Son iki senedir kelimelerimin orta yerine kurulan, en geçerli ve en yaygın referanslarımdan biri haline gelen (ve bundan hissedilebilir bir övünme payı çıkardığım) ve hatta "karşınızdaki insanı en kolay nasıl anlarsınız" tarzındaki soruların bendeki "... dinler mi" şeklindeki temel yanıtlarından birine dönüşen, "dışarı"ya yönelik hayatı kurgulamada vazgeçilmez rehberim olurken öte yandan her geçen gün "içeri"ye de daha fazla nüfuz ettiğini farkettiğim, "9-6 arası" şeklinde özetlenebilecek büro serüvenimin en yakın ve en ayrılmaz tanığı kıldığım ama henüz "gece"ye sokulmasını sağlayamadığım, radyo dinlemekten öte "bilfiil yapmak" isteğine kapılırken bulduğum kendimi sık sık, Ömer (en güzel "tırmalayıcı" ses ve en "cool" büyük birikim) Madra, Şerif (Türkçe'ye ve kulaklara ve "kentli hayat rehberi arayıcılarına" bir armağan) Erol, İncila (ne güzel, ne sıcak) Bertuğ, Doruk (bu yaşta bu ne birikim, bu ne enerji) Gürdes(in?), Engin (açıklaması zor ama dinlemesi çok zevkli) Geçtan, Füsun (öğlen simitleri kadar lezzetli müzikler cadısı) Aymergen, Gökhan (ne çok şeyden, üstelik de iyi anlar) Akçura, Aydın (gazetesinin bence bir tanesi olan şenlikli muhalif) Engin, Bike (adından yeterince olmamakla birlikte "radyofonik" çağdaş-demedyatize nütrisyonistliğinden kesinlikle emin olduğum) Kocaoğlu, Hilmi (en sevimli, en düzgün, en güvenilir, en anti "yuppie") Güvenal, her seferinde kendimi konuk olarak varsayıp bir türlü 10 şarkı seçemediğim "Issız Ada"nın, şu anda adını hatırlayamadığım için kahrolduğum incelikli sunucusu, Muammer (kentin en çalışkan, en kalıcı göçmen kuşu) Ketençoğlu, Önder Foçan ile dönüşümlü saat 17 cazının buğulu "cottonclub" sunucusu, Sevin (ikinci en güzel "tırmalayıcı" ses ve hem caz hem sinema büyücüsü) Okyay,(... bu liste bitmeyecek, ben yoruldum) gibi tuhaf isimleri giderek zayıflayan hafızama yerleştirmeyi başaran, ve tabii ki en önemlisi, ilk arayan birkaç içinde yer aldığım için bir CD bile kazanmış olduğum AÇIK RADYO...
2000 ile başlayan yıllarda da hayatımda kalmanı, hayatta kalmanı diliyorum. Aslında birşeyler isteyecek, birşeyleri eleştirecektim ama, yazının genel havasına uymayacak diye vazgeçiyorum. Bir de şunu farkettim birden, aslında bu yazı, geçtiğimiz aylarda kutlanmış olan doğumgününde göndermeye daha uygun bir hale dönüşmüş. İdare ediniz artık.
Bir de tek bir sorum var, belki bundan söz edildi de ben kaçırdım: 1999 yılında neden "3. Müzik Şenliği" olmadı?
Selamlar.
Kıvanç Aksak
Otuz Aralık Bindokuzyüzdoksandokuz - İstanbul - Onaltıkırküç