8 Kasım 2010Hürriyet Gazetesi
Halbuki gelişmiş ülkelerin Milli Güvenlik Kurulu benzeri kurulları küresel iklim değişimini ulusal ve dünya güvenliğine yönelik büyük bir tehdit olarak görüyor ve bu konuda toplantılar yapıp raporlar yayınlıyor. Türkiye’nin “Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi”nde “Bölgenin refah düzeyinin yükseltilmesine yönelik yatırımları engellemeyi amaçlayan” şeklinde ifadeler geçmekte. Bu ifadeler, “bölücü terör örgütü” ile beraber “küresel iklim değişimi” ve başta deprem olmak üzere “afetler” için de geçerli.İKLİM GÖÇMENİ ÇOĞALIYORYine haberlere göre, yeni belgede “Siber tehdidin global düzeyde ulaştığı boyut ve bu tehdidin ulusal güvenliğe etkilerinin kapsamlı şekilde ele alındığı bildirilerek, bu bağlamda siber tehdidin engellenebilmesi açısından milli düzeyde yürütülen çalışmaların değerlendirildiği ifade edildi.” Buna benzer ve paralel bir şekilde “İklim değişimi tehdidin global düzeyde ulaştığı boyut ve bu tehdidin ulusal güvenliğe etkilerinin kapsamlı şekilde ele alındığı bildirilerek, bu bağlamda iklim değişimi tehdidin engellenebilmesi açısından milli düzeyde yürütülen çalışmaların değerlendirildiği ifade edildi” de denilebilir.Küresel iklim değişimi ulusal güvenliğimizi nasıl tehdit ediyor, sorusuna en kolay ve somut yanıt “Avrupa Birliği, yasadışı göçle mücadele amacıyla ilk defa AB’nin dış ülkelerle olan (Yunanistan ile Türkiye) kara sınırına 2007’de kurulan hızlı sınır müdahale ekipleri, (Rabit-s) konuşlandırılacak” haberinde yatıyor. Çünkü küresel iklim değişiminden dolayı yasadışı olarak sınırı geçenlerin sayısı alarm verici boyutlara ulaştı ve 2010’un ilk 9 ayında 50 bin kişi Yunanistan’a çoğunluğu Türkiye üzerinden, vizesiz giriş yapmaya çalışırken tutuklandı. Diğer bir deyişle, Türkiye üzerinden Yunanistana yığınla giriş yapmaya çalışan bu insanlar dünyada sayıları katlanarak artan “iklim göçmen”leridir.Küresel iklim değişimi sadece kitlesel göçleri tetiklemiyor. Aynı zamanda içme suyu, gıda ve enerji güvencesini de tehlikeye atıyor ve meteorolojik afetleri (sel, kuraklık, kıtlık) de artırarak özellikle (Ortadoğu gibi) dünyanın kırılgan yerlerinde gerilimleri artırıp istikrarsızlıkları artırıyor. Özetle, su, gıda, enerji, göçler, afetler ve dolayısıyla bunları artıran küresel iklim değişimi ulusal güvenliğimizle çok yakından ilişkili. KIRMIZI KİTAP’TA AFETLER DE YER ALMALIMeteorolojik afetler demişken ülkemizin refah düzeyinin yükseltilmesine engel olan başta İstanbul’da beklenen deprem gibi tüm afetlerin de ulusal güvenliğimize etkisini göz ardı edemeyiz. Çünkü afetin maliyetleri çok ama çok yüksek; ülkemizin gelişmesini baltalar, zayıflatır ve milli gelirdeki artışı önler ve azaltır. Mevcut kaynakların gelişmeye değil yardım ve onarıma (müdahale-iyileştirme) harcanmasına da neden olurlar.Genellikle yoksul ve az gelişmiş ülkeler, afetleri dikkate almadan gelişme programlarına yoğunlaşır. Afet riskini azaltma konularına öncelik vermek istemez. Bu ülkeler, afet risklerinin yönetemeyerek biriktirdikleri ve dolayısıyla afetlerdeki yıkımlarla zenginleşmeleri engellendiği için, “yoksulluk tuzağı”na düşerler. Orta gelirli sayılan ülkemiz de, maalesef afet risklerini azaltmak yerine kriz yönetimine ağırlık verdiğimiz için hâlâ “yoksulluk tuzağı”nda bulunmakta.Eski Yunanistan’da Atinalı bir devlet adamı olan Perikles’e göre “Önemli olan geleceği tahmin etmek değil; onun için hazırlanmaktır.” Diğer bir deyişle eğer şu ankinde yoksa, bundan sonraki “Kırmızı Kitapta”, Küresel İklim Değişimi de, tüm afetler de mutlaka yer almalı ve bunlar için sözde değil özde hazırlıkları her düzeyde yapmalıyız.