Aydın Erdem: "Ülke olarak gittiğimiz yerde duran şey bu radyo"

-
Aa
+
a
a
a

Konda Araştırma'nın yürüttüğü Apaçık Radyo Dinleyici Araştırması'nın ardından Aydın Erdem'le araştırma bulguları üzerine konuşuyoruz.

""
Açık Gazete: Aydın Erdem
 

Açık Gazete: Aydın Erdem

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Şimdi, Açık Radyo Dinleyici Araştırması 2025'i konuşmak üzere KONDA Araştırma ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erdem'leyiz. Hoş geldiniz.

Aydın Erdem: Hoş bulduk. Çok teşekkürler.

Özdeş Özbay: Merhabalar, hoş geldiniz.

Ö. M: Bu araştırma 2 Şubat - 23 Mart 2025 tarihleri arasında yapıldı, online olarak katılınabiliniyordu. Dinleyicilerin değerlendirmelerini içeriyor.

A. E: Evet, 1965 Açık Radyo dinleyicisi katıldı bu araştırmaya. Tabii, bir araştırma dediğinizde, bir evreni temsil etmesi gerekiyor. Bizim, tabii ki, Açık Radyo'yu kimler dinler, o evren nasıldır, bütün özellikleri nedir, onu tam bilmemiz teorik olarak mümkün değil. Ama bizce bu 1965 kişi, Açık Radyo dinleyen insanları temsil ediyor. Çünkü Açık Radyo, özellikle son dönemde angaje olmanızı gerektiren bir hale geldi; arabada açtığınız bir radyodan, online olarak dinlemeniz gereken bir hâle... Bu ankete katılmak da böyle bir şey. Bu ankete katılmak için de; sosyal medyadan gördüğünde ya da gönderilen e-maillerdeki linke tıklayıp anketi doldurması gerekiyordu kişilerin. Kendilerinin seçmesi gerekiyor bunu. Açık Radyo, bu prensibe uyan bir oluşum, bir mecra diyelim. Dolayısıyla bir kere daha söyleyebiliriz ki bu araştırma, bu 1965 kişi, Açık Radyo dinleyicilerini temsil ediyor.

İlk önce nerelerden bu araştırmaya insanlar katılmış, bir ona bakalım. İstanbul'dan da var, bütün bölgelerden var bir kere. Türkiye'deki illerin %90'ını kapsıyor. % 10'u da yurt dışından katılmış. En fazla Almanya'dan. 22 kişi Amerika'dan bu anketi doldurmuş. Afyon, İzmir, Kütahya, Eskişehir, Sakarya, Kocaeli, nereden isterseniz var.

Bir kere, Açık Radyo dinleyicilerinin, isterseniz Türkiye genelinden farkına bir bakalım. Herhangi bir evrenin, Türkiye'nin genel özelliklerinden farkını ayırt etmek gerekiyor. Nerelerde olduğuna bakarsak, oradan devam edelim. Türkiye'nin %20'si İstanbul'da yaşıyor aşağı yukarı, hani 18 yaş üstü, 15 yaş üstü veya tüm nüfus olarak da bakabilirsiniz ama %19-21 arasında değişir. Ama Açık Radyo dinleyicilerinin %57'si -bu araştırmaya katılanların diyelim daha doğrusu- %57'si İstanbul'da oturduğunu belirtmiş. Bu önemli bir fark.

Önemli farklardan bir tanesi de yaş tabii. Türkiye'nin %3'te biri 51 yaş üstü iken, Açık Radyo dinleyicilerinin %44'ü, neredeyse yarıya yakını, 50 yaş üstü insanlardan oluşuyor. Bu önemli bir fark. Ama %11 oranında otuz üç yaş altında izleyiciler -bu arada izleyici diyorum, kusura bakmayın alışkanlık, ben de televizyondan gelmeyeyim. 18-29 yaş arası %5, 30-39 yaş arası %20. Ama 50 yaş üstü dediğimizde %44 oluyor. Hatta 60 yaş üstüne baktığımızda da %21 oluyor Açık Radyo dinleyicileri olarak baktığımızda.

Ö. M: Bir şey söyleyebilir miyim? Bu araştırmaya yurt dışından katılan dinleyicilerin oranını düşününce... Aslında çarpıcı bir istatistik var. Yani, çok yaygın bir şekilde dünyanın çeşitli kıtalarından, ülkelerinden dinleyicilerin de izlemekte olduğu görülüyor.

A. E: Sadece dinlemiyorlar, bir de bu ankete katılmışlar. Bu da önemli bir şey. Kulak kabartmaktan ibaret değil tabii sadece.

Ö. Ö: Evet, yani burada... Birleşik Arap Emirlikleri falan dahi var. Sadece Avrupa ve Batı ülkeleri de değil. İlginç bir profil gibi geldi.

Ö. M: Evet. Onu da söylemek istedim. Bu eklenenin ötesinde, ankete yurt dışından katılanlardan çok farklı ülkelerden var. Hem Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, Hollanda, İsviçre gibi. Hem de yani, Avustralya'dan da var. Özdeş'in söylediği gibi Birleşik Arap Emirlikleri var.

A. E: Ya şöyle, ben tabii bunu araştırmacılığın ötesinde, dinleyici olarak kendi gözlemim ve deneyimim olarak söyleyeyim. Birçok arkadaşım yurt dışında yaşıyor, çalışıyor. 10 senedir, 5 senedir ya da 20 senedir orada yaşayan insanlar, Amerika'da, Almanya'da, işte Danimarka'da bile var. Şimdi bu insanlar Türkiye için kaygılı olan da insanlar, gurbet dediğiniz öyle kolay bir şey değil. Yani siz gidiyorsunuz, geride sadece bir ülke bırakmıyorsunuz, birçok insan da bırakıyorsunuz. Ve onların da derdi sizin derdiniz oluyor. Ülkenin derdini daha fazla dert etmeye başlıyorsunuz. Ben birçok şeyde, yabancı ülkede yaşayan arkadaşımın benden daha fazla Türkiye'deki haberleri takip ettiğini bazen gözlemlemişimdir. Belli bir grup insan için, hani işte kaygılı, entelektüel, Türkiye'nin sosyal sermayesinin yükselmesini bekleyen, belki o beklentileri yerine yeteri kadar zamanında gelmediği için ülkeden ayrılmayı tercih etmiş kişiler için Türkiye hakkında bilgi alacağınız en iyi mecralardan bir tanesi Açık Radyo. O yüzden de dinleyenler diye bir evreni, teorik bir ortamda gerçekten temsil edebilsek, ben yurt dışında çok daha fazla insanın size kulak kabarttığını tahmin ediyorum açıkçası. Zaten bunu şeyden de görüyorsunuz, eğitim durumu meselesinden de.

Ülkenin genel profiline göre ciddi farklı bu. Türkiye'nin bütün açık öğretim mezunlarını da işin içine katsanız bile maksimum %22 ile %24 arası üniversite mezunu var Türkiye'de 18 yaş üstü nüfusta. Ancak Açık Radyo dinleyenlere baktığımızda, %90 oranında üniversite mezunu var. Yani üniversite bitirmedim diyen, bu ankete katılanların sadece %6 gözüküyor. Üniversite mezunu %50,yüksek lisansım var diyen %29,doktoram var diyen %14. Yani doktora oranı zaten Türkiye geneli diye baktığınızda %1 mertebesinde. Açık Radyo dinleyicileri arasında %14. Gerçekten eğitimi son derece yüksek bir dinleyici profili olduğunu, siz de tahmin edebilirsiniz bu sayılarla.

Türkiye'nin %6'sı hâlâ okuma yazma bilmiyor. %33'ü lise mezunu. %23'ü ilkokul mezunu. %13'ü de ortaokul mezunu. Lise ve altı %50, yani yarıdan fazlaya tekabül ediyor. Lise mezunlarını da katarsak %75'e çıkıyor. Bu önemli bir fark. Bu zaten çok bilinebilecek, tahmin edilebilecek bir şey ama böyle görmek lazımdı. Bu lisans, master veya doktora alanların hangi bölümlerden olduğunu da biz burada sorduk. %53'ü eğitim ve sosyal bilimler fakültelerinden, %25'i mühendislik ve mimarlık fakültelerinden, %10'u sağlık ve tıp fakültelerinden, %9'u da sanat ve tasarım fakültelerinden kişiler, dinleyiciler bunlar.

Bu arada en başta belirtmedim ama cinsiyet olarak özel bir ayrım yok, bu ankete katılanlar da, Açık Radyo dinleyicileri de yarısı kadın yarısı erkek. Türkiye, genelde dünyadaki bütün ülkeler, özel bir durum olmadığı takdirde, hani büyük bir savaş, mesela Rusya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında on sene boyunca kadın nüfusunun erkek nüfusunun üstünde olduğunu ölçmüşler, ama onun dışında zaten bütün toplumlarda kadın erkek oranı aynı. Tıbbi verilere baktığınız zaman da hani her doğan çocuktan bir tanesi kadın, diğeri erkek. Tabii burada ufak bir değişiklik yaşanabilir önümüzdeki dönemlerde. Çünkü kadınlar biraz daha uzun yaşıyor. Yaşam ömrü çok uzamadığından dolayı da önceki zamanlarda bu denge değişmiyordu. Elliye elli devam ediyordu. Ama şimdi yaşam süresi uzuyor. Yaşam süresi uzadıkça kadınlarınki daha da uzuyor. O denge o anlamda değişir mi önümüzdeki yıllarda? O da ayrı bir konu. Tabii bizim bu araştırmanın konusu değil.

Ö. M: Peki, ayrı bir de şeyi de sormak istiyordum. %14'ünün, katılanların bu ankete katılanların doktora yapmış olması, doktora mezunu olması çok çarpıcı bir istisnai durum. Ayrıca da yüksek lisans da %30, üçte birine yakın %29 gibi görünüyor. Ve yarısı da üniversite mezunu. Çok çarpıcı.

A. E: Düz üniversite mezunu.

Ö. M: Peki bir de şeyi de ölçmüşsünüz ki, o da bizi şaşırtmadı ama sevindirmedi desem yalan olur doğrusu. Kültürel etkinliklere katılımın olağanüstü yüksekliği. Biraz da bundan bahsedebilir miyiz lütfen?

A. E: Tabii, yani şöyle... Konserler diye, tiyatro diye bakarsak... Bizim sorumuz şöyle oluyor: Biz tabii Türkiye ile karşılaştırmak için, kendimizin birebir diğer araştırmalarda, Türkiye genelinde yaptığımız araştırmalarda kullandığımız soruları burada da kullandık ki Türkiye ile sizin kitlenin farkını ortaya koyalım. “Son üç ayda hiçbir faaliyete katılmadım” diyenlerin oranı Türkiye'de %55 (ki buna sinema da dahil). Ama sizin kitlenizde bu oran sadece %13. Örneğin, Türkiye’de sadece %6’sı son üç ayda bir sergiye gittiğini söylüyor. Sizin -Açık Radyo, ben Apaçık demiyorum, kusura bakmayın. Apaçık demem gerekiyorsa beni düzeltin ama aklımızda yıllardır Açık Radyo olarak kalmış- dinleyicilerinin %50’si son üç ay içerisinde bir sergiye gittiğini belirtiyor.

Sinema deseniz, %46... Tabii burada ayrı bir durum var. 2018’de, yani yedi sene evvel yaptığımız araştırmada bu oran %73’müş. Ama Türkiye genelinde sinemaya gitme oranında bir düşüş var. Aslında bu düşüş dünya genelinde de var ama Türkiye’de daha dramatik. Çünkü dijital platformlar çok hızlı girdi sisteme. Onun başka sebepleri de var. Sinema salonlarının sayısının azalması, sinema salonlarının daha farklı profillere hitap etmeye başlaması gibi... Bunlar önemli parametreler.

Tiyatroya bakarsanız, son üç ayda Türkiye’de sadece %7 bir tiyatroya gittiğini belirtiyor. Açık Radyo dinleyicilerinde ise bu oran %40. Tabii konserler deseniz, Türkiye’de konsere gitme sıklığı artıyor. Yani bizim ülke olarak sosyal sermayemiz, bir toplum olarak, aslında yükseliyor. Türkiye genelinde son üç ayda bir konsere gittiniz mi dediğimizde, %20 “evet” diyor. Sizde ise bunu farklı konser tipleri üzerinden incelemek gerekiyor. “Sadece bir klasik müzikkonserine gittim” diyenler %22. “Bir rock/pop konserine gittim” diyenler %16.Caz konserine gittim” %15. “Bir stand-up’a gittim” %8. Bu da yükselen bir oran. Türkiye’de stand-up’a gitme oranı %2 olsa da, ki %2 de sayıya vurulduğunda oldukça yüksek bir rakam yetişkinler açısından bakıldığında, bu oran yaklaşık bir buçuk milyon kişiye denk geliyor. Son üç ayda “bir stand-up’a gittim” diyenler arasında, Açık Radyo dinleyicilerinde bu oran %8. Bu, önemli bir fark tabii.

Şey, bence sizin içerik üretiminizi tasarlarken de hesaba katmanız gereken bir şey diye düşünüyorum. Çünkü dediğim gibi, caz konseri özelinde sorduğumuzda Türkiye'de bu oran %1 ile %2 arasında kalıyor. Klasik müzik konseri diye sorsanız, yine aynı seviyelerde. Rock/pop konserlerine bile giden oran sizin kitlenizde %16 ki... Hani bu, Türkiye genelinde -şu anda önümde yok ama yanlış hatırlamıyorsam %8 civarında- bütün konserleri topladığınızda, sizin kitlenizin neredeyse %60'ı “son üç ayda bir konsere gittim” diyor. Bu oran Türkiye genelinde %18–20. Bence bu önemli. Biz bunu birazcık sosyal sermaye göstergesi olarak görürüz. Bunun içine kitap da girer. Kitap okumak da girer, konsere gitmek de girer. Başka sofistikasyonlar da girer. Ama Açık Radyo dinleyicilerini zaten eğitim düzeyinden de inceliyoruz. Diğer yandan sosyal etkinliklere katılım açısından baktığımızda da, ciddi oranda sosyal sermayesi yüksek bir kitle. Sadece eğitimi değil.

Ama ben burada ufak bir şeye değinmek istiyorum.

Ö. M: Lütfen.

A. E: Biliyorsunuz, şu soruyu da sorduk ve Türkiye'de de soruyoruz. Sorumuz şu: “Eğer ülkemizdeki tüm insanları sahip oldukları gelir ve refah bakımından dört gruba ayırsaydık, siz kendinizi hangi grupta görürdünüz?” Bu sorunun cevabında, kendini “ortanın üstü” ve “zengin” olarak görenlerin oranı Türkiye genelinde %44. Sizin dinleyicileriniz arasında ise %54. Yani sadece %11'lik bir fark var.

Şimdi burada önemli bir nokta var. Normalde Türkiye genelindeki araştırma verilerine baktığınızda, eğitim ile gelir, ya da kendini refah içinde hissetme arasında çok güçlü bir doğrusal ilişki vardır. Eğitim seviyesi arttıkça, insanların gelir seviyesi de artar. Tabii bunun istisnaları da vardır, bu ayrı bir konu. Ama genel tabloya bakıldığında, ikisi arasında doğrudan bir ilişki bulunur. Ancak Açık Radyo’da, bu kadar yüksek eğitim düzeyine rağmen refah seviyesinin o kadar da yüksek olmadığını görüyoruz. Bu ne demek? Demek ki orada ufak, sıkışmış bir... Sıkışmış derken anksiyete anlamında değil, belli bir yere sıkışmış, daralmış, küçülmüş bir kitle var.

Bu kişiler kimler? Eğitim düzeyleri çok yüksek. Zaten akademisyen... Birazdan çalışma durumuna da bakacağız. Ne kadar fazla akademisyenin sizi dinlediğine de göz atacağız. Burada, sosyal sermayesi ve eğitimi bu kadar yüksek bir grubun gelir ve refah seviyesinin aynı ölçüde yükselmediğini görüyoruz. Aslında Türkiye'de her zaman böyle bir kitlenin olduğu söylenir. Bazı yorumlara göre, demin bahsettiğim bu korelasyonun aslında var olmadığı da iddia edilir ama bu yanlış. Ülke geneline baktığınızda, eğitim seviyesi yükseldikçe gelir de artar.

Tabii ki belirli bir kesim var ki, eğitim seviyesi çok yüksek olmasına rağmen beklenen geliri elde edemiyor. Bu kesimin başında da eğitimciler ve akademisyenler geliyor. Sizin dinleyici kitleniz içinde de bu profilden çok kişi var. Yani çok yüksek eğitimli ama istatistiksel olarak beklenen geliri kazanamayan bir grup. Durum bu şekilde.

Ö. Ö: Belki bir de aileden Açık Radyo'cudurlar var. Aileler de o zaman yüksek eğitimli ise, onunla kıyaslıyor olabilirler gelir durumlarını. Çünkü bu bir fenomen ya Türkiye'de. Beyaz yakaların gelir, ailelerine göre gelir düşüşü.

A. E: Evet. Öyle bir şey var tabii. Yani şöyle, ben şuradan devam edeyim. Bu konuya o bilgiyle, o bilgi altyapısıyla devam edelim. Çalışma durumunuz nedir diye sorduğumuzda, bir kere yani işsiz, iş arıyor ya da çalışmayan sizde hayli az. Yani Türkiye'nin %53'ü istihdamda değil, biliyorsunuz yetişkin nüfusun. Bu oran sizde %20'ye düşüyor, %15'e düşüyor. Hatta bunların içinde büyük oranda öğrenciler de var.

Şimdi baktığımızda, mesela dinleyicilerinizin %10’u “akademisyenim” diyor, %5’i ise “devlet memuruyum” diyor. Çok yüksek oranda, %20 oranında emekli var. Bu da tabii yaş ortalamasının yüksek olmasından kaynaklanıyor. Türkiye genelinde emekli oranı %11. Sizin dinleyicilerinizde bu oran %20. Neredeyse yarısı elli yaş üstü bir kitleden bahsediyoruz, bu da oldukça beklenen bir durum aslında.

Özel sektör çalışanı olanların oranı %16. Türkiye genelinde bu oran %8 ila %10 arasında. Diğer yandan, akademisyenler, devlet memurları ve bir de serbest meslek sahipleri var. Serbest meslek sahipleri %3 oranında. Kendini doktor veya avukat olarak tanımlayanlar var. Ayrıca “ev işleriyle ilgileniyorum” diyenler de bulunuyor. Tabii biz bu grubu "ev kadını" olarak adlandırmadık. Normalde Türkiye'de ev kadını, çalışmayan nüfusun en büyük kesimini oluşturur. Devlet ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu grubu çalışmıyor olarak tanımlar. Bu kesim, toplamın %25’i. Yani Türkiye’de her dört kişiden biri, her iki kadından biri kendini ev kadını olarak tanımlıyor.

Bu oran, geçmişte çok daha fazlaydı. Yalnızca on beş yıl önce, dört kadından üçü kendini ev kadını olarak tanımlıyordu. O zamandan bu yana oran yarıya düştü. Türkiye genelinde kadınlar giderek daha fazla istihdama katılıyor. Bu elbette doğru yönde bir gelişme. Ancak hâlâ her iki kadından birinin evde oturuyor ve istihdama katılmıyor olması olumsuz bir tablo olarak da değerlendirilebilir. Öte yandan, şunu da unutmamak gerekiyor: Türkiye’de yaklaşık 1,3 milyon üniversite mezunu kadın, kendini ev kadını olarak tanımlıyor. Bu da çok ciddi bir oran.

Ö. M: Bu bir rekor gibi bir şey. Peki Aydın Bey, pardon sözünüzü kestim.

A. E: Tabii tabii, buyurun.

Ö. M: Açık Radyo’nun dinleyici gözündeki yeri üzerine de çok önemli gözlemler var. Biraz da ondan bahsedebilir miyiz? Yayında yaklaşık 10-12 dakikamız kaldı ama...

A. E: Şimdi, şöyle başlayalım: “Açık Radyo dışında başka radyo kanallarını takip ediyor musunuz?” diye sorduğumuzda, sizi dinleyenlerin neredeyse yarısına yakını “Ben başka radyo dinlemiyorum” diyor. %47’si “Sadece Açık Radyo dinliyorum” diyor. Bu oran, 51 yaş üstünde %48’e çıkıyor. Erkeklerde ise %52’ye ulaşıyor. Bunu bilmekte fayda var. Herhalde bu, sadece bir radyo kanalı için değil, herhangi bir marka için bile kolay kolay hayal edilemeyecek bir durumdur. Yani, bir markayı kullanan, dinleyen, izleyen, abone olan ya da kullanıcı konumunda olan kitlenin yarısı başka hiçbir markaya yönelmiyor. Pazarlama perspektifinden bakıldığında, bu gerçekten çok özel bir durum. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

“Başka hangi kanalları dinliyorsunuz?” gibi detaylı bir soruya burada girmek istemiyorum çünkü fazla vaktimiz yok.

Açık Radyo hangi ihtiyaçlarımızı karşılıyor?” diye sorduğumuzda ise, neredeyse tamamı, %93’ü, “bilgilenmek” diyor. %72’si “haber almak” diyor. Yani dörtte üçe yakını. Yarıya yakını da “eğlenmek” amacıyla dinlediğini söylüyor. Bence bu kadar yüksek oranda bilgilenme ve haber alma motivasyonunun yanında, eğlenmenin hâlâ önemli bir unsur olarak görülmesi çok kıymetli. Açık Radyo’yu dinlemek için eğlence unsurunun da öne çıkması çok değerli bir gösterge. Çünkü neticede, ister radyo, ister televizyon, ister sosyal medya olsun, günün sonunda "entertainment" dediğimiz, meşgul ederek eğlendirme ihtiyacını karşılayan mecralardan söz ediyoruz. O yüzden bu unsuru ihmal etmemek, Açık Radyo’nun başarısı olarak değerlendirmek gerekiyor.

Ö. M: Birliğin değerinin bir hayli tartışma konusu olduğu bir dönemde, ki bu tüm dünyada geçerli, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, böyle bir ortamda bilgi almanın %93’lük bir kesimin temel ihtiyacını karşıladığını duymak, doğrusu bizim açımızdan gurur verici bir durum.

A. E: Biz bu ankette, entelektüel bir kitleyle muhatap olduğumuzu bildiğimizden, birçok soruyu açık uçlu olarak sorduk. Türkiye genelinde bir araştırma yaptığınızda, genellikle çok farklı bir yelpazede cevap alınmaması için seçenekler sunarsınız; insanlardan bu seçeneklerden birini işaretlemelerini istersiniz. Ama Açık Radyo kitlesi için bunun yeterli olmayacağını düşündüğümüzden, bazı soruları açık uçlu bıraktık. Yani “istediğinizi yazabilirsiniz” dediğimiz sorular oldu.

Mesela bu soru onlardan biriydi ve gerçekten çok ilginç cevaplar geldi. Birisi, “Ötekiyi anlamak için dinliyorum” demiş. Bir başkası, “Açık Radyo dinlerken kendimi daha dünyalı hissediyorum” ifadesini kullanmış. Bir diğeri, “Ait olmak, çeşitliliğe ulaşmak ve her anlamda farkındalık yaşamak için dinliyorum” demiş. Bunlar çok önemli. “Açık Radyo ufkumu genişletiyor” diyen de olmuş. Bir dinleyici de, “Emeği geçen herkese teşekkür ederim” diye eklemiş. Bu vesileyle, bu anket aracılığıyla Açık Radyo’ya içten teşekkürlerini ileten pek çok insan olduğunu da belirtmekte fayda var.

Ö. M: Değişik bir durum yani, evet. Bir de ben yine araya girerek...

A. E: Lütfen, rica ederim.

Ö. M: Dinleyicilerin neredeyse yarısı, yani bu anketi cevaplayan dinleyicilerin %49’u Açık Radyo’yu dinlemelerinin asıl sebebi olarak “savunduğu değerler ve politik duruşu” yanıtını vermiş. Ve bununla birlikte, daha önceki, yine KONDA'nın yaptığı anketten de hatırlıyorum, Bekir Ağırdır anlatmıştı: Dinleyici, Açık Radyo’yu yalnızca bir yayın kuruluşu olarak değil; bir yoldaş, akademi, terapist ve aktivist olarak tanımlamıştı. Bu gerçekten çok ilginç.

A. E: Şöyle, şunu da hemen hatırlatayım: “Açık Radyo’yu dinleme tercihinizdeki en önemli neden nedir?” diye sorduğumuzda, bu araştırmada da “savunduğu değerler ve politik duruş” diyenlerin oranı %49. “Program içerikleri” diyenler %43. %3 oranında da “müzik yayınları” diyen var. Bu soru tek seçenekli bir soruydu.

Ben burada hemen şunu da söylemek istiyorum. “Politik duruş” dediğiniz şey illa ki bir... Yani, bence burada Açık Radyo’nun politik duruşunun ne olduğunu da biraz tarif etmek gerekiyor. Bu elbette bana düşmez ama şunu belirtmek isterim: Her şey, her tercih bir politikadır ya; her tercih, aslında bir siyaset yapmaktır. Biz bugün siyaseti illa bir tarafa ait olmak olarak, yani kutuplaşmış ülkemizde siyaset yapmayı, politik duruş göstermeyi bir tarafta durmak olarak anlıyoruz. Halbuki doğruları söylemek -burada “doğru”dan kastım sadece sizin tercihiniz olan doğrular değil- hoşunuza gitmeyen doğruları da dile getirmek, bu da politik bir duruştur. Önemli olan da budur zaten.

Açık Radyo’nun farkı da bence burada ortaya çıkıyor. Yani örneğin, ben yıllar önce Açık Radyo’da sünnet yaptırmakla ilgili farklı görüşlerin, uzmanların katıldığı bir program dinlemiştim. Sünnetin zorunluluk olmaktan çıkması gerektiğini savunan kişilerin konuştuğu bir programdı bu. O da bir politik duruş. Anlatabiliyor muyum? Açık Radyo’da yer bulan “politik duruş” dediğimiz şey aslında çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Ve bu da birçok insana hitap edebilmesini sağlıyor.

Yani mesela A Haber’in de bir politik duruşu var, Sözcü’nün de. Ama bunlar kendi çerçevelerinde, daha dar bir alanı temsil ediyorlar. Açık Radyo’nun politik duruşu ise çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Bunun içinde iklim meselesi de var, halk sağlığı politikaları da var. Gerçekten şu anda muhalif olmak ya da küresel anlamda bir politik duruş sergilemek gibi bir çerçevede düşünmek gerek. Açık Radyo’nun yaptığı en kıymetli şeylerden biri bu. Sadece belli bir alana sıkışmış bir mecra değil. Dünyaya dair başka dertlerimiz varsa, onlarla ilgili görüşleri ve bilgileri de alabildiğimiz bir yer. Ben bunu bir dinleyici olarak söylüyorum, sadece araştırmacı olarak değil.

Ö. Ö: Dinleyicilerimizden biri “Kendimi dünyalı olarak hissediyorum” demişti ya, herhalde bunu bu şekilde yorumlamak gerekiyor.

A. E: Evet, global insan.

Ö. M:  Süremiz çok azaldı ama şunu da söylemek istiyorum: Dinleyicilerin, Açık Radyo’yu destekleyenlerin yarısı, radyonun bağımsızlığını korumasını destekleme sebepleri arasında birinci sıraya koymuş. Dinleyici Destek Projesi’nde de bu soru sorulduğunda, her dört dinleyiciden üçü, “sürdürülebilirliğine katkı sağlamak için” radyoya destek verdiğini belirtmiş. Bu da oldukça ilginç.

Ayrıca “Dünya Görüşü ve Değerler” sorusuna verilen yanıtlarda, iklim değişikliği konusunda çok güçlü bir hassasiyet olduğu görülüyor. %95’i, iklim değişikliğinden endişeli olduğunu ifade etmiş. Onlara da aktivizm aşılamaya çalıştığımız aşikâr.

Yani, eleştirel düşünme becerisine sahip, değer odaklı ve temkinli bir topluluk bu. Yeni teknolojilere karşı da temkinli yaklaşıyorlar.

Yani, son bir özetle bu araştırmadan iki cümlelik bir sonuç çıkarmamız gerekirse, sizce nasıl bitirmemiz lazım?

A. E: Bence şöyle: Açık Radyo marjinal bir mecra değildir. Kendi adıma söyleyeyim; burada ne kadar entelektüel ve sosyal sermayesi yüksek bir kitlenin sizi dinlediğini, sizi takip ettiğini, size destek verdiğini görüyorum. Bu, marjinallik değil. Bu, Türkiye’nin gitmek istediği yer. Ben buradan onu görüyorum.

Çünkü bizim son 15 yıldır yaptığımız seri araştırmalara baktığımızda, Türkiye toplumunun bir vektörü olduğunu, bir yere doğru gitmek istediğini görüyoruz. Burada “ülke” derken devletten ya da hükümetten bahsetmiyorum. Devletin ya da Türkiye’deki siyasi ekosistemin bu gidişata engel olmaya çalışan ama başaramayan bir hali var. Toplumun gittiği bir yön, bir hedef var. Ve bence o hedefin ucunda Açık Radyo var.

Bu çok önemli bir şey. Çünkü şu anda tüm parametreler, toplumun Açık Radyo dinleyici kitlesinin olduğu noktaya doğru gittiğini gösteriyor. Açık Radyo belki şu anda çok uzakta duruyor ama toplumun hedefi orası. Herkesin ulaşmak istediği kitle, şu anda sizi dinleyen kitle. Ben toplumdan söz ediyorum.

Dolayısıyla, bence bizim en başta yapmamız gereken şey, sizi dinleyen kitlenin marjinalleşmemesini sağlamak. “Onu sadece çok eğitimli, ayda beş kitap okuyan, entelektüel seviyesi yüksek insanlar dinliyor” gibi bir algı oluşturulmamalı. Böyle bir şey yok. Zaten herkes oraya ulaşmaya çalışıyor. Bugün İmam Hatip’te okuyan bir çocuk da o sosyal sermaye seviyesine ulaşmaya çalışıyor. Kimse “ben cahil kalacağım” demiyor. Herkesin ulaşmak istediği yer, Açık Radyo’nun olduğu yer.

O yüzden de tam bu noktada bitirmek istiyorum. Veri olarak baktığımızda, sizi dinleyen kişilerin %86’sı Dinleyici Destek Projesi’nden haberdar. %58’i de bu destek projesine dahil olduğunu söylüyor. Bence bu oranlar arasındaki fark çok da büyük bir makas değil. Çünkü destek olmak kolay bir şey değil.

Bence sizin kıymetinizi bilen kitlenin artması gerekiyor. Tıpkı Türkiye’de eğitimli insanların, sosyal sermayesi yüksek bireylerin sayısının arttığı gibi... Bununla paralel olarak, Açık Radyo’nun da büyümesi gerekiyor. Bilmem anlatabildim mi... Bu kadar “entertainment” dediğimiz şeyin, bu kadar sosyal medyanın insanı küçük ve kısa uyaranlarla meşgul edebildiği bir zamanda; arkanıza yaslanıp zihninizi boşaltarak dinleyebileceğiniz, kitap okur gibi takip edebileceğiniz, dünyanın, kâinatın bütün seslerinin akabildiği bir kanalın genişlemesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’de onun yansıması olan kitle de genişliyor. Kendimi ifade edebildim umarım.

Ö. M: Çok iyi, çok teşekkür ederiz. Vallahi harikaydı.

A. E: Bizim için de büyük bir gururdu açıkçası. Sizinle çalışmak, bu araştırmayı yapmak... Demeye çalıştığım şey şu: Açık Radyo, bu ülke için çok önemli bir unsur. Bunu romantik bir laf olarak söylemiyorum. Gerçekten, ülke olarak gittiğimiz yerde duran şey, günün sonunda Açık Radyo.

Ö. M: Aydın Bey, çok teşekkür ederiz. Sağ olun. Görüşmek üzere diyelim. KONDA Araştırma ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Erdem ile Açık Radyo üzerine yapılmış dinleyici araştırmasının sonuçlarını konuşma fırsatı bulduk. Hoşçakalın.