25 Eylül 2006Rıdvan Akar
Bir eviniz ya da arsanız olduğunu düşünün. Bu arsa üzerine büyük paralar harcayarak cemaatiniz için bir yetimhane veya huzurevi yaptırdığınızı tahayyül edin.
Yıllarca bu binalarda hizmet verdiğinizi, yetim çocukları yetiştirdiğinizi, yaşlıları o yaprak dökümü mevsiminde yalnız bırakmadığınızı ve o binalarda anı biriktirdiğinizi varsayın.
Sonra birileri geliyor ve diyor ki; "Buraları sana ait değil."
Peki kime ait?
"İlk sahibine."
Ama bu arazilere ben ev yaptım, hastane inşa ettim, huzurevi/yetimhane kurdum.
"Kurmasaydın. Geri vereceksin."
İyi de yaptığım masraf ne olacak? Bu binalara değer kattım, hatıralarım ne olacak?
Yapmasaydın. Bütün her şey parasız olarak ilk sahibine iade olacak. Türkiye Türklerindir. Ananı da (pardon! O başka bir mevzuuydu!) yani hatıralarını da al ve git.
Devlet, AB uğruna Meclis'te işte bu vahim hatayı düzeltmeye çalışıyordu.
Devlet, kendi yurttaşından gaspettiği ve bir daha da mülk sahibi olmasına izin vermediği azınlıklarına haklarını iade etmeye çalışıyordu.
Devlet, çokkültürlü bir demokrasi tahayyülünü ilk kez Meclis kürsüsüne taşıyordu.
Zira 1936'da Vakıflar için çıkarılan bir kararnameyi 1974 yılında uygulamayı akıl etmişti. Aradan 38 yıl geçtikten sonra Azınlık vakıflarının bu zaman diliminde edindiği bütün gayrimenkulleri sahiplerine iade etme kararı çıkarmıştı.
Neden? Kıbrıs Barış Harekâtı ve ilk ASALA
suikastı sonrası azınlıkları sindirme politikası olabilir mi? Muhtemelen öyle. Başka? Devletin aklı sonradan başına geldiyse bile o 38 yıl boyunca neden azınlıklara "sakın ola mal mülk sahibi olmayın" uyarısı yapılmamıştı? Devlet bu. Kerameti kendinden menkul.
Ortada düpedüz haksızlık vardı. 12 Eylül mağduru CHP bile cuntanın gaspettiği mallarını nasıl bir kararlılıkla geri almıştı!
Şimdi sıra sayıları 100 bini bile bulmayan ülkenin gayrimüslimleri için adalet arayışına gelmişti.
AKP iktidarı Meclis gündemine getirdiği bu sorunu çözme niyetindeydi. AB ya da vicdan, her ne olursa olsun bu haksızlık giderilecekti.
Sonra ne oldu? Külyutmaz CHP milliyetçi bir çıkışla "bu işin sonu Ruhban okulunun açılışına kadar gider" propagandasıyla başlattığı kampanyayı tırmandırdı ve AKP'li vekilleri de ikna etmeyi başardı.
Devir "benim milliyetçiliğim seninkini döver" devriydi. En milliyetçi olan tribünlere yumruk şov yapacaktı.
CHP'den geri kalmak olmazdı. Bu azınlıklar da zaten oy verecek kaç kişi vardı ki. Oysa biz önüne geleni linç eden bir ırkın ahvadı değil miydik. Ya onlar alınırsa?
Halimiz nice olurdu?!
Sonunda Meclis kilitlendi. Baykal, "AB'ye hayır" dedi. AKP'liler sustu. Demokrasi çoğunluk için geçerli bir rejimdi. Müslüman-Türk-Sünni-Hanefi olanlar için daha bir geçerliydi.
İnanç, ideal, ideoloji, ilkeler, değerler, ahlak ve tüzük hikâyeydi.
Açıkça yazıyorum: Bu gazetede ve dahi başka yerlerde yazıp çizen CHP'li yazarlar/vekiller ve diğerleri... Sizin vicdanınız ve yukarıda sayılan bilumum "şeyler" doğrultusunda partinizin o tarihi çıkışına onay verdiniz mi?
Ne hissettiniz?
Sağcılaşmayı mazur gösterdiniz de nasyonal sosyal demokratlığı nasıl izah edeceksiniz?
Yoksa sizi de tarihe mi havale edelim?