Şu mahalle pazarları

-
Aa
+
a
a
a

Açık Site’nin sürekli yazarlarından Sinan Çakaloz 08.08.2003 günü yayımlanan yazısında, Hürriyet Gazetesi’nin “en iyi on pazar yeri” seçimini eleştirerek “Salı pazarına mı gidelim, ortak pazara mı girelim?” diye sormuş.

 

Yazısının sonunda da “Bizi ancak salı pazarına sokacak düşüncelere mi, yoksa çağdaş dünyaya sokacak düşüncelere mi sahibiz sorusunun cevabını vermek zorundayız” demiş.

 

Çakaloz, andığım yazısında, pazardan ucuza alınacak pırasanın, toplumsal maliyetinin çok daha yüksek olduğunu, mahalle pazarlarının trafiği ve günlük yaşantıyı olumsuz etkilediğini anlatmış ve bunun “Ortak Pazar’da” böyle olmadığını ima etmiş. Yüksek toplumsal maliyetin de İtalyanlar ya da Fransızlar tarafından karşılanmayacağını, bunun da toplum tarafından ödeneceğini anlatmış.

 

Çakaloz’un söylediklerinden çıkışla, “çağdaş dünya” olarak altı çizilen “Ortak Pazar’daki” (yani Avrupa Birliği) duruma bir göz atalım.

 

Meseleye bir gözlemci – araştırmacıdan çok, bir uygulayıcı olarak baktığımın da altını çizmek istiyorum.

 

Fransa’nın Güney-Doğu sınır kapısındaki İtalyan şehri Ventimiglia, Avrupa’nın en ünlü Cuma Pazarı’nın kurulduğu yerdir. Şehrin trafiğini alt üst eden, Marsilya–Milano A8 otoyolunu bile olumsuz etkileyen bu pazar için, Türkiye’den bile turistik turlar düzenlendiğini biliyor muydunuz?

   Cüneyt Ayral, Nice Cote d'Azur'deki pazar yerinde (büyütmek için tıklatın)

Öte yandan, Paris dahil, tüm Fransa’da, pazartesi günleri dışında hergün ve her yerde pazar yerleri kurulur ve bu pazar yerlerinin % 60’dan çoğu da, cadde ve ana meydanlardadır. Çakaloz’un bakış açısından “toplumsal maliyeti yüksek pazarlardır.”

Ama, Fransa aynı zamanda “Ortak Pazar”ın kurucu üyesidir ve bizim hedef olarak belirlediğimiz “çağdaş dünya” ülkelerinden birisidir.

 

Pazar yerleri, ekonomilerin can simidi olarak varlıklarını sürdürmek durumundadırlar. Onların toplumsal maliyetlerini hesaplarken, salt trafikte yanan fazla benzin ve hava kirliliği ile zaman kaybı temel harcama kalemi olarak ele alınamaz. Bu unsurlar bir türlü toplum tarafından karşılanırken, öte yandan çok ciddi satış yerleri giderleri olmadan yapılan satışlarla mahalleliler ucuz ürünlerle buluşabilmektedirler.

 

Bursa’nın ikinci kalite havlusu, AB’de mahalle pazarında

 

İnsanların gezip görmek gereksinmeleri de bu alanlarla karşılanmaktadır, öte yandan mahalle pazarları çevresindeki café vb alanlar da mahallelinin sosyal buluşma alanlarıdır ve alış-veriş saatleri çerçevesinde, insanlar buralarda buluşup “hasb-ı hal” ederler.

 

Mahalle pazarları üreticilerin de can simididir. Stokların eritildiği bu satış alanları için apayrı ticari organizasyonlar vardır. Pazarcıların alış-veriş ettikleri toptancılar bile ayrıdır.

 

 Nice'de işporta et lokantası(büyütmek için tıklatın)

SARS hastalığı ile daralan Çin Halk Cumhuriyeti konfeksiyon sanayii, dünya ekonomisine zarar vermeden, bu dar boğazdan geçebildiyse eğer burada elbette, ABD ve AB’deki Çinli alıcıların ve egemen oldukları mahalle pazarlarının etkisi çok büyüktür. İşte size gerçek toplumsal maliyet hesabında bir başka veri...

 

Türkiye’nin konfeksiyon sanayii de AB ülkelerindeki ve diğer Avrupa ülkelerindeki sokak pazarlarını keşfetmiştir ve bugün tekstilde ikinci kalite ürünler için ilginç ve kârlı bir ihracat kapısıdır. Denizli’nin, Bursa’nın ikinci kalite havlusu, İstanbul Yeşildirek’in battal donları, ikinci kalite erkek çorapları eğer ihracat olanağı bulabiliyorsa, AB’deki bu mahalle pazarları sayesindedir.

 

İşte bu örnekten yola çıkarak, AB ile ilişkileri, varmak istediğimiz “çağdaş dünya” düzeyini vb konuları tartışacaksak eğer, televizyonların verdiği görüntüler ile yetinmemeliyiz. Ya da bize dayatılan, anlatılan AB’yi algılamakla yetinmemeliyiz. Gezip, görerek, yaşayarak neyin ne olduğunu anlamaya çalışırsak eğer, pek çok şeyin gözümüzde büyüttüğümüz gibi olmadığını göreceğiz.

Mahalle pazarları, ara sokak kahvehaneleri, dilenciler, sokaklarda yatan aç insanlar, yere tüküren, hatta köpeği sokağa kakasını yaptıktan sonra temizlemeyenler, insan hakları konusunda her gün geri adımlar atmaya devam edenler, etnik hesaplaşmaların bitmediği, rüşvetin kol gezdiği, adaletin yavaş işlediği yerler nerede biliyor musunuz? AB’nin tam göbeğinde...