Kardeşlik Mayası Bozulmadan Kavga Bitmeli

-
Aa
+
a
a
a

Milliyet

27 Aralık 2009

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ne, 1989 yılında başkan olduğunda 34 yaşındaydı. Turgut Özal iktidardı. Başkanlığı döneminde “iktidarın icraatlarını” sert bir dille eleştirdi. Özellikle dönemin yönetim anlayışı için kullandığı “Kleptokrasi” (hırsızlar yönetimi) tanımı uzun süre tartışılmıştı. Siyaset konusunda konuşmalarına tepki gösterenlere ‘TÜSİAD, Kanaryaseverler Derneği’ değil” mesajını veren de oydu.

TÜSİAD başkanlığından ayrıldıktan 4 yıl sonra bu kez siyasetin “tam içine” girdi. Kurduğu Yeni Demokrasi Hareketi 22 Aralık 1994’te partileşecekti. Hareket “oy” olarak beklentilerin çok altında kalsa da Boyner’in o günlerde yaptığı konuşmalar uzun süre tartışıldı. Özellikle o yıllarda pek çok kişinin bir çift laf etmekten bile korktuğu, “yasaklı bir alan olan” Kürt sorunu. Boyner bu konuda 14 yıl önce oldukça çarpıcı mesajlar vermişti: “Türkiye’de bizi yönetenler 60 yıldır Kürt olmadığını öne sürdüler. 60 yıldır Kürt yok diyenler şimdi Kürt sorunu yok diye konuşuyor. Güneydoğu’da izlenen politikalar yanlış. Yanlış olduğunu anlamamız için binlerce kardeşimizin daha ölmesi mi gerekiyor? 20 yaşındaki gençlerimiz 70 yaşındakilerin yüzünden ölmemeliler..”

Türkiye bir süredir “açılımı” konuşuyor. Her kesimden fikirler geliyor, eleştiriler yapılıyor ya da tam tersine destekler ortaya konuyor. İş dünyası bu konuda zaman zaman kimi açıklamalar yapsa da genelde geri durdu. Boyner bu süreç ve Kürt sorunu konusunda verdiği cevaplarla yine sözünü sakınmadı. Onun söylemlerini yakından takip edenler bu konuşmada YDH döneminden kimi “tanıdık” görüşlere de rastlayacaklar. Ama yeni ve iddialı önerilere de... Cem Boyner yine duruşuyla farklılık yaratıyor...

 

Kürtler kendilerinin yeterince duyulmadıklarını iddia ediyorlar. “Türkler, Kürt kardeşlerini neden anlamıyorlar?” diye soruyorlar. Siz ne söylerdiniz Kürtlere?

Derdim ki;

Türklerin hassasiyetini anlayın artık. Bu devlet sizi saklamış 1920’lerden beri; ders kitaplarında yoksunuz, isimleriniz yok, köy, kasaba, şehir adlarınız silinmiş, müziğinizi, şarkılarınızı duyurmamış, yasaklamış. Ülkenin batısı sizin varlığınızdan daha yeni haberdar oldu. Niye durup dururken, kendileri kadar, hatta daha çok sayıda diğer Kürtlerin neden PKK tarafından öldürüldüğünü uzun yıllar anlamadı Türkler.

Yeni yeni varlığınızın ve isminizin farkına vardı. Sizi saklayan yalan rejim eninde sonunda zayıfladı, yasaklar, duvarlar birer birer ortadan kalkıyor artık.

‘Türk kardeşlerinizin şokunu anlamanız gerekli. Size ayrımcılık yapan devlet politikalarıdır, yoksa Türk halkının tercihleri değil’ derdim.

SİLAHA DEĞİL BARIŞA

YDH Yönetim Kurulu’nda eski HEP/DEP milletvekili kıymetli bir ağabeyimiz vardı. Operatör Dr. Mehmet Emin Sever Beyefendi bir gün bir sohbetimizde şöyle diyordu:

“Yahu biz Kürtler siz Türklere bir türlü isyan beğendiremiyoruz. Önce Şeyh Sait isyanını yaptık, dediniz bu İslami bir isyandır, Kürt değildir. Sonra Dersim isyanı; dediniz bu da Alevi isyanıdır, gene Kürt değildir, gene olmadı. En son PKK çıktı ona da dediniz Marksist, Leninist bir isyandır. Ne yapacağımızı şaşırdık. Bir türlü isyan beğendiremiyoruz size.”

Türklerin kendilerini ezilmiş Kürtlerin, Kürtlerin de kendilerini sorunun özünden habersiz Türklerin yerine koymaları gerek. Bizleri bu noktaya getiren baskıcı devlet politikalarını, resmi yalanları gelin daha sonra tartışalım.

Onun da zamanı gelecektir ama şu noktada düne kadar dökülmüş kanlara değil bugünden sonra dökülmemesi gereken kanlara odaklanalım. Ankara’ya düşen, isyanların nedenlerini ortadan kaldırmak. Hem de hemen... İktidarın görevi bu sorunu barışçı yollardan çözmektir. Önce ‘silahlar sussun’ demek samimi değil. Sustuğu zamanlar oldu, iktidarlar bir arpa boyu yol gitmedi. Zaman silaha değil barışa davranmak zamanıdır.

PKK’nın politikaları çelişmiyor mu? Hem barıştan söz ediyorlar, eşanlı silahlı eylem yapıyorlar?

PKK’nın DTP umurunda değildi. Galiba barış da umurunda değil. PKK sadece PKK’yı istiyor.Varoluş sebebi Kürtlerin hakları değil. PKK’nın devamı. Öcalan için de varsa yoksa kendi rolü.

DTP kapatıldı şimdi ne olacak? Benim umurumda. Ama PKK’nın umurunda olduğunu sanmıyorum. Üstelik PKK’dan rol çaldığı ve PKK’nın altını boşalttığı için PKK’ya göre, kapansın ki iş gene dağa, PKK’ya, kan dökmeye kalsın.

Anne babasını öldürüp yakalandıktan sonra mahkeme karşısına çıkarılan çocuğun, “Hâkim bey, bana acıyın, ben öksüz ve yetimim” diye insaf dilenmesine benziyor PKK ve Öcalan’ın timsah gözyaşları.  PKK son zamanların en büyük stratejik hatasını yaptı, Tokat-Reşadiye katliamı ile. Barış-açılım sürecini bombaladı. Kürt halkına, barış ve demokratik haklarına kavuşmak isteyen, çırpınan milyonlara ağır bir ihanet bu.

Hükümetin dağ kadrolarına af çıkarmak için elinde çok iyi bir fırsat var. Şu sıralar af ilan edilirse PKK’nın, Kürt halkı için mi, kendi için mi varolduğu sorusunu  düşünmeye başlayan binlerce PKK’lı dağdan inebilecektir.

PKK kendisini Kürtlerin haklarından çok Öcalan’ın rahatına ve geleceğine adamış görünüyor. Kürt partisi DTP yeni adıyla BDP  Sinn Fein inceliğini göstermeyip doğrudan PKK’nın ve Öcalan’ın sözcülüğüne soyunacaksa gündem bellidir. Öcalan’a daha iyi koşullar, daha iyi bir cezaevi, sonra ev hapsi. Sonra af. Sonra Meclis. Sonuç? Açılmadan kapanım.

Kürt halkı kendi hak ve özgürlükleri davasının Öcalan ve PKK’nın dar gündemine sıkışmasına razı olmayacak ama kopamayacak da, zira isyanın esas nedeni olan, tabanın güçlenip genişlemesini sağlayan Kürt halkının kendi için istediği açılım, hâlâ yapılmamış olacak.İşte bu nedenle hemen demokratik açılım! Hiç vakit kaybetmeden. Düşünün, Kürtlerin kendileri için istedikleri hak ve özgürlükler kazanılmış, af ilan edilmiş ve savaşın nedeni, aşırılığın nedeni, yalnızca Öcalan’ın rahatı, geleceği ve PKK’nın yönetim kadrosunun dar siyasetine sıkışmış. Böyle bir ortamda hala gençlerin dağa çıkacağını düşünür müsünüz? Bunlar bir an önce gerçekleştirilirse PKK’nın dağ kadrolarının, çığ gibi örgütten ayrılma ihtimali yüksek.Kalan küçük bir kadro tabii ki silahlarını konuşturmaya, teröre, uyuşturucu ticaretine devam edecek; kanımca terör 5-10 seneye kalmadan hızla azalıp bitecek. Ama mesele Kürt meselesi değil, asayiş meselesine indirgenmiş olacak.

PKK’nın tasfiyesinin yolu demokratik açılım mı? Bu gerçekleşirse tasfiye olur mu?

PKK’nın tasfiyesi amaç olursa yanlış yaparız. Devlet doğru olanı yaparsa PKK tasfiye olabilir. Öcalan, PKK ve DTP’deki aşırı kadrolar bugün Kürt açılımı önünde engel oluşturuyor ve bu, Kürt halkına zarar veriyor. Onları izole etmenin yolu gaspedilmiş hakları daha da kasmakla değil varoluş nedenlerini ortadan kaldırmakla olur.86 yıldır sopa siyaseti. Bir kere de iyilikle yaklaşsak meseleye?Tam 15 yıl önce YDH da siyaset yaparken ‘Kürt meselesi ve PKK terörü ayrı şeylerdir’ diyordum. Geçtiğimiz yıllarda PKK ve Kürt tabanı maalesef üstüste örtüşmeye başladı. PKK, Tokat-Reşadiye katliamı ile barışı baltalayan önemli bir hata yapmıştır. Şu an taban hızla örgüt ve DTP’nin radikallerinden ayrışıyor. Anayasa Mahkemesi’nin son kararı ile de DTP’nin ılımlıları gitti radikalleri kaldı! Bu kavga, henüz devletle Kürtlerin kavgası hemen ama hemen sona erdirilmeli. Devletle-Kürtlerin kavgası, Türklerle-Kürtlerin kavgası haline gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan bitmeli. Hemen. Çok zamanımız kalmadı. Hatta hiç zamanımız kalmadı. Çaresizlik ve umutsuzluk insana herşeyi yaptırabilir.

“Kürtlerin önemli bir kısmı PKK ve Öcalan’la artık kaderlerini birleştirdiler, Kürtlere ‘demokratik açılımı alın, PKK ve Öcalan’dan vazgeçin’ politikası asla tutmaz” diyenleri duyuyor gibiyim. Yanlış düşünüyorlar diyemem belki. Ama PKK’yı tasfiye etmek ve Öcalan’ı marjinalize etmek için önermedim açılımı. Açılım, Kürtlerin demokratik haklarının iadesi projesi, PKK ve Öcalan nedeni ile yapılmamalı. Yapmak gerektiği için yapılmalı. PKK ileride marjinalleşir mi? Öcalan Kürtlere huzur verir mi? BDP Kürt milliyetçiliği yerine Türkiye siyasetine soyunur mu? Bunları gelecek bize gösterecek. Ancak Kürt meselesinin aktörleri ne yapar, ne reaksiyon gösterir diye düşünerek tüm Kürt halkına yıllardır gaspedilmiş haklarını vermeyecek miyiz? Öcalan’ı, PKK’yı  mazeret gösterip, ‘onlar gitsin öyle verelim hakları’ diye borcumuzun, demokratik hakların üzerine oturmaya devam mı edeceğiz?

İktidarın Kürt konusuna yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?İktidarın dili, beden dili, Başbakan’dan çok bazı ‘bakanların’ dili meseleyi çözme ile uyuşmuyor. ‘Biz ve onlar’ dili ile olmaz bu iş. İçselleştirmek gerek sorunu. Sanki Sünni Türkler, Kürt ve Alevilere lütfedip hak dağıtacaklar.

Kürtler ve Aleviler Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de ve Kıbrıs’ta, Güney Anadolu’da savaşmadılar mı? İktidardakilerin, bakanların, bürokratların ve askerlerin maaşları batıda yaşayan Kürt ve Alevi vatandaşların da ödedikleri vergilerden ödenmiyor mu? Memurlar, patronlarına hak mı dağıtacaklar? Ya da dağıtmayacaklar?

Kavramlar birbirine karışmış. Sapla samanın ayırmanın zamanı geldi. Eskinin arkasına saklanmanın zamanı da geçti.

Eskiden bu politikaların sahibi askerdi. Siyasetçi için manevra sahası ve izni yoktu. Şimdilerde askerler dahi bu meselenin silahla çözülemeyeceğini söylüyorlar. Top çoktan siyasetçilerin ayağına geçti. ‘7 yıldır iktidardaki AKP neden daha yeni soyundu Kürt meselesini çözmeye’ sorusunun cevabı bende yok. Neden Anayasa’yı yeni demokratik bir Anayasa ile değiştirmek projesinden vazgeçti? Açılım kararının samimi olduğuna inanıyorum. Ancak bunun tek yolu önce Anayasa’yı değiştirmek, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamayan, ulusun demokratik Anayasa özlemini gidermektir. Son tahlilde bu meseleyi birlikte çözeceğiz. Türkler başlattı, Türklerle birlikte bitirilecek. Formüller belli değil mi? Şapkadan tavşan çıkmayacak ki. Muhatap aranması ayrı bir oyun. Fikirler alınır, danışma platformu genişletilir, ancak işin ucunda hak verilmesi var müzakere yok, Kürt halkına borç ödenmesi var. Borç ödenirken karşılıklı pazarlık edilmez. Alacaklı, olmayacak fazladan taleplerde bulunursa, tehdit olarak silahı gösterirse, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini korkutup sindirmek ihtimali var mıdır? Asla! Ne olur? Bugüne kadar ölen 40 bin kişiye yeni onbinler eklenir.Silahlar tamamen susmasa da Hükümet, askeri sivil bürokrasiye teslim olmadan demokratik açılımı derhal hayata geçirmeli, Kürt vatandaşlarına kendi etnik kimlikleri ile temsil, ifade ve eşit hak temelinde vatandaşlık için yola çıkmalıdır ve bunun da kendisinden güzellikle ya da zorla istendiği için değil, böyle yapmak doğru olduğu için yapmalıdır.

Cumhuriyetin 86 yılında, biriktirilmiş, gasp edilmiş borçları ödemek gerekiyor. Borçlar ödenmelidir, yanlışlar düzeltilmelidir, kabahatler için özür dilenmelidir.

Bunun için silahların susması beklenmeli midir? Silahlar susarsa daha rahat çözülür ama beklenmemelidir silahların bütünüyle susması. Dış güçler, iç güçler, provokasyon... Daha uzun süre bitmeyecek terör. Bingöl’de katledilen 33 asker, Tokat’ta katledilen 7 asker. Sivil siyasi bir demokratik çözüm için steril bir laboratuvar ortamını asla bulamayacağız.

Kürt sorunu konusunda tek tek siyasi partileri değerlendirir misiniz? MHP milliyetçi. Meclis’te çok ağır muhalefet yapıyor Kürt açılımına karşı, ancak sokağı ciddi bir sorumlulukla kontrol altında tutuyor. DTP, centilmen Ahmet Türk’ün DTP’si olmaktan çoktan çıkmıştı, fevkalade provokatif bir tavır almıştı son zamanlarında.

CHP, milliyetçi, devletçi. Halktan uzak, Alevilerden dahi kopuk.AKP, Alevi açılımı ile ümmetçi olmadığını, Kürt açılımı ile milliyetçi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Şu an gerçekten barış ve huzur getirmeye çalışan tek aktör. Donanımı, kararlılığı, cesareti yetecek mi Kürt meselesini çözmeye göreceğiz. Gerçek şu ki kimseden yardım alamayacak gibi görünüyor. Fakat aslında kimseye ihtiyacı da yok. AKP tek başına iktidar, Cumhurbaşkanı AKP’li. Daha ne istiyor hükümet? Borç var ve ödenecek!

Hepsinin ötesinde, milletin desteği yeter de artar bile. Kürtlere karşı zulüm ve yasakları sürdürerek PKK’nın istediklerini yapıyoruz; neden halkın istediğini yapmıyoruz? Düşmanı olan PKK’ya hizmet eden, ona her gün taban desteği veren bir devlet olur mu? Aklımız mı bağlandı?

Kürt meselesi bunca zaman yasaklarla, inkârla saklandı diyorsunuz. Peki şimdi nasıl günyüzüne çıkacak kavga çıkarmadan?

Friedrich Nietzsche, ‘Müziği duymayanlar dans edenlerin deli olduğunu düşünüyor’ demiş. Annem yıllar önce, sanırım 1993-94 yılları idi daha YDH yeni filizlenirken bana “Nedir Allah aşkına bu Aleviler? Kürtlerle aynı şey mi?” diye sormuştu.

Annem cumhuriyet çocuğu, English High School’lu, üç lisan konuşuyor, sürekli okur, gezer, bir kaç yıl önce hac farızasını yerine getirmiş, örnek bir anne, mükemmel bir insandır. Aleviliği beğenmiyor değil, bilmiyor, tanımıyor. Hele Kürtleri...

‘Aslında var olmayanlar niye durup dururken varolduklarını iddia ediyorlar?’ diye sorguluyordu başlarda.  Çoktan varolduklarını öğrendiğinde dünya adeta başına yıkıldı, üzüldü, utandı, ‘Nasıl kıymışız bu insanlara’ diye. Yüzyılın başında Osmanlı parçalanırken, imparatorluğun her köşesinde Yunan, Bulgar, Slav, Arap, milliyetçi ayaklanmalar, yeni Türkiye’nin evsiz yurtsuz kalan imparatorluk tebasının Anadolu’ya göçü ile temellendiği bir süreçte, o günlerin bağlayıcı tek zamkı olan milliyetçilik gereği “Türklük” kavramının yeni cumhuriyetin temeli olma ihtiyacını, baskıcı, asimilasyon politikalarının nedenlerini, haklı çıkarmaya çalışmadan, anlatmıştım anneme.

Gerçek adı ‘Türk meselesi’Aradan yıllar geçmiş, baskı ve asimilasyon politikaları iflas etmiş, milliyetçilik, bakın vatanseverlik değil, önemini kaybetmiş, baskı, işkence, devlet terörü birleştiricilikten çok bölücü bir etki yapar hale gelmiş bu son 30 yılda yalan rejiminin iflası kaçınılmaz olmuştu. Avrupa Birliği’ne üye olmanın ilk adımı esasen yalanlar rejimini sona erdirmekten geçiyordu. Bunun da tek yolu gene Anayasa’yı değiştirmek.

Bu dönemi ulus devlet kurma çabalarının ağırlıklı olduğu bir dönem olarak kabul etsek dahi bu politikaların son kullanım tarihi çoktan geçmiş. Bu nedenle yıllar önce meselenin gerçek adı ‘Türk meselesidir’ demiştim. 25 yıldır kendi toprağını bombalayan, kendi vatandaşını öldüren başka devlet var mı? Ölmeye devam mı? Ne için ölmeye devam? Tam bir anlatsanıza bana. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazmak ne işe yaradı? Kendini Türk hissetmeyenleri üzmek dışında?

Abdullah Öcalan ne olacak? Kürt kesiminde geliştirilen politikalarda mutlaka bir şekilde onun da adı anılıyor.

İngilizler, ‘Yaşlı siyasetçiler birbirleri ile konuşmalı ki gençler savaşta ölmesin’ der.

Ankara’daki tombul ihtiyarlar birbirleri ile konuşup çözüm üretmek yerine gencecik insanları savaşa göndermeyi tercih ediyor. DTP ya da BDP Kürt partisi. Daha doğrusu Kürtçü parti. Gitgide kendisini önce PKK’ya son zamanlarda da Öcalan’a endeksledi. Bunu yaptıkça kendisine oy verenlerin üzerindeki etkiyi kaybedip aradaki mesafeyi hızla açtı.

Parti temsilcileri ‘barış, demokratik haklar, dağa çıkmak, Öcalan’ın hücresi’ ve ‘silahlar sussun’ sözcüklerini aynı cümlelerin içinde kullanıyorlar. Her bir Kürt’ün içinde kaç farklı Kürt var? 6 Kürt partisi kapatıldı. DTP son seçimde 3 milyon oy aldı. BDP’nin kaç oy alacağı bilinmiyor. Önceki politikalar sürdürülürse azalacağı kesin.Büyük resme baktığımızda PKK’nın silahlı savaşı kaybettiğini ancak Kürtlerin siyasi savaşı kazandıklarını görüyoruz. PKK vur kaç operasyonlarına devam edebilir, ancak her eyleminden sonra TSK’nın misliyle cevabı ile karşılaştığını ve çok ağır kayıplar verdiğini görüyoruz. Amerika, Avrupa, komşular PKK’ya tamamen sırt çevirmiş durumdalar. Oysa aynı güçler Kürtlerin haklarına kavuşmak için yaptıkları siyasi çabaları destekliyorlar. AKP hükümetinin açılım çalışmasını da destekliyorlar.

Kürt meselesi çözüldükçe PKK’nın içinin boşalacağı bir gerçek. Kötü mü bu? PKK’lı Kürtler silahlı mücadelenin bitip, siyasal mücadelenin başlamasına karşı mı olmalılar? Dağda mağaralarda yaşamak, şehirde yaşamaktan daha mı iyi?

Devlet siyasi mücadeleyi silahlı mücadeleye tercih etmez mi? PKK amaç değil. Kürt meselesini çözmek amaç. Kürt meselesinin çözümünün siyaset yoluyla bulunabilmesi amaç. Kürt meselesi çözülürse PKK meselesi de çözülür. Davası boşalan PKK kendini tasfiye eder mi? Dağda mı kalır? Öcalan’ın hapiste kalıp kalmayacağı, geleceği, bunların hiçbiri bugünün gündemi değil. Esas mesele PKK ve Öcalan yüzünden Kürt meselesinin çözümünün ertelenmemesi.Barış için, demokratikleşme için adımları attığımızda, huzura kavuştuğumuzda, Kürtler kimliklerini inkar etmeden bu ülkenin eşit haklı vatandaşları olduğunda, o huzur ortamında Öcalan’ın geleceğini çok daha aklıselimle tartışabiliriz.

Öcalan’ın şu andaki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?Şu sıralar yaralar açık. Kabuk bağlamadı. Tokat-Reşadiye’de pusu kurulup öldürülen gençlerimizi yeni gömdük.

Öcalan belli ki Kürt siyasi hareketinin üzerinde fevkalade etkili. Kürt partisi İmralı’dan talimat aldığını saklamıyor. Halbuki bu açık ve teşhirci ilişki 7. partinin muhatap alınmasını gitgide zorlaştırıyor. Açıkça Öcalan’ın muhatap alınması? İçi yaralı Türklerin tahammüllerini sınamak istiyorsanız, belki. Kanımca, Öcalan’ın muhatap kabul ettirilme ve mahkûmiyetinin sona erdirilmesi yolundaki hoyrat çabalar vatandaşlarımızın arasındaki ayrışmayı tavan yaptırır. 7. parti kendisini İmralı’nın sözcüsü olarak tanımladığı sürece önemini de sıfırlıyor. PKK ve Öcalan var ama realitede Kürt partisi yoktur bu fotoğrafta. Öcalan ve PKK’nın pek çok Kürt vatandaşımız için çok şey ifade ettiğini biliyorum. Bazıları, Kürt kazanımlarının hepsini Öcalan ve PKK’ya borçlu olduğunu düşünüyor. PKK’yı ‘terörist’ değil ‘gerilla’ olarak tanımlıyor. Öcalan’ı ‘bebek katili’ değil, son Kürt isyanının lideri olarak görüyor. Ama sıra Kürtlerin empati yapmasında bugün. Tamam, hep birlikte biraz gerileceğiz ama kopmadan.

Yıllardır YDH zamanında sık sık dillendirdiğiniz Kürt meselesi ve çözümleri hakkında konuşmadınız. Uzun süredir bu ilk galiba. Neden şimdi?

Hani saldırılardan yere yatıp ölü numarası yaparak kurtulmak vardır ya. Şimdilerde kör ve sağır numarası yaparak, yaşanan ve yakında daha da ağırı yaşanacak bu toplumsal felaketten sıyırmak mümkün olabilecek mi? Biz problemi görmezsek, problem de bizi görmez diyebilir miyiz?

Şimdi susmak değil, konuşmak zamanı. Konuşmaktan topluma zarar gelmez. Silahların susması, insanların konuşması gerek. Ayrıca mantıklı insanların, sağduyulu insanların, iyi kalpli insanların olduğuna, barış için konuşan seslere kulak vereceğine inanıyorum. Kürtler diyor ki; “Benden alıp esirgediğin bana ait hakları geri istiyorum. Çok istiyorum. O kadar ki, güzellikle vermezsen artık kuzu kuzu bekleyip ezilmeyi sürdürmeyeceğim. Dünyada da o devir geçti. Tüm ülkelerde etnik-kültürel haklar teslim edildi. Ben hem Kürt hem de seninle eşit olmak istiyorum. Çok mu zor? Bu haklarımı gaspetmeye devam edersen, şekilden şekile girerek hep karşına çıkacağım; bir gün sokakta, bir gün Meclis’te, diğer bir gün dağda. Ben buradayım, kalıcıyım ve sen beni dinlemeden sana asla huzur vermeyeceğim.”Hem de yıllardır avaz avaz diyor. Bizler sağır mıyız? Duymuyor muyuz? Kulağımız yalnızca bomba sesine mi hassas? Yalnız Türk sesine mi? Canım yanıyor.

Siyaset var mı gelecekte?

Asla yok. O defter kapandı. Konuşmam vatandaşlık vazifemin gereği. Belki bir duyan olur. Belki bir kardeşimiz eksik ölür.

Yakın geçmişteki acılar... Verdiğimiz şehitler... Ölen gençler... Bunların unutulması imkansız değil mi?

Asla unutmayacağız.  Kaybettiğimiz on binlerce insanın boşuna ölmemiş olması gerekli. PKK’nın silahı bırakması, Kürtlerin eşit haklara kavuşması zafer olmaz mı? Barış zafer olmaz mı? 40 bin insanımızı kaybettik, daha nice 40 binler kaybedelim diyebilir miyiz? Acılar çok ve karşılıklı.

Yetmedi mi cenazeler, dağda namazsız gömülenler, izi dahi bulunamayanlar? 6 bin köyü PKK’ya lojistik desteği kesmek için yakmamızın bir mantığı olabilir. Ama 6 bin köyü yakarken içinde yaşayan binlerce köylüyü evsiz barksız göçe zorladığımızı da hatırlayalım. Diyarbakır’ın nüfusu nasıl 2 milyon oldu? Doğurarak mı?Ermenileri 1915’te Suriye’ye kadar yürüttü Osmanlı.  Son 20 yılda köyünü yaktığımız on binleri kamyon kasalarında yakın bir şehrin varoşlarına döktük. Çok mu fark var arada? Açık kasalı kamyon farkı mı? Acı çok, doğru, ancak asla tek taraflı değil.

Kürtler, PKK’lı Kürtler, asker Kürtler, korucu kürtler... Yazık değil mi? Bugün aileler var, bir oğlu askerde, diğer oğlu dağda PKK’da. Bu aile sağlıklı mı? Bu toplum sağlıklı mı? Arada bir kendi halinizden şikayet ederken, bu çocukları, onların ana babalarını düşünün.

Çözüm gizli değil ki! Sır değil ki! Tarihte devletlerin bir kısım vatandaşlarına yok muamelesi yaptığı ilk ülke biz değiliz ki! İlk çözen de biz olmayacağız.

Problemler, yasaklar gözümüzün önünde. ‘Çöz Beni’ diye bağırıyor!’ Rumca, Ermenice eğitim veren okullar varken, Kürtlere ana dillerinde eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz? Başkalarına değil, kendimize nasıl izah ediyoruz? Hadi sayalım hemen yapılması gerekenleri... Önce yeni anayasa...

Kültürel haklar; TV, ana dilinde eğitim, seçme ders, okul, her neyse... Ne gerekiyorsa yap.

Hemen af ilan et. Kapsamını tutabildiğin kadar geniş tut, korkma! Savaşta yakılan, yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde... Güneydoğu’yu ekonomik olarak güçlendir, para ver, yatırım yap, batıya bağla, teşvikleri coştur.

Barajı yüzde 5’e indir.

Parti kapatmayı ‘demokratik rejimi tehdit etmek’le sınırla. Siyasi partiler kanununu değiştir. Muhalefet buna ve anayasa değişikliğine karşı çıkarsa istifa et, erken seçim yolu aç!