14 Temmuz 2010Referans Gazetesi
Yaşamakta olduğumuz küresel kriz epeyce öğretici oldu. Bu konuyu ciddi bir biçimde ele alanların söyledikleri, daha da öğrenecek çok şey olduğu. 7-10 Temmuz 2010 tarihleri arasında, dünyada ‘iktisadi modelleme' konusunda çalışan iktisatçıları bir araya getiren EcoMod 2010 toplantısı yapıldı. Dünyanın dört bir köşesinden 250 dolayında iktisatçının katıldığı bu konferansın ilk panelinin konusu ‘Mali Kriz ve Küresel Mali Düzenleme' idi. Konuşmacılar sırasıyla Deepak Nayyar (Jawaharlal Nehru Üniversitesi, Yeni Delhi, Hindistan), Yılmaz Akyüz (South Centre, Cenevre, İsviçre) ve Mehmet Yörükoğlu (TCMB, Ankara, Türkiye) idi. Konuşmacılar bu sorunların nasıl düşünülmesi gerektiği konusundaki düşüncelerini paylaştılar. Son derece öğretici bir tartışma oldu. Sanırım katılanlar, benim gibi, çok şey öğrenmenin mutluluğunu hissederek salondan ayrıldılar. Daha sonraki tebliğlerin konularının çeşitliliği ve ilginçliği de buna eklenince, EcoMod'un İstanbul toplantısı herhalde katılımcıların anılarından silinmeyecek. Sözünü ettiğim tartışmalara dayanarak önümüzdeki dönemde mali düzenleme sorunlarını ele almaya çalışacağım.
Uluslararası finans bağlamında sık karşılaşılan kavramların başında sistemik risk geliyor. Bu kavram bir olayın, bazı kuruluşları değil, mali sistemin bütününü etkilediği durumları tanımlamak için kullanılıyor. Bu kavram yeni değil: Kriz dediğimiz olay sistemik riskin yükselmesiyle ilgili. Yeni olan, sözü edilen mali sistemin artık küresel mali sistem olması. Mali küreselleşme, mali piyasaları öylesine birbirine bağıntılı hale getirdi ki, dünyanın bir ucunda olan bir olay, arada bazı dönüşümlere de uğrayarak öbür uçta bir soruna yol açabiliyor. Sistemik risk böylece devleşirken, bireysel risk ise deyim pek doğru olmasa da, önemini kaybetmiş gibi görünüyor. Biraz açayım: Tabii bir şirketin aldığı kararlar onu riskli hale sokabilir ya da riskini düşürebilir. Bunun sonucunda da özel riskler doğar. Dolayısıyla özel riskler her zaman var olmaya devam edecek. Ama iki nedenle dikkatler sistemik riske çevrildi. Bunlardan ilki, risk yönetimi konusunda bir yandan teknik olarak önemli gelişmeler sağlanırken, öte yandan bu konuda karar alıcıların duyarlılıklarının artmakta olması. Ama bir noktaya dikkat etmek gerekiyor: Bir kuruluş riskini başkasına devrederek de kurtulabilir. Ama risk ortadan kaybolmaz. Eğer bu riski alan, ne aldığını biliyor ve bununla baş edebilecek durumdaysa; bu, sistem için sorun doğurmayabilir. Hatta, risk onu taşıyabilecek olana geçmişse, sistemik risk azalabilir bile. Ama bunun tersi oldu. İkinci neden ise küreselleşmenin bulaşma etkisini çok güçlendirmesi. Bunun sonucunda bireysel olarak kârlı olan, hatta özel riski üzerinden atmada da başarılı olan işlemler sistemik risk doğurmakla kalmıyor, bir de hızla yayılıyorlar. Dolayısıyla küresel mali sistemde sistemik risk artıyor.
Peki ne yapmak gerekiyor? Bir kere, sistemik risk yaratacak faaliyetlerin bilinmesi, denetlenmesi ve gerektiğinde engellenmesi için ulusal düzeyde önlemler alınması gerekiyor. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki ulusal düzenleme ve gözetim sistemlerinin bu açıdan önemli açıkları olduğu anlaşıldı. Gelişmekte olan ülkelere gelince, bir noktaya dikkat etmek gerekiyor. O da bu defa, bu ülkelerin hiçbirisinde mali kriz yaşanmamış olması, bu ülkelerin denetim ve gözetim sistemlerinin yeterliliğinden çok, krizin niteliği ile ilgili. Bu ülkeleri kriz, dış ticaret kanalıyla vurdu. Tabii bu ülkelere karşı haksızlık da etmemek gerek. Doğu Asya krizinden (biz de 2001 krizinden) çok korkup epeyce önlem aldılar. Onun da katkısı var. Ama unutmamak gerekir ki hiçbir kriz geçmiştekinin kopyası değildir. Bundan sonraki de farklı olacak. Bu nedenle, düzenlemeler ileriye dönük olmalı.
İkinci olarak olayın küresel boyutunu da ele alıp bulaşmayı önleyebilmek için, küresel mali mimariyi değiştirmek gerekiyor. Söylemesi kolay ama yapması zor. Bu konuları işlemeye devam edeceğim.