Saddam her şeyi anlatırsa...

-
Aa
+
a
a
a

Robert Scheer

Saddam Hüseyin'in yakalanması büyük bir kutlama vesilesi sayılıyor, fakat Bush yönetiminin düşmemesi gereken bir tuzak bu.

ABD bu eski müttefike ve devlet başkanına, Nürmberg ve Lahey sözleşmeleri gereği, üst düzey bir savaş esirinin tüm haklarını tanımak sorumluluğu altında. Açık bir mahkemede vereceği ifadeler, eğer ayrıntılı bir biçimde konuşmasına izin verilirse, üst düzey Amerikalı yetkililerle eski ilişkilerini ayan beyan ortaya dökebilir; bu yetkililer arasında, 1983'te Saddam'la işbirliği planının mimarları olan baba Bush ve halihazırda Savunma Bakanlığı'nı yürüten Donald Rumsfeld'in ismi geçebilir.

Ve Saddam'ın hayaletimsi varlığından kaynaklı 'korku faktörü' artık ortadan kalkmış durumda; yani Saddam rejiminin eski üyelerinin ve anahtar konumdaki bilim adamlarının bize kitle imha silahlarının nereye gittiğini neden söylemediğine dair geçerli bir açıklamamız kalmadı. En önemlisi, yeni önleyici savaş doktrini temelinde, BM denetçilerini çiğneyerek girişilen bu işgali Amerikan halkına kutsal bir görev gibi sunmanın bundan böyle imkânı yok. Bize Saddam'ın dünya için büyük bir tehdit olduğu, nükleer silah yapmanın eşiğinde bulunduğu ve bunları Kaide'ye verebileceği söylenmişti. Washington tarafından ısrarla ifade edilen şey şuydu: Irak'ı işgal etmek, 11 Eylül dehşetine verilmiş meşru bir karşılıktı ve Condoleezza Rice'ın bir defasında söylediği gibi, bir Amerikan kentinin 'mantar' bulutlarıyla kaplanmasını önlemenin yoluydu.

Elbette Başkan Bush en nihayetinde Saddam'ın 11 Eylül ile bir ilgisi olmadığını teslim etmek zorunda kaldı. Ancak Saddam'ın yakalanmasının ardından yaptığı kısa açıklamada, bir kez daha laik diktatörü köktendinci terörizm tehdidiyle ilişkilendirdi. Bu konuşmayı yaptığı sırada, Bush ailesinin, Kaide'yi ve diğer dinci fanatikleri destekleyen, Saddam'ı da düşmanları arasında sayan Suudi Arabistan'daki eski iş ortaklarına dair sessizlik sürüyordu. Kaide ve benzer grupların kolunu kanadını kırmak için değerli zamanımızı ve kaynaklarımızı harcadık, bir yandan da Irak'ta bir bataklık yarattık. Saddam'ın devrilmesi ulusumuzun 11 Eylül saldırılarından kaynaklı öfkesi ve korkusunun siyasi gerekçelerle sömürülmesinden başka bir şey değildi. Bugün yakalanmasına dair kitaplara tarihi dipnotlar düşülürken, Beyaz Saray'ın terörle savaşa dair her gün söylediği yalanları bir kenara bırakması lazım. Sözgelimi ABD yönetimi, Bush'un 11 Eylül'ün arkasındaki nedenlerle ilgili gönülsüzce kurduğu araştırma komisyonunu taşa tutmaktan vazgeçmeli.

Söz konusu komisyona verilen resmi tepki, Bush'un ortaya çıkan çarpıcı gerçeklerin ikinci kez seçilmesine engel olacağından korktu-ğunu gösteren açık işaretler. Ancak Kongre ve kamuoyu 11 Eylül ile ilgili gerçekleri bilmeli ki, neler olup bittiğine dair doğru yargılara varabilelim ve benzer trajedileri nasıl engelleyeceğimizi anlayabilelim.

Saddam'ın yakalanması, her ne kadar başkana fantastik bir propaganda imkânı verse de, bizi uluslararası terörizm karşısında bir nebze olsun daha güvenli kılmıyor. Bununla birlikte, Saddam'ın yakalanması, Washington'un bu barbar diktatöre, İranlı dinci fanatiklerle savaşında on yıl boyu verdiği askeri ve ekonomik desteğe çarpıcı bir ışık tutabilir. Sözgelimi Bush, Saddam'ın kendi halkını zehirli gazla katletmesine sık sık atıfta bulundu, ancak bu katliamlar, baba Bush'un ve Başkan Ronald Reagan'ın, Sünni Baasçıları, Saddam'ın başlattığı bir savaşta Şii İran'a karşı koz olarak kullandığı bir dönemde yaşandı. Reagan Irak'ı terörist ülkeler listesinden çıkardı ve Saddam rejimiyle diplomatik ilişki kurdu. Baba Bush da başkanlık döneminde Saddam'a verilecek krediyi 1.2 milyar dolara çıkardı; 5 bin Kürt sivilin zehirli gazla öldürüldüğü katliam, kredinin artırılmasından hemen önce gerçekleştirilmişti.

Bu, bugün Irak'taki amaçlarımıza dair kafalarda soru işaretleri doğuran kirli bir tarih.

Saddam'ın iktidara geri dönmesi tehdidi, ABD'nin egemenliği Iraklılara devretme kararsızlığına dair sunduğu en önemli gerekçeydi. Kesin olan o ki, uluslararası planda desteklenen adil seçimler, Irak'ın yeniden inşasına ve petrol gelirlerinin paylaşımına dair kararların ABD tarafından değil, bir Irak hükümetince alınması şimdi muhtemel hale geldi. Yani Irak'ta iktidarı elde tutma ısrarımız, artık egemenliği Irak halkına en uygun koşullarda devretme çabası olarak değil, emperyalist amaçlara sahip olduğumuzun kanıtı olarak algılanacak.

(Çevirisi 17 Aralık 2003 tarihli Radikal gazetesinde yayımlandı.)