23 Mayıs 2008Agos Gazetesi
Geçtiğimiz hafta, 15 Mayıs'ta Washington'da yapılan '21. Yüzyılda ABD - Türkiye İlişkilerinin Temelleri' konulu bir toplantıya TÜSİAD da katılmış ve 'Ermeni Meselesi'ne ilişkin bir rapor sunmuştu. Bu raporun önsözünde "Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni vatandaşların I. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını tartışmak üzere yeni bir platform girişimi" içinde olunduğu belirtilmekle kalmıyor, sonunda da "çeşitli platformlar" lafı geçiyor. Anlaşılan, farklı düzlemlerde insanları bir araya getiren bir dizi tartışma imkânı yaratmanın, bugünkü ortamı en azından yumuşatacağı ve herhalde Batı dünyasını daha 'ortada' bir konuma getireceği düşünülüyor. Raporun önsözünde doğruluk payı yüksek olan bir dizi önerme yer alıyor. Meselenin aşırı siyasileşmiş olan doğasının bir yandan Türkiye'nin diğer ülkelerle ilişkilerini "zehirlediği", öte yandan Türkiye'de Batı karşıtı görüşlerin artmasına neden olduğu vurgulanıyor. Ayrıca, yaşanan olaylara 'soykırım' diyen bir yargı kararının olmadığı ve Taşnak arşivlerinin hâlâ kapalı olduğu belirtiliyor. Nihayet, bu tür metinlerde alışık olunduğu üzere, Türklerle Ermenilerin çağlar boyu birlikte yaşamış oldukları, Ermeni cemaatinden birçok devlet adamının yetiştiği, bazılarının Çanakkale'de savaştığı ifade edilerek, o dönemde yaşanan tüm acı ve eziyetleri aynen 'hissettiğimiz' ekleniyor. Buradaki 'doğruluk payı yüksek' tespitlerin biraz derine inildiğinde problemli olduğu söylenebilir. Örneğin Türkiye'nin Batı ile ilişkilerindeki sorunun Ermeni meselesine kıyasla çok daha temel gerilimlere dayandığı, aynı şekilde Batı karşıtlığının da esasta Türk kimliğinin işlevselleşmesiyle bağlantılı olduğu açıktır. 'Soykırım' diyen yargı kararı olmamakla birlikte, eğer yargıya gitseydi nasıl yorumlanacağına ilişkin bir arayışın geçmişte aldığı yanıtın Türkiye'nin resmi görüşüne pek de uygun çıkmadığı da malumdur. Arşivlere gelince; Taşnakların koyu milliyetçi bir tavır içinde, kendi arşivlerini, sadece ideolojik olarak onayladıkları araştırmacılara açtıkları doğru olmakla birlikte, Türkiye'deki asıl arşivin, yani İttihat ve Terakki'nin zabıtlarının tümüyle imha edilmiş olduğunu da zikretme ihtiyacı duyanlar çıkabilir… Ancak, bu noktalar çok da önemli değil. Eğer gerçekten bir 'konuşma' imkânı doğacak ve insanların ezberlenmiş klişelerin ötesinde yüreklerini ve vicdanlarını karşılıklı olarak duyma şansı yaratacaksa, TÜSİAD'ın sonuna kadar desteklenmesi gerekir. Önsözde de belirtildiği üzere, söz konusu 'konuşma'nın olguları dışlayıcı olmaması, kendi ideolojisine uymayan olgusal gerçekler karşısında savunmacı bir tutum almaması ve yaşananların bağlamını göz ardı etmemesi şarttır. Ayrıca, iki yönden de gelebilecek sansürleme çabalarına birlikte direnmek gerekecektir. Ne var ki, TÜSİAD'ın raporuna yazılmış olan önsözde bu olumlu çabayı gölgeleyen bir nokta var. Demokratik ülkelerin, parlamentolar ve başka yollarla yaptıkları girişimleri "Türk halkının suçlanması" olarak tanımlarken, önsözü kaleme alanlar, bunun bir 'soykırım suçlaması' olduğunu ima etmiş oluyorlar. Oysa kimse 'Türk halkı'nı bir bütün olarak böyle bir suçlamayla yargılamadığı gibi, günümüzün Türkiye'sinin zaten böyle bir suçlamaya muhatap olması düşünülemez. Eğer bir suçlama varsa, bu, kendi geçmişiyle yüzleşmekte direnen bir ülke olduğumuz içindir ve Ermeni meselesi bir yana, Türkiye neredeyse her alanda bu eleştiriyi hak etmektedir. Anlaşılan, yüzleşmenin kaçınılmaz olarak 'soykırım'ı ima edeceği varsayımı o denli güçlü ki, TÜSİAD bile bu ayrımı atlamış. Bu tür ayrımları atlamak ise, doğrudan, milliyetçi ideolojinin zihnimize ne denli nüfuz ettiğini gösterir. Çünkü tarihi anlamak, kendi kimliğinizden ve ideolojinizden olabildiğince sıyrılmayı, ona mesafe almayı gerektirir. Tarihi anlamak, yaşananları kendi kimliğinizden bağımsız olarak anlamaktır. Ve bu tarihin her milliyetçiliğe eşit mesafede durmak gibi bir meselesi yoktur. Yani, nesnel olması gereken biziz ve bizim nesnelliğimizin siyaseten nötr bir tarih yaratmayacağını biliriz. Siyaseten nötr, yani iki kimliğin ve iki milliyetçiliğin ortasında duran bir tarih beklentisi, kendimizi mağduriyetin failleri ile özdeşleştirdiğimizi ve o noktadan milliyetçi bir tutumla sıyrılmaya çalıştığımızı ima eder. Ermeni meselesinin ne olduğuna dair 'konuşma'nın bir anlama faaliyeti değil de, siyaseten orta yolu bulma çabası olduğunu sanıyorlarsa, TÜSİAD'ın da maalesef daha çok rapor yazması ve anlaşılamamaktan şikâyetçi olmayı sürdürmesi gerekecek…