Müzmin muhalif

-
Aa
+
a
a
a

29 Kasım 2008Radikal Gazetesi

Chomsky, yaşadığımız çağın vicdanı. Öncelikle dilbilimci. Aynı zamanda felsefe, politika, bilişsel bilimler ve psikoloji alanlarında da yetmişi aşkın kitap ve bini aşkın makalesi olan Chomsky, halen yaşamakta olan insanlar arasında eserlerinden en çok alıntı yapılan kişi olarak da tanıtılabilir pekâlâ. Chomsky'nin hayat serüvenini özetleyebilmek ne mümkün. Hakkında biyografilerin yazılmasına bile karşı çıkmış, kendisini merkeze oturtan anlatılardan duyduğu mahcubiyeti, Türkçe'de 'Bir Muhalifin Yaşamı' alt başlığıyla yayımlanan kitabın yazarı Robert F. Barsky'ye yazdığı bir mektupta şöyle dile getirmiş: "... kişiselleştirilmiş bir çerçeveden hoşlanmıyorum. Dünyada yapılan işler, isimlerini hiç kimsenin duymadığı ve tarih sahnesinden silinmiş, ancak kendilerini bir amaca adamış cesur insanların çabaları sayesinde olmaktadır. Ben onların çabaları sayesinde konuşmalar yapabiliyor, yazabiliyor ve böylece bu çabalara kendi biçimimde katkıda bulunabiliyorum."Avram Noam Chomsky, Çar ordusunda askere gitmemek için 1913'te Rusya'dan Amerika'ya göçen İbranice uzmanı bir babayla öğretmen bir annenin oğlu olarak 1928 yılında Philadelphia'da dünyaya gelir. Sol görüşlü ailesinin desteğiyle araştırmacı kimliği küçük yaşta gelişir. Henüz 10 yaşındayken okul gazetesinde ilk makalesi yayımlanır. İspanya İç Savaşı'nda Barcelona'nın düşüşünü konu eden bu makale, hayatının gerçekten de dönüm noktasıdır. Bu yorumunda Chomsky, İspanya'daki ayaklanmanın yaygın inancın aksine bir başarısızlık değil, anarşist hareketlerin tabandan başlatılması halinde başarılı olabileceğinin kanıtı olduğu inancını belirtir. Daha sonra da düşünsel gelişimini anarşist çizgide sürdürecektir. Daha çocuk yaşında anarşizme duyduğu bu ilgiyi 'şanslı bir kaza' olarak adlandıracaktır: "Sadık bir Leninist olma dürtüsünü hissedemeyecek kadar gençtim. Bu yüzden hiçbir zaman reddetmem gereken bir inancım ya da herhangi bir suçluluk veya ihanet duygum olmadı. Ben her zaman kaybedenlerden, örneğin İspanyol anarşistlerinden yanaydım." Chomsky, hayatı boyunca bağımsız duruşundan taviz vermedi. Hep sorguladı, didikledi, itiraz etti. İlk gençliğinde yaz kampındayken, Amerika Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombaları atarak İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirdi. Kutlamalara katılmadı. Çevresindekilerin sevincini paylaşamadı. Sivillere yönelik bir katliamın bir başka katliamı engellemiş olmasını kutlu bir gerçeklik olarak görenlere karşı çıktı. İnsanın ne olursa olsun kazanan tarafı tutması anlamına gelen bu mantığı daha o zamandan reddediyordu. Yaradılış olarak aslında yalnızlığı seven, münzevi ruhlu bir adam olduğunu söylemesine rağmen toplumsal vicdanı onu eylemciliğe itti. Gerek felsefe ve mantık konusundaki katkıları gerekse eylemci kişiliğiyle kendisini çok etkilemiş olan Bertrand Russel'ı Einstein'la karşılaştırdığı satırlar, Chomsky'nin şu dünyadaki duruşunu en iyi açıklayan ipucu, kanımca: "İnsanlığın karşısındaki ciddi tehlikeler konusunda hemfikirdiler, ancak tepki vermek için farklı yollar seçtiler. Einstein'ın tepkisi Princeton'da oldukça rahat bir yaşam sürüp kendisini çok sevdiği araştırmalarına adamak ve ara sıra birkaç dakika ara verip bir kehanette bulunmaktı. Russel'ın tepkisiyse gösterilere öncülük edip polisler tarafından götürülmek, güncel sorunlar hakkında geniş kapsamlı yazılar yazmak, savaş suçları mahkemeleri düzenlemek vb. şekillerde oldu. Sonuç? Russel o zaman da şimdi de kötülenip suçlandı, Einstein ise bir aziz olarak yüceltildi. Bu bizi şaşırtmalı mı? Hiç de değil?"Chomsky, İsrail devletinin kuruluşuna, sosyalist ön yapılanmanın ve Filistin'in iki uluslu karakterinin devlet sistemi uğruna feda edilebileceği kaygısıyla karşı çıktı. Kısa kibutz deneyimi de ağzında kötü tatlar bırakmıştı. Filistinlilerin haklarını savundu. Antisiyonist bir yahudi olarak aşağılandı. Dönemin Stalinistleri de Troçkistleri de ondan nefret ediyordu. Amerika'nın iç ve dış politikasını kıyasıya eleştirdi. Kennedy iktidarının Küba'ya yönelik terör eylemlerine, Çinhindi'ndeki savaşa, silahlanmaya, Sovyetlerin Çekoslavakya'yı işgaline ve daha birçok zulme karşı çıktı. Savaş karşıtı gösterilerde ön saflardaydı, tutuklandı, tehdit edildi. Nixon'ın ünlü düşmanlar listesine girdi. 11 Eylül sonrası Amerikan saldırganlığına karşı çıkarken ardında 60 yıllık bir mücadele geçmişi vardı. Politik yazılarında yoğun teorik, felsefi göndermelerden kaçındığı için kimilerince ciddiyetsizlikle bile suçlandı. Oysa, onun kendisine nirengi noktası olarak aldığı tek şey, özgürlük etik'i oldu. Ona göre basit gerçekler, entelektüeller, hükümet temsilcileri ve medya işbirliğiyle 'ayak takımını' uzak tutmak için anlaşılmaz bir dilin gerisinde gizlenmektedir. Bilim adamının, entelektüelin devletle ilişkisi üstüne yazılar yazdı. Üniversitelerin toplum içindeki rolünü kıyasıya eleştirdi. Entelektüelin güç arayışı içinde giderek devletinin sözcüsü konumuna oturabilme tehlikesini işaret etti. Bütün dünya, onun ilgi alanı oldu. Haftanın 20 saatini dünyanın dört bir yanından kendisine yollanan mektuplara cevap yazmaya ayırıyor hâlâ. Herkesinkinden uzun ömrü boyunca yılmadan hayatın her alanında karşımıza çıkan baskıcı kurumları deşifre etti. Bir keresinde birlikte tutuklanmış olduğu Norman Mailer'ın tanımıyla, 'nazik, ama mutlak ahlâki dürüstlük havası taşıyan, sert ifadeli, ince uzun bir adam' şimdilerde alaycı bir vurguyla söylendiği gibi müzmin bir muhalif.