25 Ağustos 2013Milliyet Gazetesi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Bodrum kıyılarında tespit ettiği çarpık yapılaşma aslında Karadeniz’den Akdeniz’e Türkiye’nin toplam uzunluğu 8 bin 333 kilometre olan tüm kıyı çizgisi boyunca geçerli. Başbakanın sahil yağmasıyla yakından ilgilenmesi çok güzel bir gelişme ancak kıyıları korumak için 100 ya da 50 metre gibi her yer için sabit bir kıyı şeridi mesafesi belirlemek ne kadar doğru? Eğer kıyılarımızda turizm vb. için “olmazsa olmaz” yatırımlar yapılacaksa mutlaka arazi yapısıyla birlikte küresel iklim değişimi nedeniyle yükselen deniz su seviyesi de dikkate alınmalı.Karadeniz’de artık birçok kumsal yok olmuş
Aslında Asya’daki tsunami faciaları, kıyılardaki yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu birçok kez göstermiştir. 1997’de Van Gölü civarındaki su seviye yükselmesinde de görüldüğü gibi kıyılarımızdaki her şey su seviye yükselmesinden etkilenebilir... Bugün Riva Deresi etrafında yaşayanlar da bilir. Kuvvetli bir poyraz estiğinde Riva Deresi’ni Karadeniz’in kabaran tuzlu suları basar. Böyle günlerde derenin tuzlu suyu bahçe sulamada kullanılamaz. Özetle deniz suyu seviyesi yükselmesinin nelere mal olacağını görmek için 2050’li yılları beklemek gerekmiyor!
Buna rağmen artık her geçen gün nüfusun büyük bir çoğunluğu deniz kıyılarında veya deniz kıyılarına yakın yerlerde yaşamakta. Halbuki su seviyesi yükseldiğinde kıyı ve nehirlerin ağzındaki koylarda ekolojik sistem yok olabilecek ve alçak araziler de sular altında kalabilecek. Fethiye gibi deniz kıyısında bulunan yerleşimler artık tuzlanan yer altı suyunu kullanamıyor ve Karadeniz’de de birçok kumsal yok olmuş durumda. IPCC raporlarına göre bu tür tehlikeler, Türkiye’deki kıyı ve deltalar için de söz konusu...
Bruun kuralını bilmeyenler için deniz su seviyesinin yılda birkaç milimetre yükselmesi büyük bir tehlikeymiş gibi görünmez. Bruun kuralına göre deniz seviyesi ne kadar yükselirse onun 100 katı kadar bir uzunluktaki sahil erozyona uğrar. Yani yükselen su seviyesinin neden olduğu kıyı erozyonundan oluşan süprüntü maddelerinin dipte birikmesi ile deniz ve göllerin derinliği değişmeden su seviyesi yükselir. Diğer bir deyişle, deniz seviyesi ne kadar yükselirse kıyılarda taban da o kadar yükselir.Bilimin sesine kulak vermeliyiz
Örneğin Akdeniz kıyılarında yapılan yüzlerce arkeolojik çalışma sonucunda Akdeniz su seviyesinin son 2 bin yıldır 40 santimetre yükseldiği belirlenmiş. Böylece Bruun kuralına göre kaybedilen sahil şeridi 40 metre olmuş. Bu durumun önümüzdeki yıllarda çok daha hızlanarak devam etmesinden korkuluyor. Bilimin sesine kulak verilen ülkelerde halk ve yetkililer sadece bu durumdan korkmuyor; aynı zamanda ona göre önlemler alıyor ve kıyı kullanımını ona göre düzenliyor...
Artık hangi senaryoya bakılırsa bakılsın iklim değişikliğinden dolayı, diğer Güney Avrupa ülkeleri gibi, Türkiye’nin karşılaşacağı en büyük problemlerden biri, deniz su seviyesindeki yükselmelerdir. Bu şekilde bazı plajlar ve yollar yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilir. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yer altı suları gibi tatlı su kaynaklarımızın bir kısmını yok edebilir. Ayrıca kıyı şeridindeki tarım alanlarımız da kullanılamaz bir hale gelebilir...
Ukrayna Mechnikov Üniversitesinden Yurii D. Shuisky’e göre Karadeniz’de 2050 yılına kadar beklenen su seviye yüksekliği 70 ile 120 santimetre arasında değişiyor. Başkaları ise bu değişimin 144 ila 345 santimetre olacağını tahmin etmekte. Bu durumda, “Fırtınalı bir günde Karadeniz’in tuzlu suları kıyılarımızda nelere mal olur?” diye oturup bir düşünmemiz gerekiyor. Örneğin Bruun kuralına göre deniz su seviyesindeki 144 santimlik bir yükselme bile, kıyılarımızdaki 144 metrelik bir kıyı şeridini dalgalar tarafından erozyona uğratabilir. Diğer bir deyişle, dalga erozyonu, tuzlanma ve su basması tehlikesine karşı kıyılarımızdaki (yapılması zorunlu olan!) tesislerin korunması ileride astarı yüzünden pahalı bir iş haline gelebilir...
Özetle, son yıllarda yapılan çalışmalar ve gözlemler kıyılardan hemen geri çekilmenin daha ekonomik ve doğru olacağını söylüyor. İleride, “Türkün aklı gözündedir” sözünü doğrulayan bir durum ile karşılaşmak istemiyorsak bilimin sesine kulak vermeliyiz!