Niyazi Zorlu

Dinleyicilerimizden
-
Aa
+
a
a
a
Sevgili Ömer Madra,
 
Ben Niyazi Zorlu. Umarım hatırlıyorsundur. Açık Radyo'nun kurulduğu günlerde beraber çalışmıştık, haber servisinde çalışmıştım ve ayrıca 1001 Gece Masalları'nı Adnan Acar'la birlikte radyoya uyarlamıştık. Aradan epey zaman geçti.
 
Günlerdir radyoyu dinliyorum. Sizinle gurur duyuyorum.
Bana ilham ettirdiğiniz yazıyı ekte sunuyorum.
 
Selamlar. Sevgiler.
 
 
 
 

İKTİDAR LEŞ KOKUYOR

 

Afedersiniz, osurmak insan-hayvan her memeli canlıya doğanın bahşettiği bir eylemdir. İnsan bedeni yeme içme faaliyetlerinden arta kalanları katı, sıvı ve gaz halinde dışarıya salar. Bunları her halleri –malum- pis kokar, herkes bu meretleri kapalı yerlerde, mesela "gider evlerinde yap"arlar. Ortalığa pislenmez. İnsanın yüzüne karşı osurulmaz. Kamuya açık yerlerde osurmak hoş görülmez; "osuralım mı osurmayalım mı" diye bir refarandum yapılsa halkın herhalde yüzde 99.9’u "hayır, osurmayalım" cevabı verir. Ne de olsa herkese kendi kokusu güzel gelir, ama kimse başkasının kokusunu çekmek zorunda değildir. İnsan arada bir geğirir gibi kaçırır, bu durumda yabancılar arasında bulunanlar ve utanmayı bilenler hemen özür dilerler, yüzleri kızarır, hatta ufak tefek tramvalar yaşarlar; aile ve dostlar meclisi arasında bulunanlarsa işi şakaya vururlar. Çünkü bunu kaldıracak tek yer dost meclisleridir, evdir.

 

İnsan sokakta yürürken de hafiften salabilir ama bu durumda dahi çevresini kolaçan eder, rahatsızlık vermemek adına başkalarından uzak durmaya çalışırlar. Evet, osurmak ahlaki bir meseledir, dünyaya ve hayata nasıl baktığının mühim belirtilerinden biridir.

 

Öte yanda osurmayı marifet sayan yılışık, pişkin kişiler de vardır. Bunlar dünyayı iplemezler, kimseyi takmazlar. Hatta osururken olabildiğince gürültü çıkarmaya çalışırlar. Bunlar kamuyu kendi evleri gibi görürler. Bunlar için ülke doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine hep babalarının malıdır, buralarda kendilerinin osuruğuna bayılan insanlar yaşarlar. Babalarının malı olamayan yerleri de (mesela İzmir, mesela Tunceli, Diyarbakır) nasıl mülkiyetime geçiririm diye uğraşıp dururlar. Bunlar mahalle köşelerinin jilet izli bıçkın delikanlılarıdır, ailelerinin el üstünde tutup şımarttığı çocuklardandır, bunlar 3 defa 300 defa yüzde 50 ile iktidara gelenlerdir. Onlar diğer yüzdelere (%) yüz vermezler, yüzlerinde osurmanın (iktidar olmanın) hazzı, omuzlarını silkip "sana mı soracağım yahu, sen kimsin böcek!" derler. "Keyfimin kahyası mısın! Ben var ya ben, bu topraklara yüz yılda bir gelmiş biriyim, ben seçilmişim, çılgın projelerle şehirleri talan ederim, doğayı santrallerle çizerim, nükleer santrallara boğarım, boğazına kadar betona batmış Boğaz’a üçüncü köprüyü Yavuz Sultan Selim edasıyla kurarım. Hangi yüzle, yüzde ile hesap soruyorsun sen bana!?"

 

Bunların osurukları zehirlidir. Bunlar medyasıyla, kurmaylarıyla, danışmanlarıyla zehirli osuruklar salmaya mahkûmdur. O osurukları salan götler yerine burunları suçlamaya teşnedirler. Bunlar insanların patlamış gözlerini, yarılmış bedenlerini görmezler, tv’lerde kimseye göstermezler.

Demokrasi osuruk kokuyor, demokrasi leş kokuyor bu ülkede. Hak arayışlarının, hak taleplerinin bir kişinin dudağından çıkacak iki kelimeye göbekten bağlı olduğu, herkesin bir ağıza baktığı sistemlere demokrasi denmiyor.

Öpüşen gençleri ihbar etmekten, Başbakanlığın, devlet adamlığının gereklerini yerine getireyemeyen birine demokrasiyi yedirmeyiz.

Ekonomiyi kalkındırdık derken hayat kalitesini yerin dibine sokan bir rantiyeye demokrasiyi yedirmeyiz.

Ölenler, yaralananlar, kırılan kalpler yerine kırılan çerçevelerden bahseden bir ŞEYe demokrasiyi yedirmeyiz.

Çıkardıkları pis kokularla kendini savunmaya mahkum bütün OSURGAN BÖCEKLERİNE duyurulur.

 

Niyazi Zorlu (Yazar)