Merhaba kâinat!..
Türkiye’de merkez sağ tek başına iktidara geldikten sonra güllük gülistanlık bir hava esmeye başladı. Evet, merkez sağ! Sağdan sola, basındaki yelpazeyi taradıktan sonra ‘şeriat tehlikesi’ne işaret eden bir gazeteye rastlamak mümkün değil. Tek istisna var: Cumhuriyet gazetesi. Bugünkü manşetinde, “Erdoğan’ın ilk gafı” ifadesine yer veriyor; Erdoğan, Kıbrıs sorunu konusunda ‘Belçika Modeli’ni önermiş de o yüzden (Belçika Modeli, federasyona yakın bir çözüm anlamına geliyor). Böylelikle anlıyoruz ki Cumhuriyet gazetesi bundan sonra Erdoğan’ın gaflarının çetelesini tutmaya devam edecek. Halbuki, bir siyasetçi ağzıyla kuş tutsa gene de ‘gaf’ olarak nitelenebilecek bir eylemini bulmak çocuk oyuncağıdır basın mensubu için. Meslekten olanlar daha da iyi bilirler bunu. Bir de, gazetenin başyazısında, meşhur ve meşum baraj sorununa temas edilerek yüzde 10 çıtası yüzünden Meclis’te temsiliyet sorunu yaşandığı ifade ediliyor. Bu baraj sorunu olmasaymış pek rahatlıkla bir CHP-DYP-MHP koalisyonu kurulabilirmiş. Sanki, üç gün öncesine kadar benzer bir koalisyon (DSP-ANAP-MHP) yokmuş gibi ve sanki bu koalisyonun liderleri baraj sorununu artık Cumhuriyet gazetesi kadar bile sorun etmeyip parti başkanlıklarından çekilmemişler gibi...
Cumhuriyet gazetesinin yaklaşımına uzunca temas etmemizin sebebi, Türkiye’nin artık geriye gidemeyeceğini, irticaya yüz veremeyeceğini, böyle bir şansının olmadığını vurgulamak istediğimiz için galiba. Şeriat yanlılarının, meşhur ifadesiyle ‘çember sakallıların’ galebe çalması mümkün değil Türkiye’de.
Türkiye’nin, Kuran’ın anayasadan daha üstün olduğunun söylenmesine ihtiyacı varmış gibi görünmüyor. Daha ziyade, Meclis’te bulunan iki liderin bir arada çıkıp önceliklerinin AB ve uyum olduğunu söylemelerine ihtiyacı var gibi görünüyor. Hatta, bu çok kesin bir sonuç. Neden derseniz Erdoğan ile Baykal’ın, seçimden sonraki ilk buluşmalarının ardından hissedilen uyumlu havanın ardından Borsa, 17 yıllık tarihinde ilk defa 1.7 katrilyonluk işlem hacmine ulaştı. Bir rekor kırıldı yani... Hazine bonolarının faizinin de, 6 ay önceki orana gerilediğini yazmadan geçmeyelim. Üstelik ortada daha hükumet yokken, hatta bir başbakan adayı dahi yokken. Çünkü ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik başka bir korkunun haklılığına izin vermiyor bugün. Yoksulluk ve işsizlik ‘atlatıldıktan’ sonra tipik bir islamcı gündem dayatılmaya kalkışılırsa Türkiye’ye (ki internet ortamında böyle olacağı anlamına gelen pek çok mesaj dolaşıyor), bağırırız avazımız çıktığı kadar. Ama, dayatılırsa.
Peki, kim bağıracak?
Asaf Savaş Akat, CHP’nin oy oranının, DSP’nin üç sene önceki oranına ulaşamadığını hatırlattıktan sonra bu görece düşük oranın içinde Derviş’i destekleyenler ile Erdoğan iktidara gelmesin diye kerhen CHP’ye oy verenlerin bulunduğuna dikkat çekiyor. Katılmamak mümkün mü? Belki de Cumhuriyet gazetesinin, kaçırılmış bir CHP-DYP-MHP koalisyonu ‘fırsatına’ işaret etmek yerine, Türkiye’nin en kıdemli ‘muhalif’ gazetesi olarak merkez soldaki erimeye eğilmesi daha işlevsel olabilir.
Merkez sağın yeni liderini tanıyoruz artık; merkez solun yeni lideri kim peki? Baykal mı, dediniz? Soru cümlesinde ‘yeni’ sıfatını kullandığımızı hatırlatmak isteriz. Bir de, Erdoğan’ı olduğu kadar Baykal’ı da beklemek ve görmek mecburiyetindeyiz galiba.
Bugünlerde aklımızın kenarından, arkasından geçmiyor değil; bu olumlu rüzgâr ekonomide bir esenliğin ilk basamakları olabilir mi acaba? Olabilir belki, ama bu eğilimin önündeki en büyük engel bu sefer Türkiye’nin dışından geliyor: Yaklaşan savaş tehlikesi. Başkan Bush’un Irak savaşı konusundaki kararlılığı, istikrar hususunda büyük belirsizlik sebebi doğrusunu isterseniz.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ABD ziyareti sırasında Irak sorununun savaşsız çözülmesinden yana olduğunu söylerken, AKP’nin de Birleşmiş Milletler kararlarına öncelik verdiğini belirtmesinden sonra ABD’de ara seçimleri Cumhuriyetçiler’in kazandığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Amerikan halkında savaş karşıtı eğilimin güçlendiğini falan yazıyoruz ya günlerdir, bu eğilim devede kulak vaziyetinde henüz. Amerikan halkı için güvenlik meselesi öncelikli –ki haksız sayılmazlar, ama bu güvenliği tehdit edenlerin, sebepsiz yere, sadece şer dolu oldukları için sağa sola bomba koyan birtakım köktendinci fanatiklerden oluştuğu varsayımını sorgulamaları için daha çoook zaman gerekiyor galiba.
Seçim demişken İsrail’de erken seçim tarihinin de 28 Ocak 2003 olarak belirlendiğini söyleyelim hemen. İşçi Partisi’nin ‘Ulusal Birlik’ koalisyonunu terk etmesinin ardından Dışişleri Bakanlığı’na (erken seçim sözü vermek suretiyle) müstakbel rakibi Benyamin Netanyahu’yu, Savunma Bakanlığı’na da Şaul Mofaz’ı getiren Ariel Şaron, ilginç bir açıklamada bulunmuş The Times gazetesine: “Irak operasyonu başarıyla tamamlandıktan sonra üzerinde baskı kurulacak ülke İran’dır. Çünkü bu ülke dünya terörünün merkezi durumundadır.” Libya’nın da ismini, nükleer silah üreticisi olarak anmayı ihmal etmemiş.
Şaron’un canını, ABD-İsrail-Türkiye ittifakının Türkiye ayağındaki son gelişmeler sıkıyor mudur acaba? Bilemiyoruz ki; resmi bir açıklama yok henüz.
Türkiye’de seçim sonuçlarının belli olduğu gün, Suudi Arabistan’dan, hiçbir şekilde ABD’ye üs kullandırılmayacağı açıklamasının gelmesi ve sonra Saddam’ın, BM Güvenlik Konseyi’nin üzerinde bir türlü anlaşamadığı yeni kararına da uyum göstereceğini açıklaması, kimlerin planlarını ne kadar bozuyor acaba?..
Devamı yarın...