Hekimler, sağlık sektöründe son yıllarda hızlanan baş döndürücü dönüşümü yorumlama ve kendi konumlarını belirlemede zorlanıyor. Bilgi toplumu, sağlığı piyasalaştırıp alınır satılır meta haline dönüştürdükçe hekimin mesleki konumu da değişiyor. Öznesi insan olan bir mesleğin uygulayıcısı olmaktan çıkıp hastalar ile birlikte sisteme para kazandıran nesnelere dönüşmenin sancısını yaşıyorlar. Sağlık hizmetine ulaşmada tıkalı kanalları açarak pazarı büyütmeye çalışan yeni sistem hastalara daha çok sağlık hizmeti sunuluyormuş görüntüsü vererek toplumdan destek almayı da başarıyor. Verilen sağlık hizmetine ve harcanan onca paraya karşın toplumun ne kadar sağlıklı olduğu henüz sorgulanmıyor. Her ne olursa olsun, sağlık alanında yaşanan paradigma değişikliğini okumak, yorumlamak ve topluma anlatmak yine hekimlere düşüyor.
Hekimlerin kafa karışıklığı pozitif bilim ve hümanist dünya görüşü ile yaşanan dönüşümü açıklamakta zorlanmasından kaynaklanıyor. Hastayı nesneleştiren ve ticaretin öncelikleri içine hapseden bu sistemin hümanist olma amacı olmadığı gibi sadece karlılık getirdiği oranda pozitif bilime gereksinimi var. Geçtiğimiz yüzyılın tarım veya sanayi toplumu paradigmasının şekillendirdiği hekimlik mesleği yaşanan dönüşüm ile sınıfsal köklerini de yitiriyor.
Günümüzde hekimlerin batıda sınıfsal anlamda küçük burjuva kökenli olmasından söz edilebilirken ülkemizin de içinde bulunduğu doğu toplumlarında genel olarak feodal görüntülü olarak görev yaptıklarını izliyoruz. Batı’da sanayi ve ticaret burjuvazisi gereksinim duyduğu nitelikli işgücünün sürekliliğinin ve niteliğinin korunması için hekim bulundurma gereksini duymuş, sağlık sistemi bu beklenti doğrultusunda şekillenmiştir. İşgücünün sağlanması ve korunması için istihdam edilen hekimlerin küçük burjuva görüntüsü, emek eksenli politikalardan uzak durması, elitist tavrı biraz da sanayi burjuvasinin kanatları altında olmasından kaynaklanmaktadır.
Tarım toplumlarında ise feodal yapının gereksinim duyduğu işgücünün sürekliliği ve niteliğinin korunması amacıyla hekimler yine feodal sistemin sunduğu hizmet olarak görev yapmıştır. Adı sanı duyulmuş pek çok doğu kökenli hekimin ait olduğu feodal ailenin adı ile anılması, ağa çocuklarının hekim yetiştirilmesi biçiminde uygulamalar yaşanmıştır. İstisnai durumlar haricinde ülkemiz hekimlerinin bu alandaki görüntüsünün doğu toplumlarının feodal yapısı ile paralellik göstermekte olduğundan söz edilebilir. Sanayileşmede geri kalmış yeni Cumhuriyetin mevcut feodal yapıyı devlet içine entegre ederek devletçilik ve sosyal devlet anlayışı ile kalkınmaya çabalaması sürecinde hekimlerin de devletçi feodal görüntünün kanatları altında hizmet ürettikleri söyleyebiliriz.
Her ne şekilde olursa olsun batıda küçük burjuva, doğuda feodal görünümlü hekimlerin, bilişim iletişim devrimi ile birlikte piyasalaşan sağlık sisteminde sınıfsal temellerini yitiriyor olduğunu, mesleğin biçim değiştirdiğini görüyoruz. Kıdemli hekimler meslekte yozlaşma veya deformasyon olarak tanımlasa da yaşanan özetle budur.
Bilgi toplumunun ürettiği piyasalaşan sağlık sisteminde hekimlerin bilgi, donanım, deneyim ve hatta hikmetlerine gereksinim azalmaktadır. Sağlık hizmeti veriler, tahliller, görüntüler üzerinden bir tür veri işlemeye dayalı teknik hizmete dönüşmektedir. Süreç, hekimi teknoloji uygulayıcısı olarak yeniden tanımlamakta, bilişim iletişim toplumunun işçisi, bir tür emekçi durumuna dönüştürmektedir. Ameliyatları yapan robotlardan tutun, eldeki veriler ile olası tanıları gözden geçirip tedavi planlayabilen bilgisayarların olduğu böylesine gelişmiş ortamda bilgi ve deneyimli hekimlerden çok standartlara uygun veri işleyebilen teknik eleman beklentisi olduğu açıktır. Bunun için burjuva görüntülü elitist veya feodal görüntülü yukarıdan bakan dayatmacı hekimlerden çok, sanayi toplumunun başlangıç yıllarındaki köleleştirilmiş teknik iş gücüne gereksinim duyulduğu artık her ortamda hissediliyor. Sağlık işletmelerine dönüşen hastanelerin Taylorizm ve Fordizm’i hatırlatan seri üretim yapar hale dönüştürülmesi yanı sıra “çalıştığın kadar kazan, sisteme kazandırdığın paradan prim al” biçiminde yönlendirmeler yapması sanayileşmenin ilk yıllarındaki o acımasız süreci hatırlatıyor.
Bilgi toplumunun işçi sınıfına dönüşen hekimler geçmiş birikim ve dünya görüşleri ile yaşananları anlamlandırmakta güçlük çekmektedir. Üstelik bu yeni düzenin işçileri olarak emek mücadelesi yapmak zorunda olduğu görülmesine karşın yitirilen sınıfsal kökenler nedeniyle mücadeleden uzak duran hekimlerin hak kaybına uğraması, giderek köleleştirilmesi hatta hukuki ve ekonomik yaptırımlarla kontrol altında tutulması kaçınılmaz görünüyor.
Bileşim iletişim toplumunun donanımlı teknik işgücü olarak yeniden tanımlanan hekimler bu yeni paradigmada geleceğin emek eksenli mücadelesinin örgütlemek, sendikal faaliyetler tarihini gözden geçirip meslek tabanlı örgütlü mücadeleyi başlatmak zorundadır. Kitlelerin sağlık üzerinden sömürülmesinde hekimleri köleleştirilmiş ucuz işgücü olarak kullanmayı amaçlayan yeni toplum modelinde Malpraktis yasası, mesleki mali sorumluluk sigortası gibi havuç ve sopa taktiğinin gündemde olması biraz da bundandır.
Sanayileşmenin ilk yıllarında yaşanan emeğin köleleştirilip sömürülmesi sürecini şimdi bu yeni toplum modelinde hekimler ve diğer sağlık çalışanları yaşamaktadır. Üstelik bilgi toplumunun henüz başında olduğumuz düşünülürse bu yeni paradigmanın sağlık gibi pek çok insani kavramı metalaştırıp piyasalaştırmayı deneyeceğini de öngörebiliriz. Sözgelimi yakın bir gelecekte hukuk sisteminin piyasalaşması ile hakların alınıp satıldığı, metalaştığı bir dünyada bu kez hukukçuların hekimler ile kol kola meslek tabanlı eylemler örgütlediğini görürsek şaşırmamalıyız.
Yaşanan değişim ve dönüşüm kaçınılmaz gibi görünse de insan odaklı bir dünyada yaşamayı arzulayanların örgütlü mücadelesi birkaç yüzyıl önce olduğu gibi dönüşümün acımasız yanını frenleyebilir. Sınıfsal kökenlerini yitiren hekimler, bilgi toplumunun işçileri olarak örgütlenmek ve insani öze sahip çıkmak için direnmek durumundadır. Sanayileşme ile başlayan işçi hak ve mücadelesi süreci göz önüne alındığında girişilecek mücadelenin hayli güç, yıpratıcı ve sabır gerektirdiği açıktır.