Kuzey İrlanda: Bölünmüş toplum, sancılı barış

-
Aa
+
a
a
a

28 Temmuz 2011Taraf Gazetesi

BELFAST / Belfast’a ayak basınca heyecanlandığımı; bu şehre, mistik çağrışımlarla kuvvetlenen bir sempati duyduğumu yazmıştım dün. Bu hislerim, meselenin politik boyutunda kaldığımız süre içinde pek değişmedi.

Şehre tepeden bakan bir binada K. İrlanda Ofisi görevlilerinden, sorunun tarihçesi ve bugünkü durumu hakkında brifing aldık önce. Ardından parlamentoya geçtik. Sinn Fein’li başkan yardımcısıyla bir görüşme yaptık.

Renkli geçtiğini söyleyemem bu görüşmenin; ama “kritik” mevzular etrafında dolandığımız da bir gerçek. Bilhassa çatışmaların açtığı derin yaraların, “barış süreci” sonrası döneme etkilerine ve bunlarla baş etme yollarına dair konuşulanlar bana çok önemli geldi.

Sinn Fein, geçmişteki suçların ve ihlallerin aydınlatılması için bir “uluslararası hakikat komisyonu” kurulmasını talep ediyor. Birlikçilerin buna itirazı var. Kısacası bu konuda taraflar arasında derin bir görüş ve tutum ayrılığı mevcut. Galiba asıl sebep, her bir tarafın, kendi acısını ve mağduriyetini öne çıkarması; sorumluluğu da diğer tarafa havale etmesi. “Mağduriyetler hiyerarşisi” ve/veya “acıların yarıştırılması” diyebileceğimiz bu katı algı, kimden gelmiş olursa olsun bütün suçları/ihlalleri ve her türlü sorumluğu aydınlatacak bir komisyon fikri üzerinde mutabakata varmayı şimdilik imkânsızlaştırıyor.

K. İrlanda’da “geçmişle hesaplaşma” konusu, her zaman ilgimi çekmiştir. Başka toplumların tecrübeleriyle karşılaştırılması ve kestirmeden anlaşılması/anlatılması gerçekten çok zor! Bunu başka bir yazıda ayrıca ele almak istiyorum. Şimdilik şu kadarını söylemekle yetineyim.

K. İrlanda, bölünmüş bir toplumun bütün özelliklerini fazlasıyla taşıyor. Öyle böyle bir bölünme değil bu! Mesela Belfast’ta yaptığımız kısa şehir turunda, otobüsün penceresinden gördüğümüz manzaralar bile, derin bir ürperti duymamıza yetiyor. Mahalleler arasındaki bariyerler, geceleri kapatılan geçiş kapıları, evlerin cephelerine örülmüş koruma duvarları; öfke, güvensizlik ve hatta düşmanlık üzerinde yükselen bu bölünmüşlüğün boyutlarını yeterince sergiliyor. Şehirdeki bariyerlerin sayısı yüz civarındaymış. İlginç ya da acı olan şu ki, “barış süreci”nden sonra bariyerlerin sayısı azalmamış, aksine artmış.

Gözlerimden zihnime akan bu görüntüler, Belfast’a dair duygularımı da sarstı doğrusu. Dün söylediklerim, bugün bana fazla soyut ve çokça romantik geliyor. Heyecan ve sempatinin yerini; burukluk, hüzün ve ürperti aldı.

Dün toplantıda sormuştum, şimdi de kendime soruyorum: Geçmişle hesaplaşmanın uygun yolları bulunursa, bu korkutucu bölünmüşlük dönüştürülebilir mi acaba? Zira geçmişle hesaplaşmanın esası ve amacı, çatışmaların yarattığı travmaları aşma ve yaralarını sarma olarak kabul edilir. Bunu başarmanın en önemli şartı ise; her bir tarafın kendi tarihini şan ve şeref üzerine inşa etmekten, kendi mağduriyetini mutlaklaştırmaktan ve kendi acısına melankolik tarzda sarılmaktan vazgeçmesidir. Sloganlaştırarak söylemek gerekirse: Ötekinin acısına bakabilmek, yası ortaklaştırmak ve yaraları kardeşleştirmek!

K. İrlanda toplumu, bu noktanın çok uzağında görünüyor maalesef! Bu nedenle, silahlar susmuş, şiddet ana belirleyen olmaktan çıkmış ve demokratik siyaset epey alan kazanmış olmasına rağmen, “barış” henüz bir hayatın hakikati haline gelmemiş.

Peki, o bariyerleri, iki toplum arasında birer köprüye dönüştürmenin hiç mi imkânı yok, durum çok mu umutsuz?

Tam öyle değil aslında! Dün öğleden sonra parlamentoda yaptığımız bir görüşme, bu konuda umutsuzluğu yatıştıran, umudu dürten nitelikteydi. Kelimenin gerçek anlamında “tarihsel bir tecrübe”ydi yaşadığımız. Sadece ben değil, heyetimizdeki herkes ziyadesiyle etkilendi bu toplantıdan.

Karşımızda duran kişi, Gerry Kelly idi! Kimine göre IRA’nın efsanevi lideri, özgürlük mücadelesinin abidesi; karşıtlarına göre ise azılı bir terörist, acımasız bir katil.

Kelly’nin hayat ve siyaset serüveni, dünkü görüşmede anlattığı çarpıcı tecrübe ve fikirler hakkında daha fazla bilgiyi Hasan Cemal, Cengiz Çandar ve Ali Bayramoğlu’nun yazılarında bulabilirsiniz. Ben, sadece yukarıda anlattıklarımla bağlantılı olduğunu düşündüğüm izlenimleri yazmakla yetineceğim.

Bir defa, Gerry Kelly’nin duruşu ve üslubu bana çok etkileyici geldi. Söylediği her şeyde samimi olduğuna, inanmadığı bir şeyi söylemediğine inandırıyor sizi. Müzakereler başında hükümetin çeşitli “oyun ve oyalama planları”nın farkında olduklarını, buna rağmen devam ettiklerini ve sonuçta sürecin farklı bir hâl aldığını anlattı. Müzakere süreci hakkında söylediği en çarpıcı şey ise, her adımda, amaçlarına ulaşmak için şiddet dışı yöntemlerin daha etkili olacağına dair inançlarının güçlendiğiydi. Hatta şöyle bir cümle kurdu: “Barış sürecinin özü, Cumhuriyetçilerde inanılmaz bir dönüşümün yaşanmasıdır.”

Birbirlerini hiç sevmeyen, hatta birbirlerinden nefret eden insanların, ortak bir soruna çözüm yolu bulmak için birbirleriyle durmadan konuşmaları, konuşmanın erdemine olan inanca sağlam bir temel oluşturmuş.

Büyük devrim: Birbirlerini yok edecek araçları terk etmek! Bunun yerine, birlikte yaşamalarını ya da en azından sorunlarını birbirleriyle ve tabii birbirlerinin hayatına ve kimliğine saygı duyarak halletmelerini sağlayacak usullere ve üsluba sarılmak!