İtlaf görüntülerini izlediniz mi? Yöneticilerimiz itlaf sırasında "çirkin" görüntülerin oluşturulmaması konusunda görevlileri uyarmışlar, ama nafile. Bu görüntülerin "güzel" olanını yaratmak, imkânsız olan bir şeyi istemek gibi. Kuşların, tavukların toplu olarak öldürülmesinden daha çok, bu işin bu kadar doğal ve tartışılmaz bir konu olarak kabul edilmesi beni düşündürüyor. Kuş gribi vakaları nedeniyle bir çok yerleşim alanında kuşları tavukları canlı canlı torbalara koyuyorlar, boğuyorlar, gömüyorlar. Gördüğüm kadarıyla görevliler bu hayvanları eziyetsiz bir biçimde "itlaf" etmeye dahi gerek duymuyorlar. Yakında sulak alanlardakileri de zehirleyecekler. Kurban Bayramı'nda yönetimler, görevliler, görevsizler herkes seferber olmuş, kuşları, tavukları vahşice öldürüyorlar. Peki bu kuş, tavuk katliamı neden gerekli? Eğer onlara elinizi sürmezseniz? Kuşları avlamaz, yemezseniz? Tavuklar, ki onlar dokunulmadan, kesilmeden, yenmeden de hiç şüphesiz bir süre kapatılabilirler, kümeslerinde de yaşayabilirler. Hasta olsalar bu da zaman içinde zaten belli olur. Yöneticiler cahil halka güvenemedikleri için mi onları itlaf ediyorlar? Yoksa kendilerine güvenemedikleri için mi? Öldürmek gibi kolay bir yol, bütün bu işler bilgi, eğitim, emek gerektirdiği için mi tercih ediliyor? Yoksa bu katliam bir görüntü, bir işgüzarlık gösterisi olarak mı algılanıyor? Yapılabilecek başka bir şey yok demek için mi bu görüntüler sergileniyor? Her koşulda bu tercih bilgilenmenin nasıl tek boyutlu ve tek yönlü gerçekleştiğini gösteriyor. Benim TV'de izlediğim haberlerde bir çocuk kendi eliyle güvercini havaya atıyordu, uçup kurtulsun diye. Bir başkası çırpınan tavukları çıplak eliyle yakalamaya çalışıyordu. Diğer görevliler de kalanları çuvalla topluyordu. Elle dokunulmaya izin verildiğine göre, şimdi o kuşlar, tavuklar boşu boşuna ölmediler mi? Bu hayvanların öldürülmesi, küçük bir ihtimal dahi olsa, hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılması ve daha tehlikeli bir durum değil mi? Şimdi kent meydanlarındaki, milli park olan konaklama bölgelerindeki kuşlar da mı öldürülecek? Şimdilik kaydıyla, her şeye rağmen, göstermelik de olsa ayakta sergilenen çevre duyarlılığı bir anda tersyüz mü olacak? Medeniyet yalnızca insanları korumak için değil, bütün canlıları dikkate alan eşitlikçi bir anlayışla gelişebilir. Nasıl insanların teşhis ve tedaviye, koruyucu önlemlere ihtiyacı varsa, diğer canlıların da olmalı. Medeniyetin insanlar tarafından yaratılmış olması, onun doğaya zorla dayatılmış bir bilme ve uygulama biçimi halini almasını gerektirmiyor. Bu tartışmasız, başka çözümlere yer bırakmayan uygulamanın ırkçılıktan beter bir tarafı var.
Yoksa yöneticiler, görevliler sırf kendilerine uzanacak eleştirileri baştan engellemek, ortaya dökülecek zaaflar ve eksiklikleri örtbas etmek için mi bu işi yapıyorlar? Uzmanları, yöneticileri, kurumları ile hep birlikte şunu mu söylemeye çalışıyoruz: Herkesin yapabileceği farklı işler olduğunu inkar eden, tepeden inmeci bir sağlıklılaştırma modelini yürürlüğe koymaktan başka bir amacımız ve çaremiz yok. Bu yapılanlardan başka çözüm yok mu? Konuşmaya, tartışmaya hiç gerek yok mu? Neden kimse bu katliamın gerekli olup olmadığını hiç tartışmıyor? Yoksa hayvanları, canlıları kendi dünyamızda kullandığımız eşyalar, malzemeler gibi mi görüyoruz, değerlendiriyoruz? Onların canlı olması bizim için hiç bir önem taşımıyor mu? Eğer birincisi geçerli ise, yani kuşların, tavukların öldürülmesinin diyelim ki kesin bir 'gereklilik' olduğu ileri sürülse bile, bu konunun hiç tartışılmaması ne anlama geliyor? Kurban ritüelinin resmi bir versiyonu ile mi karşı karşıyayız? Hayvanları kapalı yerde tutmak, hayvanlarla teması engellemek, hayvanları gözlemlemek gibi hiç başka bir alternatif yok mu? Bu bilinmezlik nasıl bir şey? Eğer ikincisi geçerli ise, yani başka çözümler tartışılmaya, uygulanmaya dahi değer bulunmuyorsa, bu ne korkunç, ne zalimce, ne insan merkezli bir bakıs! Bunun nasıl tezahür ettiği ise ortada. Ha tavuklar, ha halk. Bu ilişkide ikisi de ayaklarından tutanların, torba geçirenlerin ellerinde çırpınıyor. Çarşamba günü Radikal'de Turgut Tarhanlı "zihinlerdeki bir tür sükunetin bu sayede bozulduğu ve bunun nasıl onarılacağına dair duyulan endişe, sanki o soruna ilişkin gerçek nedenlerle baş etme kaygısının önüne geçiyor. Biz o vakanın gerçekliğinden çok, o vakanın söylemiyle uğraşıp duruyoruz" diyor ve "kamu görevlilerindeki huzursuzluğun bir hata yapmama ya da açık vermeme kaygısından doğduğu izlenimi bırakıyor.Böylece yapılanların rasyonel bir nedenlerden çok , kişisel kaygının ağır bastığı gibi bir izlenim ediniyorsunuz"diyerek gözlemlerini aktarıyordu.
Bu sessizliği anlayamıyorum. Acaba olan bitenleri ben mi anlayamıyorum? Bu şüpheyle kuşlar, doğa koruma konusunda faaliyet gösteren dernekleri vakıfları aramaya çalıştım. Bir üyesi olduğum derneği telefonla hafta başından itibaren her arayışımda "16 Ocak'a kadar tatildeyiz"mesajını aldım. Hayret, kimse yoktu, ilerideki günlerde gene aradım, hayret, gene kimse yoktu. Böyle bir durumda, yapacak bunca iş varken gönül rahatlığı ile nasıl "Kurban Bayramı tatili" yapılabilir veya yaptırılabilir? Anladığım kadarıyla böyle bir durumda, yani katliam sürerken bu kuruluşlar "resmi tatil günleri" olması nedeniyle bir kişiyi dahi görevlendirme gereği duymamıştı. Kararlara uymaktan başka yapılacak hiçbir şey olmadığı için mi yoktular? Demek ki görevliler mesai yaparken, onlar Kurban Bayramı'nın resmi bir tatil olmasını fırsat olarak görmüşlerdi. En azından bir açıklama yapılamaz mıydı? Kuşların, tavukların katledilmesi gönül rahatlığı ile tatil yapılacak kadar kaçınılmaz bir şey mi? Kuşların, tavukların sağlıklı olup olmadıklarına ilişkin bir test yöntemi yok mu? Müşahede altına alınamazlar mı? İnsanlar tavuk, av hayvani yemeseler de, onlara dokunmasalar da gene de ve ille de onları öldürmek zorundalar mi? Bu katliam kaçınılmaz ve gerekli bir şey ise, en azından tartışılması, bilinmesi yasaklanan bir şey olmamalı.
Sağlık Bakanı "artık köy tavuğu, köy yumurtası tarihe karışmak zorunda" diye gazetelere bir açıklama yaptı. (10 Ocak 2006, Hürriyet) Yetkililer de evlerde bahçelerde yapılan kanatlı hayvan besiciliği sona erdirilmeden, kuş gribinin önüne geçilemeyeceğini söylüyorlardı. Peki tavuk çiftliklerinde beslenen hayvanların kümestekilerden daha sağlıklı olduğunu nereden biliyoruz? Küçük üreticiler için eğitim, denetim imkanları yaratılamaz mı? Görüldüğü gibi sadece kuşlar, tavuklar, canlılar meselesi değil bu. Burada günah keçisi yapılan entegre tesisler dışında (ki bunu endüstrileşmiş modernlik olarak okumak lazım) tavuk yetiştiren tüm kesimler, yani kapitalist-öncesi, endüstri öncesi (kısacası cahil köylü) üreticiler. Sağlık Bakanı evde tavukçuluğu sona erdireceğiz diyordu geçen gün. Evlerin arka bahçesinde tavukçuluk geleneği asırlardır süren bir gelenektir. Bu geleneği sona erdireceğiz diyordu Bakan, hiç gözünü kırpmadan. Burada kıstas nedir? Organik tavuk yetiştiricisiysen, örneğin, yine tavuklar yok mu edilecek? Tavuklar yalnızca izdüşümleri kadar bir kafes içinde, hiç hareket etmeden dururlarsa ve sabahtan akşama inim inim inleyerek kesilecekleri günü beklerlerse ve antibiyotiklerle zorla hayatta tutulurlarsa daha mı sağlıklı olurlar? Kuş gribi - tavuk vebası denen hastalığın vahşi ortamdan kaynaklanmadığını, tam tersine tıpkı deli dana hastalığı gibi yoğunlaştırılmış 'endüstriyel' bu steril üretim koşullarında, hayvan atıklı yemler, hareketsiz besleme alanları içinde büyüyen canlılarda ortaya çıktığını, virüsün böyle bir ortamda geliştiğini, mutasyona uğradığını ve bu besleme alanlarından vahşi ortama insanlar tarafından bulaştırıldığını düşünürsek, bu uygulamalar yalnızca doğal ortama zarar vermekten başka bir sonuç vermeyecek.
Kuş gribi ile ilgili detaylı bilimsel bilgi veren iki site: