Ömer Madra: Bir konuğumuz var; Güven Demirsar, kendisi uzun yıllar yerel yöneticilik yapmış ve Çanakkale’de Güzelyalı köyü, Turizm Güzelleştirme ve Kalkınma Derneği yönetim kurulu başkanı olarak da görev yapıyor. Türkiye’de üzerinde pek durulmamış ama insan hakları açısından da, demokratik seçim, seçme seçilme hakları açısından da fevkalade önemli bir konu üzerinde çok uzun süreden beri çalışıyor. Gündeme de yerel seçim yavaş yavaş gelmeye başladı. Seçmen kütükleri de, listeleri de asılmaya başladığına göre oy verme meselesi tam zamanıdır diye düşündük. Hoş geldiniz.
Güven Demirsar: Hoş bulduk.
ÖM: Bu mücavir alan meselesinde odaklanıyor galiba, ve mücavir alan kavramı da ve burada neler olup bittiği konusunu da çok iyi bilmiyoruz hiç birimiz. Bu konuda bizi aydınlatırsanız çok mutlu olacağız.
GD: Tabii. Hepimizin bildiği gibi 2 Aralık 2003 yani dün seçmen listelerinin askıya çıkarılmasıyla yerel yönetim seçim takvimi işlemeye başladı, bu takvim durmaz artık. Bu bağlamda 28 Mart 2004 tarihinde kentlerde ve beldelerde yaşayan seçmenler sandık başına gidecekler ve 5 yıl süre ile kendilerini yönetecek olan belediye başkanları ile belediye meclis üyelerini seçecekler. Demokratik yönetimlerin hepimizin bildiği en temel ve olmazsa kurumu olan, halkın demokratik yoldan doğrudan temsilcisi yerel yönetimlerin belirlenmesi noktasında, 1985 yılında imar yasasına konulan ve imar yetkilerinin belediyelere devredilmesiyle ortaya çıkan bir demokrasi ayıbı. Sizin de söylediğiniz gibi insan hakları ihlali veAnayasanın 10. Maddesi ile güvence altına alınan Türk halkının, yani insanların eşitliği ilkesini yok sayan bir uygulama gözler önüne serilmiş bulunmakta. Biz bunu kamuoyuna duyurmak istiyoruz, 1985 yılından beri bu oyun oynanmaktadır Türkiye’de.
ÖM: Nedir bu oyun ve uygulama?
GD: Türkiye genelindeki belediyelerin gelecekteki gelişme alanları olarak belirlenen belediye mücavir alanlarında, yani 1985 yılında imar yasasına konulan imar yetkilerini belediyelere devri ile ortaya çıkan bu konuda, belediye mücavir alanlarında yaşamakta olan yüzbinlerce, hatta ve hatta bizim yaptığımız hesaplara göre 3 milyon civarında bir vergi mükellefi bulunmaktadır şu anda. Bu vergi mükelleflerinin belediye mücavir alanları içinde bulunan köylerde yaşamakta olduklarını da hepimiz biliyoruz. Kentlerde, yani belediye hudutları içinde yaşayan vergi mükellefleri gibi bu insanlar da tüm vergi ve harçlarını aynen kentteki insanlar gibi, sizin gibi, diğer başkaları gibi, başta emlak vergisi ve çevre temizlik vergisi olmak üzere toplam 16 çeşit vergiyi belediyelerine, yani mücavir alan olarak bağlı bulundukları belediyelere ödemektedirler. Buna karışılık vergi ödediği belediye yönetiminin seçiminde söz sahibi bulunmamaktadır bu insanlar.
ÖM: Yani mücavir alanlarda yaşayan insanlar oy kullanamıyorlar.
GD: Mesela 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan yerel yönetim seçimlerinde belediyelerin mücavir alanları içinde yaşayan vergi mükellefleri gidip de kendi belediye başkanlarını ve kendi belediyelerinin meclis üyelerini seçme hakkına sahip değiller.
ÖM: Bu aslında son derece çarpıcı bir durum, bilmememiz de tuhaf aslında, çünkü Anayasanın ve Avrupa ve dünyadaki insan hakları sözleşmelerinin öngördüğü bir şey var: herkes serbestçe bütün demokrasilerde oy kullanır. Siz öyle bir durum var ki diyorsunuz, bazı vatandaşlar oy kullanamıyorlar. Çok enteresan bir durum.
Demokrasi ayıbı ve rant kapısı
GD: Belediye mücavir alanlarında yaşayan insanlar sadece kendi köy muhtarlarını seçebilmektedirler, ihtiyar meclisi üyelerini seçmektedirler, bir de il genel meclisi üyelerini seçmektedirler. Tabii genel seçimlerde milletvekilleri için oy kullanıyorlar, ancak burada önemli olan konu şu: eğer bir insan belediye için vergi ödüyor ise; vergi neyin karşılığında ödenir, hizmet karşılığında ödenir. Çünkü bizim vergi dairelerimiz ne demektedir vatandaşa? “Verginizi ödeyin, bu vergiler size yol, okul, su, hastane olarak geri dönecektir” demektedir. Demek ki hepimizin vergi ödemesinin bir anlamı, bir amacı var. Mücavir alanlarda yaşayan insanlar da kentteki insanlar gibi belediyelerine aynı vergi ve harçlarını ödedikleri halde belediye yönetimlerine katılamıyorlar, belediye başkanını, belediye meclis üyesini seçemiyorlar, dolayısıyla belediye yönetimlerine katılamıyorlar. Bu arada belediye yönetimlerini denetleme hakkına sahip değiller, ayrıca bunların ödedikleri vergilerin belediyeler tarafından ne zaman, niçin, nerede ve ne kadar kullanıldığını sorma hakkına dahi değiller. Bu tam anlamıyla bir demokrasi ayıbı ve insan hakları ihlali. Bizim kamuoyuna duyurmak istediğimiz temel husus bu.
ÖM: Peki mücavir alan kavramını biraz tanımlar mısınız?
GD: Tabii. 1985 yılında imar yasasına konulan, imar yasasının 5. ve 45. Maddesi ile bu mücavir alan kavramı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu maddelerden 5. Maddede, mücavir alanlar imar yetkisi ile belediyelere bağlanmıştır. 45. Maddede de nasıl belediyelere bağlanacağı anlatılmaktadır. Burada da belediye meclisleri canları istediği zaman, gözlerine kestirdikleri bir köy, bir belde olduğunda hemen meclislerini toplarlar ve bu yeri mücavir alanlarına almak için karar verirler. Bu kararı da valilik makamına sunarlar, il idare kurulunda bu karar genelde tasdik olur, ondan sonra da bu bakanlığa gider, bakanlık da bunu onaylar ve buraları belediyelerin mücavir alanları içine girer.
ÖM: Bu özel bir statü yani, Turgut Özal zamanında çıkarıldı.
GD: Evet, Turgut Özal zamanında imar yasasına konulmuş iki tane hükümle yapılıyor bu iş. Ancak bu işlemler yapılırken o köylerde yaşayan insanlara “Belediyenin mücavir alanına girmek istiyor musun?” ya da mücavir alanda ise “Sen belediye mücavir alanından çıkmak istiyor musun?” diye hiç kimse sormuyor. Yani bir akşam uykuya yatıyor köy halkı, ertesi sabah bir de kalkıyor ki bir belediyenin mücavir alanı içine girmiş. Hiç istemediği halde, zorla bir belediyenin mücavir alanına girmiş oluyor. Dolayısıyla bu konuda öylesine demokrasi dışı uygulamalar sürdürülmektedir ki bir köyün, bir belediyenin mücavir alanına sokulması ya da tam tersi belediyenin mücavir alanından çıkarılması genelde bayındır bakanının iki dudağı arasında bulunmaktadır. Yasanın amir hükümlerinden bir tanesi olan 45. Maddede de, yani resen bayındırlık bakanı bir köyü bir belediyenin mücavir alanına sokar ya da isterse bir köyü bir belediyenin mücavir alanından çıkartır; bu bir köy de olabilir, 13 tane köy de olabilir.
Bunun çarpıcı örneklerinden bir tanesi vermek istiyorum, çok kısa bir zaman önce, birkaç aylık süre içerisinde -bir gazete haberinden alıntı yaparak size aktarıyorum- Bursa Osmangazi Belediyesi, geçenlerde çoğunluğu ormanların içine kondurulmuş 180 adet kaçak villayı yıkma kararı almış. Kaçak villaların sahipleri kararı mahkemeye başvurarak yıkımı durdurmak istemişler, ancak mahkeme belediye lehine karar verince birdenbire umulmadık bir şey olmuş ve Bayındırlık Bakanlığından gelen ani bir emirle kaçak villaların bulunduğu 13 köy Osmangazi belediyesinin mücavir alanından çıkarılarak imar yetkisi Bursa Valiliği İl İmar Müdürlüğüne verilmiş. Yine bu uygulama yapılırken, yani bu 13 köy belediye mücavir alanından çıkarılırken yöre insanın görüş ve onayına başvurmak kimsenin aklına gelmemiştir.
ÖM: Böyle şeylere ihtiyaç duyulmuyor.
GD: Bu ve bunun gibi pek çok uygulama belediye mücavir alanlarının nasıl bir rant alanı haline dönüştürüldüğünün en çarpıcı örnekleridir. Zaten belediye mücavir alanlarındaki temel amaç budur.
Mücavir = “yakın komşu” (Arapça’dan)
ÖM: Mücavir alan denen kavram zaten bir çeşit rant elde etmek üzere yapılmış.
GD: Ne yazık ki. Belki baştan böyle değildi bu. Baştan belediyelerin gelişme alanları olarak buralar belirlenmişti, ancak sonucunda bizim aklımız hep başka taraflara çalıştığı için biz bunu, belediye meclisleri tarafından buraları hemen çok güzel rant alanı haline dönüştürmekte çok çabuk bir ustalık gösteriverdik. Bu iş böyle oluyor, nitekim giderek bu alanlar belediyelerin rant, sömürü ve bu rantı bölüşüm alanlarına dönüştürülüyor. Bu konuda size üç tane çarpıcı örnek sunmak istiyorum; belediyelerin mücavir alan temin ederken gerçek amacını ortaya koyacak örnekler bunlar.
Birincisi; şu anda içinde bulunduğumuz ve radyonuzun da hitap ettiği İstanbul’dan: İstanbul’un 9 ilçesinde tam 64 tane muhtelif belediyelerin mücavir alanı içerisinde bulunmaktadır, bu ilçelerden yalnız Beykoz Belediyesi, bunun içinde meşhur Polonezköy de dahil 15 adet köyü mücavir alanı içine almıştır. İkinci örnek Bolu’dan: Bolu’nun 3 ilçesinde toplam 46 köy belediyelerin mücavir alanı içinde bulunmaktadır. Bu ilçelerden Bolu Merkez İlçe Belediyesi tam 42 tane köyü mücavir alanı içine almıştır. Üçüncü örneği de Sivas’ın 3 tane ilçesinden vereceğim: Sivas’ın 11 ilçesinde toplam 164 köy belediye mücavir alanı içine alınmıştır. Yani Sivas’ın 164 köyü belediyelerin mücavir alanı içerisindedir. Bunlardan Gürün belediyesi 62 tane köyü, Sivas merkez ilçesi 45 tane köyü, Kangal 30 tane köyü mücavir alanı içerisine almıştır.
Belediyeler şu anda mücavir alanlarına aldıkları köylerin vergi mükelleflerinden, başta emlak, çevre temizlik vergisi olmak üzere toplam 16 çeşit vergi ve harç toplamaktadır. Ama mücavir alanına aldığı köylere yasal olarak –burada çok acayip bir durum var, bu kadar vergiyi ve harcı topladığınız halde bu belediyelerin mücavir alanı içine aldığı köylere- hizmet götürme sorumluluğu yok.Böyle bir yasal yükümlülük yok. Buralara götürülecek hizmetler yasal boşluklar nedeniyle yalnızca belediye başkanlarının lütfuna ve insafına bırakılmış. Eğer belediye başkanlığı ile iyi ilişkiler içerisinde iseniz, siyasi açıdan size yakınsa ufak tefek bir lütuflar alabilmektesiniz, ama bunun dışında başka bir şey yapmak mümkün değil. İşin daha da kötüsü var; vergisini topladığı köy halkına lütfen hizmet götüren bazı belediyeler siyasi yakınlığı olan ve kendisine sınır komşusu bile olmayan bazı belde belediyelerine mücavir alanlarından topladığı vergiler ve harçlarla hizmet götürmektedirler ama vergisini topladığı mücavir alana hizmet götürmeyi neredeyse ayıp saymaktadır.
ÖM: ‘Mücavir’ zaten komşu demek değil mi?
GD: Evet. Böylesine kötüye kullanılan yetkiler nedeniyle zaten vergi ödediği belediye yönetimini seçme ve seçilme hakkı bulunmayan ve o nedenle de belediyeden hiçbir hizmet alamayan belediye mücavir alanı insanı, şu anda elde dolaşan bir yerel yönetimler reform yasa tasarısı var, bu yasa tasarısı yasalaşacak olursa işte o zaman belediye mücavir alanı içerisindeki köyleri ve insanları ne yazık ki çok kötü bir gelecek beklemektedir.
ÖM: Neden? Yani bu yerel yönetim reformu tasarısının aslında pozitif yönleri üzerinde de bir miktar duruluyordu, yani yetkinin yerel alanlara devri konusunda.
GD: O konuda biz de yetkilerin yerelleşmesinden yanayız, ancak yetkiler verilirken mutlaka bu yetkinin karşılığı olan sorumlulukların da ortaya konulması ve bu sorumlulukların nasıl kullanılacağının da mutlaka ve mutlaka yasalarda, özellikle Türk Ceza Kanununda ve İmar Yasasında açıkça belirtilmesi lazım. Bu işin farklı bir tarafı, esas olan, yani mücavir alanları ilgilendiren ve çok önemli. Biz bunun sadece yasa yapıcılar tarafından veya tasarıyı hazırlayanlar tarafından unutulduğu düşüncesindeyiz, yani öyle görmek istiyoruz bu konuyu. Ama şimdi anlattığım zaman bunun ne kadar çarpıcı olduğunu göreceksiniz. İnşallah bunu yasa yapıcılar, yasa koyucular da duyarlar da bu yanlışlığı bir an evvel giderirler.
Yerel yönetim reformunda hepten “unutuldu!”
Şu anda belediye mücavir alanları içinde bulunan köylerin pek çok altyapı hizmeti köy tüzel kişiliğine sahip oldukları için köy hizmetleri teşkilatı ve valilikler tarafından yapılabilmektedir, oysa gündemdeki yerel yönetimler yasa taslağında yalnızca bir belediyeler yasası bir de il özel idareleri yasası olarak iki tane yasa belirlenmiş. Yani demokrasinin gereği olan ve yerel yönetimlerin üçüncü temel ayağı olan köyler bu yasada ne yazık ki unutulmuş, hiç isminden bile bahsedilmiyor. Ayrıca bunun dışında mücavir alanı içinde bulunan köylerden tek kelime ile bile bahsedilmemektedir.
ÖM: Onlar yok sayılıyor.
GD: Yok sayılmıştır ve ne yazık ki, bu belediye yasasının ve il özel idaresi yasasının bu belediyeler ve il özel idarelerine yetki veren görev ve sorumluluklarını belirleyen, hudutlarını belirleyen maddeleri okuduğumuzda çok acı ve çarpıcı bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Bunlardan birer örnek vereyim; belediyelerin görev ve yetki alanlarını belirleyen yasa taslağının 12. Maddesinde belediye şöyle tarif edilmekte: “Belediye beldenin, yani belediye sınırları içindeki alanın ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesini sağlamak, mahalli ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla aşağıda sayılan görevlerle sınırlı olmamak üzere genel yetkili ve sorumludur” denilmektedir.
Yine aynı yasa taslağının 1. Maddesindeyse “Belediye, beldenin ve belde sakinlerinin her türlü mahalli, ortak ve medeni ihtiyaçlarını karşılamakta yükümlü bir kamu tüzel kişisidir” şeklinde tarif edilmektedir. Görüldüğü üzere bu iki tarifte de belediye mücavir alanlarına, belediyelerin hizmet götüreceğine dair tek bir kelime bile yoktur.
ÖM: Bu mücavir alanlar biraz kara delik gibi bir şey oluyor.
GD: Öyle oluyor.
ÖM: Belediyenin kolonisi.
GD: Yani amiyane tabir ile sömürü alanı.
ÖM: Bazı yerlerde sözü bile geçmiyor, kara delik halinde.
GD: Bunu bir tarafa koyalım şimdilik, ikinci yasayı ele alalım; il özel idarelerinin görev ve yetkilerinin tarifine bakalım. Aynı yasa taslağının yine 1. Maddesinde “İl Özel İdarelerinin amacı, il sınırları içinde belediye ve büyükşehir belediyeleri sınırları dışında il halkının yerel, ortak hizmet ihtiyaçlarını ülke, bölge ve il planlarına göre hazırlanan programlara...” diye gitmektedir. Görüleceği üzere il özel idarelerine de belediye mücavir alanlarına hizmet götürülmesi ile ilgili hiçbir görev, yetki ve sorumluluk verilmemiştir.
Peki o zaman belediye mücavir alanlarına, ne vergisini toplayan belediye hizmet götürecek, ne de il özel idareleri hizmet götürmeyecekse, yaklaşık 3 milyonluk bir seçmen kitlesine sahip belediye mücavir alanlarında yaşayan insanlara kim hizmet verecek? Böyle bir çelişki var ortada, yani sizin söylediğiniz gibi bir kara delik çıktı ortaya şimdi, mücavir alanlar bu kara delik içinde kayboluyor. Peki bu insanlara kim götürecek? O zaman burada yaşayan insanlar niye vergi ödüyor belediyelerine?
ÖM: Tersine de sormak mümkün...
GD: Eğer kimse onlara hizmet götürmeyecekse neden vergi veriyorlar? İşin kolay tarafı, belediyeler gelecek, size ihbarnameyi gönderecek, diyecek ki “çevre temizlik vergini öde, emlak vergini öde, binayı yaptıysan şu harcını ver, vs.” 16 çeşit vergiyi sizden isteme yetkisine sahip. Bunun karşılığında hizmet götürmeyecekse bu iş ne olacak? Bu soruyu biz yüksek sesle soruyoruz ve ilgililerden de mutlaka bu konuda bir yanıt bekliyoruz. İnşallah duyarlar.
ÖM: Duyuru yapmak çok önemli ama siz bu konuda gayet iyi bir referans sayılırsınız, öteden beri bunun mücadelesini yapıyorsunuz. Şunu da sormak istiyorum: Seçmen kütükleri, listeleri asıldı. Siz mücavir alanda yaşayan vatandaşlar olarak adınızı göremiyorsunuz listelerde, bu mücadeleyi nasıl yapacaksınız? Seçme ve seçilme hakkını nasıl talep edeceksiniz?
İlçe seçim kurullarını dilekçe yağmuruna tutun
GD: Bu bir yasal sorun. Biz bunu aşmaya çalışacağız, yasaları bizim lehimize döndürebilmek için birtakım çabalar içerisinde olacağız. Bunun için de tabii bir defa her şeyin başında bunu buradan da, başta İstanbul’da yaşayan, İstanbul’da bulunan belediyelerin mücavir alanı içindeki köylerin yönetimlerine, yani muhtar ve ihtiyar meclislerine seslenerek yapmak istiyorum. Bunu artık herkesin duyması ve bu konuda bize destek vermesi lazım. Birlikte ve birleşerek bu konuyu çözme yoluna gitmemiz lazım. Bizim Güzelyalı Turizmi Güzelleştirme Derneği olan bir kuruluşun amaçlarından bir tanesi şu; bu konuda yapabileceklerimizi araştırıyoruz tabii, hukukçulara danışmak suretiyle ne yapabileceğimizi, nasıl hareket edeceğimizi çözmeye çalışıyoruz.
Bunlardan bir tanesi: bu seçmen listelerinin askı süresi içerisindeki 30 günlük sürede ilçe seçim kurullarını dilekçe yağmuruna tutmayı düşünüyoruz. Buralara dilekçe vermek suretiyle kentte yaşayan insanlar gibi belediye başkanını seçme ve seçilme hakkının bize de verilmesini isteyeceğiz ve seçmen listelerine ismimimizin yazılmasını talep edeceğiz. Ama tabii bu bir yasal zorunluluk, ilçe seçim kurulları bu işi araştıracak ve diyecekler ki “Yasada böyle bir hüküm yok”, onun için reddedileceğiz. Onun için reddedilince bir üst mahkeme olan yüksek seçim kuruluna konuyu götüreceğiz, orası da inceleyecek bu konuyu. Onlar da diyecekler ki “Yasada böyle bir hüküm yok”, onlar da reddine karar verecekler. Dolayısıyla iç hukuk sistemi burada tükenmiş olacak.
Eğer bu süreç içerisinde veya bizim başladığımız bu süreç sürerken hükümet olarak bu konuya, yerel yönetimler yasası çıkarılırken bu konuya bir çözüm getirilmediği takdirde konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürmeyi düşünüyoruz. Bunun dışında başka düşündüğümüz bir şey daha var. Bunu tabii Çanakkale’ye döndüğümüz zaman ekibimizle yeni baştan tartışacağız, yine hukukçu arkadaşlarla görüşeceğiz; bizler, yani belediye mücavir alanı içerisinde yaşayan seçmenler eğer belediyemize vergi ve harç ödüyorsak, o belediye başkanını ve belediye meclisini seçme hakkı bizde de olması gerekir. Eğer ben bunu seçemiyorsam, o zaman o belediyeye vergi ödemek istemiyorum. Dolayısıyla bu şekilde belediyelere mücavir alan insanının vergi ödememesi doğrultusunda bir imza ve dilekçe kampanyası başlatmayı düşünüyoruz. Böylece bir kamuoyu oluşturmaya çalışacağız. Tabii sizlere de çok çok teşekkür ediyorum, bize bir önderlik, bir başlangıç yaptınız, sesimizi kamuoyuna duyurma fırsatı verdiniz.
ÖM: Estafurullah, önderlik yapan sizsiniz. Bu ciddi bir vatandaşlık sivil haklar mücadelesini biz de sadece duyurmayı bir görev bildik zaten.
GD: Çok teşekkür ediyorum. Bu arada bu kadar şeyi anlattıktan sonra, bu sorunun nasıl çözülebileceğini de söylememiz, çözümünü de ortaya koymamız lazım. Aslında çözümü çok uzun boylu değil, çok basit bir çözümü var. Belediye mücavir alanı içindeki köy insanı, yani vergi mükellefleri eğer vergilerini mücavir alan olarak bağlı bulundukları belediyelerine ödüyorlarsa, o zaman bu insanların da kentteki yaşayan insanlarla aynı statüye getirilmesi lazım. Yani köy tüzel kişilikleri ortadan kaldırılmak suretiyle bu köylerin, belediyelerin mücavir alanları belediyelerin mahallesi haline getirilmek suretiyle bu sorun kendiliğinden çözülür. Mahalle teşkilatı kurulur, köy tüzel kişilikleri kaldırılır, o zaman zaten her mahalle de kentte yaşayan insanlar gibi seçme ve seçilme hakkını kullanmaya başlar ve dolayısıyla da Türkiye genelindeki bu 3 milyon insanın dile getirdiğimiz bu sıkıntısı da kendiliğinden ortadan kalkmış olur.
Bu yapıldığı zaman belediyeler için ne olur? Tabii şimdi belediyeler de buldukları bedava, hiç hizmet götürmeden vergi aldıkları bir yeri ellerinden kaçırmak istemeyeceklerdir; bunun karşılığında belediyelerin de kazançları olacak? Nedir bunlar? Şu anda belediye mücavir alanlarından birtakım vergi harçları topluyorlar ama kentli insan için İller Bankasından aldığı bir ödenek var, buna amiyane tabir ile ‘kelle parası’ diyorlar, bunu mücavir alandaki insanlar için alamıyor belediyeler.
ÖM: Bu sefer onu da alacak duruma gelecek belediyeler.
GD: Evet, belediyeler bunu da kazanma şansına sahip olacaklar. Bu işin bir artısı. İkincisi; köy tüzel kişilikleri ortadan kalkınca, köyler belediyelerin mahallesi haline gelince bu köylerin bütün taşınır taşınmaz malları da otomatikman belediyelere devredilecek. Üçüncü artı da; köy tüzel kişiliklerinin hudutları içerisinde büyük oranda hazine arazileri var. Bu araziler de otomatikman belediyelerin kullanım alanına gireceğinden belediyelere çok büyük oranda gelirler elde etme imkânı sağlanacak. Böylece hizmetleri daha iyi yapma olanağı bulacaklar, vergileri daha düzenli ve kontrollü bir şekilde alınmaya başlanacak, dolayısıyla belediyeler de bundan büyük kazanç sağlayacaklar. Türkiye genelindeki bu dağınıklık ortadan kalkmış olacak, belediyeler biraz daha genişlemiş ve büyümüş olacaklar, dolayısıyla da hizmet olanakları giderek artmış olacak. Yani bizim yaptığımız bu mücadelenin, bu projenin sonucunda sadece mücavir alan insanı kazanmayacak; hem belediyeler kazanacak hem de Türkiye demokrasi açısından çok şeyler kazanacak.
ÖM: Evet, çok ilgi çekici, çok boyutlu bir şey olduğunu itiraf etmemiz lazım. Gayet etraflı ve çok özlü bir şekilde ortaya koydunuz sanıyorum. Özellikle de seçmen listelerinin asıldığı ve artık resmen yerel seçim dönemine girdiğimiz bu süreçte gözlerden epey uzakta kalmış son derece önemli bir mesele. Size başarılar diliyorum.
‘Mücavir’ dolayısıyla, ‘ayriyetten’
Bu söyleşi üzerine Akın Yılmaz'ın notu.
(3 Aralık 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)