Merhaba kâinat!..
Geçenlerde Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile Alman Şansölyesi Schröder, iki ülke arasındaki dostluk anlaşmasının kırkıncı yıldönümü vesilesiyle biraraya gelmişlerdi. Bu toplantıdan sonra çıkan haberlerde, bölgesel işbirliği ya da AB gibi konuların konuşulduğu, ama varılan anlaşmalarda hiçbir önemli, kalıcı ve köklü soruna temas edilmediği dile getiriliyordu.
Meğer değilmiş öyle. Meğer iki lider kendi aralarında, sessiz sedasız çok önemli bir konuda fikir birliğine varmışlar, ama dışarıya pek de sezdirmemişler konuştuklarını. Ancak, hafta sonundan itibaren Avrupa’nın bu iki büyük ülkesinden gelen açıklamalar, Washington Post gazetesinin “pusunun diplomatik versiyonu” ifadesini kullanmasına neden oldu. Çünkü hafta sonundan beri hem Almanya, hem de Fransa savaşa destek vermeyeceklerini duyuruyorlar.
Fransa Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin, Irak’a savaş yetkisi veren yeni bir BM kararı çıkmaması için, kendi veto yetkileri de dahil, her türlü diplomatik yolu deneyeceklerini dile getirdi. Schröder de, “Irak’a askeri müdahalenin içinde yer almayacağız ve uluslararası kuruluşlardaki oyumuz da kesinlikle bu yönde olacak,” diyor. Alman Savunma Bakanı Peter Struck, Almanya’nın olumlu oy kullanmasının “düşünülemez” olduğunu dile getirdi.
Bu arada, Britanya’da, İşçi Partisi mensuplarının Blair’i kesin bir dille uyardıklarını; savaşa girilmesi halinde parti saflarında topyekun bir ayaklanma olacağını söylediklerini de ekleyelim.
Bütün bunlar, yüzbinlerce kişinin sokaklara dökülmesinin ardından söylenmeye başladı. İyi, değil mi? Avrupa, kendi halklarından gelen ‘Avrupa, Avrupa, duy sesimizi’ çağrılarıyla karşılaşınca AB diye bir şey olduğunu hatırladı.
Öte yandan, Nobel ödüllü iktisatçı Joseph E. Stiglitz, savaşın ekonomiyi canlandıracağı tezini çürütüyor bugün, Guardian gazetesindeki makalesinde. ‘Savaş Ekonomisi Mitosu’ başlıklı yazısında Stiglitz, ikinci dünya savaşında ekonomiye bir canlanma geldiğini, çünkü o savaşın bütün ekonomiyi seferber eden, işsizliği tamamen ortadan kaldıran bir topyekun seferberlik olduğunu dile getiriyor. Halbuki, diyor Stiglitz, Irak savaşında böyle olmayacak. Eldeki malzemeyle yürütülecek savaş ve saldırının doğrudan maliyeti, ABD harcamaları bakımından ele alındığında çok küçük olacak. Bu konuda analizler yapan pek çok kişinin, savaşın toplam maliyetinin GSYH’nin (Gayrısafi Yurt İçi Hasıla) binde 1’ini bulmayacağını; geçerse bile binde 2’yi aşmayacağını söylediğini dile getiriyor. Dolayısıyla günümüz ekonomisine ciddi bir ‘stimulus’ sağlamayacak savaş. Öte yandan, savaş maliyetleri, eğitim, sağlık, akademik ortam ve çevre gibi alanlardan yapılacak kesintilerle telafi edilmeye çalışılacak. Dolayısıyla, açıktır ki, savaş çok önemli bir konuda olumsuz sonuç doğuracak: Sıradan insanın yaşam standardı.
Bir de, elbette, ‘belirsizlik faktörü’ var, diyor Stiglitz. Kaç kişi ölecek; belirsiz! Petrol fiyatları ne olacak; belirsiz! ABD’deki şirket skandallerinin sonunun nereye varacağı belirsiz! Ticaret açığı bu kadar yüksekken yabancılar ABD’yi yatırım için cazip bulacaklar mı; belirsiz!..
Şöyle tamamlamış Stiglitz: “Nereden bakılırsa bakılsın Irak ile savaşın ekonomik etkileri kötü olacak. Piyasalar belirsizlikleri sevmezler. Savaş, ve savaş beklentisi, ise belirsizlik getirir. Hazırlıklı olmalıyız.”
Devamı yarın...