No.181 - DB, Esso'ya karşı!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Ve merhaba Dünya Bankası! Günaydın! Dünyamıza hoşgeldin!

Zihinlerine âni bir “küşayiş” gelen DB yetkililerinin, birdenbire geç bir “aydınlanma çağı”na girdikleri anlaşılıyor: Kendileri aydınlandıkları gibi, zehir zemberek bir rapor yayınlayarak biz sefil ölümlüleri de “dünyanın karanlık yüzü” hakkında aydınlatmaya karar vermişler.

Raporumuzun adı “Dünya Kalkınma Raporu 2003”. Ama, aldanmamak gerek: Mesele kalkınmakla olduğundan daha çok, “kalkışmak”la ilgili gibi görünüyor. Çünkü eğer, değerli uluslararası bankacıların, kalkınma uzmanlarının işbu raporda öngördüklerinin bir bölümü bile gerçekse, yalnızca yaşayanların değil, yaşayan ölülerin de değil, bütün ölülerimizin de mezarlarından fışkırıp ayaklanmaları dahi yetmeyebilir vaziyeti kurtarmak için. Mevcut üretim ve tüketim tarzını kökünden değiştirip yepyeni bir insan toplumu haline gelinmemesi halinde (hem de derhal!), ortada toplum moplum, insan minsan, doğa moğa kalmayacağını ifade ediyor koskoca resmi rapor.

Raporda, akıl almaz bir keşif var: DB, doğada yaşadığımızı, doğaya bağımlı yaratıklar olduğumuzu keşfetmiş! Ve diyor ki, “mevcut siyasalar hemen değiştirilmez ise, dünya çapında muazzam bir çevre felâketi olacak, tam bir toplumsal çöküş başlayacak ve tüm insanlar için sefilane hayat standartları ortaya çıkacak.” (Allah’tan Dünya Bankası gibi dünyaca saygın bir kurum söylüyor bunları, yoksa, mâlûm, gene palavracı yeşil tefrikacılarınızın başına patlayacaktı kabak -- Teşekkürler DB!)

DB’nin ikinci büyük keşfi de şaşırtıcı: Ekonomik büyüme, yoksulluğu gidermek için şartmış. Ama, küresel eşgüdüm ve yerel eylem olmazsa (DB, sivil toplumun sloganlarını da intihale başlamış artık, görüyorsunuz) sosyal gelişme ve kalkınma yolundaki kazanımlar, büyüyen kalabalıkların ve sürdürülemez ekonomik gelişmelerin baskısına dayanamayıp çökermiş.

“Kalkınma”yı “kalkışma”ya dönüştürecek minik sorunlardan bir-ikisi şunlar: Varoşların istilâsı altında işlevlerini hepten yitirmiş kent kâbusları, iğrenç suları kallanmak zorunda kalan “lâğım faresi” gibi insancıklar, korkunç eşitsizliklerin doğurduğu korkunç çatışma ve savaşlar, elimizde avucumuzda kalan bir avuç kullanılabilir tarım arazisi ve ilh... Fosil yakıtlarına (araba, kamyon, uçak, füze, fabrika) yaslanan üretim ve tüketimden dolayı “biyosfer’in karbon diyoksit gibi gazları massetme kapasitesini iyice yitirmesi... küreyi cehenneme döndürecek küresel ısınmayı pompalayan sera gazları...Yalnızca yarım yüzyıl içinde tamamen çöplüğe çevrilmiş iki milyon hektar toprak (tüm tarımsal arazinin, otlakların ve ormanlık alanların neredeyse dörtte biri!); kırk yıl içinde beşte biri temize havale edilmiş yağmur ormanları ve – kemerlerinizi bağlayın! – canlı çeşitlerinin üçte birinin yeryüzünün yalnızca yüzde 1.4’üne sıkışmış ve o da tehlikede olan habitatlarda yaşamak zorunda kalmış olması!

Çevreyle beraber elden giden bir başka şey de, adalet duygusu. Zengin-fakir ayrımı “sürdürülemez” bir noktaya hızla gitmekte.

Bunları söyleyen raporun son şaşırtıcı tespiti de şu oluyor: Bu trendler böyle gidemez! (Aferin DB!) “Önümüzdeki 50 yıl içinde 140 trilyon dolar yıllık GSMH yaratacak olan dünya, şimdiki üretim ve tüketim kalıpları içinde dayanamaz – bu kadar basit.” Nick Stern, söylemiş bunu. Kendisi DB’nin baş ekonomisti.

Peki, dayanmak (hadi illâ bürokratik dili kullanacaksak, ‘sürdürülebilir kalkınma’ sağlamak) için ne yapmak gerek? DB’nin bu konuda dört net önerisi var:

1. Fakir ülkeler yolsuzluk yapmasın, demokrasiyi ve katılımı gerçekleştirsin, saydam olsun, bunlarla ilgili kurumları kursun;

2 .Zengin ülkeler bencilliğe son versin, yardımı artırsın, ihracat bariyerlerini kaldırsın, teknoloji transferine izin versin, enerji üretkenliğini artırsın, tarımda verimi yükseltsin;

3. Sivil toplum örgütleri desteklensin, onların yoksul ve zayıfların sesi olmasına, bağımsız denetim yapmasına destek verilsin;

4. Özel şirketler, gündelik faaliyetlerinde sürdürülebilirliğe ağırlık versin, kâr peşinde koşmanın yanı sıra çevreyi ve toplumu korumaya da yönelsin...

İşte DB’nin en büyük keşfi de bu noktada: Bu 4 hayatî çözüm önerisinin dördüne de ulaşılamayabilir!

Neden? DB’ye göre, 4 hayatî engel var da ondan:

1. Aşırı tüketimden kimse vazgeçmiyor;

2. Genleriyle oynanmış tohumları satmaktan Batılı zengin ülkeler ve Batılı büyük şirketler vazgeçmiyor;

3. Zengin ülkeler lehine, yoksulların da aleyhine çalışan fikri mülkiyet (telif) hakları sisteminden Batılı zengin ülkeler ve Batılı büyük şirketler vazgeçmiyor;

4. Yoksullardan zenginlere oluk oluk akan insanlar (göç) konusunda: Batılı zengin ülkeler onları istemiyor; Yoksul ülke insanları da göç etmekten vazgçmiyor.

DB herşey iyi olsun istiyor, kısacası; tefrikacılarınız da tabii öyle olsun istiyor, ama en azından şimdilik herşey iyi gitmiyor gibi sanki.

DB raporunda, memleketimizde de işlerin çok iyi gitmediği tespit edilmiş maalesef: Türkiye, geçen yıl, ekonomisinin yüzde 7.8 daralmasıyla dünyanın en fazla küçülen dördüncü ülkesi; 116 milyar dolarlık dış borçla dünyanın en borçlu yedinci ülkesi; uluslararası yoksulluk sınırı altında yaşayan yüzde 18’lik nüfusuyla da dünyanın en eşitsiz gelir dağılımlı ülkeleri arasında “yükselen değer”.

Kalkınma, kalkışma, kıyaslama derken, BM’in bir başka kuruluşu olan Kalkınma Örgütü (UNCTAD) ilginç bir kıyaslama raporu yayınlamış: Dünyanın en büyük yüz ekonomisi arasında Batılı ülkelerin dev şirketleri de yer alıyormuş: ABD, Japonya ve Almanya’nın gayrısafi milli hasılalarda ilk üç olarak başı çektiği bu büyük ekonomiler listesinde Türkiye henüz 22. sırada bulunuyor...Dünya petrol devi Exxon-Mobil şirketi, 63 milyar dolarlık vergi öncesi kârıyla 45. Sırada. Türkiye’nin henüz arkasında, ama Pakistan’ı geçmiş durumda meselâ. Dünyanın küresel ısınma veya iklim gibi sorunları olmadığı, ya da bu sorunların hiç de ön planda gelmediği propagandasını dünya çapında yürüten Exxon-Mobil (ya da Avrupa’daki adıyla Esso), böyle sorunları gündeme getirmek isteyen Johannesburg Dünya Zirvesi’ne katılmayan Başkan Bush’a da alkış tutmuştu geçenlerde. Exxon-Mobil de herşey iyiye gitsin istiyor elbette dünyada, ama onun öncelikleri farklı. Bir yöntem farkı var yani anlayacağınız.

Ürkek tefrikacılarınızı şimdi aldı mı bir korku: Ya koca Esso ile koca DB’nin arası açılırsa şimdi, bu rapordan sonra?

Vallahi taş yağacak başımıza.

Devamı yarın...