Programcımız Bağış Erten'le Gezi Parkı Direnişi'nde futbol taraftarlarının yarattığı güzellikleri konuştuk:
İndirmek için: mp3, 6.4 Mb.
4 Haziran 2013 tarihinde Açık Dergi'de yayınlanmıştır.
Açık Dergi Söyleşileri'nin podcast servisine ulaşmak için tıklayın.
Bağış Erten'in bugün Radikal'de yayımlanan yazısı:
4 Haziran 2013
Vay arkadaş bu neydi böyle!.. Bu memleketin iyi insanları bir araya geldiler ve hiç olmayacak şeyler başardılar. Şimdi bir yandan eyliyoruz, bir yandan da düşünüyoruz, nasıl oldu da oldu? Bu insanlar nasıl bir araya geldi? Tahrir’deki baharla, occupy (işgal et) hareketi nasıl birleşti? O nefret tohumu üretme mekanizması gibi duran Twitter nasıl oldu da bir dayanışma simgesine dönüştü? Büyük harfle siyaset yapanlar sessiz çoğunluk karşısında nasıl şaşırdı kaldı? ‘Yaşam alanlarını koruma güdüsü’ nasıl bir birliktelik yarattı? En zor anlarda bile espri yapmaktan nasıl oldu da geri durmadı? Ve bu memlekette bitti denilen vicdan, dayanışma nasıl oldu da patladı?
Bunları daha çoook tartışacağız, baksanıza gazetemizin en ‘sağ beki’ bile kademeye girme derdinde. Biz konumuza, futbola bakalım. Gezi Parkı’ndaki kelebekleşen futbol etkisine... Tıpkı Tahrir Meydanı’nda El Ehli-Zamalek taraftarlarının birleşip meydanı koruması gibi Gezi Parkı’nda taraftarın en etkili öznelerden biri hâline gelmesine...
30 Mayıs’a dönelim. Sabaha karşı polis Gezi Parkı’nda nöbet tutanlara acımasızca girmiş. Bu hareketin simgesi olacak olan kırmızılı kadın gaza direnmiş. Herkesin burasına gelmiş. Meydana çağrılar üst üste. Bir de bakıyoruz, 12 Numara ve Ultraslan Twitter’da çağrı yapıyor: “Tüm renkler ‘yeşil’ etrafında birleşti, Gezi Parkı’na doğru yol alıyor! 19.00 itibariyle Gezi Parkı’ndayız!” Kim bu insanlar? Bilmeyenler için en kibar şekilde anlatalım. Futbolda sağduyunun simgesi değiller. Ve sadece birkaç hafta öncesinin kanlı bıçaklıları...
31 Mayıs gününe gidelim. Sabahtan beri süren çatışmaların dozu artıyor ve öğleden sonra polis öyle bir gaz veriyor ki Taksim ‘sisler bulvarı’na dönmüş. Kitle en zor zamanlarını yaşıyor. Direniş var ama azıcık yılgınlık da var. Ama birden sislerin arasından Çarşı görünüyor. Teksas-Tommiks’in süvarileri misali bağırıyorlar: “Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım. Kaskını çıkar, copunu bırak delikanlı kim bakalım.” İşte o anda renk değişiyor.
TOMA’ya karşı POMA
1 Haziran günü Taksim meydanı şenlik meydanı. Günlerdir yenilen gazların hesabı şarkılarla, sloganlarla kutlanıyor. Ama bir haber geliyor. Beşiktaş’ta çatışma var, Çarşı zor durumda. Yardım lazım. Bir anda Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Trabzonsporlu koşturmaya başlıyor. Tek bir sloganları var: “Beşiktaş sen bizim her şeyimizsin!”
Bitmiyor. 2 Haziran gecesi. Beşiktaş’ta çatışmalar tehlikeli boyutlarda. Ortalık gaz revan. Öfkenin kontrolü zor. Bir bakıyoruz. İnönü Stadı’nı yıkacak olan bir dozer yeni bir misyon yükleniyor. Artık onun adı POMA (Polisiye olaylara müdahale aracı). İddia o ki bu da ‘futbol işi’.
Biz kazanabilirmişiz demek!
Şu çok açık, Gezi Parkı hiçbir şeyi başarmadıysa (ki neler neler başardı o ayrı) futbolda barışı sağladı. Çok değil, bundan birkaç hafta önce kanlı bıçaklı olan herkes yan yana. En azından şimdilik. Daha yeni “Biz Kazancağız” diye ortak bir metin vardı hatırlarsanız. Onun altına imza atanlardan biri olarak bir itirafta bulunmak şart: Bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştik! Şaka bir yana hakikaten böyle olacağını düşünmemiştik. Umudun sıfıra yaklaştığı bir anda çıkmıştı o metin. Ama her şey şarkıdaki gibi oldu: “Tam umudu kesmişken onu gördüm karşımda...” Nereden nereye, bu aralar, bu memleketin yurttaşı, bu ülkede taraftar/spor yazarı olmanın gururu var içimizde... Heyt be!
Artık bu fırsat kaçmaz. Gezi Parkı futbolda barışın miladıdır. Pek çok şeyin miladı olduğu gibi. Onları yapay olarak ayıranlara, düşmanlaştıranlara inat gerçek bir arayış içinde yan yana artık onlar. Adalet ve özgürlük istiyorlar. İşte sırf bu yüzden bu memlekette futbolda bir şeyler eleştirilecekse bugün için taraftarlar listenin en sonuna yazılacak...
Çare Drogba!
Sadece kahramanlık hikâyeleri değil, ne espriler dönüyor. “Allah’ını seven defansa gelsin”, “Çare Drogba” gibi tweetler herkesi yerlere yatırıyor. 155’i arayıp “Öğlen oldu nerdesin” diye çağıranlar var. Sanırım biraz abartılı ve teyide muhtaç da olsa en komik diyalog sağ üstteki resimde.
Hep destek, tam destek
Twitter sadece haber kaynağı değil aynı zaman moral kaynağı da... Evet memleketin en önemli simaları bu işin içinde, yazarlar, müzisyenler, sinemacılar, dizi kahramanları... Ama sporcular da... Kimler destek atmıyor ki? NBA yıldızı Derron Williams, Abdullah Gül’e çağrıda bulunuyor. Mehmet Okur eyleme gidiyor, hangi şehirde protesto var onun takvimini gönderiyor, Naz Aydemir adeta bir nefer, Melo, Sneijder apaçık kademeye giriyor. Fenerbahçe’nin genç yıldızları Recep Niyaz, Salih Uçan ile tavrını apaçık ortaya koyan Selçuk Şahin hatta Raul Meireles, Beşiktaş’tan Manuel Fernandes, Oğuzhan Özyakup, Ersan Gülüm, Trabzonspor’dan Olcan Adın destekte. Her satırda moraller fulleniyor.
Tam kadro defans
Gezi Parkı’nda kimler yok ki, Ankaragüçlüsünden Adana Demirsporlusuna, Gözgözlüsünden Kafkafkaflısına, Kasımpaşalısına, Eskişehirsporlusuna. Bir ara kafası güzelleşen bir Galatasaraylı Fenerli arkadaşının omzuna dayıyor kafasını (solda altta). Beşiktaşlı da onları seyrediyor. Ya şuna ne demeli: Bursasporlu Teksaslılar, Çarşı’ya tezahürat yapıyor (solda üstte). Kulüp yönetimleri yok onlar var. Radikal Spor yazarlarının en biricik sevgilisi olmayan Papazın Çayırı’na selam o zaman. Çünkü durum tespiti onlardan. Tüm taraftarların ortak ruhu olarak kurulan yeni kulübümüz İstanbul United’ı tanımlıyorlar: “Bir Mekteb-i Sultani’ye bak bir GS yönetimine, bir Çarşı’nın direnişine bak bir Bjk Yönetimine, bir Kadıköy’e bir de FB yönetimine.”