Programcımız Ceyhan Usanmaz, Bérengère Cournut'nün "Taştan ve Kemikten" kitabını inceledi.
Her şeyden önce, şu notu paylaşarak başlamalıyız: "İnuitler, ilk defa Batılı kâşifler tarafından kullanılan ve çiğ et yiyen insan anlamına gelen Eskimo kelimesini hakaret olarak kabul ediyor." Şimdi "önsöz"ü de paylaşabiliriz: "İnuitler binlerce yıldır Arktika’da yaşayan avcı göçebe bir toplumun torunlarıdır. Avladıkları hayvanlar, donmuş toprağa bırakılan taşlar, gece yarısı güneşinde yetişen bitki ve üzümsü meyveler dışında, yakın zamana dek başka kaynakları olmamış. Buradakiler geniş topraklarını, aşağı yukarı göçebe bir yaşam süren çok sayıda hayvanın yanı sıra, ruhlar ve diğer unsurlarla paylaşıyorlar. Suyun her hali hayatlarının bir parçası; kulaklarından giren yel, boğuk bir nefesle boğazlarından çıkıyor. Her fırsatta, kimi zaman şaman davullarının da eşlik ettiği ezgiler söylüyorlar."
Taştan ve Kemikten, bir gece aniden kırılan buz kütlesinin ailesinden ayırdığı genç bir İnuit kadınının hikâyesi. Çatlama sesiyle başlayıp hızla genişleyen yarık, aileyi ikiye ayırıverir ve Uqsuralik'in ailesi, karanlık sudan yükselen sis bulutunun ardında kaybolur. Yarığın diğer tarafında bir başına kalan Uqsuralik’in yaşama tutunmak için yola devam etmekten başka çaresi yoktur. Ve böylece Uqsuralik için günler yürümeye, mevsimler geçmeye başlar; bu yolculuk, tahmin edilebileceği gibi, bir süre sonra içsel bir yolculuğa da dönüşecektir. Diğer bir deyişle, 'ev'den kopuşla birlikte "diğer" yaşama doğru atılan adımlar... Kısacası, kahramanların çıktığı 'sonsuz yolculuk'lara bir başka örnek Taştan ve Kemikten romanı. (bkz. Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu) Hikâyenin pek aşina olmadığımız bir coğrafyada ve kültürde geçmesi ise bambaşka bir deneyim yaşatıyor.
Normalde bir romanda bu kadar çok dipnotun yer alması rahatsızlık verici olabilir ama Taştan ve Kemikten, daha çok bir "belgesel roman.” Dolayısıyla dipnotlar, rahatsızlık vermek bir yana, netlik kazandırıyor hikâyeye. Çünkü Uqsuralik'in yolculuk hikâyesiyle birlikte İnuitlerin yaşam şekillerini, inanışlarını, yeme-içme alışkanlıklarını, iglularının yapısını da okuyoruz... Hatta, "gerçeklikle" bağı biraz daha güçlendirmek adına, bu romanı okumaya son sayfalardaki fotoğraflarla başlamak da tercih edilebilir.
"Önsöz", son sayfalar, "sonsuz" yolculuk... Bütün bunlar bir yana, bir romanın nasıl başlayıp nerede biteceği, neredeyse her okur için farklıdır aslında. Ama bazı hikâyeler hep aynı şekilde bitiyor gibi! 'Sonsöz'deki dipnot, 'son söz'ü söylüyor gerçekten de: "1596 yılından beri kuzeye doğru gidilse de Amundsen'le Nobile'ın 1926 yılında gerçekleştirdikleri keşif tartışmasız ilk kabul edilir. Bunu takip eden yıllarda Kuzey Kutbu'na gitmeye devam eden Batılılar, İnuit halkının yaşam tarzını kökten değiştirdi: İnuitlere hiç bilmedikleri hastalıklar bulaştırarak ciddi salgınlara neden oldular. Onları, ahşap ve metal gibi nadir karşılaştıkları materyallerle, silahla tanıştırdılar. Zamanla elektrik, musluk suyu, kar bisikleti gibi modern dünyaya ait unsurlar İnuitlerin günlük hayatının bir parçası oldu. Batılıların gelişiyle birlikte göçebe yaşamlarını geride bırakıp yerleşik hayata geçerek, çok hızlı bir şekilde radyonun, televizyonun ve telefonun olduğu bir yaşam benimsediler. Ayrıca Hıristiyanlığı kabul edip şamanizmden de vazgeçtiler."
Künye
Bérengère Cournut
Taştan ve Kemikten
çev. Ekin Özlü Akseki
Can Yayınları, 2021, 208 s.