Merhaba kâinat!..
Bugünün yeni bir gün olacağını söylemiştik. Hafta sonu, nitekim, hareketli geçti. Cumhurbaşkanı Sezer, Erdoğan’ın önerdiği isimlerden Abdullah Gül’e hükumeti kurma görevini verdi, aynı dakikalarda Recep Tayyip Erdoğan hükumet planını basına açıkladı. Bütün bunlar olurken de Erdoğan, yurt dışı gezileri için hazırlıklarına başladı.
Gül’ün başbakanlık görevini almak üzere Köşk’e gittiği sıralarda Erdoğan’ın programı açıklamasının elbette sembolik bir anlamı vardı. Bu tür ‘sembol’lere ihtiyaç kalmaması için belki de, ilk 1 aylık icraatın içinde ‘evrensel normlar ile AB kriterleri baz alınarak temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelerin hemen yapılacağını’ vaat etti Erdoğan. Öncelikler arasında bulunan diğer başlıklar da şöyleydi:
Açlık sınırı içindeki aileler belirlenecek, 3 ay içinde yardım yapılacak. Batık bankaların sahiplerinden alacaklar hızlandırılacak ve gayrımenkulleri süratle satılacak.Dokunulmazlık konusunun, önümüzdeki sene öncelikleri arasında yer almadığını belirten Erdoğan, “Bu vaatlerle kendimizi bağlıyoruz. Bizi takip edin, çetelemizi tutun,” demiş.
Açık, özgüven içeren bir üslup bu. Keza, Gül’ün de başbakanlık görevini aldıktan sonra ‘istifa edebileceği’ni hemen dile getirmesi de bir ‘ilk’ olmuş Türkiye siyasi tarihinde.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Türkiye’nin sorunlarına yaklaşımının nasıl göründüğüyle ilgili kapsamlı bir değerlendirme, Radikal gazetesinde ‘Pazartesi Konuşmaları’ kapsamında Neşe Düzel’in AKP Grup Başkanı Bülent Arınç ile yaptığı söyleşide bulunabilir.
Evet, bundan sonra işimiz ‘basitleşiyor’ gibi: Takip edip çetele tutacağız.
Bugünü yeni bir gün kılan unsurlardan biri de BM’nin silah denetiminden sorumlu birimi Unmovic’in (UN monitoring, verification and inspection commission) başında bulunan diplomat Hans Blix’in Bağdat’a varacak olması. Blix’e, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Başkanı Muhammed El-Baradey refakat ediyor.
Irak’ın önünde, çerçevesi net, hatta katı bir takvim bulunuyor şimdi. Blix 2 gün boyunca Iraklı yetkililer ile denetim programının nasıl ilerleyeceğini konuşacak ve sene sonuna kadar 100 kişiyi bulması beklenen denetim ekibinin Irak’a yerleşmesini sağlayacak. Denetimler 27 Kasım’da başlıyor. 8 Aralık günü ise Irak’ın elindeki tüm silah programlarının dökümünü açıklaması için son tarih. BM görevlilerinin de 27 Ocak’a kadar Irak ile ilgili ilk raporlarını hazırlamış olmaları gerekiyor.
Bunların yanı sıra, akıl almaz ayrıntılarla da uğraşılıyor; en önemli sorun, Irak tarafının hangi hareketinin ‘somut ihlal’ sayılıp sayılmayacağı hususu. Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, denetlenecek yerlerin bir kapısının bulunduğunu ve o kapıyı açacak kişinin kimlerin girip girmeyeceğini bilmesi gerektiğini, bunun sağduyunun gereği olduğunu söylüyor mesela. Makul, elbette. Öte yandan Blix ise yarım saatlik bir aksamaya bile tahammül gösterilemeyebileceğini söylüyor her fırsatta. Karşımızda dünyanın en büyük şer gücü varsa bu da makul. Peki ne olacak? Bu konuda bilinmeyen bir şey yok; ABD savaşa hazırlanıyor. ABD savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in, aceleci olunmayacağı konusundaki açıklamasını pek ciddiye almamayı tercih ediyoruz müsaadenizle... Hele, bir de, şer mihveri sakinlerinden Kuzey Kore de nükleer silah geliştirmiş olduğunu açıklamış bulunuyorken. Bu tercihimizin ‘fatura’sı da şöyle çıkıyor ortaya: Yale Üniversitesi ekonomi profesörlerinden William Nordhaus’a göre, yavaşından hızlısına hangi senaryo devreye girerse girsin, Irak’ın istilasının ABD ile dünya ekonomisi üzerindeki etkisi yüzmilyarlarca dolar civarında olacakmış. Petrol fiyatları, enflasyon ve faiz hadleri sarmalının, dünyayı bir resesyona sürükleyebileceğini vurguluyor Nordhaus.
Hafta sonları, bilhassa Ortadoğu’da çok hareketli geçer öteden beri. Cuma akşamı, Filistinli militanlar tarafından kurulan iki ayrı pusuda, aralarında bir albayın da bulunduğu 12 İsrail askeri öldürüldü. Hemen arkasından İsrail tankları Gazze Şeridi’ne ve El-Halil kentine doğru ilerlediler. Son aldığımız haberlerde, İsrail’in yeni Savunma Bakanı Şaul Mofaz’ın, ordu komutanlarıyla neler yapılabileceğini konuştuğu belirtiliyordu. Yapılacaklar sürpriz olmayacak hiç şüphesiz ve bu ‘sürpriz olmama’ durumu da, Uri Avnery’nin son yazısında belirttiği üzere, hemen her yaştan Filistinliyi potansiyel intihar komandosu haline getiriyor.
Tefrikamıza son verirken haftaya son derece çarpıcı bir haberle girdiğimizi de söylemeden geçemeyeceğiz. Efendim, İtalya’da Hıristiyan Demokrat Partisi’nin tarihi lideri ve İtalya eski başbakanı Giulio Andreotti, 1979 yılında öldürülen gazeteci Mino Pecorelli’nin katlinden sorumlu tutularak 24 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Andreotti hakkındaki son sözü Yargıtay söyleyecekmiş şimdi. Olaylar 70’li yıllara dayanıyor. O dönemde, O.P. isimli bir gazete çıkaran ve dönemin yolsuzluklara karışan politikacılarını takma adlarla, ancak anlaşılacak şekilde deşifre eden gazeteci Mino Pecorelli, 1979 yılında öldürülmüş. Andreotti’nin cinayetle bağlantısı, bir mafya itirafçısı tarafından atılmış ortaya: “Eğer öldürülmeseydi, Andreotti’nin tehlikeli ilişkilerini açıklayacaktı.” Bu ifadeler üzerine 1993 yılında açılan dava, 1999 yılında herkesin beraatiyle sonuçlanmış, ama geçen yıl açılan temyiz davasının sonunda bu sefer 24 yıl hapis kararı çıkmış Andreotti için. İtalya Başbakanı Berlusconi, ‘aklını yitirmiş bir adaletin kurbanı’ olduğunu söylemiş selefinin.
Akılını yitirmiş bir adaletten daha kötü hiçbir şey olamaz, değil mi?
Devamı yarın...