Lizbon’da kiralık daire: Turistlere değil Lizbonlulara!

-
Aa
+
a
a
a

Avrupa Ne Konuşuyor’da bu hafta önce Lizbon belediye başkanının airbnb’ye karşı mücadelesini aktardık. Sonra da Bulgaristan’daki protestolar ve Polonya’daki seçimlere değindik. 

Lizbon’da evler Lizbonlulara

Lizbon Belediye Başkanı Fernando Medina, kent merkezindeki evlerin üçte birinin Airbnb tarzı platformlar yoluyla kiralandığını söyleyerek, buna karşı bir mücadele başlattı

Belediye bu kapsamda ev sahipleriyle anlaşma yaparak Lizbon’daki dairelerin, 5 yıllık sözleşmelerle, kentte çalışanlara kiralanmasını hedefliyor. Evler, kiracının gelirinin yüzde 30’unu aşmayacak tutarda kiralanacak. Piyasa rayiciyle bu fiyat arasındaki fark belediye tarafından sübvanse edilecek. Evler kiralanırken, özellikle sağlık personeli, öğretmenlik gibi belli meslek sahiplerine öncelik verilecek. 

Lizbon kentinde Lizbonluları rahatsız eden geçtiğimiz 10 yılda yaşandı. Portekiz 2010’ların başında ciddi bir ekonomik kriz yaşadı, bu dönemde IMF programı uygulandı. Bu kapsamda kiralar üzerindeki sınırlamalar kaldırıldı. Ayrıca gayrimenkul için 500 bin euro’dan fazla yatırım yapanlara ülkede 5 yıl oturum hakkı verildi. Zor durumdaki ülke için turizm en önemli gelir kaynaklarından birisi oldu. Netice olarak, Lizbon’da mülkler el değiştirdi, kullanım şekilleri değişti, kiralar hızla arttı. Lizbon artık Lizbonluların yaşayamadığı, hayatın büyük ölçüde kitlesel turizm etrafında döndüğü bir kent haline geldi. 

Lizbon Belediye Başkanı Fernando Medina önceki hafta Independent’a, evlerin Lizbon’da çalışanlar tarafından kiralanmasını hedefleyen stratejilerini anlatan bir makale yazdı. Bu makalede şunları söylüyor belediye başkanı:

Hastane personeli, ulaştırma işçileri, öğretmenler ve bizim için hayati hizmetleri veren daha binlerce kişi için uygun kiralı evleri bir öncelik haline getirmek mümkün. ...

Ev sahiplerine uzun vadeli, istikrarlı bir gelir imkanı sunan, bizeyse canlı, sağlıklı ve adil bir kentte yaşama fırsatı sağlayan cesur bir strateji bu. 

Melbourne’den Paris’e dünyadaki eğilim; dağılan kent merkezlerinden, sakinlerin 20 dakikada yürüyerek muayenehane, okul ya da mağazalara gidebildiği, canlı kent merkezlerine doğru.

Bu arada Medina, “Bunların hiçbirisi turizmi istemediğimiz anlamına gelmiyor, aksine turistlerin mümkün olan en kısa zamanda Lizbon’a dönmesini istiyoruz” diyor. Yeni stratejiyi “şimdi işleri farklı yapmanın zamanı” diye açıklıyor. 

Medina, ayrıca bu stratejinin küresel iklim değişikliğiyle mücadeleye de katkı sağlayacağını söylüyor. Neticede, insanlar kent dışından merkeze çalışmak için geldiğinde, ulaşım sırasında karbon emisyonu ortaya çıkıyor. Çalışanların işlerine yakın yerlerde yaşadığı bir sistem dünya için tabii ki daha hayırlı. Bu arada, Lizbon’un AB komisyonu tarafından verilen 2020 Yeşil Avrupa Başkenti unvanına sahip olduğunu da hatırlatalım. 

Lizbon Belediye Başkanı’nın hamlesi medyada genel olarak olumlu karşılandı. Eleştiriler, daha çok, atılan adımların eksik ve geç kalmış olduğu yönünde. 

Koronavirüsün başından beri, “Hayata verdiğimiz bu mola, toplumsal ve ekonomik hayatı yeniden düzenlemek için bir fırsat olabilir” deniyordu. Örneğin, “Bu yaz hazır turistler azalınca, kitlesel turizmi farklı bir şekle dönüştürmek için altyapı hazırlanabilir” yorumları yapılıyordu. Ayrıca, “Koronavirüs bize sağlık personeli, ulaştırma çalışanı gibi bazı çalışanların ne kadar önemli olduğunu gösterdi, onlara haklarını teslim etmeliyiz” görüşleri de dile getiriliyordu. 

İşte Lizbon’daki hamle, tüm bu noktalara temas eden somut bir proje gibi görünüyor.  

Bulgaristan’da halk “mafya devlet”e karşı sokakta

Bulgaristan’da halk yaklaşık bir haftadır sokakta. Sofya’da ve başka bazı kentlerde protestolara katılan halk, mafya devlet sloganı artıyor Başbakan Borisov’u kriminal oligarklarla işbirliği yapmakla suçluyor ve istifasını talep ediyor. 

Protestoları tetikleyen olay ilginç... Küçük sol muhalif bir partinin lideri Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki, Türkiye’ye de çok yakın Burgaz kentinde normalde halka açık bir sahile girmek istiyor. Ama girişine devletin güvenlik görevlileri tarafından izin verilmiyor. Çünkü orada Ahmet Doğan isimli bir iş insanının villası var.  Etnik olarak Türk olan Doğan son derece güçlü bir isim ve Borisov’la da sıkı bağları var. Sol parti liderinin sahile girişinin engellenmesine ilişkin video sosyal medyada yoğun şekilde paylaşılıyor ve protestoların fitilini ateşleyelim. 

Bir de hatırlayalım önceki haftalarda, Borisov’un başucunda silahla uyurken fotoğrafları basına sızdırılmıştı. Ayrıca bir fotoğrafta da yatak odasındaki komodinde euro desteleri ve altın külçeleri görülüyordu. Bu da Borisov için önemli bir darbe olmuştu. 

Borisov –arada kısa kesintiler olmakla birlikte 2009’dan bu yana iktidarda. Bulgaristan ise AB ülkeleri arasında hem yoksulluk hem de yolsuzluk açısından başı çekiyor.  

Bulgaristan’da Sega gazetesinden bir yorumcu, bu protestoların tarihi niteliğini şöyle anlatıyor: 

Şu sıralar Sofya ve diğer büyük kentlerin sokaklarında olanlar, kuşkusuz tarih kitaplarında yer alacaktır. Ya egemenliğin sahibi halkın, erki geri aldığını yazacak kitaplar ya da bu olanlar, beceriksiz, arsız ve kriminal bir ayak takımının, kazısanız bile ayıramayacağınız kadar sıkı biçimde iktidara yapışabildiğinin bilimsel kanıtı olarak tarihe geçecek. Ya şimdi ya hiç! Bu kez başarılı olunamazsa bir sonraki fırsat en erken yedi ila on yıl sonra ele geçecektir. Eğer o güne kadar Bulgaristan'da birileri kalmışsa.

Polonya’da muhafazakârlar kıl payı kazandı 

Polonya’da geçen pazar yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu yüzde 51’le mevcut sağcı muhafazakâr Cumhurbaşkanı Andrej Duda kazandı

Öte yanda, son anda aday gösterilen ve bu kısa sürede kısıtlı imkanlara rağmen muhalefeti ciddi ölçüde toparlamayı başaran, Varşova belediye başkanı Rafał Trzaskowski yüzde 49 oy aldı. 

Duda, antidemokratik adımlar atmakla eleştirilen iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin adayıydı, seçim kampanyası sırasında LGBT haklarının savunulması için “komünizmden daha yıkıcı” demişti. 

Trzaskowski’nin seçim kampanyası sırasındaki performansı Polonya’nın daha demokratik bir yönde ilerlemesini isteyenleri umutlandırmıştı ancak küçük bir farkla 

Bu sonuç nasıl yorumlanıyor?

Bir yanda “Şimdi Duda’nın kazanmasıyla birlikte, iktidardaki PİS’i frenleyecek hiçbir şey kalmadı” gibi bir görüş var. Öte yanda ise seçimi kazanamasa da muhalefet liderinin bu kadar yüksek oy almış olmasını ülke için ümit verici olarak görenler var.  

Örneğin Almanya’dan Westfalen-Blatt gazesinden bir yorum şöyle:

Bu süreç, uzun bir özgürlük mücadelesi geleneği olan Polonya'da önümüzdeki yıllarda Macaristan benzeri bir senaryonun yaşanmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Polonya’da da muhafazakarlarla liberallerin yarışında şimdilik kıl payı farkla muhafazakârlar önde gibi görünüyor. Bu ülkede de önümüzdeki yıllarda neler olacağını takip etmek heyecan verici olacak. 

Bu hafta Avrupa Ne Konuşuyor’dan bu kadar. İnternet sitemizde çok daha fazlasını bulabilir, bizi Twitter ve Facebook’tan da takip edebilirsiniz.