14 Mayıs 2006Ümit Kardaş*
Şiddeti bir neden kabul ederek üzerine askeri, polisiye önlemlerle ve cezaları artırarak gitmek Türkiye'nin sürekli yaptığı bir hata. Üstelik JİTEM, koruculuk, özel tim gibi yasadışılığa zemin yaratan örgütlenmeleri kullanmak, sorunu daha karmaşık ve çözülemez duruma getirdi. Türkiye, AB uyum yasalarının kabulünden önce de sert düzenlemelere rağmen terörle mücadelede başarısızdı. Bölgede olağanüstü hal rejimi uygulanmasına rağmen 26 yılda ölü sayısı 35 binleri buldu. Oysa daha uzun süren İrlanda teröründe dahi 1,500 civarında kayıp olmuştu. Ölen insanların ailelerinin bunun hesabını Türkiye'yi yönetenlere sorması gerekir. Ölen gençler, silahlanmaya ve operasyonlara harcanan paralar vs., gelinen noktada aynı yolun denenmesi tuzağa düşmektir.
İngiltere ne yaptı? İngiltere de 1970'li yıllarda Kuzey İrlanda'ya polise destek olması amacıyla ordu birliklerini soktu. Bu sert yaklaşım IRA'nın işine yaradı. Üstelik İngiltere koruculuk, JİTEM, özel tim gibi durumu daha da içinden çıkılmaz hale getiren örgütlenmelere başvurmadığı halde askerlerle sivillerin karşı karşıya gelmesi, askerin düşmana saldırma mantığı içinde sivilleri mağdur etmeleri bölgede işgal havasının yaratılmasına neden oldu. 1974 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasası ile güvenlik güçlerine geniş yetkiler tanındı. Bu yetkilerin kullanılması sonucu sert uygulamalara gidildi. Örgüt üyelerinden çok, sivil halk üzerinde baskı yaratıldı. 5,000 civarında kişi gözaltına alındı. Tutuklananlardan çok az bir kısmı mahkum oldu. Askeri birliklerin yaklaşımı ve yasanın halkı terörize edici bir şekilde uygulanması terör örgütünün tüm gerekçelerine haklılık kazandırdı. Terör örgütünün halkta taban bulmasına neden olundu. Terörize edilen kitleler, örgüte sempati duymaya başladı. Bu yıllarda büyük mağduriyetler oluştu, terör daha çok arttı. İngiltere sonuçları görünce hatada ısrar etmedi. İngiltere, öncelikle İrlanda Cumhuriyeti ile işbirliğine giderek, bu ülkeyi de çözüme kattı, siyasi, ekonomik, sosyal reformlara giderken örgüte sempati duyan tabanla iletişime geçti, silahı bırakanları siyaset alanına çekti ve masaya oturmaya çağırdı. Terörist sayılan birçok kişi seçimlere girdi, örgüte dahi siyaset vaadinde bulunuldu. IRA bu yaklaşımların sonucu silah bıraktı. İngiltere ve ABD'nin son dönemde terör yasalarını sertleştirmeleri potansiyel terörist saydıkları Müslümanlara karşı olup, kendi insanına karşı değildir. İngiltere bu sertlikteki bir yasayı İrlanda terörüne karşı getirmemişti. Kaldı ki Uluslararası Af Örgütü İngiltere'nin çıkardığı TMY'yi eleştirerek bu yasanın kapsayıcı ve muğlak hükümlerinin savunmasız olan kesimleri daha da dışlayacağını, Magna Carta'ya kadar uzanan haklar ve özgürlüklerin yırtılıp atılmasının, 7 Temmuz olayları gibi vahşetleri yapan suçluların elini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağını, bu yasanın potansiyel terör eylemleri yaratmak için mükemmel bir reklam olduğunu saptadı. Kuşkusuz insan haklarına saygı güvenlik ve antiterör tedbirlerinin temelidir.
Terörle mücadele kanunu tasarısı Mevcut Terörle Mücadele Kanunu'nun 3. maddesinde TCK'daki 10 suç doğrudan terör suçu kabul edilmiş, bu suçlar YTCK'ya göre numaralandırılarak tasarıda korunmuştu. TMK'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın yasanın 4. maddesinde öngördüğü değişiklikle TCK'da bulunan 50 kadar suç, terör amacıyla kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde terör suçu sayıldı. Adeta TCK'nın içi boşaltıldı. İntihara teşvik suçundan çocukların cinsel istismarı suçuna, tehdit suçundan konut dokunulmazlığını ihlal suçuna, nitelikli hırsızlık suçundan mala zarar verme suçuna, fuhuşa teşvik suçundan ihaleye fesat karıştırma suçuna, hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan bayrağı aşağılama suçuna, halkı askerlikten soğutma suçundan askere itaatsizliğe teşvik suçuna kadar. Bu maddeye ayrıca 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar, Orman Kanunu'nun 110. maddesindeki kasten orman yakma suçları, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, olağanüstü hal ilanına neden olan suçlar ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 68 ve 74. maddelerindeki suçlar da ilave edildi. Bu kapsayıcılık ve muğlaklık karşısında masum bir öğrenci eyleminin, toplanan bir grubun dağıtılması sırasındaki mukavemetin terör suçu sayılarak işlem yapılması mümkün hale gelecek. Mevcut TMK'nın 5. maddesinde öngörülen değişiklikle bu yasadaki suçları işleyenlere verilecek cezaların 1/2 oranında artırılacağı belirtilmiş, ceza için muayyen olan yukarı sınırın bu nedenle aşılabileceği öngörülmüş ancak bu aşmanın sınırı konmamış. Yine yasanın 7. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen değişiklikle terör örgütünün veya amacının propagandasını yapan kişiye ceza verilmesi düzenlemesi getirildi. Maddenin şu anki düzenlemesinde var olan "şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapmak" unsuru kaldırıldı ve maddenin kolay uygulanmasının yolu açıldı. Bu değişiklik ifade özgürlüğü açısından tehlikelidir. Aynı yasanın tasarıyla getirilen 8. maddesinde terörün finansmanı isimli bir suç öngörüldü. Terör suçlarının işlenilmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek doğrudan veya dolaylı fon sağlamak veya toplamak suç oluşturacak. Bu maddedeki dolaylı yoldan fon sağlamak veya toplamak düzenlemesi tehlikeli olup, haksız uygulamalara yol açabilir. Yine yasanın 15. maddesinde öngörülen değişiklikle terörle mücadelede görev alanlara tutuklama dışında, süre şartı aranmaksızın adli kontrol hükümlerinin uygulanması olanağı getirilmesi de tehlikeli bir düzenlemedir.
Terörü artırır Bu yasal düzenlemeyle daha çok insan gözaltına alınıp tutuklanabilir. Daha çok sayıdaki insanı gerekli gereksiz tutuklayıp cezalandırmak terörü azaltmaz, aksine çoğaltır. Güvenlik güçlerinin böyle bir yasayla daha rahat hareket ederek mağdur sayısını artıracağı açık. Örgüt üyelerinden çok bölgedeki insanlar zarar görecektir. Zarar gören her kişi, ailesiyle birlikte birden çok kişi demektir. Terör bir neden değil sadece bir sonuçtur. Kürt sorununun tarihi, siyasi, sosyolojik, ekonomik, kültürel boyutları ve sosyal psikolojiyi ilgilendiren niteliği bulunuyor. Bu sorun güvenlik sorunu olmayıp; ağır, sert ve insan hakları ihlallerine neden olabilecek bir yasa ile çözülemez, aksine ağırlaşır. Çözüm barışçıl çabalarla oluşturulacak, şiddeti dışlayan bir uzlaşmada oturup konuşmaktan geçiyor. *Av. Dr., Em. Hakim Albay