Brezilyalı müzisyen çift Flora Purim ve Airto Moreira geçtiğimiz günlerde İstanbul Jazz Center'da bir dizi konser vermek için İstanbul'daydı. Airto Moreira, perküsyon denilince ilk akla gelen müzisyenlerden. Miles Davis, Lee Morgan, Stan Getz çalıştığı isimlerden birkaçı. Sahne dışında dinginliğiyle huzur veren Flora Purim'in sahnedeki enerjisi ise aklı alacak gibi değil. Apocalypse Now, The Exorcist, Last Tango In Paris gibi etkisinden kolay kurtulamadığımız filmlerin de arka planında bu çifte rastlıyoruz. Bir Pazar sabahı Purim ve Moreira'yla Ortaköy'de buluştuk.
Sizinle başlayalım. Macera sever bir vokalist olduğunuzu söylesem yanılmam herhalde.
FP: Denemeyi, yeni sitilleri denemeyi çok seviyorum. Bazen bunları bir araya getiriyorum. Son yıllarda işler değişti. Ben doğmadan önce bu müziğe caz deniyordu, şimdi fusion ya da world music diye adlandırılıyor.
Weather Report'un orijinal kadrosu: Joe Zawinul (keyb), Wayne Shorter (s), Miroslav Vitous (b), Alphonse Mouzon (d) ve perküsyonda siz. Fusion jazz'ın başlangıcı da diyebiliriz. Yeni bir müzikti bu, ne yaptığınızın tam olarak farkında mıydınız?
AM: ABD'ye müzik yapmak için gitmiştim. Herhangi bir tür müzik için. Brezilya perküsyonu çalıyordum. Bu caz olabilir, fusion, modern ya da yeni müzikler olabilir, herhangi bir müzik... Ben hep aynı stili çalıyordum, Brezilya'dan getirmiş olduğum stili.
Amerika'ya gittikten bir yıl sonra -20'li yaşlarınızdaydınız- Miles Davis'le çalışmaya başlıyorsunuz.
AM: Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. 1969'la 70'ler arasında bir dönemdi. 2,5 yıl kadar canlı çaldık, pek çok kayıt yaptık. İlki Bitches Brew. O grupla canlı çalmayı çok seviyordum. Gruba katıldığımda klavyede Chick Corea, davullarda Jack De Jonette, saksofonda Wayne Shorter, basta Dave Holland vardı. Keith Jarret daha sonradan katıldı. Ara sıra John McLauglin katılırdı. Harika bir gruptu, bence en iyisiydi.
Bu isimlerin hepsi Miles Davis'le çalıştıklarında oldukça gençti. Listeyi uzatabiliriz, mesela aklıma hemen Herbie Hancock geliyor. Yani kısacası 60 ve 70'li yıllarda Miles Davis, sonradan caz dünyasının önemli isimleri haline gelecek pek çok genç yetenekle çalıştı. Bunlardan biri de sizsiniz.
AM: Bana göre, en önemli şey müziktir, beraber çaldığım insanlar değil. O zamanlar gençtim, müziği ve perküsyon çalmayı seviyordum. Hala da çok seviyorum. İsimler o kadar da önemli değildi çünkü Miles'la çalıyorsanız -çok büyük bir isimdi ve büyük etkisi vardı- önemliydi tabi. Birlikte çalmak önemliydi. Herhangi biri olabilir, ben olabilirim. Biz Miles'a eşlik ediyorduk ve birlikte çok iyi çalıyorduk ve de çok iyi hissediyorduk. Yaptığımız işi seviyorduk. Kimse isimlere takılmıyordu, tabi dinleyicilerin dışında.
Bossa Nova 1950 sonlarında Rio de Janeiro'da yaşayan orta sınıfa mensup müzisyen ve öğrenciler tarafından yeni bir stil olarak ortaya çıkarıldı. Bu 'yeni dalga' Copacabana ve Ipanema plajlarında kalmadı dünyanın dört bir yanına da yayıldı. Japonya'da Soul Bossa Trio adında bir grup var. İtalya'dan da pek çok örnek verebiliriz.
FP: Bossa Nova, armonik olarak da melodik olarak da çok zengin bir müzik. Amerikalılar alıp jazz'la birleştirdiklerinde bile yine de herkes için kolay dinlenebilir bir müzikti. Kompleks değil çünkü, biraz samba, biraz ritim; hoş melodi ve armoniler...Bossa Nova'nın Brezilya dışında en çok bilinen Brezilya stili olduğunu düşünüyorum. Kariyerim başlarında Bossa Nova söyledim. Ama sahneye çıkmaya başladığımda caz müzisyenleriyle bir araya geldim ve cazı da Bossa Nova vurgularıyla söylemeye başladım.
Bossa Nova dendiğinde akla kuşkusuz Antonio Carlos Jobim geliyor. Birlikte çalışma fırsatı buldunuz mu?
FP: Birkaç kez onunla söylemiştim çünkü hepimiz Rio'daki gece klüplerinde sahneye çıkıyorduk. Klüpten sonra da birimizin evinde buluşur, çalmaya devam ederdik. Oscar Castro-Neves'le akustik gitar çalışırdım ki o da Jobim'in çok yakın arkadaşıydı. Jobim'in müziği Bossa Nova döneminin tüm kompozitörleri için öncü oldu.
Dizzy Gillspie United Nations Orchestra yıllarınız var. Orkestranın şefi Slide Hampton'la da söyleşi yapma fırsatım olmuştu. Kıdemli müzisyenlerden oluşan bir orkestra bu. Peki, yeni kuşak sizce nasıl? Sizi heyecanlandıran müzisyenler görüyor musunuz?
AM: Dizzy Gillspie United Nations Orchestra'da Flora'yla beraber çalıştık. Ne kadar sürümüştü?
FP: 3 yıl
AM: Hayatımızdaki en büyük deneyimlerimizden biriydi. Orkestrada çok önemli isimler vardı. Otobüste, trende, uçakta hep beraber seyahat ediyorduk. Hep bir aradaydık ve birbirimiz çok iyi tanıyorduk. Çok iyi işler çıkardık, o yıllarda. Albümümüz Grammy almıştı değil mi? Hangi Grammy'di?
FP: Evet, 1992. Yılın en iyi orkestrası ödülünü almıştık.
AM: Genç müzisyenlere gelecek olursak; şunu ya da bunu seviyorum diyemiyorum çünkü çok fazla genç yetenek var. Günümüzde neredeyse her gün yeni müzisyenler görüyorsunuz. Farklı enstrümanlarda örneğin basçılar, özelliklede harika davulcular. Gençler ama çok çalışıyorlar ve harika çalıyorlar. Bence bugün müzisyenlik öncesine göre çok iyi bir yere geldi. Çünkü eskiden insanlar o kadar çalışmazdı. Tabi ki çalışanlar çok iyi yerlere geldiler. Bugün ise müzisyenler teknik olarak çok iyi hazırlanıyorlar ve sayıları da çok fazla.
FP: Dizzy'nin orkestrası aslında iyi bir örnek. Danilo Perez adında bir piyanisti vardı. Danilo sadece 21 yaşındaydı, sahneye çıktı ve önemli bir isim oldu. Bir başka örnek John Patitucci. Dizzy'le çalmamıştı ama devlerle çalmaya başladığında çok gençti. O günden beri de pek çok genç geliyor. Tony Williams da Miles'la ilk çaldığında henüz 17 yaşındaydı.
Soundtrack çalışmalarınız var. Apocalypse Now, The Exorcist, Last Tango In Paris...
AM: Asıl kompozitör değildim, işlerin bir parçasıydım. Özel efektler, perküsyon efektleri ve filmdeki bir takım sesler için çağırmışlardı. Bazen kolay bazen de çok zor oluyordu. Çünkü filmi izlemelisiniz ve görüntüye çalmalısınız. Karelere doğru tepkiler vermelisiniz. Özellikle Apocalypse Now günler sürdü. Flora'yla birlikte çalışmıştık. Francis Ford Coppola çok heyecanlı, coşkulu biriydi. "Şöyle yapın, böyle yapın..." Mesela Flora'dan Yma Sumac gibi çığlık atmasını istemişti. Bu Francis'in en önemli projesiydi. Last Tango In Paris'te çok küçük bir işim olmuştu. Başka filmler de oldu ve bizden istenileni yapıyorduk. Ama ben en çok Apocalypse Now'ı sevmiştim. Tabi bir de orijinal Exorcist. Çünkü sahnelere bakıp tam onlara göre tepkiler vermiştim.
FM: Bu tabi tarz meselesi. Müziğin büyük kısmı yazılmış olur. Prodüktör ve aranjör birlikte çalışırlar ve sahneleri belirlerler. "Charlie sörf yapmayı reddeder" ve bu bir günahtır. Martin Sheen gelir, bottan inerler ve Airto da ritim çalmaya başlar. Copolla çok serbest çalışmayı severdi. Okumamamızı, sadece sahnelere göre tepki vermemizi isterdi. Ama mesela Burt Reynolds'ın çektiği Sharky's Machine'de kompozitörün yazdığı notayı okumak zorundayım. Çünkü filmin açılış parçasını seslendiriyordum. Yani film yapmak için pek çok yol var ama Coppola bence hepsinin üzerinde yer alıyor.
40 seneyi aşkın bir süredir birlikte çalışıyorsunuz ve de evlisiniz. Bu durum zaman zaman sahnede handikap yaratıyor mu?
AM: Artık değil (gülüyor). Gençliğimizde, tam da dezavantaj değil di ama bir şarkıcıya davul ya da perküsyon çalıyorsanız bir eşlikçisinizdir. Olmak istemeseniz bile! Çok iyi çalıyor olsanız da asıl sorumluluk şarkıcıdadır. Çünkü grubun önündeki odur ve herkesin gözü de onun üstündedir. Gençliğimde bazen gerçekten yüksek çalardım ve insanların benim çaldığımı gördüklerinden emin olmak isterdim. Bu kendi adıma egosantrik bir durumdu tabi. Fakat şimdilerde durum değişti. Pek çok yıldır müzikle çalıyorum. Flora söylüyor ve ona göre çalıyorum. Başka bir şarkıcı için ona göre ya da bir saksofoncuyla çalışıyorsam ona göre vs.
Tabi başka sorunlarımız da var büyük sorunlar değil ama. Mesela Flora'nın hazır olamasını beklemek(gülüyor). "Flora sahneye çıkmamız lazım!" "Aaa, ben daha hazır değilim." Tabi ben biraz geriliyorum ama ne yapalım bunlar oluyor. Bunlar küçük sorunlar tabi. Yıllar boyunca birbirimizle çalışmayı ve birbirimizin sorunlarını anlamayı öğrendik. Bence bu dünyada olmamızın sebebi de önceki yaşamlarımızdan getirdiğimiz sorunları çözmek. Bence bu yaşamımızda evrimimizi tamamlamak durumundayız. Bu dünyanın dışına çıktığımızda ruhumuz daha da aydınlanmış olacak. Daha fazla şey bileceğiz ya da önce yaptığımızdan daha az hata yapacağız.
FP: Pek çok şey değişti tabi ama hâlâ çok yüksek çalıyor!
Neyse, biz bu konuyu burada kapatalım! Türkiye'den müzik örnekleri dinleme fırsatı buldunuz mu?
FP: Arkadaşlarım söz verdi, Ağustos'ta beni tekrar davet edecekler. Eski ve yeni Türk müziği örnekleri dinlemeye gideceğiz. Türk ritimlerini hep çok sevdim.Çünkü Airto hep ritim dinlemeyi şarkıcı dinlemeye tercih etmiştir. Ben şimdi Türk şarkıcıları da dinlemek istiyorum. Camide minor ve major dizilimleri seslendiren insanları duyduğumda heyecanlanıyorum. Bu ilahileri söylemeyi öğrenmek istiyorum. Ve onlarla bir araya gelmek istiyorum çünkü bu ilahilerin gönülden geldiğini biliyorum. Gönülden gelen her şey benim için çok özel.