No.165 - 'Kırmızı Alarm'

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Evet, Akşam gazetesinin manşetinde yazıldığı gibi “Kırmızı Alarm” ya da Star gazetesinin manşetini alıntılarsak “Savaş Hali”.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve en nihayetinde Cumhurbaşkanı, 29 Temmuz Salı günü sabah saatlerinden itibaren hummalı bir diplomasi trafiğine girmek zorunda kaldılar.

Sebep?

ABD Büyükelçisi Robert Pearson, Başkan Bush’un Irak’a yönelik operasyonuyla ilgili olarak ülkesinin Türkiye’den taleplerini, Dışişleri Bakanlığı’ndan Müsteşar Uğur Ziyal’a sıralamıştı. Yani, Milliyet gazetesinin haberine göre ABD, “Türkiye’ye kara birlikleri konuşlandırma” ve “İncirlik dışındaki hava üslerinin ABD savaş uçaklarına açılması” için izin istemişti.

Taleplerin iletilmesinden sonra Ankara’daki trafiği gene Milliyet gazetesinden aktaralım:

• 11.00: Pearson, Dışişleri Bakanlığı’nda Müsteşar Uğur Ziyal ile görüştü.• 11.30: Başbakanlık Konutu’nda Ecevit, Kıvrıkoğlu ve Gürel bir araya geldi.• 12.00: Müsteşar Ziyal toplantıya katılarak Irak brifingi verdi.• 13.00: Şükrü Sina Gürel Köşk’e çıktı.• 15.30. Kıvrıkoğlu, Gürel ve Ecevit tekrar bir araya geldi.• 16.00: Ecevit, Kıvrıkoğlu ve Gürel, Sezer’le görüşmek için Çankaya Köşkü’ne çıktılar.• 16.30: Ecevit ve Gürel Köşk’ten ayrıldı. • 17.00: Çakmakoğlu Ecevit’le görüştü.• 17.00: ABD Büyükelçisi Pearson, Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal ile ikinci kez görüştü.• 17.30: Çakmakoğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye gelişmeleri aktardı.• 18.00: Pearson, Genelkurmay Karargâhı’nda 2. Başkan Yaşar Büyükanıt’la yarım saat görüştü.

Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, taleplerin kabul edilmesi halinde, hükumetin TBMM’den yabancı askerlerin Türkiye’ye konuşlandırılması ve yurtdışına asker gönderilmesi konusunda yetki istemesi gerektiğini vurgulamış. Milliyet’in haberi şöyle devam ediyor: “Kıvrıkoğlu’nun uyarısını da dikkate alan Ecevit’in, seçim kararını vermiş Meclis’in tatilde olacağı ve bir daha toplanmasının mümkün olmayacağını dikkate alarak yetki istemesi bekleniyor."

Bu, biraz tuhaf bir değerlendirme doğrusu. Çünkü, burnunun dibinde savaş olan bir ülkenin meclisinin nasıl olup da tatilde olabileceği sorusunun cevabı hiç açık değil maalesef. Bir de, sahiden seçim olabilecek mi bakalım? Anayasa’nın, savaş halinde seçimlerin 1 yıl ertelenebileceğini öngören 78. maddesi işletilebilir pekâlâ... Ve bir de, bir de, savaş bulutlarının kararttığı ufukların altında Avrupa Birliği’ne üyelik yolundaki adımların atılabilmesini bekleyebilir miyiz? Radikal gazetesinin birinci sayfasından duyurduğuna göre çok da olumsuz bir hava yok:

3 Kasım’da erken seçime gidilmesine ilişkin karar komisyondan geçti, bugün (31 Temmuz) Genel Kurul’da oylanacak. Avrupa Birliği'ne uyum paketi de, MHP komisyonlarda yalnız kaldığı için büyük bir hızla ilerliyor. Komisyonlarda bir de sürpriz vardı: İş Güvencesi Yasası’na ilişkin tasarı da bir madde olarak pakete eklendi. Anayasa Komisyonu, MHP'den başka, AKP ve SP'nin ret oylarına rağmen, idam yerine müebbet getiren AB paketinin 1. maddesini kabul etti. Milli Eğitim Komisyonu da Kürtçe kurs izni getiren maddeyi kabul etti. Paket hafta sonu Genel Kurul’a inecek.

‘Genel Kurul’un ise bir ‘siyasi irade’ gösterisi olup olmayacağını, ‘samimiyet sınavı’ndan geçilip geçilemeyeceğini ise hep birlikte göreceğiz.

Ancak, Büyükelçi Pearson’ın birdenbire Dışişleri Müsteşarı ile görüşmesi ve diplomatik trafiğin hızlanmasının ardından Türkiye’nin seçim ve AB haberlerinin gündemden düşeceklerine; bunların yerine Türkiye’nin savaşta olduğunun haberlerinin artacağına hiç kuşku yok.

Nitekim, olup bitenlere ek olarak şunları da duyuruyor Hürriyet gazetesi: “Olası Irak operasyonu öncesi 15 kişilik Amerikan güvenlik yetkilileri ve uzmanlar ekibi, Ankara’ya geçen Cuma günü gizlice gelerek, Scud füzelerine karşı Patriot kalkanı çalışmalarını başlattı.” Ve ayrıca, “Amerikalı uzmanlar, ABD’nin uluslararası terörizmle mücadele için Gürcistan’a yerleştirdiği askeri gücünün de, Irak’a yönelik operasyonda devreye gireceğini belirttiler.”

Putin G-8’de, Gürcistan devrede! Uydu değil mi?.. Mamafih, ABD uysa da, uymasa da vuracağını söylüyordu. Vakıa, bunu Wolfowitz Türkiye’deki diplomatlara söylemişti, ama olsun. ABD’nin yapacakları Türkiye’ye uymuyorsa uyum sorununu aşmak herhalde Amerikan yönetiminin işi olmayacaktır. Onlar, ne de olsa, pek meşguller şimdi. Detayları düşünüyorlar; ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, New York Times gazetesindeki demecinde, sadece hava saldırısının yetmeyeceğini, çünkü Irak’ın kitle imha silahlarını seyyar laboratuvarlar ile toprağın derinliklerinde sakladığını söylemiş. Binlerce asker mi gerekecek yani?.. Katar’dan, Ürdün’den, Kuveyt’ten, Türkiye’den?.. Peki, ama BM’nin kıdemli silah denetçileri Scott Ritter, Hans von Sponeck ve hatta Rolf Ekeus, Irak’ın kitle imha silahları kapasitesinin imha edildiğini ve bu ülkenin komşuları için de, dünya için de bir tehdit teşkil etmediğini söylemiyorlar mı?

Rolf Ekeus deyince, bir iki cümle daha ilave edelim. 1991 – 97 yılları arasında BM Silah Denetim Ekibi Unscom’un başında bulunan İsveçli diplomat Ekeus, İsveç Radyosu’na yaptığı açıklamada, denetim heyetinin ABD ve başka ülkeler tarafından manipüle edildiğini resmen söylemiş. “Gelecekte doğrudan askeri müdahale gerekçesi olarak kullanılabilecek krizler yaratılabilsin diye kışkırtmalarda bulunuldu,” diyor Ekeus. Amerikalılar’ın, Unscom’un görev alanının dışında kalan bölgelerle ilgilendiklerini anlatıyor. Saddam’ın nerelerde bulunduğuyla da çok ilgilenmişler Amerikalılar, ama o kadar çok ilgilenmişler ki, “Ancak, onu şahsen hedef almak isteyen birisi bu kadar ilgilenebilirdi," diyor Ekeus.

Neyse...

ABD, Irak’a saldıracak. Birleşmiş Milletler’den onay falan da beklemeyecek; böyle bir onayı alabileceği de yok zaten. ABD, Irak’a saldıracak. Çünkü, Başkan Bush’un işleri hiç iyi değil. Çünkü, aralarına en son Merril Lynch ile Motorola’nın da isimlerinin eklendiği mali skandaller yüzünden, kamuoyu desteği 11 Eylül’den sonra ilk defa yüzde 69’a inmiş durumda. Çünkü, CNN/USA Today/Gallup ortak araştırmasında, Başkan Bush’un, şirketlerin çıkarlarını ortalama Amerikalı’nın çıkarlarından daha çok önemsediğine inanıldığı sonucu çıkıyor. Üstelik, Kongre’den apartopar geçirilen sahtekârlıkla mücadele kararnamesinin samimiyetine inanılmıyor pek; hele Bush’un ismi Harken ve yardımcısı Cheney’nin ismi Halliburton ile ilgili olarak tekrar gündeme gelmişlerken. Hele hele, Halliburton’ın yan şirketlerinin, Cheney’nin yöneticiliği zamanında hem İran, hem de Irak ile iş yapmış olduğu ortaya çıkmışken... Evet, ‘şer mihveri’ ülkeleriyle!..

Irak savaşı, Bush’un yıpranan itibarını kurtarır mı? Bush yönetimi, ‘think-tank’ kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’ne göre, müttefiklerince “kibirli”, “riyakâr” ve “kendine gömülmüş” bulunuyorken yeni bir saldırı zevahiri kurtarır mı dersiniz?

Peki, savaşın Amerikan ekonomisine etkisi nasıl olur? Körfez Savaşı’nın 60 milyar dolarlık bütçesini Suudi Arabistan, Kuveyt ve Japonya ile paylaşan ABD, bu sefer tek başına giderse savaşın keyfiyetini de tek başına karşılayacak demektir. ABD ekonomisi aksırırsa biz fani dünyalıların ekonomileri ne olur?..

Ama bunları düşünecek zaman değil; sırada ‘haydut devletler’ tanımına şıpın işi uyuveren bir devlet daha var, diyor Guardian gazetesi: İran!

Devamı yarın...