Ercüment Gürçay, 82 yaşına giren efsane sanatçı Joan Baez’in yeni yaşını unutulmaz şarkıları eşliğinde hayat hikâyesine yakından bakarak kutluyor.
68 kuşağının önemli isimlerinden, barış, özgürlük ve insan hakları eylemcisi, folk ve protest müziğin “Çıplak Ayaklı Madonna”sı Joan Baez, 2018’de yayımlanan yeni albümü Whistle Down The Wind için çıktığı veda turnesi kapsamında 22 Temmuz 2018’de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde İstanbullu hayranlarıyla son kez buluşmuştu. Bu konser Joan Baez’in Türkiye’de verdiği altıncı ve son konseri oldu.
Joan Baez, o günlerde Zeynep Oral’a verdiği söyleşide “Artık sesim sahneleri bırak demeye başladı” diyordu. 1958’den beri sahnelerde tanrı vergisi üç oktavlık sesiyle dinlediğimiz Joan Baez “Eskiden çıkabildiğim o çok tiz seslere, o yüksekliğe artık çıkamıyorum” demiş ve bu nedenle “The President Sang in Amazing Grace” ve “Forever Young” şarkılarını konser repertuarından çıkarmıştı. Ama o akşam 77 yaşında sesiyle, 1,5 saat süren sahne performansıyla, Serkan Çağrı’nın klarnetiyle çaldığı Tanmburi Cemil Bey’in “Nikriz Sirto”su eşliğinde sandaletlerini çıkarıp çıplak ayakla yaptığı büyük alkış alan dans gösterisiyle “her zaman genç ve eylemci” olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı bizlere.
Hemen hepimizin hayatında en az bir Joan Baez şarkısı vardır. Ben ilk kez ne zaman tanıştım onun sesiyle? Yedikule'de "Aga" lakaplı bir kasetçimiz vardı: Rahmetli Mustafa Abi. 1970’li yılların sonlarına doğru, lise yıllarımın öğrenme tutkusuyla ve ilk Sanyo teybimin heyecanıyla Mustafa Abi’nin Potpori isimli müzik dükkânında kasetler kaydettirmiştim. Theodorakis, Haris Alexiou "Harula", Bob Dylan ve bugünkü müzik beğenimin temellerini oluşturan müzisyenlerin çoğu gibi John Baez’in sesi de o günlerde Aga'nın kasetleriyle hayatıma girmişti.
1992 veya 1993 yılıydı, tam hatırlamıyorum: Ruhi Su Dostlar Korosu’ndan arkadaşlarımızla Zeynep Oral aracılığıyla onu yakından tanıma, sohbet etme şansını da bulmuştuk. Joan Baez o yıl Nâzım Hikmet’in doğum gününde “Nâzım İçin 24 Saat Şiir Nöbeti” eylemi için İstanbul’a gelmişti. Kuruçeşme Mülkiyeliler Lokali’nde buluşup sohbet etmiş ve kendisine Ruhi Su türkülerinden örnekler dinletmiştik.
John Baez 1941’de New York, Staten Adası’nda Meksikalı bir baba ve İskoçyalı bir anneden dünyaya gelir. Bazı insanlar için doğuştan yetenekli derler ya, o da öyleydi. Tanrı vergisi sesiyle yolunu bulmakta gecikmedi. Babasının bir arkadaşının ona hediye ettiği Ukulele, müziğe olan ilgisini tetikler. Başlangıçta müzik yapması ailesi tarafından pek kabul görmez ama halk şarkılarına olan ilgisi, 1954 yılında, henüz 13 yaşındayken teyzesiyle gittiği bir konserde dinlediği Pete Seeger’la bir tutkuya dönüşür. 1955’ten itibaren halk şarkıları repertuvarını geliştirmeye ve halka açık mini konserler vermeye başlar. Bugün de zaman zaman kullandığı ilk Gibson gitarını 1957’de edinir. Müzik kariyerinin başlarında Meksika kökenli olmasının getirdiği ırkçı sapkınlıklara maruz kalır ve öteki olmak duygusunu daha o yaşlarda yaşar. İnsan hakları ve diğer toplumsal sorunlarda tarafını belirlemesinde bu dönem etkili olur. Stanford Üniversitesi’nde matematik ve fizik dersleri veren babası MIT’den iş teklifi alır ve ailesini de alarak 1958’de Massachusetts’e taşınır.
Joan Baez ilk konserini o yıl, 1958’de Cambridge'deki Kulüp 47'de verdiğinde henüz 17 yaşındadır. Konser öncesi İspanyol kökenli adını değiştirip bir başka sahne adı alması önerilse de bunu hemen reddeder. Haftada iki kez Kulüp 47’de sahne almaya devam eder. İlk plak kaydını da aynı yıl iki arkadaşıyla birlikte bir arkadaşlarının evinin bodrumunda gerçekleştirir. Kayıt 1959’da Helpers Records’da Folk Singers - Round Harvard Square adıyla yayımlanır. Albümün kapak tasarımını bir arkadaşı hazırlar. John Baez’in folk ve gospel şarkıları söyleyen Bob Gibson ve Odetta’yla tanışması müzik kariyerinde, 1954’te teyzesiyle gittiği Pete Seeger konserinden sonra en önemli köşe taşlarından biri olur. Bob Gibson onu 1959’da Rhode Island’a ilk kez yapılacak olan Newport Halk Şarkıları Festivali’ne davet eder. Üç oktavlık tanrısal sesi, siyah uzun saçları, doğal güzelliği ve çıplak ayaklarıyla sahnedeki görüntüsü, onu ilk kez izleyenlerin “Dünya Anası, Meryem Ana veya Çıplak Ayaklı Madonna” benzetmelerini de beraberinde getirir. Newport konseri profesyonel anlamda müzik kariyerinin başlangıcını oluşturur. Newport Folk Festivali, 64 yıldan bu yana devam ediyor ve bu yıl 28-30 Temmuz tarihlerinde New York-Rhode Island’da bir kez daha gerçekleştirilecek.
Joan Baez ile Bob Dylan’ın efsane aşkını ve elbette kırgınlıklarını biliyoruz. Joan Baez, "Baby Blue" isimli, genç Bob Dylan'ın portresinin notunda "Onun portresini çizip müziğini dinlediğimde, bunca yıl boyunca içimde kalan kırgınlıklar sessizce uçup gitti. Tarihin o anında yanında olduğum için son derece minnettar hissettim, onun arkadaşı olduğum için onur duydum ve onunla şarkı söyleyebildiğim için çok şanslıydım" diyordu. Joan Baez bu portreyi çizerken arka planda Dylan'ın 1965 tarihli albümünden bir şarkı olan "It's All Over Now, Baby Blue" çalıyormuş.
Joan Baez aynı zamanda usta bir ressam. Bugün dünyayı değiştiren insanların portrelerini çiziyor. Bu çizimler çeşitli mekânlarda Yaramazlık Yapanlar başlığıyla sergileniyor. Bu sergide oto portresi dışında şarkıcı-söz yazarı Patti Smith, genç iklim aktivisti Greta Thunberg, film yapımcısı Michael Moore, Bob Dylan, Ruth Bader Ginsburg, silahlanma karşıtı aktivist Emma Gonzalez, Martin Luther King gibi çok sayıda ismin portreleri yer alıyor. Joan Baez, bu yapıtlarının satışından elde edilen geliri başta kardeşi Mimi Farina'nın yaşarken kurduğu sosyal yardım vakfı Bread & Roses’a ve sonra diğer sosyal kuruluşlara aktarıyor.
Bugün Joan Baez 82 yaşına girdi. Babil’den Sonra’da Joan Baez’in doğum gününü, 1960’lı yıllarda yaptığı albümlerden, Newport Folk Fest ve Tenesse konserlerinden seçtiğimiz şarkılarla kutladık. Joan Baez, 2018’de Zeynep Oral’a verdiği söyleşide “Sahnede olmayı seviyorum. Veda turnesi yapıyorum ama yine de ilginç davetler alırsam belki arada çıkarım sahneye” diyordu. Umuyoruz ve bekliyoruz.
Joan Baez 2018’de yayımlanan albümünde yer alan “I Love The Were All Over” adlı şarkısında: “Daha iyi bir dünya gelecek mi? Bilmiyorum. Ama işimizi yarın gelip gelmeyeceğini düşünmeden adil ve sevgi dolu bir toplum için severek yapmalıyız…” diyordu. Adil ve sevgi dolu bir dünyaya dair umudumuzu her şeye rağmen, hâlâ diri tutmamızı sağlayan, çağlar içerisinden bugüne çıkıp gelen Joan Baez gibi bu güzel dilin taşıyıcılarını sevgili hocamız Ruhi Su Köroğlu plağının bir yerinde şöyle anlatıyordu: “ (…) Onlar bize yalnız bu dünyayı sevdirmekle kalmadılar, daha mutlu ve daha adil bir dünyanın geleceğini de söylediler. Belki o dünyayı görmediler ama görmüşçesine söylediler.”
Bugün de dünyada ve ülkemizde sorunlar var. Ekonomik, ekolojik, siyasal ve sosyal sorunlar. Pasifik’te, Güney Çin Denizi’nde, Orta Doğu’da, Ege’de, Karadeniz’in batısında ve daha birçok yerde savaş bulutları dolaşıyor. Egemen güçler egemenliklerini pekiştirmek için silahlanmaya hâlâ çok büyük paralar harcıyor. Oysa Dünya, altıncı kez bir toptan yokoluş tehdidiyle karşı karşıya. Belki de en çok bu şarkılar geleceğe dair umudumuzu korumamızı sağlıyor.