6 Mayıs 2006
Alaska, Rusya, Kanada ve Grönland'ın tundralarında yaşayanlar, eskiyi özlemeye başlamışlar. Yerli halk kadar bilim insanları da şaşırıyorlarmış olup bitenlere. Bir zamanlar kimsenin pek rastlamadığı gök gürültüsü ve şimşek, alelâde olaylar haline gelmiş oralarda. Ilık rüzgârlar esiyor, avcılar eskiden yaptıkları gibi gökyüzüne bakıp havayı tahmin edemiyorlarmış. Sonunda avcılardan biri, "Dünya," demiş, "daha hızlı dönüyor."
Kıyıya sürüklenen binlerce deniz kuşu, ayıbalıklarının yavrularında giderek artan sayıda doğum bozuklukları, sağlıksız ya da zayıf balinalar, gittikçe zayıflayan, eski hallerinin gölgesi haline dönüşen kutup ayıları... Dünyanın uçlarında, buzsuz bir kış denizi ancak masallarda geçerken, avcılıkla geçinen köylerden birindeki bir öğretmen, kasvetli bir kış gününde mutfak penceresinden bakarken, Bering Denizi'nin yükselip alçaldığını görmüş hayretle. O yükselip alçalan yerde, göz alabildiğince uzanan kaskatı buz olurmuş eskiden.
Seattle Times gazetesine göre, iklimdeki bu değişiklik dilde de gösteriyormuş etkisini. 'Kar' ve 'buz' kelimelerinin, hava durumunu tanımlamak için fazlasıyla yeterli olduğu dillerde, yeni yeni kelimeler varmış şimdi. Mesela, Çukotka'da konuşulan Sibirya Yupik dilinde, 'sulu kar' anlamına gelen 'misullijug' kelimesi daha çok, ama 'üstünde yürünebilecek kadar sağlam buz' anlamındaki 'umughagek' kelimesi daha az kullanılıyormuş. Kanada, Nunavut'ta, Eskimo halkı, havada 'uggianaqtuq' bir hal olduğunu söylüyorlarmış: "Tuhaf davranışlarda bulunan eski dost" anlamında.
* * *
Pasifik Okyanusu'nun cennet adalarından her gece bir parti vermek için uygun bir gerekçe varmış. Dünyanın en genç demokrasilerinden biri olan Tuvalu'da gündüzleri meclis binası olarak kullanılan açık duvarlı sazlık 'falekaupule', geceleri adanın başlıca parti mekânı haline dönüşüyormuş. En iri erkeklerin güçlü elleriyle vurdukları davulların sadaları adaları ağır bir ritmle dolanırken, etraflarındaki dansçılar bedenlerini mükemmel bir zamanlama ile hareket ettiriyorlarmış: Herkeste pandanus yaprağından etekler, kızlarla kadınların üstlerinde narin kırmızı-beyaz bluzlar, erkeklerin çoğunun göğüsleri çıplak, bazılarınınki muz yapraklı...
Dansı hayran hayran izleyen gazeteci aktivist Mark Lynas'ın yanına usulca oturuveren ve şarkıları ona fısıldayarak çevirmeye başlayan yaşlıca adam: "Alofa şarkısıyla dans ediyorlar," demiş. "Bizim Tuvalu dilinde hem aşk, hem de varoluş anlamına gelir bu kelime. Adaların güzelliğini övmek için dans ediyorlar. Anlamı şu: Hepimiz bir kulübenin çatısı altında bir araya gelir, bir arada yaşarız."
Ne var ki, Tuvalu için okyanus çalar saatinin alarmı artık çalmış durumda. Ada sakinleri, artık bu "kulübenin çatısı" altında bir arada barınma olanağını ebediyen kaybetmek üzereler. En azından iki bin yıldır yaşadıkları bu mercan adalarını birkaç yıl içinde tamamen terk etmek durumundalar. Küresel ısınma yüzünden yükselen suların bastığı, dipten fokurdayan tuzlu suların yiyeceklerini kökünden çürüttüğü bu adaları bırakıp tarihin ilk iklim göçmenleri olarak kayda geçecekler – tabii kendilerini almaya razı olacak ülke bulabilirlerse. Tuvalu, yeryüzündeki en kısa ömürlü ülkelerden biri olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
Şarkıları çeviren yaşlı adam, adanın 1978'de İngiliz sömürgeliğinden kurtulup bağımsızlığını ilan etmesinden sonra seçilen ilk başbakanıymış da aynı zamanda. Bilge Toaripi şöyle anlatıyor: "Kyoto Konferansı'na gittim. Bilim insanları bu emisyonları filan anlattılar. Ben de, "eğer bu salımlar ısıtıyorsa dünyayı, adamızı da batırıyorsa, durdursunlar o zaman" dedim... Ama durdurmadılar. Şimdi fikrim şudur: insanlarımız gelenekleri, örf ve âdetleri ve kültürleriyle birlikte taşınsınlar. Aramızdan bazıları, "yok, bir şey olmaz" diyor. Ben de onlara soruyorum: "Hangisini tercih edersiniz, burada kalalım da herkes ölsün, dünyada hiç Tuvalulu kalmasın, bunu mu? Yoksa, hazırlığımızı yapıp, başka bir yere gitmeyi ve hiç olmazsa hayatta kalmayı mı?"
Peki yaşlı Toaripi'nin kendisi ne yapacak? Varlığı ve sevgisi ne olacak onun? Alofa'sı? "Çocuklarım güvende olsun istiyorum," diyor o. "Onlara şunu söylüyorum: 'Siz gidin ki, yaşayan Tuvalulular kalsın yeryüzünde, yenileri doğsun...' Bana gelince, ben bu adada kalacağım. Tuvalu'yla birlikte gideceğim denizin dibine.Fikrim budur."
* * *
Yakın bir gelecekte hepimizin üstüne çökecek olan iklim yıkımının ilk ürpertici fısıltıları bunlar. Alaska'daki Eskimolar ya da Pasifik adalarındaki yerliler, madenlerdeki kanaryalar gibi: Onlar, hızla değişen hayat tarzları yüzünden, olayı ilk fark edenler oluyor. Ama, yalnızlıkları uzun sürmeyecek. Görmek isteyen, daha doğrusu görmeyi seçen herkes için belirtiler her yerde ve apaçık ortada. Mesela, Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ökkeş Kesici, arkadaşlarıyla birlikte, Anadolu'da 107 yıllık bir zaman dilimini gözlemlemiş: Ağrı, Cilo, Süphan ve Kaşgar dağlarının bir kısmında çok az buzul kalmış olduğunu söylüyor. Açık Radyo adına son buzul çağının yaşandığı 20 bin yıl öncesinden bugüne kadar gelen bu buzullardan geriye ne kadarının kaldığını sorduğumuzda, yüzde 97'sinin erimiş olduğunu söylüyor! "Bektaşi fıkrasındaki gibi yani?" diyoruz. "Şuna yok diyeceksiniz, ama diliniz varmıyor?" Bilim adamı susuyor önce, sonra usulca ekliyor: "Erciyes ve Aladağlar'daki buzullar ise tamamen yok olmuş."
* * *
Evet, söylemeye dilimiz varmıyor. Biyosferin bize gittikçe yüksek sesle fısıldadığı mesaja kulak tıkamayı tercih ediyoruz. Gördüğümüz zaman da başımızı çevirmeyi, başka tarafa bakmayı tercih ediyoruz. Hayat tarzımızı değiştirmek zor, inanılmaz ve hatta imkânsız geliyor çünkü. Kendi hareketlerimizin, mesela son derece masum bir turistik uçak seyahatimizin ne kadar inanılmaz korkunçlukta sonuçlar doğuracağı hakkında en ufak bir fikrimiz yok. Bu konuda fikir sahibi olmak da istemiyoruz zaten. Bu biçimiyle kapitalizmin sonuna tanık olduğumuzu bir türlü idrak edemiyoruz. Ama, ne kadar büyük bir arzuyla istersek isteyelim, zamanı durduramayız. Bunu o korkunç askerî, ekonomik ve siyasî gücüyle yeryüzünün tek süper gücü ABD bile yapamaz. Ne kadar güçlü bir biçimde istersek isteyelim, küresel ısınmayı hayatımızdan "kışkışlayamayız".
Canlılar âleminin, varolduğu milyarca yıldır karşı karşıya bulunduğu en büyük varolma krizi karşısında global bir vatandaş hareketi yaratmak zorundayız. Küresel ısınma olayından zarar görmeyen, bilâkis işlerin "böyle gelmiş, böyle gider" olmasından akıllara durgunluk verecek derecede büyük kârlar, yararlar sağlayan devasa güç merkezleri var. Yani dev petrol ve enerji şirketleri, otomotiv şirketleri, silah şirketleri, dev finans kuruluşları... Bunların ABD hükümeti ile el ele vererek belli bir yaşama tarzını üstümüze salmasına karşı duracak bir vatandaş hareketi yaratmalıyız. Ama, yalnızca ABD yönetimiyle, yalnızca dev güç merkezleriyle değil, aynı zamanda kendi kendimizle de mücadele edecek bir hareket bu. Yaşama tarzımızı değiştirmek için kendi kendimizle mücadele edecek, kendi hükümetlerimizi bu dehşet verici büyüklükteki tehdidi, iklim değişikliği tehdidini ciddiyetle karşılamaya zorlayacak yeni bir vatandaş hareketi.
* * *
Açık Radyo, uzun yıllardan beri – dinleyicisinin ruhunu karartmak pahasına da olsa – bu konuda sürekli yayın yapıyor, bilgileri paylaşıyor, "mesajı yayıyor". Böyle bir hareketin yaratılmasında küçük bir payı olsun diye... Kamusal yayıncının sorumluluğunu burada görüyor çünkü. Kuruluşunu izleyen on yılı aşkın süren tuhaf macerası içinde, Açık Radyo bilumum çıkar ve sermaye gruplarından da, devletten de, diğer her türlü güç ve servet odağından da bağımsız, dürüst ve "adam gibi" bir yayın çizgisini sürdürmeye azâmi özen gösterdi.
Ana akım medya dışındaki bağımsız duruşu ile alternatif bir mecra sayılabilecek Açık Radyo, gerek kuruluş, yapı ve işleyişi, gerek sözel ve müzik programları ve gerekse internet üzerindeki yayınlarıyla:
dünyanın gidişatı konusunda bir bilgi ve duygu paylaşımında bulunma;tartışma, etkileşme ve geleceğe ilişkinörgütlenmeye yönelik bir "forum" olma;kısacası, başka bir dünyanın mümkün ve zorunlu olduğunu gösterme yolundaki çabasını on birinci yayın yılında da azimle sürdürüyor.* * *
Sanatçıya gelince, o, zaten, tanımı gereği bağımsızdır, ve dönüştürür: Kendini ve toplumu. Onun varlık sebebi, sanatın varolduğu on binlerce yıldan beri, yani muhtemelen insanoğlunun ya da insan kızının bildiğimiz "insan" şeklinde ilk ortada dolaşmaya başladığı zamandan beri, öncelikle budur... Sanatçı, dünyanın gidişatından sorumludur. Sera gazı salımlarındaki ürkütücü artış eğilimi gezegeni, milyonlarca yıllık bir serüvenin ardından ilk kez "güvenli iniş pisti"nin dışına itip, tamamen kontrolsüz bir şekilde sıcak ve tehlikeli bir "zemine" çakılmaya mahkûm etmek üzere! Kalan kısa süre içinde toplumun gidişatını dönüştürmekte öncelikle gayret gösterecek olanlar, yine sanatçılardır. Üstelik, bu sefer sanatçının önündeki zorluk "eksponansiyel" olarak artmış gözüküyor. Çünkü, petrol, enerji, otomotiv vb. devlerinin kuşattığı ABD yönetimi başta olmak üzere bütün dünyada küresel ısınma konusunda görülen akıl durdurucu "inkâr" dalgasına karşı durup onu geri döndürme çabasının başını da sanatçılar çekmek zorunda. "Tersine endüstri devrimini" başlatma, "dünyanın dönüşünü yavaşlatma" ve "eski dostların tuhaf davranışlarını azaltma" konusundaki öncü rol de kısmen, onların zayıf omuzlarına yıkılıyor.
Nedeni çok basit:
Çünkü, şu gezegeni insanlar ve diğer pek çok başka canlı için yaşanmaz hale getirecek "iklim değişikliği diye bir tehdit yoktur" demek, insanlığın şu gezegen üstündeki yüz küsur bin yıllık tarihinde yarattığı en büyük yalandır, bu bir.
Çünkü, "böyle bir tehdit varsa bile bu insan faaliyetleri yüzünden olmuyordur canım" demek, insanlığın yüz küsur bin yıllık tarihinin en büyük ikinci yalanıdır, bu da iki.
Ve çünkü, Picasso'nun bir zamanlar söylediği gibi, "sanat, gerçeği söyleyen bir yalandır", bu da üç.
* * *
Çok kültürlü, çok sesli bir toplumsal yapıyı hedefleyen yayınlarıyla, Açık Radyo her zaman, sanatçıların, yani bir anlamda toplumun öncü kesiminin hem mânevi, hem de maddi desteğini de hep gördü. İşte şimdi, yine böyle bir desteğe, hatta – 10 yılı zorbela ama kılkuyruğunu hep dik tutarak devirmişken – iyice büyük ve özel bir desteğe ihtiyaç duyduğunu duyurdu: Tablolarından, heykellerinden, çizimlerinden, fotoğraflarından ve/ya önceden kestirilemeyecek, ancak sanatçının yaratıcı zekâsından çıkabilecek biricik "iş"lerinden birini Açık Radyo'nun "sürdürülebilir bağımsızlık" projesine bağışlamasını istedi – haddini aşmadığını umarak. Ve haddini hâlâ aşmamış olduğunu umarak bir de "ortak tema" önerdi. Elbette herhangi bir şekilde bağlayıcılığı, zorlayıcılığı olması asla düşünülmeyecek, alçakgönüllü bir "gündem önerisi"ydi bu: Küresel Isınma. Ya da, hem acıklı, hem de gülünç bir kelime oyunuyla: "NatürMort". Mütevazı oluşu, bir sanatçıya herhangi bir "tema" önerme densizliğinden, had bilmezliğinden geliyordu aslında. Yoksa, insanlığın ve hatta belki tüm canlılar âleminin "gündemindeki" en hayatî konu olan küresel ısınmanın böyle bir dayanışma sergisi için ideal bir tema olarak ortaya çıktığını da düşünmüyor değildi. Açık Radyo, Küresel Isınma konusundaki düşünce ve duygularını bir tür "eyleme çağrı" metni olarak sunmak istedi. Sanatçılar da hem "NatürMort" konulu yapıtlarıyla, hem de istedikleri konudaki işleriyle, Açık Radyo'nun "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" yayınlarını sürdürmesine destek verdiler.
Açık Radyo'nun sanatçılarla birlikte geliştirdiği "NatürMort" ("ÖlüDoğa") projesi, galerilerin bir araya gelerek geliştirdikleri önerilerle işte o lânetli kum saatinin bu "dar boğazında" hayata geçiyor. Projeye destek veren galerilerin katılımı, hem konuya duydukları sorumluluk ve hassasiyetten, hem de, zor şartlar altında 10 yılı aşkın bir süredir dürüstçe kamusal yayıncılık yapma gayretindeki Açık Radyo'ya verdikleri destekten kaynaklanıyordu. Apel, Pi Artworks, Galeri x-ist, Galerist, Galeri Nev ve C.A.M galerilerinin birlikte ortaya koydukları organizasyonla 83sanatçı bu ortak sergide buluşuyor işte ve dünyanın bilinen bütün dillerinde "alofa" demeye çalışıyor!
Bakalım sonuç ne olacak?
---------------------------------------------------------
REFERANSLAR
1- ABD yönetimi İklim değişikliği ve küresel ısınma konusundaki inkâr dalgasının başını çekerken, ABD'nin iklim bilimcileri de daima dünyanın en iyileri arasında yer almakta. Yaklaşık 20 yıl önce dünyayı "küresel ısınma" konusunda ilk bilimsel modelle aydınlatan iklimbilimci Dr. Hansen'ın, konuyla ilgili olarak 2005 sonunda yaptığı – ve Bush yönetimi tarafından "sansürlenmeye" girişildiği bizzat Hansen tarafından New York Times'da birinci sayfadan açıklanan – çok etraflı konuşmanın özet ve tam metinleri için bkz.: James Hansen, "Dünya İklimi Eşik Noktasına Yakın" (özet); "Is There Still Time to Avoid 'Dangerous Anthropogenic Interference' with Global Climate?" (tam metin): http://www.acikradyo.com.tr/arsiv-link?_mv=a&aid=12657&cat=924
2- Dünyanın yaşayan en önemli 100 düşünürü arasında sayılan bağımsız bilim adamı, mucit, ve Gaia teorisinin yaratıcılarından James Lovelock'un dünyanın gidişatı konusundaki son makalesi için bkz.: http://www.acikradyo.com.tr/arsiv-link?_mv=a&aid=12923&cat=100
3- Gazeteci, yazar, öğretim üyesi, aktivist George Monbiot'nun, 3 Aralık 2005 tarihinde Londra İklim Yürüyüşü'nde yaptığı "Kendimize Karşı Mücadele", konuşması için bkz: http://www.acikradyo.com.tr/arsiv-link?_mv=a&aid=12597
4- George Monbiot'nun, 2005 başında Londra University College'deki "Tutumlu Olmak," başlıklı konuşması için bkz.: http://www.acikradyo.com.tr/arsiv-link?_mv=a&aid=12068