Gerek bağış toplama platformları aracılığıyla gerekse de marka iş birlikleriyle ve bundan sonra doğacak muhtemel yeni yollarla online konserlerin önümüzdeki dönemde sanatçılar için en önemli gelir kaynaklarından biri haline gelmesi şaşırtıcı olmaz.
(Tuğçe Yapıcı'nın bu yazısı Bir Baba Indie'nin internet sitesinden alınmıştır.)
Uzak Doğu, İran ve İtalya’nın ardından ABD, Birleşik Krallık, İspanya gibi ülkelerle birlikte Türkiye’de de pandeminin neredeyse eş zamanlı olarak ilk kez görüldüğü ve yükselişe geçtiği mart ayının ortasından itibaren Chris Martin, John Legend, Elton John gibi isimlerin başı çektiği canlı konser yayınları dünyanın dört bir yanındaki sanatçılara ilham verdi. Çoğunlukla Youtube Live, Facebook Live, Instagram Live, Twitch gibi platformlar üzerinden gerçekleştirilen bu yayınlar, bir anda evlere kapanıp sosyal hayatından kopmak durumunda kalan insanların sosyal etkileşimi devam ettirmesine imkan sağladığı için şaşırtıcı olmayan şekilde ilgi çekti. Yalnızca Twitch’in bile 8-22 Mart tarihleri arasında Müzik ve Performans Sanatları kategorisindeki canlı yayınlarının 92.000 ortalama izleyiciden 574.000 ortalama izleyiciye yükseldiğini görmek ne denli büyük bir patlamayla karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Markalar da ultra hızlı bir biçimde değişen koşullara uyum sağlayarak halihazırda devam etmekte olan konser serilerini dijital projelere uyarladı veya yeni projeleri çoğu insanın eve kapandığı 16 Mart haftasından başlayarak hayata geçirdi. Elbette yükselen her trend gibi canlı yayınlar da çok geçmeden eleştiri oklarına maruz kalmaktan kaçınamayacaktı.
8 Nisan’da Vox‘ta yayınlanan “How ‘quarantine concerts’ are keeping live music alive as venues remain closed” başlıklı makalenin alt başlığı iddialı bir tespitte bulunuyor: “Sosyal medya sağ olsun, canlı müzik şimdi hiç olmadığı kadar samimi.” Makaleye göre sanatçıları makyajsız, pahalı kostümleri olmaksızın, ev ortamlarında, düşük ses ve görüntü kalitesinde izlediğimiz bu ev konserleri sanatçıların normal şartlarda alışık olmadığımız gündelik yaşantılarına şahit olma fırsatı sunuyor. Konserler çoğunlukla belirli bir akış ve önceden hazırlanmış bir setlist’ten ziyade istek parçalar, canlı yayındaki izleyici yorumları, sohbet, soru & cevap şeklinde ilerliyor. Sanatçılar çoğu zaman izleyici yorumlarını okumak ve yanıtlamak için oldukça uzun vakit harcıyor. Hüküm süren bu “samimi” atmosfer, daha yaratıcı ve çeşitli içeriklerin üretilmesine de uygun zemini sunuyor. Canlı performans dışında yalnızca izleyicilerle sohbet, konuklarla söyleşiler, soru & cevap, kitap okuma, enstrüman dersi veya yemek tarifi verme gibi başlıklarda canlı yayınlar yapmayı tercih eden sanatçılar da azınlıkta değil. İçeriği ne olursa olsun canlı yayın sonrasında kaydedilip sanatçıların kalıcı video içerik de üretmesine imkân tanıyan canlı yayınlar salgın günlerinde hızlı bir biçimde sektörde geniş bir yer tutmaya başladı. Bugünlerde albüm tanıtım konserleri bile artık bu yolla gerçekleşiyor. Bu yazıda temel olarak canlı konser yayınlarının ardında yatan motivasyonları, bu yayınların yapılmasına ve bu yayınlar aracılığıyla fon toplanmasına imkân tanıyan dijital platformları, marka iş birliklerini, olumsuz eleştirileri ve konser kültürü üzerindeki potansiyel etkilerini inceleyeceğim.
Sanatçıların bu yayınları planlamasının ardında çok çeşitli motivasyonlar bulunabilir. Konfirme olmuş konserleri travmatik biçimde aniden iptal edilen, bir daha ne zaman konser verebileceğinin meçhul olduğunu idrak eden sanatçılar bana kalırsa öncelikle bu kayıpla başa çıkmak için soluğu canlı yayınlarda aldı. Tarihi ve saati önceden belirlenen bu konserler için duyurular yapmak, prova yapmak, evde gerekli ortamı hazırlamak, kendine çeki düzen vermek, yayın esnasında seyirci etkileşimi sayesinde dış dünyayla bağlantını koparmadığını hissetmek gibi faktörler düşünüldüğünde hiçbir maddi gelir söz konusu olmasa bile online konser yayınları sanatçıların sosyal tecrit dönemindeki haletiruhiyesi adına sağlıklı bir girişim. Kaldı ki bu online konserler belirsiz bir süre için eve kapanarak konser vermekten yoksun kalan sanatçılar için boşa geçecek vakti değerlendirip sosyal medyada dinleyicileriyle iletişimlerini sağlamlaştırmanın ve yeni dinleyicilere ulaşmanın akıllıca bir yöntemi. Ayrıca marka iş birlikleriyle gerçekleşen projelere dahil olmak isteyenler için de evvela kendi hesaplarından canlı yayın yapmak etkili bir yol.
Yukarıda saydığım tüm sebeplerin yanı sıra bu dönemde kaybolan konser gelirlerinin yerine alternatif bir gelir kaynağı yaratmak da söz konusu olunca sanatçılar ve ekipleri yaratıcı yollar bulmak için hızlı çözümler üretmek durumunda kaldı. Indie pop sanatçısı L Devine, iptal olan turnesinin yerine Instagram, Twitter, Facebook, TikTok ve YouTube platformlarını kapsayan iki haftalık bir online turne programı yayınladı. Tek bir platformda karar kılmak yerine tüm platformlardaki dinleyicilere ulaşmayı hedefleyen bu tür yaratıcı fikirler canlı yayın yapmak isteyen ama nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda kararsız kalan sanatçılara da ilham verebilir. Herhangi bir mecrada yaptığı canlı yayınlarda Venmo, PayPal, GoFundMe gibi bağış platformları aracılığıyla fan’larından diledikleri miktarda bağış yapmalarını rica eden sanatçılar olduğu kadar Stageit, Key gibi canlı yayın platformları üzerinden konser vererek sanal bilet veya tip jar uygulamalarını tercih eden sanatçılar da mevcut. Sanal biletlerin sanatçı tarafından belirlenen veya tavsiye edilen bir fiyatı olabiliyor ya da miktarı belirlemek tamamen izleyiciye de bırakılabiliyor. Online radyo istasyonu Gimme Radio gibi bu dönemde sanatçıların kendi programlarını hazırlayıp sunmaları için kapılarını açan platformlar da seçenek dahilinde. Türkiye’de de henüz Kasım 2019’da hizmet vermeye başlayan hitym adındaki platform aracılığıyla bağımsız sanatçılar için online konserler düzenlemek ve dinleyicilerden aylık olarak destek almak mümkün. Bu dönemde hem globalde hem de yerel pazarda artan canlı yayın ve fonlama ihtiyaçlarına yönelik pek çok yeni oluşumun kurulacağını öngörmek zor değil.
Bu yazı dizisinin ilk bölümünde bahsettiğim, Can Kazaz’ın bu dönemde ekibini desteklemek amacıyla başlattığı kampanyayı konumlandırdığı Patreon ise Kickstarter ve Indiegogo gibi tek seferliğine belirli bir hedefe ulaşmayı amaçlayan kitlesel fonlama platformlarının aksine aylık veya üretim başına fon toplamanızı sağlayan bir üyelik platformu olarak vazife görüyor. Bir sanatçının dinleyicilerinden rica edeceği desteğin sürdürülebilirliğini de en iyi şekilde organize edebilmek adına Patreon’un aylık otomatik ödeme sistemi ideal görünüyor. Görüldüğü üzere aslında bağımsız sanatçılar için hiçbir marka ile iş birliği yapmaksızın canlı konser yayınlarını kendi başına veya varsa ekibiyle birlikte planlamak, dinleyici desteğiyle fon bulmak, kreatif canlı yayın projeleri üreterek alternatif gelir kaynağı yaratmak pekâlâ da mümkün.
Yazının giriş bölümünde de bahsettiğim gibi markaların bu süreçteki uyumlanma ve yeni dijital projeler yaratma hızı hakikaten takdire şayan. Pazarlama bütçelerinden konser sponsorlukları için ayrılan kaynakları hızlı bir kararla dijital projelere tahsis eden markalar olduğu gibi sıfırdan yeni projeler hayata geçiren, tek günlük veya birkaç gün süren ve birden fazla sanatçıyı içeren festival gibi line-up’lar oluşturan markalar ve marka sponsorluklarından yararlanan bağımsız oluşumlar sosyal tecrit günlerinde timeline’larımızı domine etti. Önümüzdeki aylardaki konserleri belirsiz bir tarihe ertelenen, dolayısıyla gelir kaynakları beklenmeyen bir biçimde kesilen müzisyenler için akut bir alternatif gelir kaynağı yaratan bu projeler en azından bazı sanatçılar için Hızır gibi yetişti desek yeridir. Tabii bu projelerde kendisine yer bulabilen ve bütçeli iş birlikleri yapabilen sanatçıların çoğunlukla sosyal medyada etkileşimleri ve takipçi sayıları yüksek isimler olduğunu belirtmekte fayda var. Bu nedenle online konserler alanındaki bütçeli marka iş birliklerinin henüz tüm sanatçı ve müzisyenler için alternatif bir gelir kaynağı olmaktan uzak bir noktada durduğunun da altını çizmek gerekir. Öte yandan, fiziksel konserler söz konusu olduğunda da izleyici kitlesi daha büyük ve “garanti” olan sanatçıların kendilerine mekân ve festival programlarında daha rahat yer buldukları düşünülürse her iki durumda da benzer şartların hüküm sürdüğünü söylemek mümkün.
Madalyonun her zamanki gibi bir de diğer yüzüne bakmak gerekirse, marka iş birlikleriyle oldukça hızlı bir geçiş sürecine maruz kalan sanatçılar, kendilerini henüz kaba tabirle “piyasası oluşmamış”, şartları belirsiz bir ticari anlaşmalar sürecinin içinde buldular. Marka iş birlikleriyle gerçekleştirilen online konserlerin yayın hakları konser sonrasında kimde kalacak, yapılan canlı yayınlar şayet daha sonra yayınlandıkları platformlarda kalıcı olacaksa markanın mı yoksa sanatçının kanalından mı yayınlanacak, telif gelirlerinin hak dağılımı nasıl belirlenecek, görüntüler marka tarafından daha sonra başka amaçlarla kullanılabilecek mi, projede branding şartları nasıl olacak, sanatçının tanıtım için yapmakla yükümlü olduğu paylaşımların nicelik ve içerikleri neler olacak, marka tarafından teknik ekipman desteği sağlanacak mı gibi soruların canlı konser yayınları iş birliklerinin konfirme edilmesinden önce taraflar arasında açıkça belirlenmesi ve sözleşmelerle üzerlerinde mutabakat sağlanması önem teşkil ediyor. Kaşelerin neye göre belirleneceği ise daha büyük bir muamma. Online bir konser için sanatçı daha düne kadar fiziksel konserler için verdiği kaşenin aynısını mı vermeli? Fiziksel bir mekân ve sahne, backline, ulaşıma harcanan zaman, ulaşım ve konaklama masrafları gibi lojistik giderler, eşlik eden müzisyenlerin kaşeleri, roadie, ses mühendisi, ışık tasarımcısı, tur menajeri gibi teknik ekip giderleri online bir konserde çoğunlukla resmin dışında kaldığı ve sanatçı, konseri kendi evinden verdiği için kaşeler daha mı düşük olmalı? Yoksa bu durumda fiziksel konserler için sanatçılara ayrılan sponsorluk bütçeleri değil, sosyal medyada influencer’lara verilen bütçeler üzerinden mi değerlendirme yapılmalı? Sanatçının sosyal medya erişimi online konserlerin bütçeleri üzerinde ne kadar belirleyici olmalı? Şayet influencer bütçeleri baz alınacaksa da sanatçının yaptığı işin artistik değeri değerlendirmenin dışında mı kalacak? Görüldüğü üzere bu yeni alan göz alabildiğine sorularla dolu. Bu soruların birçoğunun da ivedilikle kendisine alternatif bir gelir kaynağı yaratmak isteyen bazı sanatçılar ve ekipleri tarafından henüz hiç düşünülmediğini tahmin ediyorum.
Ayrıca markaların bu süreçte “acil olarak” dijital içerik üretmek için gösterdikleri çaba, rahatlıkla öngörebildikleri büyük ekonomik krizi de hesaba katarak kimi durumlarda bu içeriklerin acil olduğu kadar “bütçesiz” üretilmesi konusunda bir talebe de yol açabiliyor. Markaların, kendi şartları açısından değerlendirdiklerinde kendilerine makul görünen bütçesiz içerik üretme teklifleri maalesef sanatçı tarafından bakıldığında çoğu zaman pek de makul görünmüyor. Milyonlarca takipçiye sahip ve dolayısıyla yüksek etkileşim vadeden global markaların sosyal medya hesaplarından yayınlanmak üzere bütçesiz içerik üretme teklifleri alan sanatçılar elbette e-mail kutularını dolduran bu teklifleri artılarıyla eksileriyle değerlendirmekte özgürler. Yine de ilk etapta kurulan iş birliklerinin uzun vadede bu yeni alanda hüküm sürecek şartları şekillendirmekte hayati önem taşıyacağını da unutmamakta fayda var. Hele ki önümüzdeki aylarda derinleşecek ekonomik krize paralel olarak markaların pazarlama bütçelerini kısmaları veya tamamen kapatmaları da kuvvetle muhtemel olduğu için sanatçıların bütçesiz tekliflerle daha sık karşılaşabileceklerini tahmin etmek zor değil. Öte yandan, bilim insanları tarafından önümüzdeki 1,5 ila 5 yıllık süreçte aralıklı olarak da olsa sosyal tecritin hayatlarımızın bir parçası haline gelebileceğinin öngörüldüğünü hatırlarsak, markaların pazarlama bütçelerinin büyük bir yüzdesini dijitale ayırmaları kaçınılmaz. Özgün dijital içerik üretme konusunda markalar üzerinde son senelerde giderek artan baskı ise şüphesiz ki çok daha yüksek seviyelere ulaşacak.
Sanatçı menajerleri, PR uzmanları, booking agent’lar veya bu işlerini kendi adına yürüten bağımsız sanatçılar, markalarla dijital projelerde eskisinden daha sık iş birliği yapacakları bu yeni dönemin başlangıç aşamasında verecekleri kararların uzun vadede bu alandaki marka-sanatçı ilişkilerinin şartlarının oluşmasında belirleyici olacağını unutmamalılar.
Yukarıda saydığım tüm haklı sebeplere rağmen birdenbire pıtrak gibi beliren canlı yayınların gerek çokluğu gerekse de teknik yetersizlikleri birtakım sanatçılar arasında hoşnutsuzluk da yaratmadı değil. Çoğu insan için bu sosyal tecrit günlerinde insanlıkla yakınlık kurma aracı vazifesi gören bu canlı yayınlara dair bıkkınlık belirten çok sayıda paylaşıma sosyal medyada rastladım. Back on Stage dergisinin nisan ayı korona özel sayısında Londra’dan bildiren sanatçı Dolunay Obruk, “Susmak Bazen…” başlıklı yazısında online konserleri anlamlandıramamaktan yakınmış: “Bizim ülkemizde olduğu gibi, burada da çılgın bir online canlı konser furyası başladı. Normal şartlarda tek bir parçanın kaydı için kılı kırk yaran, stüdyoyu, mühendisi, mikrofonu, cihazları beğenmeyen, dünyanın öbür ucunda mastering yaptırmak için paralar döken hassas müzisyenlerin, şimdi yangından mal kaçırır paniği içinde, varlığını ispatlamanın ötesinde bir değer içermeyen, düşük ses ve görüntü kalitesine sıkışmış acele-canlı-online konserleri bana oldukça çaresiz görünüyor. Bunu burada İngiltere’de de yapmaya başladılar. Var olan bir performansın canlı yayınlanmasından farklı bir durum bu. Pencereden trompet solo atan İtalyan’ın doğallığından uzak. Bu nedenle anlamlandırmakta zorlanıyorum.” Öncelikle olağanüstü haller içerisinde olduğumuz bugünleri “normal şartlar” ile kıyaslayarak anlamlandırma çabasına girersek başarılı olamayacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Yukarıda da bahsettiğim gibi hem bireysel olarak dört duvarın arasına hapsolma travmasıyla başa çıkmaya çalışırken hem de mesleki ve ekonomik anlamda kendisini korkutucu bir belirsizlik içerisinde bulan sanatçıların panik içinde davranması da, marka iş birliklerini değerlendirerek alelacele kendilerine alternatif gelir kaynakları yaratmaya çalışması da son derece anlaşılabilir eylemler. Death Cab for Cutie‘den Ben Gibbard, 17 Mart’ı takip eden iki hafta boyunca her gün gerçekleştirdiği canlı yayınların kendisine bir yaşam amacı verdiğini söylüyor. 31 Mart’ta Rolling Stone‘da yayınlanan “Ben Gibbard on His Daily Livestreams: ‘It’s Given Me a Purpose’ ” başlıklı röportajda “Bu belirsizlikle dolu zamanlarda her gün 16.00’da bir işim olduğunu ve insanları hayal kırıklığına uğratmamak için bilgisayarın başına geçip müzik yapmam gerektiğini bilmek akıl sağlığıma çok yardımcı oldu” diyor. Seyirciyi de yorumlarla performansın içerisine dahil etmek suretiyle çoğu zaman bir söyleşi havasında geçen interaktif canlı konser yayınları, sanatçının varlığını ispatlaması dışında elbette başka anlamlar da taşıyor.
Online konserler son senelerde bağış toplamak, sosyal medya etkileşimlerini artırmak, hatta çevre duyarlılığı gibi çeşitli sebeplerle sanatçılar tarafından halihazırda tercih edilen bir araç haline gelmeye başlamıştı. Örneğin Coldplay geçen yıl çevre duyarlılığı nedeniyle son albümü “Everday Life” için bir turne gerçekleştirmeyeceğini, uçuşların neden olduğu karbon emisyonu sorununu çözmeden önümüzdeki bir iki sene boyunca turneye çıkmak istemediklerini belirtip bunun yerine Ürdün’de verdikleri albüm tanıtım konserini Youtube Live üzerinden ücretsiz olarak canlı yayınlamayı tercih etmişti. Üstüne üstlük şimdi bir de ne kadar süreceği belirsiz olan bir sosyal mesafelenme süreciyle karşı karşıya kalmış olmamız fiziksel dünyadaki konser, festival, spor müsabakaları gibi toplu buluşmaların geleceğini en iyi senaryoyla önümüzdeki aylarda tehlikeye sokuyor. Bu dönemin toplumlarda bırakacağı izlerin yaratacağı davranışsal dönüşümü de şimdiden okumaya çalışırsak online konserler belki de yeni başladığımız on yılın en önemli performans sahnesi halini alabilir. Bu nedenle bugün bu alanı erkenden deneyimlemeye gönüllü olan tüm sanatçılar aslında müzik sektöründe zaman içerisinde dönüşerek daha iyi şartlara ulaşabilecek yeni bir sahnenin temel atma kısmında emek veriyor sayılırlar.
Online konserlerin seyirciyi “kolaycılığa sürükleyip” bu süreç bittikten sonra da kitlelerin fiziksel olarak konsere gitme alışkanlığını olumsuz etkileyeceği yönünde endişeler de yok değil. Her ne kadar online konser izleme alışkanlığının normal şartlarda fiziksel anlamda kapalı bir mekân konserinde veya açık hava festivalinde bulunmayı yaşam tarzı haline getirmiş kemik konser izleyicisi kitlesini olumsuz etkilemeyeceğini düşünsem de bu durum elbette daha nadir konsere giden izleyicilerin konserlere katılım alışkanlıklarında bir düşüşe yol açabilir. Tabii böyle bir salgın deneyimi ve sosyal mesafelenme sürecinin ardından insanların kamusal alanlarda bulunma eğilim ve alışkanlıklarının değişim göstermesi de endişe yaratan konulardan bir diğeri. Toplu buluşmalara dair sınırlamalar kaldırıldıktan sonra da hijyen kaygısı nedeniyle konser ve festivallere katılımda düşüş yaşanması ihtimali tüm dünyada müzik sektörünün yakın geleceğe dair temel kaygılarından biri haline geldi. Şehrinizdeki konserleri keşfetmenizi sağlayan Bandsintown platformu tarafından yapılan araştırmaya göre, konserlere gitmek güvenli kabul edildiği takdirde katılımcıların %65’inden fazlası pandeminin yeniden kamusal alanda toplu buluşmalara katılma isteklerini azaltmayacağını belirtmiş. Spor ve etkinlik araştırma firması Performance Research ve Full Circle Research Co. ortaklığında gerçekleştirilen ve 1.000 tüketiciyi kapsayan araştırmaya göre ise katılımcıların %56’sı güvenli kabul edildikten sonra bile büyük kapalı konser mekanlarına yeniden gitmelerinin “birkaç ay” ila “muhtemelen hiçbir zaman” aralığında gerçekleşeceğini söylemişler. Ayrıca katılımcıların üçte biri salgın sona erdikten sonra da kapalı konser mekanlarına daha az gideceklerini belirtmiş.
Öte yandan, şayet içinde bulunduğumuz süreç birkaç senelik bir döneme yayılırsa “konser” kavramıyla ilk kez online konserler sayesinde tanışan genç neslin “konser” algısı da bu çerçevede şekillenebilir. Örneğin, kendi adıma online konserlere adeta fiziksel bir konser izler gibi sessizce iştirak edip rahatsızlık vermeden yayından ayrılma eğilimi göstersem de izleyicilerde yayın esnasında sanatçılarla etkileşime girme eğiliminin baskın olduğunu gözlemliyorum. Online konserlerde sanatçı ile performans esnasında direkt olarak etkileşime geçmeyi ve şarkı aralarında sanatçıdan sorularına cevap, yorumlarına reaksiyon almayı normalleştiren izleyici, online konserlerden edindiği etkileşim alışkanlıklarını fiziksel konserlere taşıma eğilimi gösterebilir veya fiziksel konserlerin online konserlerden farklı dinamikleri karşısında hayal kırıklığına uğrayabilir. Konunun kültürel boyutlarını incelerken sosyo-ekonomik yönlerini ele almayı da unutmamak gerek. Ücretsiz konser izleme alışkanlığı fazlasıyla yerleştiği takdirde fiziksel konserler için belli bir ücret ödeyip bilet alma zorunluluğu seyirciye “gereksiz bir külfet” gibi görünmeye başlayabilir. Dijital platform abonelikleri dışında müziği büyük ölçüde “bedava” bir ürün olarak görmeye alışan 2010’lar müzik dinleyicisinden sonra konserleri de aynı kefeye koyan ve ücretsiz erişimini norm haline getiren bir 2020’ler müzik dinleyicisi ile karşılaşmamız sürpriz olmaz. Bu anlamda şu dönemde gözlemlediğimiz online konser yoğunluğunun ve bu konserlere katılım koşullarının 2020’lerde konser izleyicisi davranışı üzerinde belirleyici etkileri olabileceğini söylemek mümkün. Bandsintown’ın araştırması, müzikseverlerin toplu buluşma sınırlamaları kalktıktan sonra da internet üzerinden canlı konser yayınlarını izlemeye sıcak baktıklarını gösteriyor. Araştırmaya katılanların %74’ü, fiziksel konserler yeniden başladıktan sonra da düzenli olarak canlı yayın konserlerini izlemeye devam edeceklerini belirtmiş. Tüm bu bilgilerin ışığında, online konserleri sosyal tecrit döneminin bitmesini beklerken oyalandığımız ve fiziksel konserlerin boşluğunu doldurduğumuz bir alternatif olarak yorumlamak fazlasıyla bugüne sıkışmış bir bakış açısı olur. Uzun vadede kendimizi içerisinde bulacağımız tabloyu bugün ıskalamamak için romantizmden uzak okumaları tercih etmek faydalı olacaktır.
Aynı araştırma kapsamında, sanatçılara gelir sağlamak amacıyla canlı yayınlara erişim için ödeme yapma konusunda da katılımcıların %70’inden fazlası olumlu yanıt vermiş. Yine de anketlerde katılımcıların yapacaklarını veya yapmaya gönüllü olduklarını belirttikleri şeyleri yapacaklarına “kesin gözüyle” bakmanın mümkün olmadığını unutmamak gerek. Fiziksel konserler söz konusu olduğunda yaşadığı şehre konser talebinde bulunan ama konserlere iştirak etmeyen takipçilere çoğu sanatçı rastlamıştır. Sanatçıların, dinleyicilerine herhangi bir konuda kendilerine destek olup olmayacaklarını öğrenmek için gerçekleştirdikleri anketlerde de çoğunlukla, destek olacağını söyleyenler gerçekte destek olanların sayısından daha fazla çıkar. Anket sonuçları, sanatçının herhangi bir projeye maddi veya zamansal yatırım yapma konusundaki tercihlerini belirleyebileceği için dinleyicilerin anketlerdeki davranışı ile gerçek davranışları arasında oluşabilecek farkı göz önünde bulundurmakta fayda var. Kısacası, esasen takipçilerin vereceği gerçek reaksiyonları görebilmenin tek yolu -riskleri göz önünde bulundurarak ve kontrollü bir biçimde- bu tür projeleri hayata geçirmek.
Gerek bağış toplama platformları aracılığıyla gerekse de marka iş birlikleriyle ve bundan sonra doğacak muhtemel yeni yollarla online konserlerin önümüzdeki dönemde sanatçılar için en önemli gelir kaynaklarından biri haline gelmesi şaşırtıcı olmaz. Şimdilik “alternatif” bir gelir kaynağı sayılsa da, çoğu müzisyenin birincil gelir kaynağı olan fiziksel konserlerin yerini alıp alamayacağı belirsiz olmakla birlikte bu alanda kuvvetli bir aday profili çizdiğini inkar etmek yersiz olur. Sosyal tecrit günlerinde online konserlere büyük ilgi gösteren müzik dinleyicisinin bu ilgisi kalıcı olur mu veya seyirci olarak fiziksel konserlere bilet almakta gösterdiği cömertliği online konserler için de gösterir mi gibi soruların reel yanıtlarını görmek için daha fazla zamana ihtiyaç duysak da online konserlerin çağın ruhuna uygun büyük bir avantajı olduğunu da gözden kaçırmamak gerek: Son senelerde hayatlarımızın baş köşesine yerleşmiş olan ve giderek de tahtını sağlamlaştıran sosyal medya üzerinde direkt etkileşim kurma ihtiyacını tatmin etmeleri online konserleri bu yarışta bir hayli avantajlı kılıyor.
Referanslar
-----------------------------------------------------------
https://issuu.com/backonstage/docs/backonstage_nisan_no17?e=36780425/77007482
https://www.patreon.com/cankazaz
https://www.rollingstone.com/music/music-features/ben-gibbard-coronavirus-livestreams-976029/
https://www.rollingstone.com/music/music-features/livestreaming-concerts-coronavirus-967802/
https://www.nme.com/news/music/l-devine-announces-online-url-tour-after-irl-tour-cancelled-2625704