri sorunlar nedeniyle bu mücadele için bir araya gelmenin bir yolu yokmuş gibi görülüyor. Bu tür söylemlere dair sen neler düşünüyorsun merak ediyorum. 

GT: Birçok kişi, özellikle de ABD’de, İsveç, Norveç veya Finlandiya gibi ülkeleri rol modeli ülkeler olarak görüyor çünkü bizde bir temiz enerji sektörü ve buna benzer şeyler var. Bu doğru olabilir, ama bizler rol modelleri değiliz. Ekolojik ayak izi açısından bakılırsa, WWF’ye göre İsveç dünyada en çok iz bırakan 10 ülkeden birisi. Ve tüketici indeksini hesaba katacak olursak, o zaman İsveç kişi başına iz bırakma oranı açısından en kötü ülkeler arasına giriyor. 

İsveç’te bir şey yapmamız gerekmediği yolunda en sık dile getirilen görüş, bizim sadece 10 milyon nüfusa sahip küçük bir ülke olduğumuz, bu yüzden de başka ülkelere yardımcı olmaya odaklanmamız gerektiği. Bu çok sinir bozucu, nihayetinde neden ilk kimin veya neyin değişmesi gerekliliği hakkında tartışalım ki? Lider rolünü üstlenmek neden olmasın ki?

AOC: Tam olarak aynı argümanı biz burada da duyuyoruz. “Burası Amerika Birleşik Devletleri! İlk olarak Çin’in bir şeyler yapmasını beklemeliyiz.” diyor insanlar. Burada öyle bir politik kültür var ki insanlar hem Amerika’nın önceliği olduğunu, dünyadaki en iyi devlet olduğunu düşünüyorlar hem de Çin bir şeyler yapmadıkça biz neden yapalım şeklinde düşünüyorlar. 

Ve bence işte bu tam da aynı münakaşa: öncülük etmeyi mi seçeceğiz yoksa parmak kıpırdatmadan oturmayı mı? İnsanlar hidrolik kırma endüstrisinde lider olmaktan, petrol endüstrisinde, tüketimde, tek seferlik plastik kullanımında bir numara olmaktan gurur duyuyor. Fakat çevre konusunda, çocuklarımızın geleceği hakkında bir şeyler yapmak söz konusu olduğunda öncü olmaktan ötürü gurur duymak istiyorlarmış gibi durmuyorlar.

GT: Evet. Yani, İsveç ve ABD gibi ülkeler zengin ülkeler olduğu için bu harekete öncü olmalı. Çünkü yoksul ülkelerde insanların yaşam standartlarını yükseltmesi gerekiyor. Biz zaten bu standarda, temel olarak her şeye sahip olduğumuz için liderlik rolünü üstlenmek bizim görevimiz. 

 

“Evet. İnsanlar liderliğin göz kamaştıran, güçlü bir şey olduğunu düşünüyor. Liderlik bir sorumluluktur. Liderlik bir eğlence değildir.”

 

AOC: Evet. İnsanlar liderliğin göz kamaştıran, güçlü bir şey olduğunu düşünüyor. Lider olmak başı çeken olmaktır, gündemi belirleyen olmaktır. Ama insanlar lider olmanın son derece zor bir iş olduğunun farkında değil. Liderlik bir sorumluluktur. Liderlik bir eğlence değildir. Liderlik kimse bir şey yapmadan önce bir şeyler yapıyor olmak demektir. Liderlik risk almak demektir. Liderlik, sonucun ne olacağını yüzde yüz bilmesen de karar vermek demektir.

Lideri takip etmek fazlasıyla kolay bir iş, hatta dünyanın en kolay şeyi. Ve takip etmenin zararları var. Çok geç kalmış olabilirsin, talihini tayin eden sen olmazsın, kontrol senin elinde olmaz kısacası. Genellikle bir başkasının etkisi altında olursun. Fakat bu son derece kolay çünkü geleceği belirlemek zorunda olmazsın. Öyle görünüyor ki bu karar gerçekten de bizim lider olmayı veya olmamayı seçmemizle alakalı.  

Sana ümit veren, seni cesaretlendiren, yoluna devam etmeni sağlayan şeyin ne olduğunu merak ediyorum. Şahsen benim pek katılmadığım bir düşünce ekolü var, iklim hakkında çok fazla eğitildikleri takdirde insanların değişim için çok geç olduğunu düşünüp umutsuzluğa kapılabileceğini ve hiçbir adım atamayacaklarını savunuyor. Bu yüzden merak ediyorum, sorunun ne kadar iç karartıcı olduğunu göz önünde bulundurursak, sen neden umutsuzluüa gark olduğun için her gün kanepende oturup sadece kıyametin gelmesini beklemiyorsun? [Gülüşürler]  

GT: Okul asma eylemine başlamadan önce ben de öyleydim. Çok depresiftim ve hiçbir şey yapmak istemiyordum. Fakat insanların farklı yerlerde farklı şekillerde daha iyi bir gelecek adına, iklim krizinin katastrofik sonuçlarını önlemek adına mücadeleler veriyor olması beni cesaretlendirdi. 

Okul kıran çocuklar, bunu görmek çok umut verici. Ve insanların iklim krizinden habersiz olduğu gerçeğini görmek de. Yani, insanlar şeytan olduğu veya bir şeyler yapmak istemedikleri için böyle devam ediyor ve hiçbir şey yapmıyor değiller. Biz bencil olduğumuz için biyosferi tahrip etmiyoruz. Bunu sadece bir farkındalığa sahip olmadığımız için yapıyoruz. Bunun çok umutlandırıcı olduğunu düşünüyorum çünkü bildiğimiz vakit, farkına vardığımız vakit bunu değiştirebiliriz, bunun için hareket edebiliriz.

AOC: Bardağı taşıran nokta benim için de benzer bir şeydi ancak gelir eşitsizliği ile daha fazla ilgisi vardı. Birçok insanın bildiği gibi birkaç yıl önce bir restoranda çalışıyordum, ve ben üniversiteye gitmiştim ve öncesinde farklı işler de yapmıştım. Fakat ailemin başına birçok talihsiz olay gelmiş, babam hastalanmıştı falan filan. Ve ben bu restoranda çalışıyordum, gece gündüz oraya gidiyordum ve çok depresiftim. Kendimi çok güçsüz hissediyordum. Sanki ABD’de işçi sınıfınıın yoksul kalması, zenginlerin de daha zenginleşmesi için tasarlanmış pekçok toplumsal yapılanmaya karşı etkili bir şekilde hiçbir şey yapamazmışım gibi geliyordu.

Bir süre umutsuzluk içinde debelenip durdum. Ne yapıyorum? Bu benim hayatım mı? Her şeyin çok zor olduğunu bilerek, sadece işe gidip sonra eve mi döneyim ve bunu tekrar edip durayım mı? Ve beni ciddi biçimde özgürleştiren şey ilk eylemim oldu. Suyla kaya çatlatma işleminin (fracking) kullanıldığı boru hattına karşı savaşmak için Dakota’da Standing Rock’a gittim. Bu, o zamanlarda imkânsız gibi görünüyordu. Olay sadece sıradan insanların ortaya çıkıp, bir arazinin üzerinde durup, boru hattının ilerlemesini önlemekti. Fakat elle tutulur hiçbir şeye sahip olmasak da ,sadece dünyanın en güçlü şirketlerinden bir kısmına karşı ayakta durma eylemi yapıyor olsak da bu durum kendimi inanılmaz derecede güçlü hissetmemi sağladı. 

Bu deneyimimden sonra öğrendim ki umut senin sahip olduğun bir şey değil; aksine, umut insanın eylemleriyle yarattığı bir şey. Umut öyle bir şey ki onu dünyaya haykırman gerekiyor. Ve umut bir insanda tezahür ettiği zaman bulaşıcı oluyor. Diğer insanlar da daha umutlu bir şekilde hareket etmeye başlıyor. 

 

Okulu kırdığım ilk günü hatırlıyorum, İsveç Parlamentosunun dışındaydım, kendimi çok yalnız hissediyordum. Ama aynı zamanda umutluydum da.

 

GT: Evet. Umutsuz hisseden birçok insan tanıyorum, bana “ne yapmalıyım?” diye soruyorlar. Benim yanıtım “Harekete geç, bir şeyler yap.” oluyor çünkü bunun üzüntü ve depresyona karşı en iyi ilaç olduğunu biliyorum. Okulu kırdığım ilk günü hatırlıyorum, İsveç Parlamentosunun dışındaydım, kendimi çok yalnız hissediyordum çünkü insanlar önlerine bakarak geçip gidiyorlardı, kimse bana bakmamıştı bile. Ama aynı zamanda umutluydum da. 

AOC: Doğru, insanlar bazen böyle küçük eylemlerinin nasıl bir şekilde sonuçlanacağını bilemiyorlar. Bunu seçildikten sonra bile görmüştüm. Bunun ne kadar etkisi olabilir ki gibi sinik bir tavır var. Tekbaşına mı ortaya çıkacaksın?

Sanırım bazen ölçümlere takılıp kalabiliyoruz. Ben tek başına elimde bir tabelayla parlamento binasının dışında durmuşum da ne olmuş? Bu karbon emisyonunda hızlı bir düşüşe neden olmaz ki. Bu herhangi bir yasanın doğrudan değişmesine sebebiyet vermez ki. Ama bunun insanların bir şeyler hissetmesini sağlamak gibi güçlü bir etkisi var ve insanlar bunun gücünü hafife alıyor. Seçilen yetkililerin gözümüzün içine bakması gittikçe daha zor bir hale geliyor. 

Daha bu sabah bana Ortabatılı, katastrofik bir sel felaketi yaşamış yaşlı bir beyefendinin bir fotoğrafı yollandı. Son zamanlarda ABD’de sel olayları yaşanmaya başlandı ki sel daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir şeydi. Ortabatı’da felaket paketi denilen bir şey var ama bir türlü geçirilemiyor. Ve bu adam sadece elinde “Ben umrunuzda mıyım?” yazılı bir pankartla kongre binası dışında, kongre üyelerinin onun önünden geçip gitmek zorunda olduklarını bilerek öylece duruyor. Ve bu adamın senin eylemlerinden ilham alarak orada durduğunu söyleyebilirim.  

İnsanların sahip olduğu en büyük silah size önemsiz olduğunuzu düşündürtmeye çalışmaktır. Yani, "Bu hiçbir şeyi değiştirmez" demek. Çünkü şayet insanları yapacakları şeylerin bir önemi olmadığına ikna edebilirseniz, o zaman insanlar bir şeyler yapmayacaklardır ve işler yolundaymış gibi her zamanki hayatlarına devam edeceklerdir. Bizler artık iklim felaketinin gerçekleşmesini tamamen önlemeye çalışma noktasında değiliz. Bizler şu an gerçekleşecek hasarı minimuma indirme noktasındayız. Ve burada yaşanan tüm bu sel ve fırtına olaylarından sonra, bana kalırsa, artık daha fazla insan kendileri için ayağa kalkmaya gönüllü olacak 

GT: Bir sorum var. ABD’de iklim inkarının ne kadar kötü bir durumda olduğunu duydum ama buna inanmakta çok zorlanıyorum. Burada, İsveç’te de durum kötü ama ABD medyasının iklim krizinden ne kadar az bahsettiğini ve iklim krizinin nasıl ele alındığını gösteren raporlar gördüm. Durum gerçekten bu kadar vahim mi? 

AOC: Şöyle diyebilirim ki bu durum tarihsel açıdan bakıldığında fazlasıyla kötüydü. Ama aslında artık daha iyiye gidiyor.

1970’lerde ExxonMobil’in kendi içinde yürüttüğü bilimsel çalışmalar iklim değişikliğinin gerçek olduğunu kesin bir şekilde kanıtlamakla kalmadı, kendileri, bir petrol şirketi olarak, iklim değişikliğinin ne kadar kötü olabileceğini görmek amacıyla bir modelleme geliştirmek için yatırım yaptılar. Bazı modellemeler zamanına göre o kadar sofistikeydi ki, 1970’li yıllardayken 2012 yılına ait hava durumu örneklerini tahmin edebildi – ve çoğu doğruydu. ExxonMobil neler olduğunu tam anlamıyla biliyordu.  

Bu yüzden, benim doğduğum yıllarda, yani 1989 yılı civarından itibaren medya ve lobicilik kampanyalarını fonlamaya başladılar. Açık açık iklim değişikliğinin gerçek olmadığını söyleyen kampanyaları destekleyemeyeceklerini biliyorlardı. Ama insanlarda kafa karışıklığı yaratan kampanyaları desteklediler. Varılacak fikir birliğine şüphe tohumları ekmek için “daha fazla bilime ihtiyacımız var” sloganlı kampanyalar yürütmeye başladılar. Bu uzun süre işe yaradı ve çok kötü oldu. 1989’larda iklim için hareket etmeye çok yakınlaşmıştık lakin lobicilik o kadar güçlüydü ki eylem yapmamızı çok efektif bir şekilde engellediler – o zamanlar iklim değişikliğinin gerçek bir durum olduğuna Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinin %40’ı inanmıyordu.  

Ama sanırım bizim fikir savunuculuğumuz ve eylemlerimiz sayesinde bu oran sadece son birkaç yıl içinde çok hızlı bir şekilde düştü. Ve özellikle geçen sene iklim değişikliyle olan her şeyi Yeşil Yeni Anlaşma’yı zorlayarak birbirine bağladık.  Giderek kötüleşen kasırgaların üstünü “onlar sadece birer kaza” veya  “olur böyle şeyler” gibisinden laflarla örtmeye çalışan insanlar var- şimdi ne zaman bir fırtına olsa biz iklim değişikliği hakkında konuşuyoruz.  Bu işin diğer yanı da bu durumu sadece kabul etmekle kalmayıp bu konuya en önemli mesele önceliğini vermek. Daha dün çok cesaretlendirici sayılar aldık – bir iki yıl önce Demokratların, ülkenin en liberal seçmenlerinin, %20si iklim değişikliğini en önemli mesele olarak görüyordu. Çalışmalarımız ve şimdilerde bu konu etrafında organize olan gençlik hareketleri sayesinde bu oran büyük miktarda arttı. Erken oylamalarda Demokrat seçmenlerin %70 gibi bir oranı Yeşil Yeni Anlaşma’nın en önemli mesele haline getirilmesi gerektiğini düşünüyor ve seçmenler buna destek veren adayları destekleyecekler. Dahası bunu desteklememek pek çok seçmen için bir tehlike işareti. Bence harekete geçtik artık, ama bunun gerçekleşmesi bu radikal eylem sayesinde oldu.

İklim krizinin medyadaki yeri bizim için tarihsel bir problem -bence insanlar bir konuya yer ayırmamanın onu reddetmek kadar kötü olduğunun farkına varamıyorlar. Böyle bir problem yaşıyoruz çünkü medya sektörümüz kar odaklı ve eğer bir konu reytingleri arttırmıyorsa o zaman o konuya pek fazla yer ayrılmıyor. Lakin bizim başka bir seçeneğimiz yok. Bunu yapmak zorundayız.

GT: Ben de yakın zamanda çıkan sayıları gördüm, sanırım dündü, ileri sürüldüğüne göre İsveç nüfusunun %2’si iklim krizine inanmıyormuş. Burada iklim krizine inanmamak kabul edilebilir bir şey değil. Herkes bunun gerçek olduğunu kabul ediyor. Ama yine de bunun hakkında konuşmuyoruz ve bu önceliğimiz değil. Bu konuyu diğer olayları ele aldığımız şekilde ele alıyoruz.  

AOC: Neden, özellikle de bu konuda, genç insanların daha güçlü ve daha ikna edici olduklarını düşünüyorsun?  

GT: Bunun birçok sebebi var, ama temel sebep risk altında olan şeyin bizim geleceğimiz olması. Hepimiz biliyoruz ki bu durumun etkisi bizim yaşam süremizde kendini gösterecek -bu sadece gelecekte olabilir denilen bir şey değil. Zaten burada artık ve daha da kötüye gidecek, ve çoğumuz bu durumun bizim hayatımızı daha da kötü etkileyeceğini anlıyoruz. Ve dahası, biz gençler olarak bu sisteme alışık değiliz. Biz “bu her zaman böyleydi, biz bir şeyleri değiştiremeyiz” demiyoruz. 

AOC: Her zaman insanlara gençliğin bir zihinsel algı olduğunu söylemişimdir. Ve bizse genç insanlar olarak, bunun değerini anlamıyoruz çünkü senin de dediğin gibi biz bizden önceki dünyayı görmedik, biz bu yola daha yeni çıkıyoruz, bu nedenle de modası geçmiş düşünce tarzına ait mantıksız görünen her şeyi sorgulama eğilimindeyiz. Üç ve dört yaşlarında iki yeğenim var, ve sürekli “neden, neden, neden?” diye soruyorlar. Bu pek çok insana göre rahatsız edici bir durum. Bana öyle geliyor ki bu durum bazen rahatsız edici olabiliyor çünkü insanların onlara verecek cevapları yok. 

Eğer insan bu şekilde alışıla geldiği için yapılan şeyleri yapmayı reddediyorsa, daha yaşlı olsa da bir gençlik hareketinin parçası olabilir. Genç insanların hayatın o saf olan özüne ulaştığını düşünüyorum. Her zaman sosyal hareketlerin ve özellikle de gençlik hareketlerinin bizim vizyonumuza yol gösteren bir vicdani pusula olduğu için devam etmesi gerektiğine inanmışımdır. 

GT: Evet, bu durum her zaman bana İmparatorun Yeni Giysilerini hatırlatıyor. Herkes bir yalana inanırken sadece bir çocuk soru sormaya cüret ediyor. 

AOC: Bu doğru. Göreve ilk başladığım vakitlerde insanlar ben çocukmuşumcasına benimle alay ediyorlardı. Ben senden çok daha büyüğüm! Fakat yine de böyle güçlü bir mevkide çalışacak bir insan için hala çok genç sayılırım. İnsanlar şu gibi şeyler söylüyorlar “Ama bunun sürekli böyle yapılageldiğini bilmiyor musun?  O çok fazla paraya ve güce sahip birisi. Kendi partinden olan birisine karşı çıkman için hiçbir sebep yok – yapmamız gereken diğer partideki insanlara meydan okumak olmalı.” Ve bunların hepsi de bana sen çok deneyimsizsin, toysun, gençsin ve güçsüzsün demenin farklı kılıflara bürünmüş halleri.   

Bence sadece bir şeyleri kabul etmeyi reddetmek bile dünyayı değiştirebilir. Sen de tam olarak bunu yaptın. 

GT: Bence bunu ikimiz de yaptık. 

Thunberg, 23 eylülde gerçekleşecek olan Birleşmiş Milletler iklim hareketi zirvesine katılabilmek için ağustos ayında ABD’ye seyahat etme planı olduğunu söyler

GT: İklimsel sebeplerden ötürü uçmuyorum bu yüzden henüz yüzde yüz emin değilim ama bunun üzerine düşüneceğiz. Bu çok zor bir karar yine de bence mümkün olabilir. 

AOC: Bu harika. Bunu takip edeceğim için çok heyecanlıyım. Buradan nasıl yardım edebileceğimize dair bizi bilgilendir. Bence küresel mücadele birbirimize iletmeye başlamamız gereken şeylerden birisi ve bu İsveç ne yapıyor veya ABD ne yapıyor ile alakalı değil – bu hepimizin tek bir mücadele uğruna ne yaptığıyla alakalı. Ve bence bunun gücü çok gerçek. Sana iyi dileklerimi sunuyorum ve seninle tanışmaktan ötürü büyük heyecan duyacak birçok kongre üyesi biliyorum.

GT: Çok teşekkür ederim.

AOC: Çok teşekkürler, Greta. Geliş tarihin belli olursa bizi haberdar ettiğinden emin ol. Eğer New York’a inecek olursan seni Queens usulü karşılarız!

 

 

Çeviri: Berfin Baştuğ

Çeviri editörü: Nur Deriş Ottoman