Zaman vs.

-
Aa
+
a
a
a

2 Ocak 2013Taraf Gazetesi

Bu yazıyı, yılın ilk gününde yazıyorum. “Yılbaşı”nı, zamanın kesin ve keskin dönemeçlerinden biri olarak algılarız. Hayatın bu algıyla örtüşmediğini biliriz oysa. Bu yüzden “zamanın hakikati nedir” sorusuyla uğraşır durur zihnimiz.

Soruyu “zaman nedir” diye de sadeleştirebiliriz. Ama bununla cevabı kolaylaştırdığımız çok şüpheli. Hatta daha da karmaşıklaştırdığımızı bile söylemek mümkün.Norbert Elias, Zaman Üzerine adlı değerli eserine, “zaman nedir” sorusuna verilmiş bir cevapla başlar. Başka birçok konuya uyarlanmış ve uyarlanabilecek bu cevap, “yaşlı bir bilge”nin sözleri olarak aktarılır bu kitapta: “Bana zamanın ne olduğu sorulmadığı sürece zamanın ne olduğunu biliyorum; ama sorulduğunda bilmiyorum.”

Doğrusu bu cevap da beni ikna etmiyor. Zira bana sorulmadığı “zaman” bile, “zaman”ın ne olduğunu bildiğimi sanmıyorum. Yine de “zaman”la uğraşmanın bir cazibesi var, şüphesiz bir anlamı da. İnsanın “zaman”la hesaplaşmaktan kaçma şansı da pek yok galiba.Elias, bu yüzleşmenin ne işe yarayacağına dair önemli dayanaklar sunuyor, fazla akademik (yani ruhsuz) bir dille ve çok genel bir şekilde de olsa: “Zamanla ilgili sorunları araştırmaya kalkıştığımızda, hem insan hakkında hem de kendimiz hakkında, daha önce göremediğimiz birçok vakıa ve meseleyle karşılaşıp bunları anlama ve kavrama şansımız doğar.”

Zamanın yıl, ay, gün, saat gibi dilimlere ayrılmasının “sosyolojik” anlamı ve işlevi hakkında faydalı bilgiler ve değerlendirmeler var Elias’ın kitabında. Kitabın sonuna geldiğimde, birçok açıdan “aydınlandığımı” rahatlıkla söyleyebilirim. Lakin “zaman” bahsinin benim için en çetin boyutu olan “bireysel zaman ve kişisel hesaplaşma” meselesinde sadece “sosyoloji”yle yol alınamayacağını bir kez daha gördüğümü de eklemeliyim.

Neyse, bu “derin mevzu”u şimdilik bir kenara bırakayım ve bir günü “yılın başı” olarak kabul etmenin “hikmeti” üzerine bir iki laf edeyim. Edeyim dedim, ama bende yeni bir laf yok, aslında edilmemiş bir laf da yok muhtemelen. En iyisi, edilmiş ve edilmemiş lafları en güzel ifade edenlerden yardım almak. Eduardo Galeano, benim için tartışmasız böyle biridir. Son kitabı Ve Günler Yürümeye Başladı, yeni yayımlandı.

Galeano, kitabı bir ajanda gibi tasarlamış, her güne bir sayfa ayırmış ve o günle ilgili bir mesel, bir anekdot, bir bilgi vs. koymuş. “Ocak 1” sayfasını aktarıyorum:“Mayalar, Yahudiler, Araplar, Çinliler ve bu dünyanın diğer birçok sakini için bugün yılın ilk günü değil. Bugünün tarihi Roma tarafından, Vatikan Roması tarafından, kutsanmış emperyal Roma tarafından icat edildi ve yılların bu sınır kavşağını bütün insanlığın kutladığını söylemek oldukça abartılı bir ifade. Ama şunu kabul etmek gerekiyor: Zaman bize, yani gelip geçici yolcularına karşı yeterince sevecen ve bugünün günlerin ilki olabileceğine inanmamıza ve onun bir manav gibi neşeli olmasını istememize izin veriyor.”

İyi ki ediyor bence de. Kötü geçen “zamanlar”ın sembolik de olsa geride kaldığını düşünmek iyi bir şey. Bu ülkede 2012 yılının çok kötü olaylarla dolu bir zaman dilimi olduğu konusunda neredeyse bir mutabakat var. Çekti gitti işte!

Yeni yıl daha iyi olsun istiyoruz doğal olarak. Kürt sorununda barış ve çözüm ise, olabilecek en iyi şey. Bu ihtimale dair önemli işaretlerle girdik yeni yıla. Bu ihtimalin gerçeğe dönüşmesi için herkes elinden geleni yapmalı. Bunları konuşacak “zamanımız” olacak daha. Ben bu yazıyı, Galeano’dan bir meselle bitirmek istiyorum.

Seçtiğim sayfa Aralık 29; yani benim doğum günüm. Şanslıyım, bugünün payına güzel bir mesel düşmüş. Kime ne ifade eder bilmem, ama ben çok sevdim:“Çok yakında gidecek olan yıla elveda derken içkiyi biraz fazla kaçırmıştım ve Càdiz sokaklarında nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Pazar yerine nasıl gidildiğini sordum. Bir ihtiyar sırtını yasladığı duvardan kurtardı ve çok isteksiz bir biçimde, hiçbir tarafı işaret etmeden beni yanıtladı:Sokağın sana dediğini yap.Sokak bana söyledi ve ben de vardım.Nuh, birkaç bin yıl önce pusulasız, yelkensiz ve dümensiz bir yolculuk yapmıştı.Gemi, rüzgârın söylediği yöne doğru kendini bıraktı ve tufandan kurtuldu.”