Merhaba kâinat!..
Gazetelerden birinin, birinci sayfasından “Pazar’a kadar yaz” duyurusu yaptığının ve bu duyurunun eşsiz güz mevsiminin eski, sevgili melankolisini içimizde bir müjde gibi kıpırdattığının ertesi günü, sabah çok erken saatlerde işyerine geliyorlardı tefrikacılarınız. Sahiden, bir yaz sabahı gibi, ortalık bu mevsimde ne kadar becerebiliyorsa o kadar erken aydınlanmaya başlamıştı. Otomobilin camlarını açmaya tamamen engel değildi, günün ilk serinliği. Yolda, bir otomatik pilot modunda; uykulu gözleriyle yola değil de kafalarının içindeki bitmekbilmez sorulara bakarken daha çok, radyodaki haber spikerinin fevkalade moda olan telaşlıhaberokuma sesini de duyuyorlardı:
“Türkiye, olası Irak savaşına yönelik çalışmalarını hızlandırdı. Çankaya Köşkü’nde yapılan zirvenin ardından Genelkurmay Başkanlığı, kuvvet komutanlıkları ve ordu karargâhlarına ‘hazır olun’ emri verdi. Sınır birlikleri her türlü gelişmeye karşılık hazırlık seviyelerini en üst seviyeye çıkardı. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri karargâhlarında ise harekat çalışmaları devam ediyor. Her türlü senaryoyu içeren harekat planları yapılmaya başlandı.”
Hiç de böyle olmayabilirdi halbuki. Sıradan bir protokol haberiyle başlayabilirdi bülten ve tefrikacılarınız -gene otomatik pilot modunda- müzikli bir kanala geçiverirlerdi zap diye. Bu yapılabilseydi, şehri bu kadar erken saatte ve bu kadar kendisi gibiyken ve bu kadar güzelken görmenin keyfini yaşamayı da için için sürdürebilirlerdi. Ama, işte, olmadı...
Hepsi şu geçen haftanın içinde; jip sahiplerine, nakliyat ve taşımacılık şirketlerine sefer-görev emirlerinin gönderildiğini, sonra TSK’da izinlerin kaldırıldığını, İncirlik’e yığınak trafiğinin arttığını ve, evet, yavaş yavaş savaş durumuna geçildiğini öğrendik.
Yavaş yavaş oluyor her şey. Türkiye bu yavaşyavaşolma süreci içinde, bir süre olacak şeyin olmasına izin vermeyeceğini söylüyor, farkındasınızdır: Irak’a savaş açılması kabul edilemez, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına (‘oluşum’) izin verilemez -ya da Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye müzakere tarihi vermemesi gibi bir seçenek söz konusu olamaz...
Öyle böyle değil içimizin sıkıntısı. Bir ‘of’ çeksek karşıki dağlar yıkılır.
Dönüp bakıyoruz; SAVAŞA HAYIR! diye bağırıyor insanlar. Seattle’da, 12 bin ile 30 bin arasında değişen sayıda insan yürümüş ellerinde mumlarla. Kilise Konseyi’nin düzenlediği yürüyüşe katılanlar arasında hemen her din ve ırktan insanın yer aldığı belirtiliyor haberlerde. Keza, Broadway’de de bir 3 bin kişi... “Ülkemi seviyorum, hükûmetimden korkuyorum” yazılıymış pankartlardan birinin üzerinde. O pankartı taşıyan da, “Yeni teröristler yaratmak için Irak’a saldırmaktan daha iyi bir çare bulunamaz,” diyormuş. Bunlar böyle olup giderken bir tarafta, fırsatlar ülkesi güzelim Amerika’nın bir başka yerinde de Başkan Bush’a Irak ile savaş için yetki verildi. ABD Kongresi’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi’nde. Haberin devamını Radikal’den okuyalım: “Kongre’nin üst kanadı Senato’nun da gelecek haftaki oylamada Bush’a yetki vereceği tahmin ediliyor.”
Biz de saf saf, ‘bir hafta, bir haftadır’ diye geçiriyorduk ki aklımızdan, burnumuzun ucuna doğru Haber Merkezi’nden bir not kâğıdı: “Senato da onayladı.” Telaşla yazılmış, biraz okunaksız; iyice siniri bozuluyor insanın. 77’ye karşı 23 oyla kabul edilmiş ve Başkan Bush, diplomatik çabaların sonuç vermediğini düşünürse savaş açabilecekmiş.
Sizce kani olacak mı diplomatik çabaların yeterliliğine?.. Bir ‘of’ çeksek karşıki dağlar yıkılır.
Sen misin, Pazar’a kadar yazın tadını çıkarmayı planlayan; dünyada şiddet galebe çalıyor. İsrail’in Batı Şeria ile Gazze Şeridi’ne yönelik operasyonları hız kesmiş değil, ABD’de keskin nişancının (sniper) tedhişi devam ediyor (sekiz kişi oldu), Çeçenya’nın başkentinde bir polis karakolunda meydana gelen patlamada en az 17 kişi öldü...
Bir de, ayrı bir paragraf olmayı hak eden, Adana haberimiz var. Vatan ve Star gazetelerimiz birinci sayfalarından sormuşlar: Polis ne işe yarar? Adana’da, kendisinden boşanmak isteyen karısını sokak ortasında bıçaklayan adamın fotoğrafları tam sayfa olarak verilmiş. Fotoğraflarda, olayı kenardan çaresizlik içinde izleyen polisler de görünüyor, mezkur sualin muhatabları olarak. Peki, bu haberi hazırlayan, basan, haberin kenarına ciddi ciddi ‘lutfen bu sayfayı çocuklarınıza göstermeyin’ uyarısını yerleştiren gazeteciler ne işe yarar? Yani, kanlı fotoğraflar neşretmenin dışında ne işe yararlar? Neyse...
Türkiye hem mahzun, hem de haliyle asabi bugünlerde. Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporu bir hazım problemine sebebiyet verdi -ki midemizden boğazımıza doğru vuruyor ekşilik: MHP lideri Devlet Bahçeli’yi gördük miting meydanlarında. Bağırıyor: “Biz dememiş miydik? Nerde Avrupa’nın samimiyeti?”
Öte yandan, gözünü daha değişik bir merceğin arkasına yerleştirmiş ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan D. Dağı. Radikal’de kaleme aldığı yorumda diyor ki: “Siyasal bir iradenin ortada bulunmadığı, Dışişleri Bakanlığı'nı AB karşıtı bir siyasinin üstlendiği bir dönemde sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve aydınların ‘tamamlayıcı’ diplomasi ile AB karar mekanizmalarını etkilemeye çalışmaları bir zorunluluk. Bu, aslında bir avantaj bile olabilir. Avrupa Birliği'nin siyasal liderler ve kurumlar kadar toplumsal katmanlardan gelen taleplere de duyarlı olacağını unutmayalım. AB hedefinin toplum katmanlarında ‘içselleştiğini’ görmek AB açısından daha değerli olabilir ve Türkiye'ye ilişkin kanaatlerini olumlu yönde etkileyebilir. AB'nin asıl duymak istediği ‘resmi’ değil ‘sivil’ Türkiye'nin ne düşündüğü, ne istediğidir. Dolayısıyla, Türkiye'nin ‘sivil diplomasi’nin aktörlerini ve araçlarını hızla devreye sokması gerek. Avrupa Birliği'nin Güney Avrupa ülkelerine genişlemesi sürecinde ‘sivil toplum’ nasıl dinamik ve sürükleyici bir rol oynadıysa bugün aynı şey Türkiye için de geçerlidir. Bu girişimler tüm sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri ve aydınları devreye sokan 'topyekûn bir sivil diplomasi' biçiminde olmalıdır.” Kısacası, Komisyon’un İlerleme Raporu’nun, her şeye rağmen, sivil toplum için “teşvik edici” olabileceğini söylüyor Doç. Dağı.
Kafamız karmakarışık, hafta sonuna giriyoruz. Pazar’a kadar yaz, sonrası soğuk.
Bir ‘of’ daha çeksek... karşıki dağlar sıkılır artık.
Devamı haftaya...