Kaynak: Yeşil Gazete
4 Aralık 2014
Lima'da yapılan BM İklim Zirvesi'nin ilk gününden itibaren izlenimleri takip etmek için tıklayın.
Lima İklim Zirvesi’nde 3. gün, iklim bilimi günüydü. Aslında Salı günü IPCC’nin 5. değerlendirme raporunun sentez bölümünün sunumuyla başlayan bilimsel etkinlikler Çarşamba günü de devam etti.
Önce sabah Dünya Meteoroloji Örgütü düzenlediği basın toplantısında 2014’ün tüm zamanların en sıcak yılı olduğunu ilan etti. Ardından İngiltere’nin resmi iklim bilimi kuruluşu Hadley Center (ki NOAA, NASA Goddard Enstitüsü gibi en prestijli iklim bilimi kuruluşlarındandır) “İklim Riski” başlıklı bir yan etkinlik düzenledi. Daha sonra da IPCC, bu kez IPCC raporlarını kullananlar ne düşünüyor diye bir “kullanıcı perspektifi” oturumu yaptı.
WMO: 2014 en sıcak yıl
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) açıklamasına göre 2014 tüm zamanların en sıcak yılı oldu. Gerçi henüz yılın bitmesine bir ay var, ama artık bu durumun değişmesi pek mümkün görünmüyor. 2014, daha önceki en sıcak yıllar olan 2010, 2005 ve 1998’in rekorunu kıracak. Ve bu kez 2010 ve 1998 gibi El Nino yılı da değil.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün 1850-2014 sıcaklık anomalisi grafiği her yılın 1961-1990 ortalamasına göre ne kadar daha sıcak ya da daha soğuk olduğunu gösteriyor. Görüldüğü gibi 1980’lerden itibaren sıcaklık artışı süreklilik eğilimi gösteriyor ve 2014 yeni bir rekor kırmış durumda.
Bu şu demek: El Nino, tam da bulunduğumuz yerde, Pasifik Okyanusu’nun Peru ve Ekvador kıyılarında 3-7 senede bir ortaya çıkan bir sıcak su akıntısı. Burada okyanusun yüzeyi çok ısınınca atmosferin nemliliği, basınç değişiklikleri ve hava akımlarında hem bölgeyi, hem de bütün yeryüzünü etkileyen önemli değişiklikler (bazı yerlerde aşırı kuraklık, bazı yerlerde büyük seller vb.) oluyor. El Nino yıllarında yeryüzünün ortalama sıcaklığı da artıyor. Dolayısıyla küresel ısınmaya El Nino’nun eklendiği yılın rekor kırması daha çok bekleniyor. Ama bu yıl tahmin edildiğinin aksine El Nino oluşmadı. Son El Nino’nun yaşandığı 2010 yılı sıcaklık rekoru kırmıştı. 1998 de öyleydi. Ama bu yıl, tıpkı 2005 gibi El Ninosuz rekor yılı oldu. Bu da artık insan yapımı sıcaklık artışının iyice alıp başını gittiğini ve El Nino’nun katkısı olmaksızın da rekorların kırıldığını gösteriyor.
Aynı sıcaklık artış grafiği 1950-2014 arasında çubuk grafikle gösterilmiş. Kırmızı çubuklar El Nino (Pasifikte sıcak su akıntısı), mavi çubuklar La Nina (soğuk su akıntısı) yılını gösteriyor. Görüldüğü gibi en sıcak yıllar olan 1998 ve 2010 El Nino yılı iken, bu yıl 2005 gibi El Nino olmadan rekor kırdı.
WMO, bu sıcaklık artışının nedeni olan atmosferdeki sera gazı artışının sürdüğünü de bir grafikle gösterdi. Hatırlanacağı gibi atmosferdeki CO2 düzeyi bu yıl Nisan ayında 400 ppm’i aşmıştı. Grafikte dizaot monooksit ve metan’ın da hızla arttığı görülüyor.
Hadley Center: 2 dereceyi 2030’larda geçebiliriz
Günün ikinci bilim oturumu Hadley Center tarafından düzenlendi. Son bilimsel gelişmelerin sunulduğu oturumda verilen en çarpıcı bilgi, yapılan çok sayıda modellemenin ortak sonucu olarak ısınmada kritik kabul edilen ve dünya ülkelerinin 2010’da “aşılmaması için gerekeni yapma” kararını verdikleri 2 derece sınırının, mevcut durumda 2030’larda aşılabileceğinin ortaya çıkmış olduğuydu. Bu bilgi yeni ve hem modellemelerin gelişmesinden hem de sera gazı emisyonlarının birkaç sene önce düşünülenden daha hızlı bir şekilde artış göstermesinden kaynaklanıyor. Hadley Center, İngiltere’de devlete bağlı bir kuruluş ve verdikleri bilginin özellikle alarme edici olmasını istedikleri söylenemez. Hadley de, tıpkı IPCC gibi bir bilgiyi kırk kere düşünüp taşınmadan açıklamayan kuruluşlar arasında. Ve şimdi diyorlar ki, sadece 15-20 yıl sonra, halen 1 derece civarında olan ortalama sıcaklık artışı, geri besleme mekanizmalarının çığrında çıkacağı 2 dereceye ulaşabilir. Bunu da sadece atmosfere salınan sera gazlarının birikimini ölçerek hesaplıyorlar. Geri besleme mekanizmaları (albedo etkisi, tundralardan metan kaçışı vb.) dahil değil.
Hadley Center’in oturumunda vurgulanan şeylerden biri de insan etkinliklerinin ortalamayı etkilemenin ötesinde ve aslında ondan da önce, aşırı değerleri etkildiğiydi. Zaten, ortalama 1 derece, 2 derece artış gibi rakamlar vermek meselenin ciddiyetini biraz gizliyor. Halen ortalama sıcaklık 1 derece artmış olabilir, ama bu artış buzulların hızla eridiği Kuzey Kutbu çevresinde 4,5 derece. Avrupa’nın ve kuzey yarım kürenin birçok yerinde de 2-3 derece artışın söz konusu olduğu biliniyor. Ayrıca ortalamanın artması, aşırı olayların sayısını ve şiddetini de artırıyor. Bu nedenle Hadley Center, iklim bilimcilerin bundan birkaç sene önceki ihtiyat sözlerinin artık geride kaldığını gösterdi ve sıcak dalgaları, tayfunlar, kuraklık gibi iklim felaketlerinin ad ve tarih vererek doğrudan iklim değişikliğine ve insan etkisine bağlı olduğunu açıkladı. Hadley’in verdiği mesajın özeti iklim değişikliğinin potansiyel tehlikelerinin düşündüğümüzden daha kısa sürede gerçekleşebileceğiydi.
Peki iklim değişikliğini durdrumak, ya da hiç olmazsa yavaşlatmak ve oluşacak riskleri azaltmak için ne yapmak gerkiyor? İklim bilimciler, 2 derece hedefinin de alınmayacak kadar büyük bir risk olduğunu ve ısınmayı 1,5 derecede sınırlamanın çok daha güvenli olduğunu vurguluyorlar. Bu da atmosferdeki CO2 düzeyini 450 ppm civarında (aslında en güvenlisi 430’da) sabitlemeyi gerektiriyor. Bu yıl 400 ppm’e ulaştığımıza ve yılda en az 2 ppm artışla gittiğimize döre, 430 ppm’i 2030’dan önce aşacağımız kesin. Hadley Center’ın panelinde konuşan ve IPCC’nin 5. Değerlendirme Raporu’nun yazarlarından biri olan Pennsylvania State University’den Petra Tschakert, Sentez Raporu’nda yer alan aşağıdaki grafiği, en önemli IPCC grafiği olarak adlandırıyor. Atmosferdeki CO2 birikimiyle sıcaklık artışı arasındaki ilişkiyi gösteren grafikte sol üstteki 5 risk çubuğu önemli. Bu çubuklar soldan sağa doğru sayarsak tek tek ekosistemlerin tehdit altına girmesi, aşırı hava olayları, etkilerin yaygınlaşması, küresel toplam etkiler ve geniş çaplı tek bir büyük felaketin gerçekleşmesinin risk düzeyini sarıdan mora doğru koyulaşan renk skalasıyla anlatıyor. Yani solda sağa giderek yerelden küresele doğru yayılan etkilerin risk düzeyi gösteriliyor ve görüldüğü gibi 1,5 derecede küresel riskler ve iklim felaketleri orta düzeyde, sadece tek tek ekosistemler yüksek risk altında. Oysa 2 dereceye gelindiğinde hem iklim felaletleri hem de yaygın etkiler için yüksek risk ortaya çıkıyor. 3 derece ve üstüne hiç bakmayın zaten…
Yukarıda, sağ alttaki grafik ise yıllık emisyonların 2050’de 2010 düzeyini aşmaması halinde bile 2 derecenin garanti olduğunu, bugün olduğu gibi artış sürerse 2 dereceye çok daha önce (Hadley’e göre 2030’larda) ulaşılacağını gösteriyor.
Shell’in danışmanı IPCC panelindeydi
Günün üçüncü bilim etkinliği ise IPCC tarafından düzenlendi. IPCC’nin hazırladığı raporları kullanan farklı kesimlerin aynı masada bir araya getirilmesi oldukça ilginç bir fikirdi. IPCC sekreteri Renate Christ‘in moderatörlüğünde yapılan panelde önce Sentez Raporu’nun tanıtımı için hazırlanan video gösterildi. İzlemek için tıklayın.
Panelde konuşmacılar arasında yer alan IPCC 5. Değerlendirme Raporu 3. Çalışma Grubu (Mitigasyon) baş yazarlarından Nebojsa Nakicenovic‘in ABD-Çin anlaşması ile ilgili verdiği bilgiler ilginçti. Bildiğiniz gibi Kasım ayında ABD ve Çin liderleri ortak bir basın toplantısı düzenleyerek iklim değişikliğiyle mücadelede işbirliği yapacaklarını açıklamışlardı. Ortak plana göre ABD sera gazı salımlarını 2025’de 2005 seviyesinin %24-26 altına çekecek, Çin ise 2030’a kadar artırmaya devam edip sonra azaltmaya başlayacaktı. Bu plan çoğunluk tarafından yetersiz bulundu, ancak gelecek yıl Paris’e yapılacak zirveden bir anlaşma çıkacağının da kanıtı olarak kabul edildi. Nakicenovic, oturmuş bu hedeflerin IPCC’nin senaryolarına uygun olup olmadığını incelemiş, yeni grafikler çizmiş ve sonucun olumlu olduğunu bulmuş. Yani hem ABD’nin hem de Çin’in hedefleri, gereken azaltım senaryosuyla paralel bir çizgi çiziyor, ancak tabii olması gerekenden biraz daha yüksek düzeyde. Ancak Nakicenovic’e göre önemli olan eğilimin ne yönde olduğu. Çin’in 2030’da bile olsa salımları azaltmaya başlaması halinde, 2030’lardan sonra azaltım senaryosuna yakın bir eğilime doğru girebileceğimiz görünüyor. Bu da aslında buradan ve Paris’ten bir anlaşma çıkması ihtimalini küçümsememek gerektiğini gösteriyor.
IPCC oturumunun en ilginç konuşmacısı ise David Hone idi. Hone, petrol şirketi Shell’in iklim değişikliği danışmanıymış. Kendisi iklim zirvesinde, hem de IPCC oturumunda bir konuşma yapma cesareti gösterdiği için dinleyiciler tarafından tebrik edildi! Çünkü söyledikleri, doğrusunu isterseniz, kendisinin karanlık taraftan geldiğini kanıtlayan cinstendi. Bütün konuşmasını ısınmayı 2 derecede sınırlamak için gereken karbon bütçesinin dolmak üzere olduğu üzerine kurgulayan Hone’un vardığı sonuç, tek yapılabilecek şeyin bir an önce karbon tutma ve depolama teknolojilerine (CCS) hız verilmesi gerektiğiyldi. Çünkü Hone’a göre fosil yakıt kullanımı mevcut altyapı nedeniyle kaçınılmaz olarak devam edecekti. Buna altyapıya sıkışmak (locked-in infrastructure) deniyor. Bizim Türkiye için söylediğimiz kömür tuzağı tam da bu fosil yakıt altyapısına sıkışıp kalma durumunun vahim bir örneği. Dolaysıyla Hone, dünyada henüz sadece 1 (yazıyla bir!) uygulaması bulunan, IPCC raporunda da uygulanmasının zor olduğu söylenen ve bütünbilim çevrelerinin çözümü geciktirecek bir teknoloji olduğunda hemfikir olduğu bir teknolojiye bel bağlayalım istiyordu. CCS, termik santrallardan çıkan karbonu tutup yerin 2 kilometre derinindeki eski petrol ve gaz kuyularına gömme teknolojisini ve teknik olarak o kadar zor ve pahalı ki (zaten o kuyular da herr yerde bulunmuyor), dünya çağında işe yarayacak düzeyde uygulanması neredeyse imkansız.
Peki neden böyle düşünüyor Shell danışmanı? Bu da soruldu. IPCC artık net olarak açıklamış durumda: 2050’ye kadar fosil yakıtların tamamen terk edilmesi gerekiyor. Bir dinleyici Hone’a bunu hatırlattığında verdiği cevabın küstahlığı kan dondurucu cinstendi: “Siz öyle düşünebilirsiniz, ama bugün dünya enerjisini fosil yakıtlardan sağlıyor ve böyle olmaya devam edecek.” Hone’un sözleri Exxon-Mobile’in geçen aylarda “iklim değişikliği büyük tehdit, biliyoruz, ama kusura bakmayın, biz petrol satmaya devam edeceğiz” açıklamasının Lima İklim Zirvesi’ne ışınlanmış haliydi. Yani petrol ve kömür şirketleri artık zirvelere de gelip müstehzi bir ifadeyle konuşmaya başlamış durumdalar “Siz anlaşın, anlaşın… Yeni kuyular açıp, yeni maden yatakları bulup eskisinden de fazla kömür ve petrol satacak olan bizleriz!”
Sanırım Paris’te yeni bir anlaşmaya varmaya çalışan hükümetlerin, kendilerini bu petrol ve kömür tekellerinin pençelerinden nasıl kurtaracaklarını da düşünmelerinde büyük fayda var. Biliyorum, iç içeler. Ama başka bir çare var mı?
Lima'da yapılan BM İklim Zirvesi'nin ilk gününden itibaren izlenimleri takip etmek için tıklayın.