Deniz samuru olmasa, deniz kestaneleri diğer pek çok deniz hayvanına yer ve yiyecek sağlayan yosun ormanlarını yok eder. Ayrıca, deniz samurları, dolaylı olarak, yosunlar karbon bağladığı için, yaygın bir sera gazı olan atmosferik karbondioksit seviyelerini azaltmaya da yardımcı olur.
Virginia Patrone: Ebedi Yokoluş / Forever Extinct programına hoş geldiniz.
Çiğdem Fidan : Merhaba.
V: Bugün çeşitli haberler vererek başlayalım. Bu günlerde Avustralya’nın ormanları yanıyor.
Ç: New South Wales ve Queensland’de bir milyon hektardan fazla orman maalesef kül oldu. Maddi, manevi bir çok hasara yol açan bu yangınlar nedeniyle bir çok hayvan, ağaç, bina yok oldu. Nesillerinin tükenme tehlikesi daha az olan kuşlar, böcekler ve görünürlüğü az olan diğer hayvanları bir kenara koyarsak bu yangınlardan en çok etkilenen türlerden biri de koalalar oldu, yangınlarda şimdiye kadar 350 koala can verdi ki bu South Wales’taki popülasyonun yarısı demek. Ormansızlaşma ve iklim krizi nedeniyle sıcaklıkların yükselişi yüzünden nesli tehlike altındaki koalalar, o bölgedeki kıyı rezervinde koruma altına alınmıştı. Yüzyılın ortasına kadar nesillerinin tamamen yok olabileceği düşünülüyor.
V: Başka bir haber ise Avustralya’nın komşu ülkesi Yeni Zelanda’dan. Yeni Zelanda bir çok nedenden dolayı zaten sevdiğimiz bir ülke.
Ç: Aynı zamanda, başbakanları Jacinda Ardern, iklim şartnamesi kapsamında, 2050 yılına kadar ülkedeki karbon emisyonlarını sıfıra indirme ve Paris İklim Anlaşması kapsamındaki taahhütleri yerine getirme sözlerini verdi. İnanıyoruz ki bu dünyanın geri kalanı için harika bir örnek. İklim krizi ve nesli tehlikedeki türler için yaptıkları bundan ibaret değil. Örneğin, turistlerin, nesli tükenmekte bir tür olan şişe burunlu yunuslarla, Adalar körfezinde yüzmeleri yasaklandı. İnsanlar bu yunusları ‘aşırı derecede’ sevdikleri için bu sevimli hayvanların biyolojik dengeleri bozuluyor. Bu yunuslar sosyalleşmekten beslenmeye, uyumaya ve hatta yavrularını beslemeye bile zaman bulamıyorlar ve bu da sayılarının azalmasına neden oluyor.
V: Bazı hayvanların nesli tükenirken; bazıları ise hızla çoğalıyor.
Ç: Ve biz insanlar bu konularda nasıl doğru düzgün bir yaklaşım sergilememiz gerektiğini bir türlü çözemedik.
V: Örneğin, sokaklarda yaşayan kedi ve köpekleri ele alalım. Bildiğimiz üzere, sokaktaki bu hayvan dostlarımızın yaşadıkları çok çeşitli zorluklar var: yiyeceğe ulaşma imkanları kısıtlı, barınacak bir yer bulmaları zor; çeşitli hastalıklarla, trafikle ve maalesef kötücül insanlarla mücadele ediyorlar.
Ç: Dolayısıyla onlara kalıcı bir yuva bulmak zor da olsa oldukça önemli. Geçtiğimiz Eylül ayında gerçekleşen ve Glimpse adlı kolektif tarafından düzenlenen C.A.T.S. (Citizen Advertising Takeover Service) adlı bir girişimden bahsetmek istiyoruz. Bu girişim, kitle fonlaması aracılığıyla, 20bin pounddan fazla para topladı ve bu parayı sokak kedilerine kalıcı bir yuva bulmak amacıyla hazırladıkları reklamları yaymak için kullanıyorlar. Londra metrosunun Clapham Common istasyonunda iki hafta boyunca, barınaklarda yaşayan, altmıştan fazla sokak kedisinin görseli sergilendi. Bu etkinlik sokak kedilerine kalıcı yuva bulma faydasının yanı sıra bize reklamın iyi amaçlar için de kullanılabileceğini gösteriyor. Bu da demek oluyor ki araç, araçtır; fark yaratacak olan bu araçları ne amaçla kullandığımızdır.
V: Bugünkü dostumuzun hikayesine geçmeden önce bir de genel olarak türlerin yokoluşu ile ilgili birkaç şey söylemek istiyoruz.
Ç: Biyolog Alexander Pyron, Independent’te 2017'de yayınlanan “Species die. Get over it.” adlı makalede kitlesel yokoluşun gezegenin tarihinde döngüsel olarak meydana gelen bir olgu olduğu konusuna değiniyor ve evrimin temel çalışma prensiplerini ele alıyor. Makaleye göre, biz insanlar yaptıklarımız konusunda çok fazla endişelenmemeliyiz, çünkü biz de doğanın bir parçasıyız ve dünyayı ihtiyaç duyduğumuz gibi kullanma hakkına sahibiz.
Pyron'un sözleriyle:
V:“Mass extinctions periodically wipe out up to 95 per cent of all species in one fell swoop; these come every 50 million to 100 million years, and scientists agree that we are now in the middle of the sixth such extinction, this one caused primarily by humans and our effects on animal habitats.”
Ç: “Kitlesel yokoluşlar, periyodik bir biçimde, bir kalemde tüm türlerin yüzde 95'ini yok etti; bu her 50 milyon ila 100 milyon yılda bir tekrarlanır ve şu anda biliminsanları altıncı kitlesel yokoluşun ortasında olduğumuz konusunda hemfikir, ve bugün bunun sebebi öncelikle insanlar ve bizim hayvanların yaşam alanları üzerindeki etkimiz. ”
Ç: Ve:
V:“Extinction is the engine of evolution, the mechanism by which natural selection prunes the poorly adapted and allows the hardiest to flourish. Species constantly go extinct, and every species that is alive today will one day follow suit.”
Ç: “Türlerin yokoluşu, evrimin temel işleyiş mekanizmalarındandır, bu mekanizma daha az adapte olanın elenmesi, daha güçlü olanın devamına dayanır. Türler sürekli olarak tükenmekte ve günümüzde yaşayan her bir tür bir gün bu tükenişi tadacak. ”
Ç: Şöyle devam ediyor Pyron:
V: “Humans should feel less shame about moulding their environment to suit their survival needs.”
Ç: “İnsanlar, hayatta kalma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çevreye müdahale etme konusunda daha az utanmalı.”
Bu yaklaşım oldukça doğru bir ifadeye dayanıyor, “yokoluşun evrimin doğal bir mekanizması olduğu” ifadesine, ancak diğer yandan şunu da söylüyor biz insanlar doğanın bir parçası olarak, yaptıklarımızın sonuçlarını fazla kafaya takmadan bu gezegene istediğimizi yapabiliriz. Pyron’a göre, kafaya takılması gereken tek şey, yapılanların insan hayatına nasıl etki ettiği.
V: Burada Pyron’un yaklaşımından bahsetmek istedik çünkü inanıyoruz ki birçok insanın bu kitlesel yokoluşa, iklim krizine ve çevre felaketine yaklaşımı bununla paralel.
Ç: Ancak bu yaklaşımın atladığı nokta biz insanlar, çevreye ve diğer türlere olanlar yüzünden derin üzüntü duyabilir, acı çekebiliriz; onlarla hemhal olabiliriz. Cashford ve Barring’in muhteşem kitabı The Myth of the Goddess/Evolution of an Image’de ifade ettikleri gibi, çevresel felaket karşısında derin üzüntü hissetmek ya da pişmanlık duymak, ‘hepimizin bir olduğu’ düşüncesinin bir göstergesidir ve dolayısıyla evrenin bir yerinde gerçekleşenler başka yerdekileri de etkileyecektir. E, o zaman olan biteni sadece kabullenip geç bunları diyemeyiz.
Pyton’un yaklaşımına dair diğer bir nokta ise, yaklaşımdaki öz-eleştirinin eksikliği:
V: Yazara göre, biz insanlar, doğanın bir parçasıyız, dolayısıyla doğaya ne istersek onu yaparız.
Ç: Ancak biz insanlar, diğer hayvanlara kıyasla daha fazla seçim yapabilen yaratıklarız. Ayrıca, bizim bilinçli olarak yaptığımız seçimlerimiz diğer hayvanların hayatlarını da etkiliyor. Aslına bakarsak, bugün yaşam şeklimiz bir tercih; ihtiyaçlarımızın çoğu kurgusal, hayati olduğunu düşündüğümüz bir çok şeyi hayatımızdan çıkardığımızda da gayet güzel yaşamaya devam edebiliriz. İşte, Pyron bu noktaları atlıyor bize göre.
V: Gelelim bugünkü dostumuza. Bugünkü dostumuz, IUCN kırmızı listesinde “Tehlikede” kategorisinde yer alan Deniz Samuru, bilimsel adıyla Enhydra iutris.
Ç: Sansargillerin en ağır üyelerinden, deniz memelilerininse en küçüklerinden olan dostumuzun dişileri 16 ila 27 kg arasında değişirken erkekler 40 kiloya kadar ulaşabiliyor.
V: Yaşam alanları Meksika'dan Alaska'ya ve hatta Japonya'ya kadar uzanıyor.
Ç: Deniz samurları, bütün hayatlarını suyun içinde geçirebilirler. Sığ kıyıları, yosunlu yerleri tercih ediyorlar. Dinlenirken, uyurken bu yosunları vücutlarına sarıyor, böylece bir nevi yosunları çapa gibi kullanıyorlar.
V: Ayrıca deniz samurları, uyurken ayrılmamak için, birbirlerinin pençelerini tutuyorlar ki sanırım bu görüntüyü internette bir çoğumuz görmüşüzdür.
Ç: Deniz samurları, araç kullanabilen hayvanlardan biri. Kabuklu deniz ürünlerini tüketmek için göbeklerinin üstüne bir taş koyuyorlar ve kabukları bu taşa vurarak kırıyorlar. Dostumuzla ilgili başka ilginç bir nokta ise, bu dostlarımız ağızlarıyla değil, ön ayaklarıyla balık avlayan tek deniz memelisi olması.
Deniz samurları oldukça sosyal hayvanlar ve genellikle tek bir cinsiyetten oluşan sürüleri, 10 ila 1000 arasında birey barındırabiliyor.
Dişiler, eşeysel olgunluğa 4-5 yaşında ulaşıyor ve yılda bir kez hamile kalıyor. Hamilelik beş ay sürüyor ve yalnızca tek yavru doğuruyorlar. Bebekler üzerlerinde 2 ay kadar kalan, can yeleği vazifesi gören bir tür kürkle doğuyorlar ki bu da batmalarını önlüyor.
V: En etkileyici özelliklerinden biri de kürkleri: Memeliler içerisinde en kalın kürke sahipler.
Ç: Bu kürkün yaklaşık 6,5 cm2sinde 850.000 ila bir milyon tüyler bulunuyor – örneğin insanlarda 6,5 cm2’de 2200 tane tüy bulunuyor). Ayrıca kürkleri iki katlı: bir astar ve daha uzun tüylerden oluşan ikinci bir kattan oluşuyor. Derileri ile tüyleri arasında bir hava tabakası oluşuyor ve dolayısıyla derileri ıslanmıyor.
Nesillerinin tehlikede olmasının sebebi de işte bu özelliklere sahip kürkün çok rağbet görmesi. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda rağbet çok arttı ve nesillerini neredeyse yok edecek kadar avlandılar. Neyse ki, deniz samurları korunan ilk deniz memelilerinden biriydi: 1913’te Kaliforniya’da 1911 Uluslararası Kürk Foku Antlaşmasıyla koruma altına alındılar ve 1970lerde Amerika’nın Tehlike Altındaki Türleri arasında listelendiler. Son zamanlarda, dünya çapındaki popülasyonda biraz yükselme var ama yine de bu sayı olması gerekene yakın bile değil.
Kürklerinde bir hava tabakasının oluşabilmesi için kürklerinin özelliğinin bozulmaması gerekiyor, bu da kürklerinin sürekli temizlik gerektirdiği anlamına geliyor. Bu nedenle deniz samurları, deniz suyu kirliliğinden, özellikle de petrol sızıntılarından çok etkileniyorlar. Bu onlar için çok tehlikeli, çünkü kürklerinin ilk katmanı havayı tutamazsa, su derilerine değebilir ve dolayısıyla donarak ölebilirler. Gerçekte, diğer deniz memelilerinden farklı olarak, deniz samurlarının derilerinin altında bir yağ tabakası yok. Bu nedenle, onları sıcak tutan tek şey kürkleri. Kürkleri yağlanırsa, yalıtım özelliklerini kaybediyor ve deniz samurları üşüyor. Deniz samurları ayrıca yağlı dumandan da etkileniyor veya yağa maruz kalan yiyecekleri yemek onları zehirliyor.
V: Çoğu deniz samuru, petrol sızıntısında hızla ölüyor. Mesela, 1989’daki Valdez, Alaska’daki Exxon petrol sızıntısında binlerce deniz samuru öldü.
Ç: Deniz samurlarına yönelik diğer tehditler arasında bulaşıcı hastalıklar, parazitler, bot grevleri, ağlara dolaşma ve zehirli maddelere maruz kalma bulunuyor.
Kutup ayıları gibi deniz samurları da ekosistemin dengesini sağlayan hayvanlardan biri. Deniz samuru olmasa, deniz kestaneleri, diğer pek çok deniz hayvanına yer ve yiyecek sağlayan yosun ormanlarını yok eder. Ayrıca, deniz samurları, dolaylı olarak, yosunlar karbon bağladığı için, yaygın bir sera gazı olan atmosferik karbondioksit seviyelerini azaltmaya da yardımcı olur.
Sonuç olarak, deniz samuru bize, bir kez daha, bu güzel gezegende her şeyin bağlantılı olduğunu ve türler ölürse neden “Geç bunları” diyemeyeceğimizi işaret ediyor. Dünya üzerindeki her bir şey, ne kadar ufak olursa olsun, kusursuz dengeyi korumakta önemli bir iş görüyor.
V: Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Programın illüstrasyonlarını sosyal medyada paylaşacağız. Bize Instagram ve Facebook’tan ulaşabilirsiniz.
Ç: Bugün Will Wagner’den Laika’yı dinleyeceğiz. Bu şarkıyı bugünkü dostumuza adıyoruz.
V: Ben Virginia Elena Patrone,
Ç: Ben Çiğdem Fidan.
V&Ç: Gezegendeki her şey! Çok güzelsiniz ve sizi seviyoruz!
Kaynaklar:
• https://www.independent.co.uk/news/long_reads/species-die-get-over-it-a8069576.html#comments
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
Will Wagner | Laika | Laika | 4:26 |