Açık Dergi’de iki haftada bir yayınlanan Çıplak Ayakla Dans, bu sezon da konuklarıyla yayında. 46. yayın döneminin ilk konuğu ise Bulgaristan doğumlu, ünlü “koreograf” Ivo Dimchev!
Dimchev A Corner in the World X bomontiada Alt’ın misafiri olarak bulunduğu İstanbul’da, Operville isimli “deneysel doğaçlamaya dayalı opera” performansını iki akşam üst üste sundu. Aşağıda okuyacağınız söyleşide de belirttiği gibi, eserlerinin problematik hatlarını sunan beden-dil-müzik ve yazı ilişkileri üzerine olan bu meta-performansın hemen ertesi günü Çıplak Ayaklar Kumpanyası’ndan Duygu Güngör kayıt cihazıyla Ivo’nun karşısında idi. İlham verici ve cüretkâr Dimchev’le şimdi sizleri başbaşa bırakalım:
Duygu Güngör: Öncelikle Istanbula ve programımıza hoşgeldin.
Ivo Dimchev: Teşekkür ederim.
Çok temel bir soruyla başlayalım. Hareket etmeye ve kendini hareket yoluyla ifade etmeye ne zaman başladın?
Çocukken oyunculukla ve tiyatro ile ilgiliydim hep. Hep büyüdüğümde oyuncu olmanın hayalini kurardım. 12 yaşındayken tiyatroya ve 13 yaşında tiyatro okuluna gitmeye başladım. Çok küçüktüm.
Bulgaristan'da mı?
Evet. Deneysel bir tiyatro okuluydu. Çok disiplinli bir eğitimdi ve performatif beden ve oyunculuk konusunda sentetik bir yaklaşımı vardı okulun. O yüzden baya fiziksel ve ses eğitimimiz vardı. Metinsel çalışma da vardı. Böyle genç bir yaşta, sahnede olmanın çok boyutlu bir şey olduğunu deneyimlemiş oldum. Sadece metinle değil, bedenimle ve sesimle de araştırmam gereken bir şeyin olduğunu öğrendim. Tiyatro okulundan sonra, 18-19 yaşlarındayken, bedene daha odaklanmaya başladım. Sesle ve kendi sesimle ilgili de araştırmalar yapmaya başladım, müzik öne çıkıyordu. Bulgaristan'da beni bu gittiğim deneysel tiyatro okulu kadar tatmin eden bir başka eğitim bulamadım, tek şansım kendi işimi kendim yapmaktı ki bu da bedeni kullanmak işin içine girince hep karmaşıktır. O yüzden, zordu. Eğer tek bir şeye odaklanmam gerekirse, yani tek bir ifade şekline, konuşma gibi mesela, diğer boyutları elimine etmek için çok efor sarf etmem gerekiyordu. Çünkü benim için organik olarak bir arada gidiyorlar. Bazen öyle seçimler yapıyorum, çünkü bilinçli olarak tek bir ifade şeklinde derinleşmek istiyorum, ama organik olarak zaten bir arada olmalarına izin vermek için birçok farklı ifade şeklini birleştirmem gerekiyor.
Aslında prova ve yaratım sürecini de merak ediyoruz. Yaratıma başladığında nasıl çalışıyorsun, metodun ne, aynı metodu mu kullanıyorsun hep, yoksa kendini şaşırtıyor musun? Dün sanatçı konuşmada, "güvensiz alanlardan" bahsediyordun.
Evet öyle güvenli bir alan olmak zorunda değil üretim. Ben genel olarak kendi üretimimim bağlamında, kendimi zorlamayı seviyorum, çok güvenlikli bir alan yaratırsam bir yönde, bir sonraki projemde tamamen başka bir yönelim seçiyorum.
Eğer mesela dramaturji olarak çok dekonstraktif ve parçalı bir şey yaptıysam, sonra belki daha anlatı odaklı bir şey yapıyorum, daha geleneksel bir tiyatro gibi. Sonra da eğer metin kullanmak benim için çok kolaylaşıyorsa, sonraki işimde metni tamamen çıkarıp hiç kullanmadığım bir iş yapıyorum. Ya da bir işte şarkı söylemek konusunda rahat hissetmişsem, yani şarkı söylemek benim için çok doğal bir hal almışsa, bir sonraki işimde şarkı kullanmıyorum. Yoksa böyle her sıkıştığımda şarkı söylerdim, tabi herkes de mutlu olur. Ama bir sanatçı olarak kendimi geliştirmek istiyorsam, güvenli alanımın beni ele geçirmesine izin vermemeliyim.
Güvensiz alanlar derken şunu mu kastediyorsun, bir harekete sabitlenmeyip daha çok hislerine alan açtığın yerler mi,? Ya da kendini tekrar etmeme gibi bir şey mi?
Kendimi tekrar etmek istemiyorum ve dağarcığımı hep genişletmek istiyorum, bir sanatçı olarak. Bunu yapmak için bazen bilinçli olarak kendinizi sınırlandırmanız gerekiyor. Kullanma alışkanlığı edindiğiniz ve aslında kullanırken güçlü hissettiğiniz dilden, ya da tekrar eden motiflerden kendinizi kurtarmanız gerekiyor. Tabi ki iyi olduğunuz şeyleri yapmaya devam edebilirsiniz,
Çünkü gittikçe daha iyi olabilirsiniz, ve ustalaşırsınız ifade şeklinizde. Özellikle çağdaş sanatlarda son yıllarda, insanlar bu ustalığa karşı çıkıyor, bir çok hareket var sanatta ustalığa karşı olan. Benim için ustalık bir spor oyunu gibi değil; bir seviyeye ulaştığın ve karşılığında bir ödül aldığın bir rekabet gibi bir şey değil, benim için ustalık bir özgürlük çeşidi. Dağarcıkla ilgili bir şey, ne kadar çok özgürlüğünüz varsa bir şeyi o kadar iyi ifade edebilirsiniz, alt tonları ve detayları o kadar iyi kullanabilirsiniz. Ben bu yaklaşımla insanların kalbine ve bedenine ulaşabileceğimi düşünüyorum. Çünkü zanaatınızda artık derinleşmişsinizdir. Benim için, ben genelde insanların tembelliklerine ustalıklarını bahane etmesini sevmiyorum, bir sürü insan tanıyorum böyle usta olmuş ama bir restoranda olmayı sahnede olmayı tercih eder.
Böyle insanlar usta oluyor, üzgünüm ama, ya da çok hızlı ünlü olanlar, çok orijinal bir fikirle ortaya çıkıyorsunuz ileri alıyor seni. bu da bir tür ustalık aslında, mesela işlerinin müziği olarak Rachmanihof kullananlar, ya da Tchaikovski kullananlar - sırtlarını ustalara dayıyorlar ama ustalıktan kaçıyorlar. Bu saçmalık gerçekten. Neyse bu kadar yeter, sorun aslında güvenlikli ve güvenliksiz alanlarla ilgiliydi. Benim için güvenlikli alanlarımı biraz deşmek önemli çünkü oralardan bir şeyler öğrenebilirim gibi geliyor. Performansla, müzikle ilgili bir şeyler... Ve enstrümanım olan kendimi daha karmaşıklaştırmak ve derinleştirmek için.
Genelde yaratımına neyle başlıyorsun, ne oluyor elinde, bir fikir mi, bir hareket mi, bir renk mi, ses mi? Başlangıç noktan ne oluyor genelde, hep değişiyor mu?
Hep değişiyor, ve daha önce ne yaptığımla çok ilgili oluyor. Mesela bir tiyatro işi yapmışsam, genelde tiyatroya olan açlığımı ve ihtiyacımı tatmin etmiş oluyorum, çok daha soyut bir şey yapıyorum sonrasında. Mesela son yıllarda şarkılarımla ilgili bir şeyler yaptım, hiç de çağdaş sanatla falan ilgili değil, sadece güzel aşk şarkıları.
Çok güzeller gerçekten.
Teşekkürler. ama mesela bu güzel şarkılarla bir çağdaş sanatçı olarak kendime tamamen ihanet ediyorum. Ben de hiç tahmin etmezdim böyle bir şey yapacağımı, hep böyle yeni orijinal şeyler bulmam gerekiyor diye düşünürdüm, deneysel olmam gerekir diye düşünürdüm, yoksa güncel bir sanatçı olamam diye düşünürdüm. Ve tabi aşk şarkıları söyleyerek çağdaş sanata bir katkıda bulunmazsınız, ama son yıllarda, mikrofonun arkasında bu şarkıları söylüyorum ve insanları mutlu ediyorum. Ama fark ediyorum ki aslında yıllardır çalıştığım şeyden biraz uzaklaşıyorum. Bu yüzden sanırım bunu içgüdüsel olarak dengelemek için yeni bir iş yapıyorum, tiyatro değil, daha çok insanların benim nasıl çalıştığımı gözlemleyebilecekleri açık bir laboratuvar gibi.
8-16 saat boyunca çalışmamı gözlemleyebilecekler. İsmi “Avoiding the lifeath”, life and death kelimelerinin bölümü, yani hayattan ve ölümden kaçınmak. ben 8-16 saat arası bir zamanı tutkulu olduğum işlere bölüştürüyorum. örneğin yarım saat öğretmenlik yapıyorum, yarım saat resim yapıyorum, yarım saat şiir yazıyorum, yarım saat yeni bir şarkı yapıyorum, yarım saat yerel bir müzisyenlere doğaçlama yapıyorum. Yarım saat bir röportaj veriyorum.
Gündelik hayatın gibi?
Çok da değil. Yarım saat bir müzik videosu çekiyorum, tutkulu olduğum her işi yapıyorum, belki bazen birinden ya da ötekinden fedakarlık yapmam gerekiyor, farklı sebepler yüzünden. Farklı öncelikler yüzünden, örneğin uzun zamandır resim yapmamış oluyorum, çünkü başka meşguliyetlerim var, ama resim yapardım eskiden.
Yeni bir denge bulmaya çalışıyorsun.
Kendime dönmek ve kendimi tamamen tatmin etmek ve bu dengeyi bulmak için ve bir sanatçı olarak kendime ve karmaşık ihtiyaçlarıma adil olmak için bütün bu tutkuları bir güne sıkıştırmam gerekiyor. Ve insanlar da bunu gözlemlemekte özgür. Gelip gidiyorlar istedikleri gibi.
Yani izleyici orda.
Evet. bunu zaten Brüksel’deki Performatik Festival’da yaptım ve günde 16 saat yaptım. 6 gün üstüste. Aslında çok zor oldu ve çok hoşuma gitti. Benim cennetim diyorum buna, çünkü sanatsal olarak mümkün olan seviyeye dokunan bir iş.
Bu laboratuvar nerede olacak?
Bu yaz Viyana'daki MUMA Müzesi’nin iş birliğiyle yaptım. Ve Sofya’da yapacağım kışın, Ocakta da İsviçre’de Lozan'da ve Berlin'de.
İstanbul'a da gel.
Eğer beni davet ederlerse gelirim tabi ki, sorun değil. Çok mutlu olurum. Çok vahşi ve ilkel bir şey bir yandan, çünkü kendimi hazırlamak için hiç zamanım yok, ve her şey doğaçlama, o yüzden bütün projede dağarcığımı geliştirmek ve sürekli risk almak üzerine. ve yeni motifler bulmak üzerine. Çok çılgın bir şey - ve sürekli 4 kamera kaydediyor, o yüzden bir kaç tane daha performans yapınca bir belgeselini yapmak istiyorum, çünkü birçok farklı boyutu var, ve çok kompleks, iki saatlik bir belgesel yapılırsa nasıl olduğunu görebiliriz. Bu bence genç insanlar için çok ilham verici olabilir.
İnternette araştırırken seninle ilgili bir takım ünvanlar gördüm, fiziksel tiyatro sanatçısı, bu ünvanlar hakkında ne düşünüyorsun?
Ben daha gençken, benim için daha önemliydi, çünkü çok ilgi alanım vardı ve bir şeye yönlenmek istiyordum. 20’lerimde kendime koreograf diyordum, ne yaparsam yapayım koreografi çatısında topluyordum, şarkıda söylesem, mekana özel deneysel sanat da yapsam ya da doğaçlama da yapsam, ya da sadece başka müzisyenlerle doğaçlama bir konser bile olsa, benim için hep koreografi bağlamındaydı. Bu farklı bir perspektif de olsa koreografi diye düşünüyordum. Sonraları, aslında kendini bir şeye kilitlemenin çok da mantıklı olmadığına karar verdim. Seni kurtarıyor sadece bu, ne yaparsan yap Koreografi. Bence diğer yaptığın işlere karşı bir ayrımcılık oluyor, müzisyen, ressam, doğaçlamacı, sanatçı kişiliğime karşı, hepsi sanat bile olsa, tek bir şey demen gerekiyor gibi. Artık kendime daha çok sanatçı diyorum, koreograf demiyorum, çünkü çok sınırlandırıcı bir şey, bütün karmaşık ilgilerimin aksine tek boyutlu bir yaklaşım.
Çok muzip ve kolay iletişim kuran birisin, yine internette seninle ilgili araştırma yaparken, bir sürü farklı yüzünü gördüm, gerçekten, fiziksel olarak da. Nasıl keşfettin bu egoları hayatında?
Bence farklı önceliklerimle ilgili, yıllar içindeki estetik ve performatif önceliklerimle ilgili... Gençken bazen “çok enerji kullanmam gerekiyor” diye düşünürdüm ve iyi bir sanatçıysan çok enerjiyle hareket etmen, işini öyle yapman gerekir diye düşünürdüm. Ama artık öyle düşünmüyorum, daha yumuşak bir yaklaşımım var kendime karşıma, ben de hassas olabilirim diye düşünüyorum, eskiden 20 yaşlarındayken böyle değildi. Bazen gençken, performatif bedenin bir cinsiyeti yok, sadece bir fikir diye düşünürdüm. Her şey olabilir diye düşünürdüm, izleyici beni izlerken bana belirli bir cinsiyet atfetmesinler bana diye çok uğraşırdım.
Benim için sahnedeki halimin cinsiyeti, zamanı, yaşı olmaması çok önemliydi. Yani tam nasıl görünüyorsam onları yıkmak isterdim. Ama şimdi nasıl istersem öyle görünme iznini veriyorum kendime. Tabi projeye de çok bağlı, bazen toplumun normal dediği biri gibiyim, bazen belirli bir fikre hizmet etmek için belirli bir karaktere bürünüyorum. Ya da bazen çok Gay'im, Queer'im. Gerçekten projeye bağlı. Ben çeşitliliği seviyorum, değişmeyi seviyorum, tek bir şey, tek bir kimlik olduğumuza inanmıyorum, hepimizin birçok kimliği var, bu sadece kişisel seçimlerle ilgili, birini seçip öyle kalmayıp, farklı fikirler ve farklı kimlikleri birlikte ifade etmeyi seçeceksin.
Bir kaç sorum daha var bitirmeden önce, izleyicilerle de konuştum, sahnede nasıl desem, sınırsız, limitsiz görünüyorsun, aslında eminim ki herkesin limitleri vardı. Sen kendi sınırlarını nasıl keşfettin ve sahnede kendine bir sınır çiziyor musun, nasıl beceriyorsun bunu?
Tabi ki çok sınırım var. Genel olarak garipliği seviyorum, o yüzden herhâlde sahnede garip görünüyorumdur. Dramayı seviyorum, o yüzden dramatik görünüyorum, Trajediyi de seviyorum, bir şekilde tiyatro tarihine bir referans oluyor. Performans sanatı aslında hep trajediyle, katarsisle ilgili; kurban etmeler, ritueller, çok temel arketipsel bir tarafı var. Benim bir ayağım hep bu karmaşık ve karanlık performans sanatı evreninde, bu da bizim derinliğimizle ve bilinçaltımızla çok ilgili. Bir çeşit canavarlık, insanlık dışı bir şey var, ben sahnedeyken, insanötesi bir şey var, normalötesi bir şey. Herhalde benim bu inanışlarım yüzünden, sahnede görüntüm şey, biraz garip insandışı bir şey olabilir.
Bir ayağın orada, diğer ayağın nerede?
Bir ayağım performans ve insanlarla ilişki kurmak açısından normallikte, ama bir yandan da bir tarafımı bilinmezle, karanlıkla, bilinçdışıyla ilişkili tutmak istiyorum, hayvansal tarafımızla, hayatımızın en temel duygularıyla içinde tutmak istiyorum.
Başka bir soru, insanlar bunu sormamı istediler, günlük yaptığın çalışma ya da egzersizler var mı?
Gençken daha çok yapardım, ama artık daha tembelim çok egzersiz yapmıyorum.
Dans mı ediyorsun, yoga mı yapıyorsun, koşuyor musun?
Yok yok, hiç değil, şınav çekiyorum karın kaslarım için. Yaşlandığımda kötü olacak. Zaten 41 yaşındayım, yaşlandıkça göbeğim dışarı çıkmak istiyor, şınav çekmiyorsam ya da küçük rutinlerimi yapmıyorsam göbeğim kontrolden çıkıyor, ben de sevmiyorum öyle görünmeyi, özellikle konser veriyorsam iyi görünmüyor. Aslında çağdaş sanatta her şeye izin de var, tabi.
Ama günlük bir egzersiz rutinin yok.
Yok hayır. Nefes egzersizleri yapmayı seviyorum, Che Gonk ama şarkı söylerken bana çok yardımcı oluyor, o yüzden mümkün olduğunca nefes egzersizleri yapmaya çalışıyorum ama öyle ağır fiziksel egzersizler yapmıyorum. Atölyeler vermeyi seviyorum.
Çok ders veriyorsun sanırım.
Evet, eğitimler de veriyorum, kompozisyon dersleri veriyorum, mesela solo yapacaklar için, çok bir şey yapmam gerekmiyor, sadece ödevler veriyorum sonra da feedbackler veriyorum dansçılara, o zaman fiziksel olarak çok aktif olmuyorum, ama ses ve hareket, metin ve doğaçlama koordinasyonu için eğitimler veriyorum, o dersler çok aktif oluyor. Her şeyi göstermem gerekiyor. Hem öğrettiğim hem kendimi de eğittiğim böyle dersleri seviyorum. Ne kadar fırsatım olursa, o kadar mutlu oluyorum, çünkü kendi bedenim için de iyi oluyor.
Bitirmeden önce, Sculptures albümünü dinlemeye başladım dün, senin bir şarkınla programı noktalamak istiyorum, "Rain" adı senin için de uygunsa.
Tabi ki.
Albüm yapmaya nasıl karar verdin?
Bilmiyorum, ben de şaşırıyorum buna aslında. Birkaç yıl önce gösterilerimde kullandığım küçük şarkıları bir araya getirdim.
Evet hep şarkı kullanıyorsun.
Evet her gösteride bir ya da iki küçük müzik parçası kullanmaya çalışıyorum, bazen şarkı oluyorlar. Birkaç yıl önce bu şarkıların bazılarını bir araya getirdiğim bir gece yaptım, gösteri bağlamı dışında nasıl algılanıyorlar diye merak ettiğim için. Şarkılar gayet kolay algılandı ve insanlar çok sevdi. Bir de fark ettim ki çok kolay şarkı yazıyorum. Birkaç akor öğrendim klavyemde, çok iyi oldu, bir sürü olasılık açtı bana ve bir sürü şarkı yazabildim.
Çok kolay yazabiliyorum diyorsun?
Evet yarım saatte bir şarkı yazabilirim.
Bir makine gibisin.
Sanırım yıllarca doğaçlama konserler yaptığım için, doğaçlama yaparken, tam o anda bir şey yaratman, bestelemen gerekiyor, seyircinin önünde, herhâlde benim sesim de bu konserlerde hayatta kalabilmek için, bir şekilde otomatik olarak yaratmak ve bestelemek için eğitildi bu yıllar boyunca, o yüzden şimdi piyanonun başına geçip birkaç akor çalmaya başlayınca, sesim hemen ilişki kuruyor, ve bir şey çıkıyor. Biraz da yorulmuştum doğaçlama yapmaktan, çok fazla malzeme ziyan oluyor diye düşünüyordum, bir sürü şey yapıyorsun hiç bir şey kalmıyor. O yüzden bunu bırakıp, bu melodi yaratma tutkumu bir organize etmeliyim diye düşündüm. Kendi bedenim ve duygularımla müzik yapma şeklimi organize etmeliyim, böylece seyirci için de daha yararlı olabilir diye düşündüm. Yeni şarkıları düzenledim ve insanlar bayıldı.
Daha çok albüm yapmak istiyor musun?
Evet, şimdi yeni şarkılar yazmayı bıraktım. Bu albümü duyurmak için bir süre ara verdim.
Belki konserinle İstanbul'a gelirsin.
Çok isterim. Bizim gösteri yaptığımız yerin yanı Babylon'du. Heyecanlandım.
Evet evet. Ve her projede farklı insanlarla çalışıyorsun. Nasıl buluyorsun onları?
Ne aradığımı Facebook'a yazıyorum ve genellikle insanlar geliyor.
Facebook'a yazıyorsun?
Evet. Diyelim ki, iki opera şarkıcısına ihtiyacım var, onu yazıyorum.
Seçmeler yapıyor musun
Evet yapıyorum. en kolay yöntemi bu. Tabi bazen de arkadaşlarımla, tanıdıklarımla ya da öğrencilerimle çalışıyorum.
İnsanları önceden tanıyor olmak senin için önemli mi?
Pek değil. Tabi birini sevmek önemli, ama bu riski almanız gerekiyor. birinin performansçı olarak kapasitesini beğeniyorsanız, bu insanla anlaşmak için biraz çaba sarf etmeniz gerekiyor. Sizin fikrinize yapmak istediğiniz şeye hizmet ediyorsa biri, onunla işbirliği yapmak için yöntemler bulmanız gerekiyor. Çoğu zaman da öğrencilerime çalışıyorum, çünkü onlarla çalışırken zaten nasıl düşündüklerini, etik yaklaşımlarını, sınırlarını görebiliyorum. O yüzden öğrencilerimle çalışmak çok kolay. Ve çok öğretmenlik yaptığım içi, bir sürü genç performansçı ile tanışıyorum. Ve bu kadar genç insan olunca da, sınırsız sayıda olanağım olabiliyor işbirliği yapacak.
Çok Şanslısın. Programımızın sonuna geldik, yarım saatlik kısa bir programımız var.
Tamam.
Çok teşekkür ederim bu sohbet için, çok ilham vericiydi.
** Açık Dergi’de 1 Kasım akşamı yayınlanan bu kaydı döküm ve çevirisini üstlenen Dilek Aydın’a teşekkürlerimizle.