Vialka Açık Dergi'deydi

-
Aa
+
a
a
a

 

Geçen hafta İstanbul, Ankara ve Eskişehir’de birer konser veren gitar ve davul ikilisi Vialka’dan  Eric Boros ve  Marylise Frecheville Açık Dergi’de konuğumuzdu. Müziklerinden, konserlerinden, konserler aracılığıyla dinleyiciyle kurdukları iletişimden ve  hep yollarda olmanın nasıl birşey olduğundan söz ettik.

Dinlemek için:

İndirmek için: mp3, 39.8 Mb.

30 Kasım 2012 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.

Açık Dergi Söyleşileri'nin podcast servisine abone olmak için tıklayın.

***

İlksen Mavituna: Vialka bizimle şu an, İtanbul’a Arkaoda’da bir konser vermek için geldiler.  Marylise Frecheville ve  Eric Boros bizimle. Bu ilk gelişiniz galiba değil mi?

 

Eric Boros: Yok hayır, sanırım 5. ya da 7. gelişimiz falan.

 

İ: bu ilk konser de değil o zaman

 

E: yok 5. galiba. İlk gelişimiz 2001 di aslında

 

Gözde Kazaz: O zaman nerede çalmıştınız?

 

E: Hatırlayamıyorum, bugün de konuşmuştuk hatta ama.. Peyote’de çaldık birkaç kere, başka bir yerde de bi kaç kere çalmıştık. Şimdi ise ilk defa “öteki tarafta”yız.

 

İ: Sık sık dolaşıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Vialka’niın özelliklerinden biri bu galiba, farklı dinleyicilerle bir araya geliyorsunuz..

 

E: Evet dün bunu soruyorduk kendmize, yola çıkmanın verdiği bir stres var; her şeyi hazırlamak gitmeye hazırlanmak ve prova yapmak falan.. kendimize sorduk, neden yapıyoruz yahu bunu? Ve tabi neden başka yerlere seyahat ediyoruz, çünkü bu kadar çok yaptığın zaman unutması kolay oluyor. Yani “neden İstanbul’a gidiyorsun konser için” diye sorabilirsin kendine. Benim için, yeni insanlarla tanışmak, onlarla karşılıklı iletişim içinde olmak, farklı yerlerde farklı dinleyicilerle müzik aracılığıyla buluşmak yüzünden. Bir şeyi bağlamından çıkardığın zaman, aynı zamanda etrafındaki ilham alanlarını da çıkarıyorsun ve insanların buna nasıl gtepki verdiğini görüyorsun, bu ilginç bişey. Hepsinin ötesinde eğlenceli de, bu akşamüstü biraz dolanıyorduk, Sultanahmet civarında, şöyle düşündük; bu akşam konser vermeseydik burada olmamız yine de ilginç bişey mi olurdu? Yani muhtemelen olmazdı, ne yapacaktık halı alışverişi mi yapacaktık? Ama işte buraya gelip insanlarla tanışmak,nasıl yaşıyorlar onu görmek, yeni gruplar dinlemek ve onlarla konuşmak, asıl ilginç olan bu.

 

G: Müziğinizden bahseceğiz birazdan, akşam yeni bir dinleyiciyle bir araya geleceksiniz, bunu konuşacağıuz ama ben yine de sormak istiyorum; 5. gelişinizde yine de şehirde neler değişmiş?

 

E: 2001 den beri, bilmem ki tabi değişmiş. Şeyler değişir. Benim İstanbul’la ilgili hissettiğim şey, dışarıdan gelen etkilere hep açık olması. Durumlar bu dışarı etkisiyle çok kendine özgü ve yerel bir gelişim içine giriyor. Bence olup biten ilginç şeyler var burada.

 

İ: Türkiye’deki dinleyicilerle ilgili deneyimlerinizi sorsak?

 

E: Çok berbatlar! Yok yok şaka yapıyorum. Bu seyahatta mutlu olduğumuz birşey var ki Ankara ve Eskişehir’e de gideceğiz. Diğer şehirlerde neler olduğunu da görme şansımız olacak. Çünkü sadece İstanbul’a bakarak türkiyeli dinleyicilerle ilgili bir çıkarıma varamayız. İstanbul dinleyicisi konusunda, evet çok açık fikirli ve ilgililer. Bazen bizi hayal kırıklığına uğratan bişey oluyor;  Avrupa’da, özellikle Fransa’da bizi kültürel olarak yakın buldukları için bir kutunun içine sokmaya çalışıyorlar, belli bi müzik türü, belli bir grup ya da belli görüşlerle sınırlamaya çalışıyorlar. Bu istediğim şey değil. O yüzden burada rahat hissediyoruz, yani onlar da bizi belirli bir kutuya sokmaya çalışıyor ama “bunlar fransız grup” gibi bir şey düşündüklerini de sanmıyorum. Bilmiyorum belki biraz saf düşünüyorum ama.. çünkü Asya’daki ya da Avrupa’nın uzağında yerlere gittiğimizde, Çin’e falan, insanlar konsere geliyor ve sırf biz “fransız bir grup” olduğumuz için heyecanlanıyorlar.

 

İ: Sâdânız Fransız değil halbuki..

 

E: Ben Kanadalıyım, Marylise Kuzey Fransa’dan. Yani bu önemli değil, önemli ama; demek istediğim İstanbul’daki dinleyiciler fransız ya da kanadalı bir grup görmeye gelmiyor, ne yaptığımızla ilgileniyor, belki insani olarak bizimle de..

 

İ:  Bu yine de Vialka’ya özgü birşey. Bu haftanın en önemli etkiliklerinden biriydi bence. Vialka’nın sahnede ilginç bir performans gerçekleştireceği beklentisi oluşuyor, kayıtlarınızı dinlediğimizde en azından, ya da okuduğumuz bazı söyleşilerinizde. Belki burada durup bir parça dinleybiliriz.

 

E: Sadece şunu söylemek istiyorum: hayal kırıklığına uğramak diye birşey duydun mu?

 

İ: Belki de öyle olur.

 

E: Şarkı anonsunu kesip şunu eklemek istiyorum, yeni şeyler denemek istiyoruz , şu anda yeni şarkılar yazdığımız bir dönemdeyiz. Yani dün buraya geldiğimizde, neden Türkiye’deyiz diye sormamızın bir nedeni de buydu, evde yeni müzikler yazmamız gerekiyor. Bence dinleyici için sahnede yeni şeyler denemek de istiyoruz, ve bu kendi adıma bir korku da veriyor bana. Yeni birşey yaptığında, ya insanlar beğenmezse nferet ederse diye düşünüyorsun. Ama diğer tarafı da, başka yerlerde, İstanbul’da da bi kere hissetttim bunu, şlk defa gittiğimiz ya da uzak yerlere gittiğimizde, yeni birşey görmenin heyecanını yaşıyorlar, ve ikinci gidişimizde de o şaşırmanın anısıyla geliyorlar konsere. Ve genelde heyecanlanmayı beklediğinizde heyecanlanmazsınız. Bu da hayal kırıklığı yaratır. Bence bu yapğtığımız şeyin sürpriz kısmı artık biraz duruldu; patlamalar falan bekleyemezsiniz, biraz dikkat kesilmek gerekiyor.

 

İ: Ben sadece patlama bekliyorum!

 

E: Pekala her neyse, söyleşiyi burada durduralım o zaman.

 

Marylise Frecheville: Uçağa havaifişekleri sokamadım, izin vermediler bana.

 

İ: Bizde havaifişek var, hallederiz bir şekilde.

 

E: Neticede varmak istediğim nokta, dinleyiciyi uzun dönemli bir şeye davet ediyoruz. Ve daha çok, şaşırma değil de meydan okuma üzerine bir davet bu.

 

İ: Benim vurgulamak istediğim nokta, müziğin çeşitliliği. Yaklaşık bir haftadır, ilk demo kayıtlarınızda bugüne yaptığınız müziği dinliyorum ve inanılmaz çeşitli. Ve perfromans da kayıtlardan farklı olacak diye düşünüyorum. Yani bu açıdan daha şaşırtıcı olacak. 

 

E: Evet sanırım her açıdan, bizi canlı dinleyen ve sonra kayıtları dinleyen insanlar hayal kırıklığına uğrayabilirler. Çünkü sahnede gördüğünüz o saf enerjiyi kayda alamazsınız. Mesela, geçen sene yaptığımız şey bizim için bir meydan okumaydı: dört israilli müzisyenle altı kişilik bir grup olarak sahne aldık. Harika bir projeydi. Marylise genelde şarkı söyledi, ki bence çok hoşuna gitti sahnenin önünde olmak, fiziksel olarak dinleyiciyle daha yakın bir ilişki kurabildi. Sahnede altı kişi olmanın ço0k güzel yanları var, ama zorlukları da var, altı kişiyi organize etmek gibi mesela. Bir yere gidip beraber çalmak ve ekonomik ya da lojistik olarak bunu gerçekleştirebilmek zor bir olay. Bir şey daha var, biraz sonra çalacağınız parça “daddy lolo” sanırım, akustik bir albümden o kayıt , geçen sene kaydettik. Bu da bizim için meydan okumaydı, yıllarca çok gürültülü bir rock sound’uyla çaldık. Bu sefer, biraz daha sakin takılalım, insanların yatak odasına, mutfağına girelim diye düşündük. İsveç’te bir öğlen yemeği konseri yaptık mesela. Sessiz bir konser olması çok iyyid, ama bir yandan insanların gürültüsüytle baş etmek zordu. Mikrofonsuz söylememiz gerekiyordu falan. Velhasıl bazen insanlara meydan okumak iyidir bazen de kötüdür.

 

G: pekala şu şarkıyı dinleyelim o zaman artık. Science and superstition isimli akustik albümden, “Daddy Lolo” isimli akustik kaydı dinliyoruz.

 

**

 

İ: Vialka’dan Daddy Lolo’yu dinledik. Özelikle vokal kısmı balkan müziğini andırıyor..

 

E: evet bu bir cover/yorum zaten

 

G: Nereden?

 

E: Ermeni, Türk ve Amerikalı bir ekip, müzisyenlerin ismini unuttum ama grubun adı “Asia Minor” ve Amerika’da Orta Batı’da yaşıyorlar. İşin komik tarafı, bu kaydı 2001 de İstanbul’a geldiğimizde birinin evinde duyduk. Ve kafamıza kazındı. Yıllar sonra tekrar dinledik ve bunu çalalım dedik.

 

G: Belki de bu kadar çok gezmenin bir getirisi de bu müziklerle rasgele karşılaşabilme olanağı. Bir evde, bilmediğiniz bir müziği dinlemek, sonra bu seslerin bir araya gelmesi ve sonuçlta sizin sesiniz haline gelmeleri.. aslında bir soru var aklımda, söyleşinin başında belki de dolaşmak yerine evde müzşk yazıyo kayır yapıyo olmamız gerekir dedin. Çok fazla albümünüz var, 2002 den beri yedi uzun çalar var bildiğim kadarıyla.  Bir yandan da sürekli turnedesiniz. Yaratmak ve kayıt yapmak için nasıl zaman bulunuyorsunuz?

 

E: Bazen gittiğimiz yerlere gidip verdiğimiz konser sayısına bakıp da kayıtları görünce bunları nasıl yaptık diye düşünmüyor değilim. Gerçekten bilmiyorum

 

M: Evde prova yapabildiğimiz için şanslıyız aslında. Yani müzik yazma kısmına geçtiğimizde bunu her gün yapabiliyoruz. Genelde yazmaya başladığımızda kafamıza bir sürü fikir üşüşüyor, çünkü bir sene bir buçuk sene yazmamış oluyoruz. Yani sadece bir aray gelip fikirleri bir araya getiriyoruz.

 

İ: Dünyayı gezmenin ekonomik sorunları da var sanırım. Ana akım bir müzik yapmadığınızı zaten biliyopruz. Belki topluluktan bahsedebiliriz, sizin de dahil olduğunuz dünyanın bu müzik topluluğundan..

 

E: İşin o kısmı biraz karmaşık. Benim için müziğimiz kendimizi ifade edebileceğimiz en samimi direkt halini arıyor. İki artistik dünyanın bir araya gelmesi nasıl mümkün olur? Ve diğer insanlarla da bunu olasılıklarını araştırıyoruz. Kendinden ödün vermeyen bu müzikten, ki b i noktada da ödün vermek bu müzik çünkü iki yaklaşımın bir araya gelmesi. bazen amatör bazen profesyonel müzisyenlerle çalışıyoruz. Ve bu ilişknin ne olduğu bazen kafa karıştırıcı oluyor.  Çünkü bence biz bunu yaparak hayatta kalıyoruz. Şeyleri kelimenin olası anlamıyla  gerçekleştirebilmek benim için önemli. Çoğu durumda, eğer tur düzenlemek için uğüraşmazsam olmayacak diye düşünüyorum, eğer beni davet edecek birini beklesem olmazdı. Bizi buraya çapıran astadiyavola ekibi çok nazikti. Aynı zamanda karışık bir dğnya bu, bpek çok birliktelik var bedava yapılan. Bazen de paralı oluyor. Harika bi dünya. İlginç şeyler oluyor. Marylise de daha büyük turneler için hibe programlarına başvuruyor bir yandan. Anlattığım çalışmalar bazen çok masraflı olabiliyor çünkü. Yolunu bulmak lazım ve her zaman kolay değil. Zor çünkü bir sürü derin ve felsefi soru oluyor kafanızda: ideolojik hatta, ne olduğumulza ilgili. Çünkü her zaman “bütün bunların anlamı ne” diye sorabilirsiniz. Neden gitmek? Neden yapmak? Ama gerçekten inanırsanız herşeyi yapmak mümkündür bence.

 

İ: Vialka aynı zamanda, bir proje gibi değildi kendinizi içinde bulunduğunuz bir durum gibi geliyor. yani vşalkanın dışında depilsiniz. Hayat şekli sizin için. Ekonomik kısmı..

 

E: Bir göstergesi sadece

 

İ: Evet. Ve şimdiye kadar görebildiğim kadarıyla pek çok şey yaptınız, insanların gelip size ulaşmasını bekliyorsunuz. Bunu bir şekilde hallediyorsunuz..

 

E: Aslında bize gelen insanlar, bizimle ilgili bildikleri şeye gelecekler. Ve ben eğer yeni şeyler dener, yeni neydan okumalara girişirsek bize yine de gelecek mki bu fırsatlar, bundan emin değilim. Mesela, Cedric Call isimli bir müzisyenle Hindistan’da bu sene ilginç bi proje yaptık, ”solo machine sound system”. Hindistan’ın farklı bölgelerinde ses mkkinesiyle konserler gerçekleştirdik. Çok emek gerektiren bir işti ve sanırım biz yapmasak kimse gelip bu projeye katılır mısınız demezdi. Belki derdi ama, burada demek istediğim inisyatifin bizden gelmesi sağlayabilir böyle bi şeyi..

 

İ: Dediğiniz gibi ideolojik duruşunuzla ilgili bir şey de bu aslında. Tek bir görüşte saplanıp kalmıyorsunuz. Her yerdesiniz ve çoğu şey için hazırsınız. Bu da politik ve bunu söylediğim için özür dilerim zira “punk öldü” ama, “punk” bir tavır gibi geliyor..

 

E: İlginç bunu söylemen, ben aslında punk tavrını çok çok tutucu bulurum. Ama teorik olarak katılıyorum sana.

 

İ: Geldiğiniz için çok teşekkür ederiz.

 

E: Biz teşekkür ederiz.