Ömer Madra: Türkiye'yi konuşacaktık ama bir özel sorumuz olacak. Sabah gazetesinde bugün manşetten "İran vurulursa Türkiye karışır" başlığı altında, Şahap füzelerinin büyük bir tehdit olduğu hakkında bir haber vardı. Dikkatimizi çeken hususlardan bir tanesi bağımsız uzmanların hazırladığı "Yeni Çaldıran" başlıklı rapordu; "Türkiye için en ciddi sonuç, kontrol edilmesi zor iç risklerdir, İran 500 Şahap füzesini kitle imha başlığı takarak kullanabilir, menizilinde Türkiye var" diyor. Bu senin yan uzmanlık alanın olarak doğrudan doğruya ilgilendiğin bir konu. Lütfen bizi aydınlatır mısın?
Hasan Ersel: Şahap füzesi İran'ın uzunca zamandır üzerinde çalıştığı, geliştirmeye çalıştığı orta menzilli bir balistik füze. Bir kaç terimi açıklamak lazım, orta menzilli ne demek? Aşağı yukarı en fazla 2000 km kadar öteye gidebilen bir füzedir. Balistik füze ise, bir yerden atıyorsunuz, çok kısa bir süre, en fazla 90 saniye filan kontrol ediyorsunuz, bir yörüngeye oturtuyorsunuz, sonra kendi kendine yükseliyor ve hedefe düşüyor. Buna karşılık seyir füzeleri mesela uçuşu boyunca her noktada kontrol ediliyor, yönü değiştiriliyor gidiyor. Bunun öyle bir özelliği yok.
Avi Haligua: Hangisi tercih sebebidir, balistik mi yoksa diğer şekli mi?
HE: Bu amacınıza göre değişir. Balistik füzeler çok hızlı gidiyorlar, ama yön değiştirme özellikleri olmadığı için bir zaafiyetleri var. Fakat çok hızlı gittikleri için de engellenmesi güç. Biraz da ucuz bir silah.
AH: Yani daha basit bir teknoloji diyebilir miyiz?
HE: Tabii, çünkü ötekisi çok karmaşık bir güdüm sistemini içeriyor. Şahap füzesinin pek çok değişik tipi var. Şahap 3, 4, 5, diye gidiyor. Ama bazılarının galiba tasarımları bile yok. Ortalıkta iki tane Şahap füzesi var, Şahap 3a ve Şahap 3b. Bunların arasındaki fark, ikincisinin bazı kontrol sistemleri daha geliştirilmiş, menzili daha uzun. Bir de savaş başlığı değişmiş; başlığın kimyasal, biyolojik silah taşımaya olanak sağlayabileceği düşünülüyor. Ama böyle bir başlıkla yapılmış bir deneme yok. Başlığın şekline bakarak yapılan yorumlar bunlar. Şahap füzesi bir kaç defa denendi. Her bir denemenin kayıtları da var elde; şu kadar saniye uçtu, şu mesafeye gitti gibi. Şimdiye kadar söylenen menzilde hiç gitmedi, yani bakalım 1900 km gidiyor mu diye bir deneme yapılmadı. Denemelerin bazıları başarılı oldu, bazılarında füze yolda patladı. Ama kasten de patlatılabilir, gidip bir yere zarar vermesin diye. Böyle sınırlı bilgi var, bu füzeden bir miktarının da Devrim Muhafızları'na devredildiği biliniyor. Fakat bu rakamlar öyle 500 tane filan değil. Ortalıkta bu kadar füze yok. İran'ın elinde 500 tane füze olabilir...Kim yazmış o raporu bilmiyorum ama...
AH: Bağımsız uzmanlar.
HE: Her kimlerse? Şahap adı aslında İran'daki füzelerde daha yaygın olarak kullanılıyor. "Şahap" "göktaşı" veya "kuyruklu yıldız" demek. Bu adı koydukları Şahap-1 füzesi var. Bu Irak savaşı nedeniyle ismini çok duyduğumuz "Scud" füzesi. İran epeyce sayıda Scud satın almıştı, sonra onları kendisi de bir miktarı üretmişti. Bu bağımsız uzmanlar Şahab adı altında Scud'lari da toplayıp veriyorlar ve toplama 500 diyorlarsa bu olabilir. Her ne kadar bu rakam da benim bildiğimin üstündeyse de olabilir. Dolayısıyla söyledikleri "Scud füzeleri var, bunları kullanabilirler" demeye geliyor. Bu doğru. Ama Scud füzesinin menzili kısa. [NOT: Shahab-1 (Scud-B) menzili 300 km. Shahab-2 (Scud-C) ise menzili 500 km.]
ÖM: Ama raporda "İran 500 şahap füzesini kitle imha başlığı takarak kullanabilir." deniyor, yani "muhtemelen nükleer silah takarak kullanabilir" diyor.
HE: Kitle imha silahı dediğimiz zaman, kimyasal, biyolojik ya da nükleer başlık düşünülür. Bunları kastediyor yani böyle başlıkları atabilecek kapasitede olduklarını ifade ediyor. Şişenin içerisine ilaç doldurup da füzenin başına konmuyor. O kadar kolay bir teknoloji değil. İran'ın bu konuda ne kadar ilerlediği benim görebildiğim teknik raporlarda çok tartışmalı. İran bunu etkin bir şekilde yapıp her yere böyle bir saldırı yapabilecek güçtedir diye bir iddia taşıyan bir rapora rastlamadım.
ÖM: Bu durumda Sabah'ın "Şahap füzeleri de büyük tehdit" haberinde sorulacak iki soru var herhalde, "böyle bir tehdit var mı yok mu, varsa niye şimdi kadar gündeme geldi?"
AH: Tehditin boyutu aslında çok net olarak verilmiş haberde, Türkiye'de Batı Marmara ve Ege kıyıları hariç tüm Anadolu vurulabilir diyor Şahap 4'ler tarafından.
HE: Şahap 4 mü?
AH: Evet.
HE: Böyle bir füze yok.
AH: 25 metrelik, menzili 2000 kilometre diyor.
HE: Şahap 3B'yi kastediyor. İran'da benim dikkatimi çeken bir özellik var. İran'ın geliştirdiği söylenen silahlara verilen isim sayısı geliştirilen prototiplerden epeyce fazla, bir çoğu kâğıt üstünde yani. Prototip sayısı da imal edilenden fazla. Ortalıkta bir yığın isim dolaşıyor. Özetle İran bu konuyu biraz abartılı bir biçimde ortaya koyuyor. Tabii ki İran'ı eleştirmek isteyenler de bu abartılı şeyleri doğruymuş gibi aktarıyorlar. Örneğin Şahap 4 bir zamanlar tartışılan, fakat ortalıkta görünmeyen bir füze tasarımı.
ÖM: Dolayısıyla yok böyle bir şey diyebiliriz.
HE: Şahap-3B füzesinin 1500 kilometre öteye gidebildiğini biliyoruz. Yalnız bir şey düşünmek lazım, bir füze iki amaçla kullanılır, bunlardan bir tanesi belli bir hedefi vurmaktır. Dolayısıyla bu durumda füzenin ne kadar isabetli olduğu önemlidir. İkincisi ise teknik terminolojide füzelerin terörizm için kullanılmasıdır. Füzeyi rast gele atarsınız, nereye düştüğü önemli değildir, amaç insanları korkutmaktır. İran'ın Türkiye'ye bu füzeleri kullanması için bir nedeni olması gerek değil mi? Bunlardan hangisi?
ÖM: İşte neden bir şekilde imal edilmeye çalışılıyor gibi hislerle doluyor insan maalesef.
HE: Füze sayısı sınırlı olduğuna göre bir şey yapmanız lazım, yani ortalıkta binlerce füze yok.
ÖM: Amerika diyelim ki İran'ı vuruyorsa neden Ankara'yı vuruyor buna karşılık?
HE: Dolayısıyla bana pek ciddi gibi gelmiyor, bunu birileri yazmış olabilirler ama teknik bakımdan ciddi bir şeye benzemiyor. Şu da var, "Türkiye uyuyor m?" diye bir soru sorarsanız, bunu yazanlar pek farkında değil ama Türkiye uyumuyor. Bu Şahap füzeleri çıktığında, benim anımsadığım kadarıyla Genelkurmay tarafından, bundan tedirginlik duyduğumuza dair bir açıklama yapıldı. Yani bizi vuracak diye değil de, "komşumuzun böyle silahlar yapması bizi tedirgin ediyor" diye. Türkiye'nin füze savar sistemleri almak üzere ciddi olarak uğraştığını; mesela Amerika-İsrail ortak yapımı Arrow, ABD yapımı Patriot gibi füze savar füzeleriyle ilgilendiğini de açıkladı. Dolayısıyla Türkiye'de yetkililer bundan haberdar değil denemez. Bu da yıllarca önce oluyor.
ÖM: Bir de tabii raporda çok ilgi çekici bir cümle var.
AH: Şöyle diyor "İran'ın nükleer programının kendisi tarafından durdurulması seçeneği son derece zayıf ve hatta imkânsız aşamaya geldi". Bununla ne demek istiyor olabilir?
HE: Bir anlamda buna katılabilirim. İran'ın iç politikasında ciddi sorunlar var, İran diye bir politik birlik tarif ediliyor bu işleri yaparken kolaylık olsun diye. Ama bir şeyi iyi düşünelim, Ali Hamaney'in çizgisi ile Ahmedi Necati'nin çizgisi aynı mı? Rafsancani nerede yer alıyor? Bunlar güçlü liderler, yani sadece bir isim olarak ortalıkta değiller. Ahmedi Necati mecliste, Rafsancani'nin kontrol ettiği denetim komitesinde ve Ali Hamaney tarafından sıkıştırıldı. O da bir çıkış noktası olarak bu konuyu öne çıkardı. Gerçi olay daha eski ama Ahmedi Necati güçlendirdi. Diğer politik liderler, böyle bir ulusal davaymış gibi görünen bir konuda "hayır" diyemiyorlar. Bu nedenle kendi iç dinamiği nedeniyle bu olay geri döndürülemez bir noktada. Ama bana sorarsanız, sadece nükleer yakıt zenginleştirilmesi için söylüyorum, bunun bitiş noktası İran'ın nükleer yakıt yapması, uranyumu zenginleştirmesiyle olmaz, Rusya ile anlaşma yapmasında biter, çözüm odur çünkü. Çünkü Ahmedi Necati kendi çözümünü zorlayacak güce sahip değil, bu yönde biraz daha giderse her iki taraftan da veto gelebilir. Unutmamak lazım, bu olay başladıktan hemen sonraki ya da ondan sonraki Cuma namazında Ali Hameney'in solunda Rafsancani ortaya çıktı. O yüzden olay böyle dinamiği ile gidebilir ona katılıyorum ama bundan atom bombası yapar diye bir sonuç çıkmaz, hiç olmazsa ben öyle olacağından çok kuşkuluyum.
ÖM: Bugünkü gazetelerde ilginç bir şey vardı, tamamen bu köşenin konusunundışına çıkıyoruz ama, Irak'tan askerler çıkarsa Irak rejimi ihraç edilir buraya. O zaman da Türkiye karışır, bu sefer de Şahap füzeleri, vs. atılır gibi bence çok karmaşık bir durum çıkıyor ortaya.
HE: Ben yazsaydım daha tutarlı yazardım, sen de daha az eleştirirdin!
ÖM: Bizi aldatıyorlarmış hissine kapılmıyor değilim.
HE: Ama biraz daha akıllıca yazılabilirdi, çok açık var. Kamuya açıklanmış malumatla bile daha iyi yazılabilirdi. Elde İran'ın, Rusya'nın ve ABD'deki çeşitli araştırma kuruluşlarının açıklamaları, raporları var. Bunlara bakılarak İran nerede, ne yapıyor ve İran'ın esas gücü, silah gücü saldırgan mı, yoksa savunma gücü mü anlaşılır. Örneğin az önce konuşurken hava savaşlarından bahsediyorduk, kiminle kim hava savaşı yapacak? Ortalıkta Amerikan Hava Kuvvetleri'ne karşı çıkabilecek bir İran hava gücü var mı? Tabii Tahran'a gelirseniz, İran da kendini savunmak için uçaklarını kaldırır. Ama onun ötesinde? Bir de "Basra'yı kapatır" diyor.
AH: Patlayıcı dolu gemileri patlatıp batırarak kapatacakmış.
HE: Teorik olarak kaç tane gemi batırması gerektiğini bilmiyorum. Karşı tarafın da elinin armut topladığını düşünmüyoruz herhalde? Bir de boğazı kapattığı zaman İran nasıl petrol ihraç edecek?
AH: Küsecek ve etmeyecek artık!
HE: Yani bu dünyaya küsüp intihar edecek değil mi? Bunu yapar, yapabilir bir ulus ama bu herhalde en son anda olabilecek bir şey değil mi? Artık başka çare yok, mahvolduk, insanlar da lanet olsun, vs. diye düşünülürse yapar ama onun dışında?... Yani bütün olabilecek ve olasılığı çok düşük şeyleri birinci maddede yazarsanız tabii düşünmek imkânı kalmıyor.
ÖM: Çok önem verdiğim bir noktaya işaret ettin, her halükârda birileri İran'ı vuruyorlar ya da Irak'tan birileri çekiliyor ve sonuçta Türkiye vuruluyor, ya rejim olarak ya da füzeyle. Niye Türkiye birdenbire hedef oluyor? Onu anlayamadım.
HE: Çok iyi özetledin.
AH: Milli Güvenlik Kurulu'na sivil kanat ya da askeri kanattan rapor sunmak için bir talep olması gerekir, yoksa isteyen herkes rapor sunabilme hakkına sahip midir? Bunu biliyor musunuz?
HE: Herhalde mümkün, bir çalışmanızı oraya iletebilirsiniz herhalde, onu engelleyen bir şey olduğunu sanmıyorum. Onlar gündemine alır almaz başka, malumat kabulünden ulaşabilir tabii.
(2 Mart 2006 tarihinde Açık Radyo'da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)