"Sevgili Sheree,
Sana bu teşekkür mektubunu yazarken tüm meslek arkadaşlarımın, Türkiye'de depremden etkilenen, genç jeolojik olayların yaşamlarını etkilediği tüm vatandaşlarımın da hislerine tercüman olduğumu biliyorum.
Başın sağolsun. Neredeyse çeyrek yüzyıllık hayat arkadaşını, Dağcan'ın ve Isobel'in babası Aykut'u kaybettin. İnsan yaşamını bu soğuk ve maddî evrende dayanılır yapan tek şey insan sevgisidir. İnsan herşeyden önce insan ister çevresinde. İnsana en yakın insan da eşi ve çocuklarıdır. Kişi herşeyini onlarla paylaşır. Aile "iyi ve kötü günler için" vazgeçilmez bir gereksinimdir. İnsanın sığınabileceği tek gerçek sığınaktır. Sevinç ve acı, sağlık ve hastalık, varlık ve yoksulluk aile ile paylaşılır. İyiler aile ile daha iyi olur, kötülere, ancak aile sayesinde tahammül edilebilir. Ailenin temel direği de dünyadaki en kutsal bağ olan evlilik bağıdır, anne ve babadır.
Senin ailen, babasını kaybetti. Türk ve dünya bilim âlemi çalışkan bir üyesini zâyi etti. Hepimizin başı sağ olsun.
Aykut hayattayken ve bilim yaparken, bizler ona bilim yapabilecek ortamı herşeyden ve hepimizden önce senin sağladığını biliyorduk. Aykut seni, doktorasını yapmak için geldiği ülkende, İngiltere'de tanımıştı. Arkadaşlığınız aşka dönüşünce, birbirinizi eş aldınız ve sen eşinin peşinden ülkemize geldin. Dünyanın en uygar köşelerinin birinden, en zengin ülkelerinin en kültürlüsünden, uygarlık savaşı verirken bir kültür değişimini gerçekleştirmeğe çabalayan, yaşamın kolay olmadığı bir çevreye kendi arzunla, bilerek girdin. Bu çevrede herşey sana yabancıydı. Hattâ değişik bir kültürün evlâdı olan sevgili eşinin pek çok alışkanlıkları bile. Sen bunlara dayanmayı değil, bunları sevmeyi öğrendin. İçine geldiğin kültürün en güzel yanlarını bulup onlara gönül bağladın, bizlerin ikide bir eleştirdiği kötü yanlarının bile iyi taraflarını bulup bize gösterdin.
Bilimin dramı
Çektiğin maddî sıkıntıların büyüklüğünü buraya yazmaya utanıyorum, çünkü bunlar Türkiye'de kendini bilime vermiş insanların dramının bir parçasıdır, Türkiye'nin ayağındaki prangaların en ağırıdır, milletimizin alnındaki en kara lekedir. Türkiye kendisini uygarlık ve refah yoluna, çağdaşlık yoluna çekenlerin sıkıntıları üzerinde kayan bir kızak gibidir. Onu çekenler, üzerine sııçrayıp onunla birlikte kayamazlar; günün birinde onun altında ezilirler. Yanlız onlar ezilse! Onlar buna zaten razıdırlar. Ama onlarla beraber aileleri, eşleri, çoluk ve çocukları da ezilir gider çoğu zaman. Koca İhsan Ketin iki evlâdını kaybettikten, kendisine kalan üçüncüsünü de Amerika'ya kaptırdıktan sonra sâdık ve kahraman eşi Bedia Hanım'la bir emekli maaşına kalmamış mıydı? İhsan Ketin'in dramı sana yabancı değildi. Sen bunları bile bile Aykut'un Türkiye'yi sırtlamasına sadece razı olmadın, ona cesaret ve destek verdin. Hangi gece Aykut zamanında evine geldiydi? Kaç kere sabah üniversiteye geldiğimizde Aykut'un geceyi orada geçirdiğini gördüydük! Kaç kere haftalarca, aylarca arazideki kocandan bihaber yaşamak zorunda kaldın! Dağcan ve Isobel babalarını Anadolunun faylarının onu gördüğünden çok daha az gördüler. Sen komik bir maaşın eline geçebildiği kadarıyla, aileni yabancı bir ülkede gül gibi geçindirdin, Aykut'u faylarıyla baş başa bıraktın. Kocanı, bir insan ömrüne sığdırılması gereken aşkını, sizden milyonlarca yıl önceden beri var olan ve milyonlarca yıl sonra da var olacak cansız nesnelerle paylaştın.
Bu fecî şartlar altında yapılan bu denli ağır bir çalışma insanın yalnız fiziksel sağlığını değil, ruhî dengesini de bozar. Aykut da zaman zaman derin ümitsizliklere düştü. O anlarda ona verdiğin destek hepimizin hayret ve sınırsız hayranlığını kazandı.
Aykut çocuklarına iftihar edebilecekleri bir isim ve eşi bulunmaz bir anne bıraktı. Bunlar, tüm bahtsızlıkların üstesinden gelmeleri için hiç kuşkusuz en önemli dayanakları olacaktır.
Milletçe sana teşekkür etmeye bile yüzümüz var mı bilemiyorum. Ama senin bu milleti ve bu ülkeyi, pek çok yerli vatandaşımızdan daha derin, daha bilinçli bir aşkla sevdiğini biliyorum. Bizim kusurlarımızı yaşadığın halde onları ısrarla görmezden geldiğini de biliyorum. Sen bize kapkara bir volkanik baca içerisinden bitip tükenmeyen sabrın ve iyi niyetinle bulup çıkardığın bir elmas gibi Aykut'u hediye ettin.
Şimdi sıra bizde, sevgili Sheree: Ümid ederim biz de sana ve çocuklarına yirmi yıla nasıl sığdığına bir türlü inanamadığım birkaç ömürlük o koca borcumuzu ödeyebilelim! Senin bize olan o sarsılmaz inancını hak ettiğimizi isbat edebilelim. Sağol, varol! "
A. M. Celal. Şengör
(Bilim Teknik Dergisi'nde 9 Şubat 2002 tarihinde yayınlanmıştır.)