3 Temmuz 2006Referans Gazetesi
Ortalık şimdilik biraz yatıştı gibi... Doğrusu sıkıcı bir olaydı. Daha önce yaşadıklarımızdan pek farkı yoktu. Döviz kuru yükseliverdi. Döviz piyasanın arz tarafı yok oldu. Talep, kâğıt üzerinde de olsa, artmaya devam etti. Kur da başını alıp yukarılara gitti. Gözler TCMB’ye (TC Merkez Bankası) döndü, müdahale davetiyeleri çıkarıldı. Davet kabul edildi. Sonuçta, hiç olmazsa bir süre için, döviz kurunun mayıs başına oranla biraz daha yüksek bir düzeyde salınacağı izlenimi doğduğu için biraz huzura kavuştuk. Böylece “kuru oynatmadığı sürece”, oynak kur rejiminden yana olduğumuzu bir kere daha tescil ettik. Oynak kur rejimi nedeniyle Türkiye’den çıkamayacağı iddia edilen para da, biraz geçiş ücreti ödeyip, çıktı gitti. Dönmesi yakındır.
Biz yerleşiklere kalanlar ise yüksek faizler, kurdaki artış nedeniyle yükselen maliyetler oldu... Ama daha önemlisi, iktisat politikasından sorumlu olanlara güvenimiz önemli ölçüde zedelendi. Bizle beraber ve neredeyse bizden beter telaşa kapıldıklarını gördük. Büyük bir olasılıkla önümüze biraz daha endişeyle bakmaya ve daha temkinli hareket etmeye başlayacağız. Harcamalarımızı yaparken iki kere düşüneceğiz, hatta bazılarını yapmayacağız bile. Firmalar da böyle yapacak.
Bütün bunlardan ekonomide iç talebin yavaşlayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Bunun büyüme hızını azaltıcı yönde etki yapması beklenir. Çünkü, Türkiye’nin, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu koşullarda, iç talepteki bu daralmayı giderecek dış talep artışı sağlaması olanaksız. Öte yandan fiyat artışları çift taraflı etki altında kalmış olacak. Bir yandan YTL’nin değer kaybından kaynaklanan maliyet artışları ve fiyatlama davranışlarındaki olası değişiklikler fiyatların artmasına yol açarken öte yandan iç talepteki gevşeme fiyat artış hızının düşmesi yönünde etki yapabilecek.
TCMB ne diyor?
TCMB da bu sorunları ele almış. 28 Haziran 2006 tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) değerlendirme özetinde yer alan aşağıdaki saptama ve öngörüler TCMB’nin önümüzdeki döneme ilişkin bekleyişleri ve para politikası hakkında bir fikir veriyor:
1) Mayıs ayına ilişkin veriler iç talep artışında bir yavaşlamayı işaret etmektedir. [Madde 6]
2) Enflasyon beklentilerinde bozulma söz konusudur. Enflasyon bekleyişleri “orta vadeli hedeflerin üzerinde” seyretmektedir [Madde 11]
3) 2006'nın ikinci yarısında iç talep ve büyüme yavaşlayacaktır. Bu yavaşlama 2007 yılının ortalarına kadar devam edecektir. [Madde 16]
4) Talepte görülen daralma maliyet artışlarının fiyatlara yansımasını sınırlandıracaktır. [Madde 17]
5) Kurlardaki hareketlenme fiyatlar üzerinde haziran ve temmuz aylarında etki yapacak, bu etki ağustos ayında kaybolacaktır. Sonbahar aylarında ise mevsimlik fiyat ayarlamalarından kaynaklanan fiyat artışları olabilecektir. Ancak daha sonra enflasyon istikrara kavuşacak ve 2007’nin ikinci çeyreğinden itibaren “ana eğilimde” belirgin bir düşüşün gözleneceği tahmin edilmektedir. [Madde 17 ve 18]
6) Orta vadeli enflasyon hedefleri erişilebilir görünmektedir, [Madde 18]
7) Önümüzdeki döneme ilişkin temel risk fiyatlama davranışlarının değişmesidir. Fiyatlama kararlarında enflasyon hedefi yerine başka göstergelerin kullanılmaya başlanması olasılığını bertaraf etmenin yolu “hızlı ve sert bir parasal sıkılaştırma paketidir”, [Madde 21].
8) Para politikası açısından mali baskınlık artık bir kaygı unsuru olmaktan çıkmıştır, [Madde 23].
Bu açıklamalardan şu sonuçlar çıkıyor: İç talepte yavaşlama belirtilerinin ortaya çıktığı sıralarda (mayıs 2006) enflasyon bekleyişleri bozulmuştur. Döviz piyasasındaki çalkantıların bu bozulmaya katkı yapmış olması olasılığı yüksektir. Bu nedenle, TCMB öncelikle döviz piyasasında bir denge oluşması için hem bu piyasaya doğrudan müdahale etmiş, hem de kısa vadeli faizleri yükseltme yoluna gitmiştir. TCMB’nin bunu yaparken temel amacı enflasyon bekleyişlerindeki bozulmanın fiyatlama davranışlarını etkilemesini önlemektir. Bütün bunların sonucu olarak ekonomide yaklaşık 12 ay kadar sürecek bir yavaşlama beklenmektedir.
TCMB kararlarının sonuçları neler olabilir?
TCMB’nin sunduğu bu politikanın ne ölçüde başarılı olabileceğini kestirmek pek kolay değil. Çünkü, neler olacağı, iktisadi karar birimlerinin davranışlarının TCMB’nin bekleyişlerine ne ölçüde yakın olacağına bağlı. Böyle bir tartışmaya zemin hazırlamak üzere bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum:
TCMB döviz kurundaki artışın fiyatlar üzerindeki etkisini sınırlamak istiyor. Bunun için bir yandan döviz piyasasını bir an önce istikrara kavuşturmayı, öte yandan da faizleri yükselterek, zaten hız kaybettiğini düşündüğü iç talebi kısmayı hedefliyor. Bu politika başarılı olursa, YTL “reel olarak” da değer kaybetmiş olacak.
TCMB, YTLnin reel olarak değer kaybetmesinin ülkenin döviz gelirlerine katkısının sınırlı olacağının farkında. Daha çok iç talebin zayıflaması nedeniyle ithalâtın eski hızını sürdürmemesinin bu sonucu doğuracağını düşünüyor. Ancak sonuçta bu gelişmenin ödemeler dengesi üzerinde de olumlu bir etki yapması ve cari açığın biraz düşmesini bekliyor. Bu da Türkiye’de güven ortamının tekrar oluşmasına katkı yapabileceği için TCMB orta vadeli hedeflerin korunabileceği kanısında. TCMB’nin “hızlı ve sert bir parasal sıkılaştırma paketi” tercihinin arkasında yatan da, kur-enflasyon etkileşimini bir an önce keserek, bunu sağlamak.
Her politika kararında olduğu gibi bunun da bir bedeli var. Buradaki bedel de ekonominin yavaşlaması. Ekonomi, TCMB’nin vurguladığı gibi “yavaşlayacak” mı yoksa “duraklayacak” mı? Bu ne kadar sürecek? Bunlara yanıt vermek o kadar kolay değil.
Enflasyonun, TCMB’nin umduğu gibi, fazla yükselmediğini düşünelim. O zaman reel faizler epeyce artmış olacak. Faiz, kur gibi değil. TCMB kendi faizini yukarı çektiğinde piyasa oyuncuları onu çabuk izliyorlar. Ama dönüş yolları farklı oluyor. Mali olmayan kesimi ilgilendiren faiz oranları çıktıkları yere yapışıp kalıyorlar. Onları oradan aşağıya indirmek için çok gayret gerekiyor. Özellikle de güven ortamını yeniden oluşturmak için. Bu da çok zaman alıyor.
Bir sorun daha var. TCMB’nin açıklamasında, ekonomide yavaşlama sinyallerinin faiz artırım kararlarından önce gelmeye başladığına yer veriliyor. Ama ekonominin önceden yavaşlamaya başlamasının nedenleri hakkında bilgi yok. Bu durumda söz konusu kararların yavaşlama süreci üzerindeki etkisini tahmin etmek o kadar kolay değil. Ulaşılan faiz düzeyi, yavaşlamanın nereden kaynaklandığına bağlı olarak, TCMB’nin söylediği gibi ekonomiyi gerekli ölçüde yavaşlatabilecek düzeye de çıkarılmış olabilir, ciddi bir durgunluğa yol açacak düzeye de...
Eğer ikinci durum söz konusuysa faizleri çabucak indirmenin bir yolu yok. Bütün bunlara bakarak TCMB’nin ekonominin “yavaşlama” döneminin 2007'nin ortalarında sona ereceğine ilişkin ifadesini “öngörü”den çok “umut” olarak yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. Aynen “para politikası açısından mali baskınlık artık bir kaygı unsuru olmaktan çıkmıştır” yargısı gibi...