Ömer Madra: Bir dinleyicimiz Hüsniye Çiçekçioğlu ile beraberiz. Hoşgeldiniz.
Hüsniye Çiçekçioğlu: Hoşbulduk, teşekkür ederim.
ÖM: Bize yazdığınız mesajda* da belki hergün duyduğumuz çevre felaketleri yanında çok basit ama yaşam hakkımıza ilişkin huzur ve uyku hakkını da elimizden alan bir durumla karşı karşıyayız diyorsunuz. Sizi dinliyoruz.
HÇ: Mesajımda da yazdığım gibi Halkalı bölgesinde Toplu Konut İdaresi’nin bundan 15 yıl önce yaptığı Atakent diye bilinen toplu konutlarda oturuyorum. 3 yıldır bu bölgede yaşıyorum, son derece sessiz, altyapısı iyi ve yeşil bir yerdi, çevre problemleri yaşamıyorduk, sessizdi, benim burayı seçiş sebebim işyerime yakın olması ve bu özellikleriydi. Şimdi bir sürü konut ihtiyacı var, bunu basından izliyoruz, Toplu Konut İdaresi üç tane büyük ihale verdi, bunların biri Soyak’ın, yaşadığım alanın dışında, o yüzden yaptıklarından ettiklerinden rahatsız olmam mümkün değil, zaten duyarlıydılar da. Yalnız benim oturduğum sitenin hemen yanında, Avrupa Konutları diye bir inşaat alanı var. Özsayar ve Güner inşaat, Kılıç Madencilik yapıyor burayı. Yaklaşık 2000 tane konut yapılması planlanıyor, bu inşaat alanında çalışmalar ağır iş makinalarıyla gece de devam ediyor sabaha kadar, hafta sonları da devam ediyor. Bu doğal olarak bize büyük bir rahatsızlık veriyor.
ÖM: Yalnız gürültü değil bir de inşaatın getirdiği toz ve sağlığa aykırı diğer durumlar da...
HÇ: Gürültü o kadar rahatsız ediyor ki, onlar benim için ikincil etken, çünkü ağır çalışıyorum, evime geldiğimde uyuyabilmek, dinlenebilmek istiyorum ama pencere, kapı açmak mümkün değil, çünkü çok toz var. Fakat onlarla yaşamak zorunluluk galiba, inşaat yapılmasın deme hakkımız, şansımız yok, yollarımız da çok büyük hasar gördü o ağır iş makineleri sebebiyle. Oturduğum yerin hemen önünde hergün çukurlara girip çıkarak evime gitmek zorunda kalıyorum. Gürültü benim için öncelikli ama...
ÖM: Çıldırtan gürültü diye tanımlanıyor zaten dünyada da.
HÇ: Kaç desibel bilmiyorum, orada ölçüm yapan var mı onu da bilmiyorum, Takdir edersiniz 1.30’da başlayan bir gürültü ile uyuyabilmek mümkün değil, iyileşebilmek de mümkün değil. Son derece rahatsızlık veriyor.
ÖM: Sözünü ettiğiniz gibi gecenin geç saatlerinden sabahlara kadar devam eden bir olay, bu nasıl olabiliyor?
HÇ: Amacım bir şeyleri afişe etmek filan değildi, önce Polis İmdat’ı aradım, orası bir polis bölgesi çünkü, “biz görevli değiliz, belediyeden izin almışlar” dendi. Bu olay 2 aydan da uzun süredir devam ediyor. İlk akşam herhalde geçici bir şeydir, bir defa yapacaklar sonra bitecek diye düşündüm ama özellikle hafta sonları, saat 1’den sonra çalışmaya başladılar. Dayanamadım, Polis İmdat’ı aradım, onlar yetkili olmadıklarını söylediler. Ertesi gün Küçükçekmece İmar İşleri, Küçükçekmece Halkalı Şube Müdürlüğü, Küçükçekmece Belediyesi, Büyükşehir belediyesi... İlk önce Büyükşehir Belediyesi’ne yazdım, çünkü onların çevreye duyarlılık iddialarını biliyordum. İlk konuştuğum beyefendi “olur mu öyle şey, mutlaka bir şeyler yaparız, düzeltiriz” şeklinde konuştu.
ÖM: Gayet iyi niyetli ve mülayim bir yaklaşım.
HÇ: Evet, öyleydi, ben de çok mutlu oldum. Daha sonra geri dönüldü ve dendi ki “orası bizim bölgemiz değil, orası Küçükçekmece Bölgesi”.
ÖM: Aziz Nesin hikâyesi gibi.
HÇ: Ben de onu hatırlattım. “Oldu mu şimdi, hani siz Büyükşehir Belediyesi idiniz, niye adınız “Büyük”, o zaman küçükler ne yapsın? Onlar sizin bölgenize girmiyor mu?” dedim. “Girmiyor” dediler. O zaman herhalde işin içinde başka şeyler var. Bir de Küçükçekmece’de deneyelim dedim. Küçükçekmece İmar İşleri Müdürü son derece hoş bir yaklaşımla “evet onların bir imar izni var, ama imar izinleri kesinlikle gece çalışmasına izin vermiyor, böyle bir şeyin olmasına imkân yok” dedi. Gürültü mevzuatını gösterdi, ben daha önce bu mevzuatı incelememiştim. İmar izninin kendileri tarafından verilmekte olduğunu, bununla beraber denetim yetkisinin, yani imar iznine uygun yapı çalışması yapılıp yapılmadığının denetiminin Şube Müdürlüğü’ne ait olduğunu söyledi. “Halkalı Şube Müdürlüğü’nü arayın” dedi. Orayı aradım ve terslendim “sen işsiz, güçsüz bir adamsın galiba, utanmıyor musun beni aramaya?” vs. dedi.
ÖM: İşsiz, güçsüz ve uykusuz!
HÇ: Ve sinirli ve gergin. Ben de sanırım bunlara uygun davrandım. Ama bir sonuç alamadım. Halkalı Şube Müdürü şunu da söyledi “bu izni ben vermedim, bu izni Küçükçekmece Kaymakamlığı verdi”. Bunun üstüne oturup baktım, gürültü konusunda bir sürü mevzuat var, yaklaşık 20 tane kanun, yönetmelik, vs.de gürültünün yasaklanmasına, önlenmesine ilişkin mülki idare amirlikleri, kamu kuruluşları, belediyeler görev yükleyen mevzuatımız var, ama uygulanmıyor.
ÖM: Tabii siz oldukça sıradışı bir şekilde davranmışsınız, inşallah bu genel olarak vatandaşlara, hepimize de örnek olabilir. Yani şikâyet etmekle yetinmeyip, bize de duyurdunuz, ama bununla kalmayıp bütün mevzuatı çıkarıp, inceleyerek bu meselenin üstüne gittiniz.
HÇ: Rahatsız eden bir durum var, ya o evden taşınmak durumundayım ya da bu gürültünün bitmesi lazım. Bir çözüm olması gerekiyor. Eğer ben o evde yaşayacaksam beni tazmin etmeleri lazım bir şekilde, çünkü bana bir zarar veriyor. Eğer o gürültünün herhangi bir sebeple geceyarıları sabahlara kadar devam etmesi gerekiyorsa, benim oradan taşınmam lazım ve benim taşınma planım falan da yok.
ÖM: Hayatınızı tamamen değiştirebilir.
HÇ: Tabii, çünkü bu gürültü ile yaşayabilmeme imkân yok, bir mecburiyetim de yok bunlara katlanmaya. Oturduğum sitenin hemen yanında bir çocuk yuvası var, konuştuğum inşaattan sorumlu Ahmet Bey, “Hüsniye Hanım, ne olacak, bebeler okula başlamadan önce gürültüyü keselim” vs. dedi. Orada amaç çocuklar filan değil, bir taahhütleri var, belli bir süre içinde yetiştirmek zorundalar, Morgage sistemi başlıyor, ona yetişip daha çok satıp daha çok para kazanmak. O taahhüdü yerinde getirmezlerse çok büyük tazminatlar ödeyecekler, bir istisna akdi var, çünkü orada bir söz vermişler, vs. Belki başka ihale almalarına engel olacak ama bebelerin Eylül’den sonra uyuma hakkıyla benimkinin arasında bir ilgi yok ki, bunun takdiri de inşaat firmasına, TOKİ’ye ya da başka bir insana kalmamış.
ÖM: Bunun sorumlusu Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
HÇ: İhaleyi onlar yaptı ve alt taşeronlarla çalışıyorlar. Özsayar ve Güner inşaat bana güvenlik görevlilerinin zikrettiği firmalardı, Pazar akşamı saat 1.30’da büyük bir hışımla aradığım güvenlik görevlisi...
ÖM: Siz sabaha karşı telefon konuşmaları yapıyorsunuz? Nasılsa uyanıksınız!
HÇ: Yapıyorum, ne yapayım? Onlar bana rahatsızlık veriyor, bari bir biçimde en azından birilerinin sinirlendiğini görsünler, yapılabilecek bir şey yok yoksa kendimi çok kötü hissedeceğim. Görevli dedi ki “evet kepçeler çalışıyor, büyük iş makinaları, kamyonlar, vs. var ama bizim iznimiz var, kimse bir şey diyemez”. “Nasıl bir izin bu?” dedim. Adamcağız okudu “27.7.2005 tarihinde Hayrettin Altınok Büyükçekmece Kaymakamı, Küçükçekmece Kaymakam Vekili’nden alınmış bir iznimiz var” dedi. “... Kılıç Madencilik firmasının ... bölgesinde inşaat alanında yasal bir engel yoksa gece çalışması izin verilir”.
ÖM: Yine Aziz Nesin’le devam ediyoruz.
HÇ: Bunu mülki idare amirliği söylüyor.
ÖM: Ama yasal engel de, sizin buraya çıkartmış olduğunuz gibi bir hayli...
HÇ: Bir hayli kabarık bir şey, gürültü yönetmeliği 15. maddesi diyor ki “konut bölgeleri içinde ve yakın çevresi ile, gürültüye hassas diğer bölgelerde, yapı işlerinde kullanılan ek 1’de belirtilen gürültü çıkaran alet ve makinaların iş günlerinde 20.00-08.00 saatleri dışında, tatil günlerinde ise ancak belediyelerden alınacak özel izinlerle belirlenen sürelerde kullanılması mümkündür”. Görev, yetki ve sorumluluk maddesi: 5-1 “Bu yönetmelik kendi yetki alanları içerisinde uygulanmasında mahallin en büyük mülki amir, yani kaymakamlıktan alınan yazıda, ‘yasal bir engel yoksa’nın hiçbir anlamı kalmıyor. Bu bir kamu idari izni ve yanlış bir idari tasarruf. O da bunun bilinciyle zaten ‘yasal bir engel yoksa’ diyor, yani “dedim ama niye dedim, duruma göre değişir” demeye getiriyorlar.
ÖM: Yasal engel de bir hayli var.
HÇ: Öyle. En büyük mülki amir, belediyeler, köy tüzel kişilikleri sorumludur, mahallin en büyük mülki amiri belediyeler ve köy tüzel kişilikleri teknik konularda mahalli çevre kurullarının görüşünü alabilirler, yardım isteyebilirler, mahalli çevre kurulları bu istekleri yerine getirmekle yükümlüdür”. Yani daha basit söyleyemezdi, Ankara’dan bir arkadaşımla görüştüm, “0176 var, Ankara çok duyarlı, Ankara Belediyesi çok iyi çalışıyor bu konuda, 176’yı arayınca gecenin hangi saatinde olursa olsun gelip mutlaka onu kesiyorlar ve çok da ağır yaptırımları var” dedi. Bunu söyleyen arkadaşım da bir belediyeci. O umutla İstanbul’da bunu denedim, Çevre Sağlık Müdürlüğü’nü aradım, öyle bir etkinlik yok, yine hâlâ yetkinin kimde olduğuna karar verememişler.
ÖM: Dinleyicilerimizden de bir iki mesaj aldık. Konunun başını belki de biraz kaçırmış oldukları için, konunun tekrar bir toparlanmasını istediler. Sonuç olarak Hüsniye Çiçekçioğlu ile konuşuyoruz, kendisi Atakent Halkalı toplu konutlar’da ikamet ediyor, ama edemiyor. Bu bölge, yapımı tamamen Başbakınlık Toplu Konut İdaresi’nce gerçekleşmiş bir planlı yaşam alanı, ama büyük inşaatlar devam ediyor. 3 büyük projenin biri de sizin oturduğunuz sitenin hemen yanıbaşında ve inşaat hem günboyu sürüyor, geceden de sabaha kadar devam ediyor.
Avi Haligua: Yasal mevzuatlara aykırı olmasına rağmen.
ÖM: Ve sonuç alamıyorsunuz, bütün girişimleri yaptığınız halde. Bu durumda kaç numarayı arıyorsunuz? Geceleri mesela?
HÇ: İnşaat firmasını aradım, gürültüyü bitirler, uyuyabilirim umuduyla orayı arıyorum ama dediğim gibi bir netice alamadım. 155 zaten cevap vermiyor, “biz yetkili değiliz” diyorlar. Haklılar, eğer mülki idare amirinden alınmış bir izin varsa 155’teki memurun bunun üzerine yapacağı bir şey yok, ki denemişler, Halkalı Emniyet Müdürlüğünü de aradım bir gece, “yetkili değiliz ve bir izinleri var” dediler. Problem bu 27.7.2005 tarihli yanlış idari tasarrufun, “yasal bir engel yoksa gece çalışabilirler” dedikleri ve inşaat firmasının arkasına sığındığı idari işlemin iptali, yapılması gereken bu. Ancak o zaman belki polisin müdahale hakkı doğar veya artık bu izinleri kalmaz. Çünkü onlar da bilincindeler gece çalışma yasağının.
ÖM: Ama ‘yasal bir engel yoksa’ ibaresi zaten geçerli olamaz, çünkü sayısız yasal engel var, pek çok, sizin gayet etraflı bir şekilde çıkarttığınız gibi Çevre Kanunu, Gürültü Kontrol Yönetmeliği, Türk Medeni Kanunu, Ceza Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu, vs. böyle gidiyor. Hepsine aykırı bu ama yapılamıyor.
HÇ: En son Çevre Müdürlüğü’nde kalmıştık, Çevre Müdürlüğü’nü dün yine aradım, bir kaç insanla görüştüm, bu gürültü yönetmeliğinin üzerine, yani belediyelerin, mülki idare amirliklerinin kesin sorumluluk yükleyen yönetmeliğin yanı sıra, biraz da AB uyum çalışmaları uyarınca yapılmış çalışmaların taslağını bulabildim internetten, ama sanırım dün benim aldığım bilgi bunun yürürlüğe girdiğiydi. “Çevresel gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimi yönetmeliği” çıkmış ve bu aslında Aziz Nesin hikâyesini bitiriyor, yani ‘ben yetkili değilim, bunu merkez bilir’ olayı bitiyor, büyükşehir belediyelerine de, küçük belediyelere de sorumluluk yüklüyor. Burada aslında tüm belediyelerin, özellikle Büyükşehir Belediyesi’nin, muhakkak ki Küçükçekmece Belediyesi’nin,muhakkak ki Kaymakamlığın da sorumluluğu var.
ÖM: Zaten sağduyu sahibi bir insanın, hadi kendimizi de onlardan sayalım, kolay kabul edeceği bir şey değil bu, gayet açık, hangi kanun, hangi ülkede böyle gece yarılarına kadar insanların kendi evlerinde yaşayamamasına yol açabilecek bir şeye izin verir?
HÇ: TOKİ’ye yazılı bir başvuru yaptım, Küçükçekmece Belediyesi’ne, İmar İşleri Halkalı Şube Müdürlüğü’ne Başkan Bey’e iletilmek üzere fakslar çektim ama ulaştı mı yerine bilemiyorum. Faksla yapılan başvuruları normalde kabul etmiyorlar. Küçükçekmece Kaymakamlığı’nın internet sayfasında verilen mail adresine mailler gönderdim: [email protected] adresine gönderdiğim mail geri geldi.
ÖM: Tek başına bir vatandaş ordusu halinde çalışmış olduğunuz söylenebilir.
HÇ: Sadece kendim için çalışıyorum.
ÖM: Zaten amaç da o.
HÇ: Bütün derdim gürültünün bitmesi, inanın başka bir amacım yok. Gerçekten gürültüye katlanamıyorum.
ÖM: Siz de herkes gibi, uyumak gibi tuhaf bir isteğe sahipsiniz. Bir de mesela biraz önce 155’le ilgili olarak söylediğiniz çok yaygın bir durum var, bizim de kulağımıza geliyor, yakın çevremizde de oluyor, haklı olarak “bizim bu kadar yetkimiz yok, izin alınmıştır yüksek yerden” deniyor. Mesela Rumelihisarı’ndaki konserler için de aynı şey söz konusu, 12.00’den sonra da devam ediyor ve çevreyi bir konser ortamına, çeviriyor. İstemediğiniz bir konseri dinlemek zorunda kalıyorsunuz ve uyuyamıyorsunuz tabii. Fazla da yapılabilecek bir şey olmadığı söyleniyor. Bu devam edemez herhalde.
HÇ: Duyarlılık lazım, bir sürü Avrupa ülkesinde çevre, gürültü, doğayı koruma, vs. bir anayasal zorunluluk değil. Böyle enteresan bir seminere katılmıştım, Alman anayasasının açıkça devlete yüklediği bir zorunluluktur. O yüzden kendi çevrelerini kirletmiyorlar, kirletmeleri gerekiyorsa, gelip bizimkini kirletiyorlar. Bizde de belki toplumsal duyarlılık çok yaygın değil, ya da insanlar o kadar çok yaşıyorlar ki bunu, gün içinde şehirdeki gürültüyü ya da insanların umarsızca çevreyi kirletmelerini... Ya da bu tür rahatsızlıklar yaratmalarına insanlar alışmış galiba. Kulaklarımız alışmış kötü sese.
ÖM: Yalnız sese değil, başka şeylere de alışıyoruz, ama alışmamak gerekiyor.
HÇ: Bir şeyler yapmak gerekiyor.
ÖM: Sizin de yaptığınız o. Peki dava açmayı düşünüyor musunuz?
HÇ: Başarılı olacağım konusunda kuşkularım var, dediğim gibi bu mülki idare amirlikleri, Belediye ve TOKİ’ye karşı idari yargıya gidilebilir, bu sözünü ettiğim Kaymakamlığın idari tasarrufunun iptali için bir şeyler yapabilirim. Ama benim derdim gürültünün bitmesi, o yüzden bir ihtiyati tedbir kararı aldırmak mümkün olur mu, olmaz mı, kim yapar? Onu da tam bilemiyorum fakat düşünüyorum.
ÖM: Dolaylı da olsa son derece ciddi bir soruna yol açtıkları için o şirketlerin de bir şekilde devreye sokulabilmesi, hem isimlerinin verilmesi ve onlarla da belki muhatap olunması gerekiyor.
HÇ: Bilmiyorum, biraz zayıf kaldım galiba, en az hiç istemediğim 5-6 tane insanla konuşmak zorunda kaldım, herkes konuşmak istiyor, “ben anlatmayayım, sizin sesinizden filanca bey duysun” şeklinde. Bu biraz fazla zamanımı alıyor, böyle bir şey de istemiyorum. Bir de şu var, 2000’e yakın konut yapılacak yanılmıyorsam, bu kadar yeni yaşam alanları, sağlıklı yaşam alanları yaratmak iddiasındaki bir şirket, mevcut yaşamı bozarak, hiçe sayarak böyle bir çalışmaya başlamışsa, bunlar ne kadar çevreye duyarlı, iyi konutlar yapar o da beni düşündürüyor açıkcası, o da işin ayrı bir tarafı.
ÖM: Bu gibi konuşmaları, radyoda ya da herhangi bir yerde yapabildiğimiz takdirde, daha çok yapabildiğimiz, paylaşabildiğimiz takdirde onlar da çevre duyarlılığını hissetmek zorunda kalacaklar.
HÇ: Umarım.
ÖM: Bu konuşmaları da bunun için yapıyoruz tabii, amacımız... Şöyle bakmayı hiç düşünmüyorum, bir tarafta belediye ve hükümet yapısı, bir tarafta da inşaat şirketleri ve tek başına bir vatandaş. Bu kadar basit ve o kadar da aciz bir durumda olduğumuzu da hiç düşünmüyorum doğrusu.
HÇ: Kendimi asla öyle hissetmiyorum, hissettirmem de. Belki biraz Don Kişot’luk ama...
ÖM: Don Kişot’luk iyidir ayrıca, 400. yılını anıyoruz.
AH: Bu arada bir öneri de Yeşilin Rengi programını hazırlayan Melda Keskin’den geldi, “Kaymakam’ın evinin önünde gece boyu davul çalınabilir” diyor.
HÇ: Çok güzel bir fikir!
ÖM: Rahatsız oluyor mudur acaba?
HÇ: Davul sesinden de hoşlanıyor olabilir.
ÖM: “İznimiz var” dersiniz!
AV: En azından yasal engel ortaya çıkmış olur böylece.
ÖM: Bu tarz gerek başından beri hem belli mercileri sırasıyla arayıp, sonuç alana kadar takip etmeniz, gerekse de bu konuda bütün mevzuatı taramanız ve bunu paylaşıyor olmanız bence örnek bir vatandaş davranışı.
HÇ: Teşekkür ederim, bundan sonra daha iyi uyuyabileceğim.
ÖM: Bu olayı birlikte takip edeceğimizi ve bu tarz konulara her zaman açık olduğumuzu elbette bilmenizi bir kez daha istiyoruz.
HÇ: Belki çözüm olarak etkili olabilir, bir imza kampanyası başlatmayı düşünüyorum, siizinle konuştuklarımızı anlatan, özetleyen ve Atakent’te yaşayan insanların duyarlılıklarını gösterebilecekleri bir imza kampanyası başlatırsak belki davadan önce daha etkili olur. Çünkü açıkcası o yasal yol zor bir yol, zaman ayırmak gerekiyor.
AH: O arada inşaat bitmiş olabilir.
HÇ: İnşaat bitmez herhalde, 2000 konut, bununla bir süre daha yaşayacağız.
ÖM: İnşaat yapılmasın diyen yok, yalnız uyku hakkı da tanımalı.
HÇ: Tek derdimiz bu.
ÖM: Kendimizi, Radyo’muzu biraz işe yarar hissetmemize yol açtığınız için ayrıca teşekkür borçluyuz size.
(9 Ağustos 2005 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)
* Hüsniye Çiçekoğlu’nun Açık Radyo’ya konu ile ilgili gönderdiği mesaj:
Sevgili Açık Radyo ilgilisi,
Radyonuz program destekçisi ve dinleyicinizim.
Atakent/Toplu konutlar Halkalı bölgesinde ikamet ediyorum. Bu bölgenin yapımı tamamen Başbakanlık Toplu Konut İdaresince gerçekleşmiş, sözde planlı bir yaşam alanı. Tüm İstanbul’da olduğu gibi, bu bölgede de boş bulunan her alana hummalı bir şekilde konut yapma çalışmaları devam ediyor. Burada yapılan 3 büyük projenin biri hemen oturduğum sitenin yanı başında. İnşaat saatleri gün boyu sürüyor. Bu bölgeye taşınmamda en büyük sebeplerden biri işyerime yakınlığı yanında, çevre düzenlemesi ve etrafın son derece sessiz olmasıydı. Şimdi ise korkunç, katlanılması imkansız bir şekilde delice inşaat yapılması bir yana, çevre ve her tür huzur hakkımız da hiçe sayılıyor. Büyük iş makinelerinin yollarımızı köstebek yuvasına çevirmiş olması bir yana, tozdan pencere açamaz balkonlarımıza çıkamaz olduk. Ancak en kötüsü bu büyük iş makineleri ile çalışmanın gece geç saatlerinden sabahlara kadar devam etmesi. Size yazmadan önce neler mi yaptım, Büyük Şehir Belediyesi, Polis İmdat, Küçük Çekmece Belediyesi Başkanlığı imar işleri müdürlüğü, aynı yerin Halkalı Şube Müdürlüğü, Küçük Çekmece Kaymakamlığı, Proje sahibi şirket ve Toplu Konut İdaresi İstanbul Birimini aradım ve yazdım. Sonuç= 0, hiç kimse yetkili değil, kimsenin haberi yok, vs. vs.
Konuyu biraz araştırdım, ilgili mevzuatı da aşağıya kaydettim. Başta gürültü kontrol Yönetmeliği, 5.1 maddesi konut alanları içinde 20.00-08.00 saatleri arasında ağır iş makinelerinin kullanımını kesinlikle yasaklıyor, hafta sonu çalışmasını da belediyelerin iznine bağlıyor. Yönetmeliğin uygulanmasından da mülki idare amirlikleri ve belediyeler sorumlu. Ancak, hiçbir sonuç alamadım. Belki de işi yargıya taşıyacağım ancak, sesimi de duyurmak istedim. Lütfen ama lütfen bu konuyla ilgilenin ve durumumuza bir ses verin. Olay belki her gün duyduğumuz çevre felaketleri yanında çok basit, ama bu bizim yaşam hakkımız, huzur ve en insani uyku hakkımız. En azından sesimiz duyulsun. Zira, aradığım olayın baş aktörü ve denetimle yükümlü, 548 35 02 nolu telefon ile görüştüğüm, Halkalı Şube Müdürü “Nihat Kütahya” dan aldığım cevap, “senin işin gücün yok mu” ve yakışıksız bir tavırla terslenmem oldu. Bana kendimi yalnız hissettirmeyin lütfen.
sevgiler
Hüsniye Çiçekçioğlu
Gürültü ile İlgili Mevzuat:
Gürültü kirliliği ile ilgili konuların doğrudan yer aldığı mevzuatın dışında, diğer sorunların yanı sıra dolaylı olarak gürültü önlemleri, denetimler ve sorumluluklar ile ilgili genel maddeleri kapsayan farklı konumlardaki mevzuat da bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:
2872 sayılı Çevre Kanunu, 1983
Gürültü Kontrol Yönetmeliği, 1986
Türk Medeni Kanunu, 1926; 661. Maddesi
765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 1926; 546. Maddesi
1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 1930; 268, 269, 274 maddeleri
2559 sayılı polis vazife ve salahiyetleri Kanunu, 1934; 14. Maddesi
1580 sayılı Belediye Kanunu, 1930 ve buna dayalı olarak çıkarılan Belediye Sağlık Zabıta Talimatnamesi 4. Bölüm 1. Maddesi
İstanbul Belediye Zabıta Talimatnamesi, 1961; 1. Bölüm 3. Maddesi ve 2. Bölüm 3. Maddesi
1475 sayılı iş kanunu, 1971; ve bu kanun uyarınca çıkarılan İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü, 1973; 22, 87 ve 525. Maddeleri
6785 sayılı İmar Kanunun ve İmar Nizamnamesine dayalı olarak çıkarılan organize sanayi bölgesi talimatnamesi, 45. ve 60. Maddeleri
Karayolları Trafik Kanunu, 1983; 30. Maddesi
“Akustik“ başlığı altında yer alan Türk Standardları