Milliyet gazetesinin, dün manşetine çıkarttığı haber; Genelkurmay’ın memleket futbolunda iyiden iyiye galebe çalmayan başlayan “Şiddet''e yönelik geliştirdiği proje idi. Genelkurmay tarafından basılan “Sporda Centilmenlik ve Hakkaniyete Uyma Ruhu (Fair Play)'' isimli kitapçık ve CD vesilesiyle 450 bin askere “Tribünde nasıl efendi efendi maç izlenir'' o anlatılacak. Kitabın kapağındaki resim “ne alaka'' dedirtse de, fikir önemli. Sonuçta, hiç kimsenin kaytaramayacağı, dersi kaynatamayacağı bir ortamda (askerlik yapan bilir; yemez) “şiddetin'' tribündeki sürekli adresi gençlere “fair-play'' dersleri verecek.
Peki, “İçindeki canavara bilet alma'' sloganıyla başlatılan projede ne gibi tavsiyelerde bulunuluyor; bakalım. Kitabı henüz temin edemediğimizden, kılavuzumuz Milliyet gazetesi muhabiri Barkın Şık’ın “özel haberi'' olacak.
“(Fair Play anlayışında)Rakip takıma küfürden veya yuh çekmekten ziyade kendi takımına muhteşem tezahürat vardır..'' Doğru söze ne denir. Aziz Yıldırım’ın da sürekli dikkat çektiği nokta. Şimdi arkasına askeri de aldı. Yiyorsa, etsinler bakalım.
“Statlarda bilinen bir tezahüratta olduğu gibi 'ölmeye' gelinmez, maç sonunda galip gelen takım da, yenilen takım da alkışlanır''… Aslında, mesele sadece statlara değil hiçbir yere “ölmeye'' veya “öldürmeye'' gitmemekte... Bunu özümseyen genç insan, terhis olduğu andan itibaren iyinin ve güzelin yanında yer alacağı gibi, karıncayı bile incitemez hale gelecektir. Bu durumda bırakın rakibi, hayatta gördüğü her türlü güzel hareketi alkışlamayı kendisine şiar edinecektir. Alkışlanacak öneri.
“Penaltıyı kaçırana tükürülmez''… Kesinlikle. Sadece kaçırana mı, kararı verene de, topu tutana da. Hatta bu madde üzerinde biraz daha durulsun, sahalardaki “lama''lardan kurtulmak en birinci görev olsun. Tribünden sahaya tükürecek kadar, azmi ve genzi olan bünyelerin, maazallah gaza gelirse, “ozon tabakasını'' bile deleceği düşünülerek, bu “lama''lara karşı daha ciddi önlemler alınmalıdır. Yetmedi, tükürük bezleri alınmalıdır.
“Rakip sahaya şişeler, bozuk paralar fırlatılmaz'' … Kendi sahasına da fırlatmasın. Öte yandan, yurt insanının, fırlatacak nesnelere aracılığıyla, sahayla kurduğu otantik ilişki de engellensin: Ayakkabı, yastık, şemsiye, cep telefonu, çakmak, fayans, peynir tenekesi, vana da atılmasın. Atanla da polemiğe girilmesin, tartışma ortamına girilip, sahaya atılacak kişi olunmasın. Koskoca taraftarız, yakışmaz. Hemen güvenlik güçlerine durum bildirilsin. Yetmedi, “cemse'' çağrılsın.
“Tahrik edenler ya da sportmence hareket etmeyenler alkış alamazlar''… Alkış alamayan taraftarın, yöneticinin ne hale geleceğini düşünsenize hele; tarifsiz hüzünler içersinde, elden ayaktan kesilecektir. İyi de bize ne; beter olsunlar, boyları batsın bunların. Ne hale getirdiler memleket futbolunu. Ne alkış alsınlar, ne öpücük. Hiçbir “sinerji'' ortamına da sokulmasınlar.
Netice itibariyle, girişim önemli. Asker de taraf olduğuna göre, artık bu “organize şiddet''e yönelik daha ciddi adımlar atılacaktır. Yalnız, kitabın ismindeki bir kelime çok daha önemli: hakkaniyet. Anadolu kulüplerinin de, yayın hakları konusunda itilafa düştükleri, 4 büyüklere dedikleri gibi: Çıkıp kendileri oynarlar.
Adaletin olmadığı yerde, her türlü “isyan'' biçimi de peyda oluyor. Kıblesi sadece başarı ve para olanların olduğu ortamda da, şiddetin nedenini bildik gruplara adreslemek, her türlü girişimi baştan etkisizleştiriyor.
17 Haziran 2005 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.
(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)
* Honduras Milli Takımı 1969.
"Ne alakası var?" diyenler için açıklama: !969 yılında, 1970 Dünya Kupası eleme maçları sırasında Honduras ile El Salvador arasında oynanan maçta başlayan şiddet olayları tam 6 gün sürmüş, iki ülke arasında sonradan "Futbol Savaşı" adıyla tarihe geçen bir savaşa dönüşmüş ve üç bin kişinin ölümüyle sonuçlanmıştı. Bu olay Genelkurmay'ın hazırladığı Fair Paly kitapçığında kötü bir örnek olarak anlatılıyor.