Bugün Radikal gazetesinde yayımlanan Yetvart Danzikyan’ın “Çığrından çıkan rejim” başlıklı yazısını Açık Gazete’de okuduk, bugünün gazetelerinde okuduğumuz bazı başka makalelerle de birleştirerek yorumladık: “Sivil halkın üzerinde güç denemesi yaptınız. Yetmezmiş gibi seçmeninizi bu insanlara karşı kışkırttınız. İnsanları, grupları sanatçıları hedef gösterdiniz. Neredeyse sırf pankart taşıyor diye partileri, örgütleri, sivil toplum kuruluşlarını kriminalize ettiniz. Demokratik hayatı dinamitliyorsunuz, farkında mısınız?”
İndirmek için: mp3, 24.9 Mb.
17 Haziran 2013 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.
***
Radikal, 17 Haziran 2013
15 ve 16 Haziran’da peşpeşe iki kara gün yaşadık, bu yazı yazılırken hala da yaşıyorduk.. Polis Taksim ve çevresinde neredeyse sokağa çıkma yasağı ilan etti, şüpheli gördüklerini, bazı gazetecileri, sağlık görevlilerini gözaltına aldı, sokak aralarında bile yüzlerce biber gazı sıktı, Mecidiyeköy, Taksim, Beşiktaş arasında kalan büyük bir bölgede adı konmamış bir olağanüstü hal ilan etti. Söylenecek hem çok şey var, hem de yok aslında. Birkaç durum saptamasıyla, soruyla yetineceğim..
-15 Haziran, yani cumartesi günü Taksim Dayanışması, parkta bir büyük çadır bırakmayı, bireysel olarak kalanlara da karışmamayı tartışıyordu. Hatta neredeyse karara varılmıştı ve partiler, örgütler çadırlarını, pankartlarını sökmeye başlamışlardı. Bir yandan yaşlılar, anneler, küçük çocuklar, gençler, basitçe: insanlar parkta vakit geçirmeye devam ediyordu. Neden sert biçimde müdahale ettiniz? Erdoğan Kazlıçeşme mitingine muzaffer bir eda ile çıksın diye mi? Bu devlet AKP mitinglerine atmosfer hazırlamakla mı yükümlüdür? Mevcut durumda parti-devlet birleşmiş gibi görünüyor. Bunun ne manaya geldiğinin farkında mısınız?
-Gezi Parkı’nın işgal altında olduğu da nereden çıktı? Çadırlar varken park hiç olmadığı kadar güvenliydi ve belki de hiç olmadığı kadar yaşam doluydu. Bu sizi neden bu kadar rahatsız etti? Devlet otoritesinin muhafazakarlıkla içiçe geçtiği durumlarda görüldüğü gibi, özgürce, yanyana, birlikte, dayanışma içinde yaşanan bir hayattan mı rahatsız oldunuz?
-Divan Oteli’ne sığınanlara ve otele gareziniz nedir? Amaç sadece parkı boşaltmak idiyse otele sığınan yaralılarla ne alıp veremediğiniz vardı? Otelin kapısına ve içine neden gaz bombası attınız? Kapalı mekana gaz atılmasın can kaybına yol açabileceğini bilmiyor muydunuz? 12 Eylül döneminde görev yapan güvenlik güçlerinden ne farkınız var?
-Neden sürekli yalan söylüyorsunuz? Camide içki içilmedi, o polis şehit edilmedi, siz de biliyorsunuz ki eylemcilerin faiz lobisiyle, dış güçlerle, 27 Mayıs darbesini yapanlarla şunla bunla bir ilgisi yok. Neden yalan söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz? Başka türlü mücadele edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
-Eylemler sırasında 4 kişi hayatını kaybetti. Ethem Sarısülük silahla başından vuruldu, görüntüleri de var. İstanbul’da bir kişi hala yaşam mücadelesi veriyor. Bu ölümlerle ilgili süreç nedir? Polisler saptandı mı? Görevden el çektirildi ya da açığa alındı mı? Devletin bu tür dönemlerde serbestçe adam öldürme yetkisi var mıdır? Eğer varsa 12 Eylül döneminden ne farkınız kalıyor? Kaldı ki yüzlerce de yaralı var, beyin sarsıntısı geçirenlerin sayısı az değil, son olarak 14 yaşında bir çocuk daha yaşam mücadelesi veriyor, çoğu kişi gözünden ya da başından yaralandı, birçok kişinin kolu ya da bacağı kırıldı, polislerin hedef gözeterek gaz bombası attığı ortada. Bu polislerle ilgili süreç nedir? “İnceleniyor” gibi bir cevap sizce de tatmin edici midir?
-Pazar gecesi itibariyle gözaltılar başlamış durumda, biber gazından etkilenenleri tedavi eden doktorlar ve tıp öğrencileri bile gözaltına alınıyor, polis tarafından götürülenler kendi isimlerini bağırıyor. Böyle manzaralara hangi ülkelerde rastlanır?
-Faiz lobisi diyerek aslında kimi tehdit ediyorsunuz? Üstü kapalı tehditlerle bir süreliğine de olsa size mesafeli duran iş ve medya dünyasını mı hizaya getirmeye çalışıyorsunuz? Devlet gücünü eline alan bir iktidarın iş dünyasını böylesine tehdit etmesine hangi rejimlerde rastlanır? Bir fikriniz var mı?
-Dış basın sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Kusursuz bir sicilleri olmadığını biz de biliyoruz ama böyle dönemlerde o ülkeden yoğunlukla yayın yapmaları normal değil mi? Bütün Türk televizyonları bilhasa Mısır’da olup bitenler sırasında saatlerce yayın yapmadı mı? Mitingler ve polis müdahaleleri saatlerce ekrandan yayınlanmadı, tüm televizyonlar ekranın bir köşesine Tahrir Meydanı görüntüsü koymadı mı? Her şeyi geçtim. Yabancı basından rahatsız olan ve bunu bu kadar mesele haline getiren ülkeler sizce hangileridir? Demokratik rejimler mi, yoksa dışa kapalı otoriter rejimler mi?
-Koca bir meydanı ve meydana çıkan yolları halka kapattınız, jandarmadan ek güç getirttiniz, bir nevi olağanüstü hal/sıkıyönetim ilan ettiniz. Niçin? 12 Eylül’ün sloganı olan “Huzur ve güven ortamı” sizi de mi büyüledi? Bir tür “sokağa çıkma yasağı” ilan etmekle meselenin kolaylıkla halledileceğini mi düşündünüz? Peki gerekçeniz nedir? Polis müdahale etmediğinde insanlar hiçbir problem çıkarmadan yaşıyorlardı. Ne zaman polis müdahalesi olsa, mesele o zaman çıkıyor. Bu durumda ismi konmamış sıkıyönetim ilan etmenin mantığı nedir? Size oy vermeyen insanları eve kapatmak mı? Böyle bir rejime ne ad verilir?
-Avrupa Parlamentosu ya da basitçe Avrupa ile restleşme halindesiniz. İki ay öncesi kadar aranız çok iyiydi. Bu nasıl olabiliyor? Değişen Avrupa mı, yoksa siz misiniz? 12 Eylül sonrasında ve Güneydoğu’da kirli savaşın sürdüğü 90’larda da Avrupa ile aramız iyi değildi.. AB üyeliği fikri ciddiye binince vesayetçi TSK’nın da arası hiç iyi olmadı. Bunlar size bir şey ifade etmiyor mu?
-Yaptığınız konuşmalarda rahatlıkla yargıya emir/talimat verebiliyorsunuz. Şöyle bir baktığımızda yargı, emniyet, bürokrasi, medya ve iş dünyasının iktidar emrinde olduğunu görüyoruz. Böyle bir tabloya hangi rejimlerde rastlanır?
-Bu Topçu Kışlası neden bu kadar önemli? Anladık, Tek parti döneminde yıkılmış vs. Tarihsel kinlerle mi siyaset yapacaksınız hala? Ve sırf bu intikamı almak için ülkeyi ateşe mi atacaksınız? O kışlayı yapmasanız, o park yerinde kalsa ne kaybedersiniz? Otoritenizi mi kaybedersiniz? Birçok iktidarın tam da böyle takıntılar yüzünden güç, zemin ve prestij kaybettiğini de mi bilmiyorsunuz? Şu an demokratik bir ülkeden çok, iktidara destek veren kitleyi bir güç gibi kullanarak toplumun geri kalanını ezmeye çalışan rejimleri andırdığınızın farkında mısınız? Aynı onlar gibi muhalefeti dış kaynaklı olmakla suçluyor, toplumu ikiye ayırıyor, rejime sadık vatandaş-rejime sadık olmayan vatandaş ayrımı yapıyorsunuz. Bu totalitarizmdir. Ne yaptığınızın farkında mısınız?
-Sivil halkın üzerinde güç denemesi yaptınız. Yetmezmiş gibi seçmeninizi bu insanlara karşı kışkırttınız. İnsanları, grupları sanatçıları hedef gösterdiniz. Neredeyse sırf pankart taşıyor diye partileri, örgütleri, sivil toplum kuruluşlarını kriminalize ettiniz. Demokratik hayatı dinamitliyorsunuz, farkında mısınız?
-Evet bir zamanlar mazlumdunuz, mağdurdunuz. Ama artık muktedirsiniz. 28 Şubat’ta size yapılanların misliyle, sizin basınınız tarafından Gezi Parkı eylemcilerine yapıldığının farkında mısınız? Elbette ki farkındasınız. Peki bundan hiç rahatsızlık duymuyor musunuz?
-Ethem Sarısülük’ün cenazesine bile müdahale ettiniz. Ceberrut devlet geleneğinden taviz vermediniz. Yıllar geçecek. Köprünün altından çok sular akacak. İnsanlar bu dönemi elbette ki hatırlayacak. Nasıl açıklamayı düşünüyorsunuz? Unutmayın ki 12 Eylülcüler ve onları öven basın da sonsuz derecede haklı olduğunu düşünüyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Bir iktidarın “gerçeği” tekeline almasına, “fıtraten” haklı olmasına, artık son kez soruyorum, hangi rejimlerde rastlanır ?