Tuğba Tekerek, Avrupa Ne Konuşuyor'da yabancı basında Akbelen'le ilgili haberleri aktarıyor.
Ömer Madra: Günaydın Tuğba, merhabalar.
Tuğba Tekerek: Günaydın Ömer Bey.
Özdeş Özbay: Günaydın.
T.T.: Günaydın Özdeş.
Ö.M.: Evet, Avrupa ne konuşuyor?
T.T.: Ben her hafta euro|topics bültenlerinden derlediğim haber ve yorumları aktarıyorum. euro|topics bültenlerinde genel olarak, ‘Avrupa'nın farklı ülkelerinde gündemlerin ne olduğu’ ve bunları beş farklı dile çevirip tüm Avrupa kamuoyunun bilmesi ve tartışması asıl amaç. Bu kapsamda Türkiye'den zaman zaman siyaset ve çevre haberlerini de çevirip diğer ülkelerdeki insanların bilmesini sağlıyoruz. Şimdi Türkiye'deki gündemimiz Akbelen. Açıkçası euro|topics bültenlerine henüz Akbelen olarak girmedi. Ama ben yıllardır euro|topics bültenleri okuduğum için, Avrupa medyasını biliyorum ve dün sizinle konuşmamız üzerine Avusturya'nın en çok satan gazetelerinden bir tanesi Der Standard’da Akbelen'le ilgili bir şey yazılmış mı diye bir bakayım dedim. Baktığımda gördüm ki son derece geniş bir habere yer verilmiş. Genel olarak da Reuters, AFP, AP Akbelen'le ilgili gelişmeleri geniş olarak geçiyor. Hem Avrupa hem de Amerika medyasında bunlar gayet yer buluyor diyebiliriz.
Demin söylediğim Der Standard’daki haber aynı zamanda Almanya'da Tageszeitung’ta da yayınlanmış. O haberin başlığı, ‘Ege'nin Lützerath’ı boşaltılıyor’. Siz de çok anlattınız Almanya'daki Lützerath’ı; oradaki bir maden ocağının o çevreye nasıl zarar verdiğini ve insanların nasıl mobilize olup orayı kurtarmak için harekete geçtiğini. Avrupa medyası Akbelen’i kendi ülkesindeki böyle bir şeye benzeterek anlatıyor. Bu haberde demişler ki, ‘Ege kıyısında iyi bilinen Bodrum ve Marmaris turizm beldelerinden sadece birkaç kilometre uzaklıktaki bir açık kömür ocağı, iki bin 500 yıldır zeytin yetiştiriciliğiyle bilinen antik - kültürel tabiatı yok ediyor’. Bu meseleyi aktarmışlar ve orada bu kömür madeninin genişletilmesine karşı iki yıldır son derece ciddi bir örgütlenme yapıldığını, bir mücadele verildiğini anlatıyor ve son günlerde de polisin nasıl oraya girdiğini, aktivistleri nasıl dağıtmaya çalıştığını ayrıntılarıyla aktarıyor. Bu hem Almanya'da hem Avusturya'da yayınlanan haberin sonunda da şunu veriyorlar, Akbelen'den bir aktivistle konuşmuşlar; Nihat Gençosman ile. Yani ağaçları kesmek isteyenler önemli ölçüde ilerlemiş olsa bile Nihat Gençosman şöyle diyor; “Kamptaki atmosfer hala oldukça iyi. Büyük toplum desteği vazgeçmememiz için bizi motive ediyor. Maden ocağının genişletilmesini hala durdurabiliriz.”
Bir de Fransa'dan France 24’ten bir haber aktarayım. O da AFP'nin haberine yer vermiş web sitesinde. Başlığı, ‘Kömür, ormana karşı: Türkiye'de yerel halk ağaçları korumak için harekete geçti’. Hem siyasi ortamdan da bahsediyor. Seçim sonrasında bunu yapmak isteyenlerin cesaret bulduğunu ve bu daha önce dondurulan, askıya alınan madenin genişletilmesi için cesaret bulup bu projenin canlandırıldığından da bahsediliyor. Ayrıca Türkiye'de çok ciddi bir güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli olduğundan ama bu potansiyelin oldukça küçük bir bölümünün kullanıldığından da bahsedilmiş bu haberde. Ayrıca bölgeden insanlarla görüşmüşler, onların görüşlerine yer veriyorlar. İkizköy’den 54 yaşındaki Ayşe Çoban,
bu maden ocağının genişletilmesine neden karşı olduğunu, neden toprağı, ormanı savunduğunu şöyle anlatmış; “Öldüğümüzde bizi toprak kabul eder, beton kabul etmez. Betonu kazıp da beni gömemezler. Biz topraktan geldik, toprağa gideceğiz. O yüzden toprağımızı savunuyoruz.”
Ö.M.: Evet, çok iyi oldu. Çok teşekkürler bu bilgiler için. Çünkü bizim de görüşmekte olduğumuz Akbelen'deki aktivistler, uluslararası plana yeterince taşıyamama kaygısını taşıyorlardı, bizimle de konuşuyorlardı, bunun ne ölçüde duyurulduğunu soruyorlardı. Biz de cevap vermeye çalışıyorduk. Bunlar çok iyi oldu.
Peki ben de bir soru sorayım. Yani DerStandard, Tageszeitung, Reuters, AFP, AP, France 24 gibi medyalar Nihat Gençosman ve Ayşe Çoban gibilerle de çok ayrıntılı mülakatlar gerçekleştirmişler. Peki Türkiye'deki medyada Hürriyet, Milliyet, Yeni Sabah, Yeni Şafak, onlarda bu konularda neler oluyor acaba? Avrupa bunları konuşup yazarken bunlar yer alıyor değil mi aynı şekilde tıpkı Avrupa medyası gibi?
T.T.: Vallahi ben Avrupa medyasını takip ediyorum. Özellikle seçimlerden sonra Türkiye medyasına ve Türkiye'ye kendimi kapattım büyük ölçüde. O yüzden ben size sorayım. Yeni Safak’ta, Sabah’da, Hürriyet'te hiç görüyor musunuz böyle şeyleri Ömer Bey?
Ö.M.: Hiç görmüyoruz. Hiç görmüyoruz maalesef ve bu yani ‘kanayan yara’ terimini bile ifade etmekten az kalacağı, yetersiz kalacağı bir durum. Büyük bir medya sorunu ile karşı karşıyayız. Yani Türkiye'nin yalnız Türkiye'nin değil bütün dünya insanlarının hatta bütün börtü böceğin, hayvanların da işin içine girdiği bir meseleyi, mesela ne bileyim Kızılçam'ın, börtü böceğin, sincabın, yeryüzünün yaşam hakkını savunuyor İkizköylüler. Genciyle, yaşlısıyla kömürün karasını değil yaşamı savunuyorlar. 26 Temmuz'da 350 Türkiye'nin yayınladığı ‘Akbelen’e dokunma!’ diye bir tweeti, 27 Temmuz’da Bill McKibben, ‘Türkiye'deki kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz, erkek kardeşlerimiz kömür madeninin açılmaması için, ağaçların kesilmesine için kendi bedenlerini siper ediyorlar. Onlara teşekkür ederiz’ diye yorumlarken, doğrusu Türkiye'deki medyanın yani basılı medyanın özellikle ya da senin biraz önce sözünü ettiğin mesela büyük haber ajanslarının AFP’nin, AP’nin, France 24’ün vs. üzerinde durdukları şeyin Anadolu Ajansı'nda (AA) ve Türkiye'deki belli başlı yayın organlarında yani kamusal yayın organlarında, Türkiye radyo ve televizyonlarında hiç rastlanmaması çok yıpratıcı, çok üzücü bir şey.
T.T.: Kesinlikle öyle. Ama bu arada şunu da söyleyeyim. Yani Avrupa medyasını, Batı medyasını da o kadar iyi bir yere koyamayız.
Ö.M.: Evet, doğru. Ben onu kastetmedim, doğru.
T.T.: Sizin söylediğiniz gibi bu meseleleri takip eden yorumcular, gazeteciler var ve bunları gündeme getirmek için uğraşıyorlar. Ama ana akımlaşması veya ilk sayfalarda yer alması falan pek mümkün olamıyor. Yani Türkiye’de göçmenlerle ilgili bir şey olduğunda ya da Avrupalı okuyucuyu sıkmamışsa, yani ilgi çekici gelebilecek bir şey varsa onları daha çok gündemlerine alıyorlar. Yani belli bilinen kalıplar var, klişeler var. Onları, o anlatının içine denk düşenlere bol bol yer veriyorlar. Bunlar birazcık daha arka sayfalarda yer alıyor. Gazetecilerin, yorumcuların kendi kişisel duyarlılıkları etkili oluyor. Bunu da ifade etmek lazım.
Ö.M.: Evet. Bu meselenin üzerinde etrafımızca yürümeye devam ederiz. Yani gelecek hafta da bakarız, Akbelen gibi son derece önemli, kritik bir devrilme noktası diyebileceğimiz mücadeleden bahsetmeye devam ediyorlar mı, etmiyorlar mı diye seninle de haberleşiriz.