Merhaba kâinat!..
“Kâmerî ayların dokuzuncusu EL VEDA!... yaygın bir halk deyimiyle ‘On bir ayın sultanı’ Ramazan bugün sona eriyor.”
Saatli Maarif Takvimi günün önemini böyle belirtmiş.
Makro gündemin nabzının, hem Filistin – İsrail ilişkileri, hem de olası (aslında, keşke, ‘olmayası’) Irak savaşı yüzünden Ortadoğu’da attığı günlerde bayrama giriyoruz ve bu arada da mütemadiyen Irak’ı konuşuyoruz.
Türkiye’de, bayram günlerini de içine alan yoğun bir haftanın ilk birkaç günü geçti. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman ve Britanya Dışişleri Bakanı Jack Straw, Ankara’yı ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerin ardından bugün gazetelere baktığımızda net bir sonuca ulaşabilmek mümkün değildi maalesef.
Haberlere göre, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Straw ile görüşmesinin ardından şöyle demişti: “Eğer fereklilik doğarsa ABD ile işbirliği içine gireriz. Çünkü ABD bizim müttefikimiz ve ABD ile mükemmel ilişkilerimiz var, gerekli olduğunda işbirliğimizin boyutunu genişletebiliriz. İşbirliği şu anlama geliyor: İlk olarak hava sahasının açılması ve Türkiye’deki tesislerin kullandırılması.” Hürriyet gazetesi, bu açıklamanın ardından Ankara’da bir krizin patlak verdiğini ve önce Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ve sonra, geceyarısı saatlerinde, Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamalarının geldiğini belirtiyordu. Büyükanıt, ‘tesislerin açılabileceğine’ ilişkin bir kararın kendilerine iletilmediğini belirtirken Dışişleri Bakanlığı da, Yakış’ın değindiği seçeneklerin, “Türkiye bakımından bir taahhüt anlamına gelmediği”ni ifade ediyordu.
Neymiş efendim? Bir kriz patlak vermiş... Doğrusunu isterseniz bir telaş yaşanmış gibi görünüyor, ama kriz falan yok –piyasalarda bir dalgalanma falan hissettiniz mi mesela?..
Gelin, fazla yorulmadan, dünya merkez medyasının en güvenilir kaynaklarından BBC’nin haberi nasıl verdiğine bakalım. Belki böylelikle o net sonuca ulaşmayı da becerebiliriz:
"Türkiye, Irak’ta ABD’nin başını çektiği herhangi bir askeri müdahaleden önce ikinci bir Birleşmiş Milletler kararını görmek isteyeceğini söyledi.
Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ülkesinin savaşa karşı olduğunu ve ancak Birleşmiş Milletler’in onayı olması halinde Türkiye’nin Amerikan kuvvetlerine kendi hava sahasını ve imkânlarını açacağını belirtti.
Mr Yakış, ABD ile Türkiye’den askeri yetkililerin, günün birinde Irak konusunda işbirliğinin gerekli olabileceği varsayımıyla konsültasyonlarını sürdürdüklerini ifade etti.
Ancak, halihazırdaki Birleşmiş Milletler Kararı’nın, “silahlı müdahaleye otomatik olarak müracaat edilmesine izin vermediğini” de ekledi.
Mr Yakış, eğer Güvenlik Konseyi tarafından yeni bir karar benimsenirse ABD askerlerinin Türkiye’nin imkânlarını kullanabileceğini belirtti.”
Buradan bir adım daha atıp ABD’nin büyük gazetelerinden USA Today’in konuyle ilgili haberine bakalım: “Bakanlığın [Dışişleri] açıkça geri adım atması [gece yarısı gelen açıklama], Irak konusunda Türkiye’deki hassasiyeti yansıtıyor. Türkiye’de, kamuoyu büyük ölçüde Bağdat’a karşı bir askeri harekâta karşı (*), ancak liderler de yakın müttefikleri ABD’nin harekete geçmesi halinde savaşı desteklemekten başka pek bir seçenekleri olmadığını düşünüyorlar.”
Haberde şu cümle de yer alıyor: “Yakış, gazetecilere, ‘Askeri çözüme başvurmadan önce altına bakılmamış tek bir taş bile kalmamalı,’ dedi.”
(*) İstanbul Üniversitesi’nin kamuoyu araştırması, Türk halkının yüzde 77’sinin ABD ile Irak arasında çıkması muhtemel savaşın asıl nedeninin, “ABD’nin çıkarları olması” şeklinde gördüğünü ortaya koydu. Araştırmaya göre halkın yüzde 11’i, Irak operasyonunun nedenini “Irak’ın terörizmi desteklemesi” olduğuna inanıyor. (NTVMSNBC)
Türkiye’ye içerden değil de, dışardan baktığımız zaman, Dışişleri’nin söylenmesi gereken her şeyi söylediğini, gece yarısı yaşanan (kriz değil, yapmayın) telaşın da belki biraz Bakan Yakış’ın ilk konuşmasının ‘telaşlılığından’ kaynaklandığını söyleyemez miyiz?
Nitekim, bugün Başbakanlık’tan yapılan açıklamada da, Türkiye’nin de Irak’ın BM kararlarına uymasının önemine işaret ettiği belirtiliyor. Ayrıca, Amerikan tarafına Irak’a ilişkin olarak askeri seçeneklerin gündeme gelmesi halinde, bu konularda nihai karar merciinin, Anayasa’nın 92. maddesinin açık hükümleri gereğince TBMM olduğunun bildirildiği de ifade ediliyor, söz konusu açıklamada.
Bu arada, Noam Chomsky, Irak konusunda ironinin doruklarında gezinen bir 'öneri'de bulunmuş geçen günlerde. Bayram şekeri kabilinden bir iki cümlede özetleyeceğimiz önerisinde diyor ki Chomsky, Irak'ı istila etmekle biz Amerikalılar uğraşacağımıza ve hem özbeöz evlatlarımızı tehlikeye atıp hem de dünyanın ve Birleşmiş Milletler'in hışmını üzerimize çekeceğimize, bırakalım bu işi İran halletsin. Biz, İran'ı teşvik edelim...
Bayram öncesinde, elbette Avrupa Birliği konusuyla da fazlasıyla bağlantılı olarak, Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşmeler devam ediyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, ilk Kıbrıs garantörü Yunanistan’ı temsilen Ankara’da bulunuyor. 38 yıl önce, 1964’te, Kıbrıs’ta olaylar zincirinin başladığı günden bu yana ilk kez gerçekleşiyormuş bu ziyaret. Ankara ve Papandreu Kıbrıs’ı konuşurlarken Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları da Annan planı ile ilgili değerlendirmelerini sunmaya hazırlanıyorlar. Annan’ın temsilcisi De Soto, Türk tarafının zaman kullanmasına atfen “Roman mı yazıyorsunuz; acele edin,” demişti ya, Rum tarafının değerlendirmesi yaklaşık 30 sayfa tutuyormuş. Türk tarafı da benzer bir oylumu tutturursa ‘novel’ (roman) olmasa bile ‘novella’ kıvamında bir adım atılmış olacak. Ama, en önemlisi, adım atılmış olacak.
Evet, burada önemli ve kritik olan, senelerden sonra ilk defa, somut bir plan üzerinde tarafeynin masaya doğru yaklaşmaya başlamış olmalarıdır!
Kıbrıs ile ilgili atılan her yapıcı adımın Avrupa Birliği açısından Türkiye’ye çok olumlu bir katkıda bulunacağı da apaçık.
Ezcümle, Şeker Bayramı’na girerken manzaranın külliyen karamsarlığa müsait olmadığını iyimserlikle tespit edebiliriz ve de iyi bayramlar dileriz.
Devamı haftaya...