Santa Cruz, Bolivya’nın nispeten zengin kentleri arasında. Ekim ayındaki ayaklanmanın dinmesinin ardından, doğalgaz satışından daha fazla pay almak için idari bir reformla bir tür özerklik talep etmişti Santa Cruz’lu yöneticiler. 15-17 Kasım tarihlerinde ise Santa Cruz’da 13. İber-Amerika zirvesi gerçekleştirildi. Siyasetçiler, devlet başkanları, entelektüeller Latin Amerika’daki son gelişmeleri değerlendirirken, zirvede Bolivya’daki gelişmeler ve Arjantin Başkanı Nestor Kirchner’in temasları öne çıktı.
Kapitalizmi yeniden keşfetmek
Mısırlı yazar Samir Amin, Resumen Dergisi’nde (Arjantin’de yayımlanan aylık politik dergi) kapitalizmin “ulusalcı bir aşama yasadığını, Rusya ve Çin’deki sistem değişikliklerinin buna örnek teşkil ettiğini” söyledi. Amin, Nestor Kirchner’in “ulusal kapitalizmin” geliştirilmesine ilişkin çabalarına ise, “Arjantin ulusalcı kapitalizm düşüncesi Peron’la birlikte sona erdiğini” ifade etti. Amin’in tespitlerindeki asıl vurgu “burjuva demokrasisinin olmadığı bir yerde ulusal kapitalizmden bahsedilemeyeceği” üzerinde yoğunlaşıyor.
Soldan sağa: Venezüela başkanı Hugo Chavez, Bolivyalı Kızılderili lideri Evo Morales, Nestor Kirchner (Reuters)
Oysa 2001 finansal krizinden sonra çaptan düşen Arjantin kapitalizmi, Nestor Kirchner’in de defaten vurguladığı gibi ulusal bir yörüngeye oturmuş durumda. Kirchner, IMF’nin talep ettiği finansal sistemdeki aksaklıkların düzeltilmesi, ücret ve hizmet tarifelerinin artırılmasına kulak tıkayarak, iş adamlarına yeni ticari ilişkilere girilmesini tavsiye etti; Bolivya’daki “doğalgaz savaşlarından” sonra, yeni Başkan Carlos Mesa’ya “Bolivya doğalgazının Arjantin üzerinden pazarlanabileceği” mesajını gönderdi. Bütün bu girişimlerle birlikte MERCOSUR (Güney Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) için yapılan görüşmeler 2001 ekonomik krizinin ardından kapitalizmi yeniden şekillendirme çabalarıydı.
İber-Amerika zirvesinde Kirchner önce, “sakin bir entelektüel” dediği MAS (Movimiento Al Socialismo) lideri Evo Morales’le görüştü. Kirchner için geleceğin olası başkan adaylarından Morales’le konuşmanın iki anlamı vardı: İlki Bolivya’da sorunların uzlaşılarak halledilmesi konusunda telkinde bulunmak, diğeri ise doğalgaz satışının rotası konusunda girişimde bulunmak (halihazırda Şili üzerinden satış tepki topluyor, diğer alternatif Peru yolu ise olası görünmüyor). Morales ise, Kirchner’e öncelikle ABD elçisi Peter Grenlee’yi şikayet etti. Grenlee’nin Ekim’deki ayaklanmanın ardından Cochabamba’da “uyuşturucuya karşı savaşın sürdürülmesine” ilişkin sözlerinin “provokasyon” olduğunu belirtti Morales.
Mister Grenlee ve Lula’nın Anti-Amerikan kampanyası
Burada aslında Grenlee için bir parantez açmak gerekiyor. Peter Grenlee’nin CIA’nın Bolivya şefi olduğu biliniyor (Wilson Garcia Martinez’in El Jugeto Rabiosa dergisinin 2002 Kasım ayındaki yazısı Grenlee’nin geçmişini aydınlatıyordu). Grenlee 1960 yılından beri Bolivya ile yakından ilgilendi. 1987’de Paraguay başkonsolosu olduğu sıralarda, Chapare bölgesinde 200 ABD askerinin katıldığı operasyonun ardındaki adam Grenlee’ydi. Villa Zuna’da 12 Campesino’nun öldürüldüğü katliamda da CIA’nın ve Grenlee’nin adı geçti. Grenlee 2002’de Bolivya başkonsolosu olunca ilk işi Gonzalo de Sánchez Losada’nın başkan olması için aktif çalışmak oldu. Seçimler sırasında “Evo Morales’in başkan seçilmesi halinde ABD’nin Bolivya’ya olan desteğinin kesileceğini” söylemesi, seçim sonuçları üzerinde epeyce etkili oldu.
Aslında Morales’in bu uyarısının asıl mesnedi ABD’nin bölgeyi militarizasyonu konusunda ufak bir uyarıydı. Kirchner her zamanki gibi “dengeli açıklamalarla” bu tartışmanın üzerinden geçti ama Brezilya Başkanı Luiz Inacio Lula de Silva’nin geçen hafta “ABD’nın Kolombiya üzerinden bölgeyi militarize etmesine karşı Güney Amerika ordusu fikrini” ortaya atması yeni bir tartışma doğurdu. Gerçi Lula’nın Fidel Castro ile görüşmesi, Güney Afrika ve Hindistan’la birlikte bir tür G-3 oluşturma sürecine girişmesi, ABD’nin bölgedeki etkinliğine karşı alternatif yaratma fikrine dayanıyordu ama, bu “birleşik Güney Amerika ordusu” fikri gerçekten de birçok devlet başkanını zor durumda bıraktı. Beklendiği üzere Lula’nın önerisi tartışılmadan geçti.
Kirchnerizm, Mesa’nın taktikleri, ALCA’nın geleceği
24 Ağustos’taki Porteño (Belediye) seçimlerini Kirchner’in desteklediği adayların kazanmasından sonra “Kirchnerizmin yükselişi sözünü kullanmak için erken olduğunu” söylemiştik. Ama Valeria Garrone ve Laura Rocha’nin yazdığı “Nestor Kirchner: Peronist Çocuk” adlı kitabı, Kirchnerizmin analiz edilmesi gerektiğinden dem vuruyor. Kirchnerizmin ne olduğu konusunda henüz üzerine anlaşılmış bir ortak fikir yok ama, Kirchner’in dengeli güç oluşturma, uluslararası arenada zıtlıklar yaratmadan pozisyon alma (Kirchner Sosyalist Enternasyonal’deki konuşmasının ardından ALCA planını peşinen kabullenen Şili’yi ziyaret etti, İspanyol şirketlerine Arjantin’in borçları konusunda sabırlı olunmasını istedi, vs,vs) tavrı sanırım Kirchnerizmi anlamak için önemli bir araç olabilir.
İber-Amerika zirvesinde konuşulan konulardan birisi de Bolivya’nın yeni Devlet Başkanı Carlos Gilbert Mesa’nın daha önce deklare edilen 90 günlük geçiş programında neler yapacağı ve Bolivya doğalgazının satışı konusundaki tavrıydı. Mesa, sosyal barış çağrısı yaparak Ekim’deki ayaklanmanın tansiyonunu düşürdükten sonra önce Peru’yu gaz satışında yeni bir yol bulmak için ziyaret etti, Şili ile tarihsel husumetin (1873 Pasifik Savası’nda Bolivya denize açılan topraklarını Şili’ye kaptırmıştı) giderilmesi için BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la temasa girişti, bu arada Lula’nın gaz satışının ABD’nin ödediğinden daha fazlasını ödeme teklifini ise kulak arkası etti (ABD barel başına 70 cent ödüyor, Brezilya ise 1.70 teklif etti).
Mesa gerçek anlamda zaman kazanıp özellikle yerlilerin muhalefetini kırmaya çalışıyor. Yeni yılın onun için yeni sorunlar getireceği açık, çünkü Mesa ayaklanma sırasındaki talepler konusunda gerçek anlamda hiçbir çalışma yapmazken, asıl ilgisini doğalgaz satışına yani bir rota çizilmesine vermiş durumda.
İber-Amerika zirvesinde konuşulan konulardan bir başkası ise ALCA (Amerikan Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) idi. ABD’nin temel taktiği Şili, Uruguay, Arjantin ve Brezilya odağında güçlendirilmiş bir ticaretti. Bölgenin nispeten fakir ülkelerini ise bu merkezin etrafında toplamak istiyordu ABD, fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Brezilya ABD’nin ALCA için yaptığı görüşmelere sert tepki gösterince, Başkan George Bush’un “ALCA’nın Brezilya ve Arjantin’siz de olabileceğini” açıklaması ise sürece ilişkin yeni gelişmeydi. Simdi herkes Miami’de yapılacak başkanlar zirvesini bekliyor. Kirchner her ne kadar “Arjantin’in ALCA’ya ihtiyacı olmadığını” açıklasa da zirveye katılacak. Brezilya, sürecin tartışılmasından yana. Uruguay ve Şili ise anlaşmaya yakın pozisyon alıyor. Bu arada Bolivya Başkanı Mesa’nın Lula’ya yönelik olarak “Ortodoks olunmaması gerektiği” sözleri ise Miami zirvesinin yalnızca bahsi geçen bu dört ülkeyi değil, bütün bir kıtayı etkileyeceğinin işaretiydi...