Ve perde kapandı sayılır. Cumartesi günü de gidenlere veda edeceğiz. Madem orta oyunu dedik, devam edelim...Eskiden hiç olmazsa oyunun sonunda derlerdi, ''sürçü lisan ettiysek affola'' diye. Mübarek zevat, haşa, hiç renk vermiyor, bana mısın demiyor. İnsanın eline ne geçerse sahneye atası geliyor. Elde de kelâm dan başka bir şey yok...Bize yine hüzün, bize yine hasret...
Bu şartlar altında, lig biter bitmez hiç zaman kaybetmeden arama kurtarma ekiplerini enkaza gönderip, nefes alan kim varsa çıkarmak gerekiyor. Ardından da ağır iş makineleri ile ortama dalıp, zemini tekrar futbol oynanabilir hale getirmek... Ve ciddi bir yargılama sürecini de unutmamak gerekir, futbolun “hırsız müteahhitlerini” yargıya sevk etmek için. Hiç öyle gözükmüyor ya, biz yine de ''afet sonrası'' bir dizi acil önlemler paketimizi açıklayalım, en azından insaniyet namına...
Peki bu derbeder ligden elimizde kalan nedir diye bakınca, genelde ganimetten çok musibet sayabiliyoruz. Canımızı tekrar sıkmak pahasına sayalım; “Ekran yoranlar”ın bilinen tek hekimi, işine giderken bir kurşunun adresi oluverdi. Kendi deyimidir, -icabet etmek gerekir artık-''yağları mı'', çevikliği mi her neyse ucuz kurtuldu. Böylece, futbolun kamusal alanına kurşun dökülmesi vesilesiyle birileri kendince ''nazarı'' kaldırdılar! Yapanın/yaptıranın yanına kâr kalmasını geçtim, yaptıranların iyice tekelleşmeye başladığı ortamda, bize sadece dedikodularla paslaşmaktan başka bir şey kalmadı.
Ligimizin gelecek vaat eden hakemlerinden Ali Aydın'ın basireti öyle bir bağlandı ki, bir dizi talihsiz maçtan sonra, istenen kellesini futbolun ilahlarına takdim etti. Zaten pek kısa olan futbol dünyamızda bir “uzun”umuz diğer '”fair play'” uzunumuza ribaundu verdi, vermekle kalmadı oyundan da ihraç edildi. Ligimiz de kurtulmuş oldu! Eee, memleket devesi bile sıkıldı artık, ''Ne tarafın eğri?'' sorularına cevap vermekten...
Görülmüş şey midir, bilemiyorum? Hocanın biri, müsabakanın ortasında ''El insaf'' diyerek maçı terk etti gitti. Ardından da takımını. Maçın tamamını göremedik, günah almayalım. Lâkin, muhatap takımlardan birinin hocası bağıra çağıra çekip gidiyorsa bir şey vardır. Biz de ''Tamamdır, çorap sökülüyor” dedik, doğru düzgün haber bile olmadı. Ve sahnenin en renkli, en hareketli kişiliği olan bu abimiz, bu şık hareketten sonra -artık ne olduysa- oyundan çıkarılmasını istedi. ''Ben sevda rüzgârında, sizde sessizlik hakim...'' (İlhan İrem)
Son söz yerine: Bu hengâmede şampiyonluğu alıp, ''Bitse de gitsek ligi”nde payına şenlik düşen tek takımı, Fenerbahçe’yi kutlamak gerekir. İki nedenle; birincisi, futbol kalitesi iyiden iyiye dibe vurmuş ligi açık ara gol fazlalığı ile tepede bitirdiği için, ikicisi de hem İstanbul’da hem de Anadolu’da payına yoğun bir nefretten başka pek bir şey düşmemiş bir takım olarak, bu yıl pek bir makul, itidalli ve hatta sempatik olduğu için.
Giden gitti, artık kalan sağların getirdiği sağlık raporlarına bakacağız.
(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayınlandığı yayını belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)