11 Eylül 2005Mahmut Alnıak
Güz güneşinin Kars'ı pırıl pırıl bürüdüğü o serin cuma sabahında televizyonu açınca, uzun bir masada resmi kıyafetleri içinde yan yana oturan Kenan Evren ve dört kuvvet komutanıyla burun buruna geldim. Kenan Evren kağıttan azametle okuduğu konuşmasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin darbe yaptığını ve yönetime el koyduğunu duyuruyordu. Darbe sözcüğünü duyunca dehşetle irkildim. Devrim hayallerimin bittiğini düşünerek telaşla telefona koştum. Dışarıda ne olup bittiğini öğrenmek istiyordum. Ancak telefon cevap vermedi, hatları kesmişlerdi. Telefonu yerine bırakıp pencereye gittim. Evimizin önünden geçen caddede tek bir insan yoktu. Cadde kasvetli bir sessizlik içindeydi. Durup sessizliğe kulak kabarttım. Ürkünçtü. Tarihi Kars Kalesi'nin yamacındaki evimizden bir kartpostalın içindeymiş gibi görünen şehre baktım. Şehir sanki gece boşalmıştı, bir harabe görünümündeydi. Solun kalesi olarak ünlenen o koca Kars, televizyondan duyduğu sokağa çıkma yasağına itaatkârca boyun eğmiş ve kendisini evlere hapsetmişti! Sokağa çıkma yasağına öğleden sonra saat dörtte ara verilinceye kadar Kars'ta yaprak kımıldamadı. Korku sadece Kars'ı değil, kefen gibi tüm Türkiye'yi sarmıştı. Darbe olduğunda kimse, darbeyi tanımıyorum, demedi. Bizde böyle demokratik bir gelenek yoktu. Siyasetçiler, aydınlar, hiçbirimiz bu cesareti gösteremedik. Kars'ta gözaltına alındığımda siyasi şubenin komiseri beni öldüresiye dövdüğünde ve saçımı yolup yolup bana yedirdiğinde ona karşı koymamıştım. Sadece fazla zarar görmeyeyim diye başımı korumaya çalıştım. Oysa sokaktaki biri bana saldırsa karşı koyardım. Erzurum Askeri Cezaevi'ndeyken, 35 gün boyunca her gün birkaç seans yapılan ve omurga kemiğimin kırılmasına neden olan asker işkencesine de sadece acı çığlıklarla cevap verdim. Hadi diyelim ki, bizler gençtik ve korktuk. Ya koca parti liderleri! Toplumu yıllarca arkalarından sürükleyen liderlerin, 12 Eylül günü askerlerin önünde öyle boynu bükük cezaevi yoluna koyulmaları çok hazin bir tabloydu. Oysa Şili Devlet Başkanı Allende, darbecilerle çarpışarak öldü. Yıllar sonra Rusya'da darbe olduğunda, Yeltsin darbecileri tankın üstüne çıkarak püskürtmüştü. Yeltsin'in tankın üstüne o vakur çıkışını televizyonda izlediğimde kendimden utanmıştım. İşte o gün, Türkiye'de bir daha bir darbe olursa ölme pahasına darbeye karşı çıkacağıma kendi kendime söz verdim.
Darbe potansiyeli güçlü Bazıları, gelecek bir darbeden söz ettiğim için beni karamsarlıkla suçlayabilirler. Ama tereddütsüzce belirtmek isterim ki, Türkiye darbe potansiyeli her zaman güçlü olan bir ülkedir. Bunu bütün parti yöneticileri de biliyorlar. Yoksa Genelkurmay'ın temel siyasi konularda bu kadar etkili olması nasıl izah edilir? 12 Eylül öncesi solcuları, bizler, kendi grup çıkarlarımızı halkın genel çıkarlarının üstünde tuttuk. Kısır çekişmeler ve tartışmalarla zaman geçirip asli görevlerimizi unuttuk. Yıllarca Sovyetler Birliği'nin emperyalist olup olmadığını tartıştık. İçimizde o aptal tartışmayı kesecek akıllı bir adam çıkmadı. Hele o, sonu bir türlü gelmeyen faşizm tahlilleri... Milletvekilliğine karar verdiğimde cezaevindeydim. Seçim lafının tuhaf kaçtığı günlerdi. 1981 yılının haziran ayında, eskiden at ahırı olarak kullanılan koğuşumuzun avlusunda volta atıyordum. Artık şundan emindim: Halk muhalefeti olmadıkça darbelerin önüne geçilemezdi. Bıkmadan, usanmadan askeri darbelerin halkın ekmeğine, özgürlüğüne.. tüm hayatına verdiği zararlar anlatılmalı ve darbecilere karşı güçlü bir muhalefet oluşturulmalıydı. Darbe özlemcilerine ibret olsun diye de Kenan Evren ve arkadaşları mutlaka cezalandırılmalıydılar. Peki ama nasıl? Bu iş savcıları aşardı. Nasılsa bir gün Meclis açılacaktı. Meclis kürsüsü kamuoyunun en iyi oluşturulduğu bir yerdi. Madem öyle, milletvekili olmalı ve darbecilerin yakasına yapışmalıydım. Darbenin en hızlı günlerinde verdiğim bu kararımı koğuş arkadaşlarıma açıkladığımda şaka yaptığımı sanıp gülmüşlerdi. Erzurum 3 nolu cezaevinde bana karşı girişilen o onur kırıcı hareketler ve işkenceler bu kararımı daha da pekiştirdi.
Milletvekili olunca 1987 yılında yapılan seçimde SHP'den Kars milletvekili seçildim. Seçim propagandamı Kenan Evren ve arkadaşları üzerinden yürüttüm. Ne yapıp edip bileklerine kelepçe taktıracaktım. Ne kadar da safmışım! Meclis çalışmaya başladıktan sonra ilk işim, 12 Eylül darbesi hakkında bir genel görüşme önergesi hazırlamak oldu. 64 milletvekili arkadaşa imzalattığım iki sayfalık önergemi, Meclis Başkanlığı'na gönderilmek üzere partimizin grup başkan vekili Hikmet Çetin'e verdim. İç yönetmeliğe göre böyle bir yol izlemek gerekiyordu. Genel Başkanımız Erdal İnönü ve Hikmet Çetin önergenin verilmesine karşı çıktılar. Önerge iki hafta boyunca parti grubunda tartışıldı. Tartışmaları basın yoluyla kamuoyu da izliyordu. Erdal Bey ikinci haftanın sonunda, sanırım bir cumartesi günü "Grubumuzda hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedefleyen ve yıpratan çalışmalar içine giremez..." dedi. Oysa önergede sadece darbeciler hedeflenmişti. Erdal beyi kimin böyle konuşmaya zorladığını sonraki yıllarda öğrendik. Önerge tartışması böylece noktalanmış oldu. Ama ben arı kovanına çomak sokmaya devam ettim. Kenan Evren ve Konsey üyelerini kürsüde yaptığım konuşmalar ve verdiğim önergelerle sık sık gündeme getiriyordum. Konuşmalarım ANAP'lı milletvekillerinin sert protestoları ile karşılaşıyordu. Beni neredeyse linç edeceklerdi. Her seferinde dizlerim titreyerek kürsüye çıkardım. Darbecileri yargının önüne çıkarması gereken bir Meclis'in onlara böyle kol kanat germesini anlayamazdım. Erdal beyin, Kenan Evren tarafından köşke çağrılıp benim yüzümden tehdit edildiğini, generalin yıllar sonra yayımlanan anılarından okuduk. Kenan Evren 15 Nisan 1988 tarihini taşıyan anısında, benim kendisi ve Konsey üyeleri için söylediğim çirkin sözler üzerine Erdal beyi köşke çağırıp gözdağı verdiğini, onun da: "Bu milletvekilini ben de tutmam, sık sık böyle çıkar konuşur" dediğini yazıyordu. Kendisine karşı konuşulmasına alışmadığı için Kenan Evren'in uykusu kaçmıştı. Sekiz yıl süren milletvekilliğim boyunca Kenan Evren ve Konsey üyelerinin yargılanmaları için çırpınıp durdum. Milletvekilliğim bitince son çare olarak savcılığa başvurdum. Sonra gördüm ki, 12 Eylül darbesine devlet karar vermiş. Kenan Evren ve darbeci arkadaşlarını yargı önüne çıkartamadım, sadece uykularını kaçırdım. MAHMUT ALINAK: Eski milletvekili