Yeni ifşalar petrol üreticisi ülkelerin gerçekten ne kadar korkunç olduğunu gösteriyor.
Dubai'deki COP28'in başladı, ancak daha başlamadan bitmişe benziyor. Dün ortaya çıkan bilgiler, ev sahibi ülkenin, küresel ölçekte yürütülen yeni petrol ve gaz anlaşmalarında üstünlük sağlayabilmek adına resmi konumunu kullandığını gösterdi. Bu, Exxon veya Shell ahlaki değerlere ne kadar önem veriyorsa, esasen birer petrol şirketi gibi faaliyet gösteren ülkelerin de anca o kadar önem verdiğini göstermesi açısından iyi bir hatırlatma oldu.
İngiltere'deki İklim Raporlama Merkezi tarafından elde edilen ve ilk olarak BBC tarafından yayımlanan belgeler, bu yılın COP başkanı ve aynı zamanda BAE'nin ulusal petrol şirketi başkanı olan Sultan Ahmed Al-Jaber’in en az 28 ülkenin yetkilileri ile, resmi görüşmelerin başlamasından önce yapmayı planladığı toplantıların gündemlerini gösteriyor.
Örneğin Çin’e dair maddede şöyle deniyor: BAE'nin devlet petrol şirketi Adnoc, "Mozambik, Kanada ve Avustralya'da uluslararası LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) fırsatlarını ortaklaşa değerlendirmeye isteklidir."
Kolombiyalı bir bakana ise, Kolombiya'nın fosil yakıt kaynaklarının geliştirmesini destekleme konusunda Adnoc'un "hazır olduğu" söylenmesi tavsiye edilmiş.
Adnoc'un, fosil yakıt projeleri geliştirmek için, aralarında Almanya ve Mısır'ın da bulunduğu 13 ülke hükümetleriyle çalışmak istediğinin bildirilmesi gibi bir gündem maddesi de mevcut.
Aynı günün ilerleyen saatlerinde, İklim Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı daha da şok edici başka belgeler ortaya çıktı. Bu (yeni) belgeler, BAE'nin yakın müttefiki olan Suudi Arabistan'ın, Afrika ve Asya ülkelerini fosil yakıtlara bağımlı hale getirmeyi amaçlayan bir Petrol Geliştirme Sürdürülebilirlik Programı üzerinde çalıştığını gösteriyordu. Çizgi romanlardaki kötü karakterler gibiler:
“Soruşturma, zengin ülkeler giderek temiz enerjiye geçerken Afrika ve diğer (yoksul) bölgelerde fosil yakıtla çalışan otomobiller, otobüsler ve uçakların kullanımını artırmaya yönelik bazı planlar hakkında detaylı bilgiler elde etti.
Petrol Geliştirme Sürdürülebilirlik Programı, konvansiyonel uçaklardan üç kat daha fazla jet yakıtı kullandığı belirtilen süpersonik hava seyahatinin geliştirilmesini hızlandırmayı ve ucuz bir içten yanmalı motorlu aracın seri üretimi için bir otomobil üreticisi ile ortaklık kurmayı planlıyor. Ayrıca programda, kıyı bölgelerine elektrik sağlamak için, aşırı emisyon üreten akaryakıtı veya petrolü kullanacak termik santral gemilerinin teşvik edilmesini amaçlayan başka planlar da mevcut.”
İnanması güç olduğundan mutlaka bakmanızı önerebileceğim bu yeni dokümanlar, bundan 10 yıl önce Exxon'un iklim yalanlarını ortaya çıkaran belgelerin yaptığı kadar önemli bir görevi yerine getiriyor, çünkü bu ülkelerin sektörü tasfiye edebilmek için iyi niyetle çabaladıkları iddiasını sona erdirmiş oldu. Bilakis, ham petrol talebini devam ettirecek ucuz araçlar üretmek adına otomobil üreticilerine yöneliyorlar.
PowerShift Africa'nın deneyimli kampanyacısı ve başkanı olan Mohammed Adow’un Guardian'a aktardığı şekliyle; "Suudi hükümeti, Afrika'yı zararlı ürününe (fosil yakıtlara) bağımlı hale getirmeye çalışan bir uyuşturucu satıcısına benziyor... Dünyanın geri kalanı kirli ve kirletici olan fosil yakıtlardan kendini arındırırken Suudi Arabistan daha fazla müşteriye ihtiyaç duyup gözlerini Afrika'ya dikiyor. İğrenç bir tutum.”
Petrol devlerinin bu ülkedeki iğrenç davranışlarına alışkınız, özellikle de kendi bilim insanları sonuçları konusunda uyarmışken bile iklim eylemini geciktirmek için on yıllardır sürdürdükleri dezenformasyon kampanyalarına. Aslında Amerika da petrol çıkarları konusunda tam olarak aynı şekilde davranıyor. Bundan sadece üç yıl önce The Times'ta, Afrika'yı plastikle doldurmak için yürüttükleri lobi faaliyetine dair bir haber yayımlanmıştı:
“Dünyanın en büyük kimyasal üreticilerini ve fosil yakıt şirketlerini temsil eden bir sanayi grubu, Amerika Birleşik Devletleri'nin Afrika'nın en büyük ekonomilerinden biri olan Kenya ile plastik torba yasağı da dahil olmak üzere plastiklere yönelik katı sınırlarını tersine çevirmesi için yapılan ticaret müzakerelerini etkilemek için lobi faaliyetleri yürütüyor. Ayrıca Kenya'nın, sınırlama sözü verdiği plastik çöp ithalatına devam etmesi için de baskı yapıyor.
Plastik üreticileri Kenya sınırlarının ötesine de göz dikti. Amerikan Kimya Konseyi'nin uluslararası ticaret direktörü Ed Brzytwa, Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Temsilcisi Ofisi'ne yazdığı 28 Nisan tarihli bir mektupta şöyle söylüyor: ‘Kenya'nın gelecekte, bu ticaret anlaşması aracılığıyla, Amerika'da üretilen kimyasallar ve plastiklerin Afrika'daki diğer pazarlara tedariki için bir merkez olarak hizmet verebileceğini öngörüyoruz’."
Times’a göre bu hamle, "dünya iklim değişikliğiyle mücadele ederken kaçınılmaz bir düşüşe hazırlanan petrol endüstrisinin durumunu” yansıtıyordu; “Kârları koronavirüs salgını sırasında düşüyor ve endüstri, iklim değişikliğinin dünyayı fosil yakıtlardan uzaklaşmaya zorlayabileceğinden korkuyor. Üreticiler, arz fazlası petrol ve gaz için yeni kullanım alanları yaratmaya çalışıyor. Rüzgâr ve güneş enerjisi giderek daha uygun hale geliyor ve hükümetler, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için fosil yakıtların yakılmasını azaltan yeni politikaları değerlendiriyor."
Kanımca, petrol şirketlerinin ve petrol ülkelerinin bu gezegeni mahvetmeye devam etme çabalarından daha sistematik bir kötülük hayal etmek zor; bu, tütün şirketlerinin ABD'de hukuki kayıplarla karşılaşırken Asya'daki pazarlarını genişletmeye yönelik stratejilerine benziyor. Ancak bu sefer pasif içicilik de ölüm getirecek. Petrol dünyası, ürünlerinin yol açtığı zararın sorumluluğunu üstlenmek ve bunu nasıl telafi edeceğini bulmaya çalışmak yerine, geçen hafta HeatMap'teki iyi gazetecilerin "kazançlı düşüş" olarak adlandırdığı şeye hazırlanıyor. Şöyle diyorlardı;
“Petrol devleri, enerji kullanıcılarının her yerdeki değişken, pahalı ve kirletici (ancak çok kârlı) bir enerji kaynağına bağımlı kalmasını umarken, gerileyen bir sektörden elde edebilecekleri son kârların peşine düşüyor. Eğer ki yeni egemen üreticiler oyuna geç girmeye çalışırlarsa (Barbados, Senegal ve Mozambik gibi), daralan petrol piyasasına yakalanabilirler. Bu, daha ucuz ve daha iyi sermayeli üreticilerin (Körfez ülkeleri veya ABD'nin önde gelen üreticileri) zirve öncesi dönemde elde edeceklerinden biraz daha düşük olsa da rahat bir kârla satış yapmaya devam etmesine neden olacak.”
Kendisi de Kuveytli bir petrol yöneticisi olan OPEC'in başkanı dün yaptığı açıklamada sektörü sorumlu tutmaya yönelik her türlü çabanın kendilerini "iklim krizinin sebebi olmakla haksız yere karaladığını" belirtti ve yeni raporlamanın "en hafif tabirle diplomatik olmaktan uzak" olduğunu söyledi. Diplomatik olmadığı söylenen şey, kimilerinin suçlarını örtbas etmek ve sürdürebilmek için bu müzakere sürecini kullanma çabalarıdır ki bunların su yüzüne çıkarılmasından rahatsızlar. Böyle olunca insan, COP öncesinde Antarktika'ya yaptığı büyük geziyle dünyanın dikkatini bu küresel ölçekli intihar yolculuğuna çekmeye çalışan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e de üzülüyor. Şöyle diyordu;
“Uyuyan devden, Antarktika'dan yeni döndüm.
İklim kaosuyla uyanan bir dev.
Antarktika ve Grönland 1990'ların başına kıyasla üç kat daha hızlı eriyor.
Antarktika'daki buzun üzerinde durmak ve ne kadar hızlı kaybolduğunu oradaki bilim insanlarından duymak son derece şok edici.”
Guterres tek umudun "1,5 derece sınırına uygun bir zaman diliminde fosil yakıtların aşamalı olarak ortadan kaldırılmasına yönelik açık ve inandırıcı bir taahhüt" olduğunu söyledi. Oysa yeni belgeler BAE ve Suudi Arabistan’ın bunu engellemek için ellerinden geleni yaptığını gösteriyor.
Guterres'e basın toplantısında yöneltilen ilk soru El Cezire'den gelmişti ve bu belgelerle ilgiliydi:
“BAE'nin COP’un arka planında karbon yakıt anlaşmaları müzakere ettiği ve niyetlerinin de bu olduğu yönündeki iddialara nasıl tepki veriyorsunuz? Bu durumun COP’u etkisizleştireceğinden endişe duyuyor musunuz?”
Guterres zorlukla yutkunarak "Bunun doğru olduğuna inanamıyorum" dedi.
Ama tabii ki inanabiliyordu, nitekim son 35 yıldır dikkatle takip edenlerin hiçbiri inanmakta zorluk yaşamadı. Bu, kendileri için gezegeni feda etmekten hiç çekinmeyen ahlaksız bir grup insanın mantıksal sorunudur.
COP için – yani aslında gezegen için– tek umut, böyle belgeler karşısında hissettiğimiz bu tiksintinin bir şekilde, petrol devlerinin gücünü kırabilecek kadar güçlü bir hareketi teşvik ediyor oluşudur.
Bill McKibben’in Substack blogundaki A Corrupted COP başlıklı yazısı Onur Korkmaz tarafından çevrildi.