YÖNETİMDE İKİNCİ ADAMLAR (GENEL MÜDÜR YARDIMCILARI)
Ahmet Eryılmaz: Ayşe, bugün ne konuşalım biliyor musun? Hani şirketlerde ikinci adam durumunda olan kişiler var ya, gel onların yönetimdeki fonksiyonlarına bakalım. Önce bu pozisyonun sebebi hikmetini konuşalım.
Ayşe Berkol: Yani bu pozisyonlar, şirketi yönetmiyor ama şirket içinde değişik fonksiyonları yönetiyorlar. Bir nevi Genel Müdür Yardımcılığı gibi. Kendi özel uzmanlık alanları dışında yönetimde de ciddi görevleri var.
A.E.: Bir yerlerden bilimsel gerekçeli misyon tanımlarını bulamayacağımıza göre hadi yine gerçek hayattaki versiyonlarına bakalım. Benim teşhis edebildiğim kadarıyla görevlerine göre değişik "türleri" var. Mesela "süzgeç" veya aktarma organı gibi çalışanlar. Aslında onlar bir nevi posta kutusu. Aşağıdan alırlar yukarı gönderirler. Estetik olarak oradadırlar! Biraz süzerlerse ne âlâ! A.B.: Yani karar alma yetkileri ya da yaptırımları yok diyorsun.
A.E.: Evet. Başka bir kategori "esas oğlan" olanlar; yani gerçekten yönetici. Bunlara, "sadece" kendi iş kollarındaki en üst düzey diyebiliriz. Fazla söyleyecek sözüm yok. Bir de olması gereken var: genel müdürün "alter ego"ları. Gerçekten "yardımcıları"! Bu istisnai durumda gerçek bir üst düzey ekibinden söz edebiliriz. Mitos mu değil mi tartışılabilir ama! Sonuncunun gerçekleşmesinin zorluğunu doğrudan kurum kültürlerinin içinde bulabiliriz. Meşhur Hollandalı "kurum kültürleri uzmanı" Trompenaars'ın yaptığı bir sınıflandırma var. Aile tipi kültürlerde üst değerler saygı ve sadakattır. Böyle bir ortama ekip kavramı pek oturmaz. Mekanik kurum kültürlerinde fetiş sözcük görev tanımıdır. Kamu kurumlarında olduğu gibi. Bu da ekibi boğar, yok eder. Sibernetik kültürlerde ne olursa olsun "amaç" önemlidir. İşte ekip burada yaşayabilir. Bu ortamı belki çok uluslularda görebiliriz. Bir de ilişkiler kültürü vardır. Burada duygular, coşku önemlidir. Bilmem? Ekip olabilir de olmayabilir de! Hepsini kapsayacak şekilde şunu söyleyelim finalde: niçin varlar? Düşünmek için. Yaratmak için. Başkalarının aşağıdan göremediğini yukarıdan görmek için. Öğrenmeyi bilmek için. Kurumun davranış standartlarını bulmak için. Bunlar temenni değil, şarttır!
A.B.: İyi de, bence bu pozisyonu bu kadar harcamamak lazım. Bence ikinci adamların yetersiz kalmalarının sebebi, onların yönetim becerilerine bakılmaksızın o pozisyona getirilmeleridir. Bir işi çok iyi yapmak ile çok iyi yönetmek farklı şeylerdir. İşini çok iyi yapan bir elemanın başarısız görmek istiyorsan hemen yönetici yap. Böyle olunca, ne işini doğru dürüst yapabiliyor, çünkü işin başından kalkmış oluyor ne de yöneticiliği... İşte o zaman senin ilk tanımın olan, “süzgeç” yönetici durumuna düşüyor. Düşünen, yaratan, üstlenen ve katma değer yaratan ikinci adamlar gerçektende üst yönetimin yükünü azaltabiliyorlar. Bunun örnekleri var. Bazı şirketlerin Genel Müdürleri tanımayız bile ama ikinci adamları olan Genel Müdür Yardımcılarını herkes tanır.
ETİK
A.B. : Ahmet, benim merak ettiğim konulardan biri şu “etik” meselesi. Nedir Allah aşkına bu etik?
A.E.: Etik konusuna biraz didaktik girelim: etik, "etnikos"dan gelir, "gelenekler" demektir. Biraz daha genelleştirilmiş ve uyumlandırılmış tanımı ile "değerler ve onlara uyan normlar". Buna göre tek bir etik arayışı biraz daha felsefenin alanında kalmaktadır: "bir üst ahlak getirme çabası" veya "davranışın doğruluğunun temellendirilmesi." Günlük hayatta (belki biraz motto gibi) "Kimin etiği?" diye sorabilirsiniz. Çünkü herkes kendi değerlerinden kendi etiğini yaratmış olabilir. Mesela (beğenin veya beğenmeyin) 80'lerin yükselen değeri olarak bir "Özal etiği" vardı. Anekdotları hala dillerdedir. Ama o da etikti! Başka ne konuşabiliriz bu konuda? Ancak somut vakalar üzerinde bol bol "Etik mi, değil mi?" tartışması yapılabilir. Yapalım biraz.
A.B.: Yani etiğin ahlakla doğrudan alakası yok. Çünkü ahlakta “kimin ahlakı” diye sormayız. Çünkü genel kabul görmüş doğrulardır ve tartışma götürmez. Halbuki etik değişebilir.
A.E. : Mesela her meslekte reklam ve aktif pazarlamanın etiğini sorgulayabiliriz. Bir doktorun, avukatın, ilaç firmasının ve (uygulamada aksi çok görülse de) danışmanlık/eğitim firmasının herhangi bir mal satışı gibi aktif pazarlama yapması etik değildir bence. İşten çıkarmanın yönteminin de bir etiği olmalıdır. İhbar öneli vermeyebilirsiniz ama işten çıkarılanın çıkarılma nedenini bilmeye hakkı vardır! Hiç olmazsa kalan sağlar için... Bir hizmetin kalite ve fiyatının standart olması da etik gereğidir. Yani adamına göre fiyat ve kalite olmaması. Sonuçta çok örnek bulunur. Üstelik hepsi de tartışmalı olabilir.
A.B.: Evet, tabii bir doktor veya avukat “işinizi itinayla yaparım” türünden ilanlar veremez ama başarılmış bir faaliyetini duyurabilir. Örneğin, ilaç firmaları “benim ilacım baş ağrınızı daha çabuk geçirir” demiyorlar ama, ilacın içindeki etken maddesinin adını yazarak, piyasaya sürülüş şeklini anlatıyor ve ambalajının resmini basıyor. Sağlıkla ilgili ciddi bir konuda reklam olması etiğe aykırı. Peki bu insanlar nasıl kendilerini duyuracak diyorsan, bazen reklamdan daha etkili olan bir yöntemle, yani “kulaktan kulağa” yöntemiyle duyuracaklar.
YÖNETİCİLİK HEVESİNDEKİ GENÇLERE TAVSİYELER
A.E.: Önce anlaşalım: yöneticilik ne tek başına bir iştir, ne de bir paye. Hayatın akışı içinde (bazen farkında olmadan) gelinen sürecin bir evresidir. İsteyerek de hedeflenebilir, istemeden de insanın başına gelebilir! İsteyenlere birkaç pratik
tavsiye: önce bir tarzınız olsun! Tarz ne demek? Anlatılmaz, örneklenir. Bildiğim başarılı genç bir insan sunum ve bilimsel araştırma ustasıydı. Bir başkası tam bir hiperaktifti, aynı anda bir sürü iş hallederdi. Bir başkası savaşçıydı; mücadele etmekten sanki zevk alırdı. A.B.: Ahmet, biz bu programı yaparken gelen sorulara göz attığımızda, özellikle gençlerden gelen sorular şu yönde; “Nasıl yönetici olabilirim?” Gel bugün bu konuda birşeyler konuşalım.
A.B.: Doğuştan bu özelliklere sahip olanlar var. Ancak sonradan öğrenilebileceğini de biliyoruz. Bazen bakıyorsun, ilkokul öğrencisi, ama sınıfın lideri konumunda. Yani doğuştan bu yetkinliğe sahip. Tabii bu özelliğe sahip diye, ille ilerde yönetici olacak diye bir şey yok, ama en azından işi daha kolay. Öğrenilebilir yöneticilik özelliklerinin yanında “yıllar” da çok önemli tabii. Senin saydığın özelliklere sahip olmak için iş hayatında eskimek lazım biraz.
A.E.: Kesinlikle, Bu süreçte öğrenilen en önemli özelliklerden biri, kendini pazarlayabilmek. Tanıdığım birisi de kendini çok güzel pazarlardı; kof değildi, iş çıkartırdı ama yaptığını da milletin gözüne sokardı. Hiçbiri tavsiye değildir, yeter ki sizinki üzerinize yapışsın... Başka bir hayati tavsiye dış görünüştür. İnsanların aklında en çok o kalıyor. Bu konudaki faullerin bedeli çok pahalı ödenir. Ve acımasız görünen bir tavsiye de, çok çalışmakla bu işin diyetini ödemektir. Maalesef özel hayatınızı mahvetmeyi göze almadan artık bir yerlere gelinmiyor; hele sevgili memleketimizin koşullarında.
A.B.: Ahh, bunu biliyorum . Bence en çok kadın yöneticiler bunu biliyor.Kendini yetiştirmek öyle bir süreç ki, her yerde olman lazım, her şeyi okuman lazım, toplantıları takip etmen lazım. Bir yandan bilgi dağarcığını arttırırken bir yandan dış görünüşüne önem vermen lazım. İnan kadınların bu konuda “özel hayatlarını” ne kadar feda ettiklerine inanamazsın.
Özetle, gençlere tavsiyemiz, kendi tarzını belirlemek, belki bir örnek seçip onun peşinden gitmek olabilir. Çok okumak ve farklı konularda bilgiye sahip olmak, dış görünüşüne önem vermek ve beklemeyi bilmek.
REKABET YÖNETİMİNDE TARTIŞMALI STRATEJİLER
A.B.: Bugün, Yöneticilerin başlarının tatlı derdi olan rekabet konusunda konuşalım istedik. İyi bir yönetici, şirketinin direksiyonu tutarken aynı yoldaki diğer araçlara da göz kulak olmalı. Peki bunu ne yolla yapacak.?
A.E.: Bu sohbetimizin çerçevesini şöyle belirliyoruz: bir pazarlama yönteminin etkililiği ve etiği her zaman buluşmayabiliyor; bunlardan örneklemeler... Göz boyama ile girelim. Öyle iş kolları var ki, açıkça reklamının bile yapılıp yapılamayacağı tartışılırken, bir de işin içine mübalağalı hatta yanlış bilgilendirme girerse ne olur? Mesela yönetim danışmanlığı ve eğitim sektöründe "her işi yaparım"cılık veya "günün havasına göre uzmanlık" ne kadar etiktir?
A.B.: Reklam, rekabet etmenin çok önemli silahlarından biri şüphesiz. Ama sırf rekabet etmek için , olmayanı var gibi göstermek ve rakipleri yetersiz göstermek doğru değil. Ama biliyor musun, “kamuoyu” diye bir şey var. Bunu hemen fark ediyor ve haksız ve etik olmayan rekabeti cezalandırıyor.
A.E.: Gelelim "asılma" konusuna. İster yumuşatılmış biçimde aktif pazarlama deyin, ister agresif pazarlama. Müşteriye yapışıp, doğru ilişkileri kollama bu gruba giriyor. Galiba bu, çağın gereği. Yeter ki arkası sağlam olsun. Aldatmak amacıyla yapılmış olmasın. Bunun tam tersi de tartışmalı: çok özel, kendi halinde, butik, hatta pasif olmak ne kader makbul? Galiba değil. Sahibine çok yazık ama bu zamanda böylesine acımıyorlar. Çok iyi bile olsa. Ve bir model daha: özel ilişkilerle kaleyi içeriden fethetmek! İşin içinde rüşvet ve yasadışılık olmadıkça neden olmasın? Ama son bir söz: tehlikelidir!