Minare Yasağı ve Avrupa'da İslam

-
Aa
+
a
a
a

2 Aralık 2009

www.bianet.org/bianet/dunya/118588-minare-yasagi-ve-avrupada-islam

Geçtiğimiz pazar günü yapılan referandumda minare yasağı, beklenenin aksine, yüzde 57 oyla kabul edildi. Aşırı sağcı "Demokratik Merkez Birliği"  dışında eksiksiz tüm partilerin, daha da önemlisi tüm dini otoritelerin "hayır" oyu verilmesi çağrılarına karşın ortaya çıktı bu sonuç. Bu, durumu daha da ağırlaştırıyor hiç kuşkusuz. Minare üzerinden yürütülen tartışma bir anda, bugüne kadar İsviçre'de pek fazla görülmeyen islam korkusunu su yüzüne çıkardı.

Çok kültürlülüğün reddi ve müslüman karşıtı hareketler

Referandum sonuçları herşeyden önce islama karşı duyulan kuşku ve korkuyu yansıtıyor. Ve bu korku kullanılarak toplumda yabancı düşmanlığı, göçmenlere karşı kin duyguları islam ve islamizm ile özdeşleştirilerek genel kabul görür hale getiriliyor. Bu durum sadece İsviçreye özgü de değil. Başta Hollanda olmak üzere tüm avrupa ülkelerinde benzeri eğilimleri gözlemek mümkün. Hollanda da aşırı sağcı lider Geer Wilder, "terörist ve faşist bir özelliğe sahip olduğu iddiasıyla Kuran'ın yasaklanmasını istiyor. İtalya'da Kuzey Birliği, İskandinav ülkelerinde Danimarka Halk Partisi ve Norveç'te İlerici Parti benzeri taleplerle ortaya çıkıyor. Bu hareketlerin ortak özelliği kendilerini aşırı sağdan ve neofaşizmden ayırmaları. Bunlar daha çok ultraliberalizme yakınlar. Vergilerin düşürülmesi, sosyal yardımların kısıtlanması ve çok kültürlülüğe karşı mücadele adına müslüman karşıtlığına dayalı bir programları var. Avrupa  medeniyetinin ortak değerleri olan hoşgörü, özgürlük ve laikliğe sahip çıkıyorlar ve bu değerlerin çok kültürlülük adına islam tarafından tehlikeye düşürüldüğünü ileri sürüyorlar. Homoseksüellerin haklarını savunma adına islama karşı çıkıyorlar.

Bugün avrupanın diğer ülkelerinde de benzeri referandumlar yapılsa, yapılabilse sonucun İsviçre'dekiyle aynı olması olasılığı çok fazla. Fransa'da hükümet ortakları arasında İsviçredeki sonucu anlayışla karşıladığını ifade eden siyasiler eksik değil. Hükümet kanadında yer alan bir milletvekilinin ağzından "minare islam toprağını temsil eder, Fransa islam toprağı değildir" sözlerini kolayca duyulabiliyor. Popülist sağ ve aşırı sağ da bu durumun farkında. İsviçre referandumundan sonra, yasal değişiklikler yapılarak benzeri referandumların kendi ülkelerinde de yapılabilmesinin önünü açacak yasal değişiklikler önermeye başladılar. Aşırı sağın önü açıldı, buradan kapıyı zorlayacağı çok açık. Fransa'da hükümetin «fransız olmak ne demektir» sözleriyle başlattığı «fransız kimliği» tartışması da aşırı sağa büyük bir fırsat veriyor.

Avrupa'da islamın yeri

Uzun süre homogen bir yapı  gösteren batı avrupa ülkeleri, son 30 yılda yoğun bir göç baskısı altında kaldı. Bu yoğun göç sonucu yaşanan değişim, bu homogenliğin bozulmaya başlaması, bir dizi korkunun kaynağını  oluşturuyor. Bu değişimin etkilerini türk gazetelerinin bazı köşe yazarlarının yazılarından bile izlemek mümkün. "Champs Elysee eski Champs Elysee değil Arap dolmuş, Araplaşmış» cümlesini hatırlamak yeter sanırım.

Bu göçün sonucunda yeni bir toplum oluştu ve oluşuyor. İslam, özellikle yoğun göçün etkisiyle giderek avrupa'da ikinci din haline geliyor. Ama bugüne kadar hiç bir avrupa ülkesi, artık avrupa topluluğunun bir parçası olan islamla ilişkisini netleştirebilmiş değil. İslam adına hareket edenler de bu ilişkinin nasıl olacağını, nasıl olması gerektini ortaya çıkartabilmiş değiller.

Laik temellere dayalı, insan haklarına saygılı bir Avrupa islamı nasıl yaratılacak? Bu tartışma, "batı toplumlarında İslamın yeri" tartışması  geçtiğimiz pazar günü İsviçre'de yapılan "minare referandumu" ve sonuçlarıyla yeniden başladı ama Müslüman kesimi aşağılayarak.

İsviçre'de müslümanlar

Bugün İsviçre'de müslümanların, 7,7 milyonluk nüfusun yüzde 5'i oluşturduğu hesaplanıyor (385 bin). 2000 yılında yapılan son nüfus sayımına göre, müslümanlar nüfusun yüzde 4,25'ini, katolikler yüzde 42'sini, protestanlar ise yüzde 33'ünü oluşturuyor. Müslümanların büyük çoğunluğu Balkan ve Türkiye kökenli. Son olarak bunlara Kosavalılar da eklendi. Fransa'nın aksine arapça konuşan müslüman sayısı ihmal edilebilecek kadar az ve tarihsel olarak sömürgecilikle ilgili sorunları da yok. Ramazan dışında dinin gereklerini çok fazla yerine getirdiklerini de söyleyemeyiz. Örneğin düzenli camiye giden müslümanların oranı en fazla yüzde 15. İçinde yaşadıkları toplumdan din adına önemli talepleri yok. En fazla öne çıkan talepleri, mezarlıklarda ayrı bir bölüm ayrılması. Bu da genellikle yerel yetkililerle görüşülerek çözülüyor. Toplam minare sayısı ise 4.